Köylüler “Daş Memed” derler: bir gönül ehli, çoban kişi... Değneğini duvara dayadı, oturdu. Hal hatır sorduktan sonra; iki eliyle tuttuğu ve kırıntıları asla dökülmesin diye titrediği bir ekmek parçasını ağzına götürüyormuş gibi iki elini ağzına doğru götürdü. Kimseler duymasın diye yavaş yavaş, bir rüyaya dalar gibi anlatmaya başladı:
Çocukluğunda fırında çalıştığı ve fırında uyuduğu günlerde sabah namazına sevinçle koştuğunu, Toroslar’ın zirvelerinde koyun güttüğünü, Afgan Mücahitleri’nin kuşatıldığını duyduğunda iki gece dua ettiğini, ağladığına kadar anlattı. Sonra, bir nurlu gecede; bir sadık rüyada gördüğü Hz. İbrahim’i... Toroslar’ın zirvelerinde, elini uzatsa tutacağını sandığı gökyüzünün ötelerini..
Daş Memed, bir Avşar Çobanı; belli..
Sağ omzunu Toroslar’a yaslamış..
Bir rüya sonrası, gözleri nemli
yumuşakbaşlı rüzgarların kanatlarında bir yer bul bana
suyun ışıltılı sesleri aksın bir yanımızdan,
bir yanımızı defneler sarsın...
demir kollarının yumuşaklığında uyanayım sabahları
zeytin ağacının gözlerinde büyürken bir çekirdek