Ben ekmeğe ben toprağa hasretim
Çiçek çiçek sevgimizi ararım.
Senin için benim için yanarım,
Şom ağzımda koca sakız çiğnerim.
Uyuyorken rüyasında satıcı
Rızık arar emeğimi götürür.
Kazanmıyor, bol keseden atıcı
Şom ağzında karasakız öğütür.
Kaldırımlar boşu bekler, boş durur
Dedikodu kaldırımda coşturur.
Eli bomboş laftan lafa koşturur
Şom ağzında kenger sakız döndürür.
Koza ipek şal değilsin Umut’um
Petek petek bal değilsin Umut’um
Sütlü inek yağ değilsin umudum,
Şom ağzında Mabet Sakız güldürür!
Güzelliğe asla toz mu kondurur,
Çekirdeği ellerinde yan durur
Güzel kadın dediğinde bön olur,
Şom ağzında damla sakız böldürür!
Sırtımızda taşıyoruz bak sana
Emeğimle yaşıyoruz baksana
Tekme vurma altın ödül taksana,
Şom ağzında Özcan sakız öldürür.
Üretimi çalışarak öğrenmez
Hiç katkısı yoktur eve veremez,
Yiyip yatar insan gibi deremez,
Şom ağzında çamdan sakız söndürür.
Çalışkanın mal mülkünde gözüvar
Burnu büyür kibirlenir sözü var,
Beğenmez ki kirli ayak izi var,
Şom ağzında mumdan sakız tükürür.
Çiftçi Nazır dostluk arar kadından
Görgüsü yok utanırım adından
Kucak açmaz kurtulamam hırından,
Şom ağzında ottan sakız öykünür.
Kayıt Tarihi : 9.12.2011 18:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
******* Şiirimin Öyküsü: Yıl. 1960.Ankara’dayım. On iki yaşlarında bir çocuğum. Şiire karşı özel merakım vardır. Her an yazmayı düşünür hiç yazamazdım. Kendi yazdığım şiirleri okurken bile kızarır bozarırdım! Boncuk boncuk terlerdim. Böylesine taşlama türü şiir yazmaya çalışır yine beceremezdim. Bir Yaz günü Temmuz ayında Ankara Ulus’tan, gecekondu mahallesi olan Yenidoğan’a taş merdivenlerden hoplaya zıplaya tepeye doğru zikzaklı merdivenlerle çıkıyordum. Ağzımda karanfil taneleri vardı. *** Kirli basamakları adımlarken karşıma iki ipsiz sakallı çıkıverdi! Yorulmuştum terliyordum. Ellerinde satırlar kanlı gözleri ile bir daha buralardan gelme… Yüreğim ağzıma gelivermişti! Gecekondu evlerinin önlerinden geçerken hanımlar, merdiven önlerindeki taş duvarlarına oturmuşlar, ağızlarında sakız konuşup duruyorlardı. Hepsinin başlarında oyalı renkli renkli yemenilerle örtülüydü. Birisi beni gülerek yanlarına çağırdı. İyice yaklaştı ağzın ne güzel kokuyor! Karanfile bayılırım! Sonra ağzında ne var lan! Kıpkırmızı oldum şalgam gibi. Kalbim güm güm atarken boncuk boncuk terledim. Ayakuçlarıma kadar sıcak sıcak terim indi. Kokmuştum da! On beş yirmi dakika konuştuk. Yanlarından ayrıldıktan sonra tepenin en yükseğine çıktım. *** Sıkıntımı atmak için derin derin soluklandım. Oh be dünya varmış! Terimi kollarıma sildim mendilim kirlenmesin diye. Cebimden çıkardığım kötü bir kâğıda şunları yazdım: Kirli çamaşır ortaya dökülür Çatırda çutur ağzında sakız. Karşıma çıkar dişleri sökülür Çatırda çutur ağzında sakız. *** Buna benzer mısraları tekrarlarla dizmiştim. Acemiydim hem yazıyor hem okuyor hem de gülüyordum. Beklide kişiliğim tam oturmamıştı. Beklide o kadınlar beni çok etkilenmişlerdi! Beklide o sokak serserileri. Çünkü ilk karşılaşmamdı. Yukarıdaki sözlerimle yola çıkarak 1964’te yeniden yazdım. Sonra 1989’da. Olmadı… 08.12.2011’de sil yazlarla bu şekilde yazdım. Şiirim uzun olduğu için Aziz Okuyucularımdan yüz bin kere özür dilerim. *** Asla kimseyi incitmek istemedim. Sadece yıllardır beğenmediğim cahilliğin verdiği başı boşluğu anlatmaya çalıştım. Sonuçta şunu demek istedim: Hanımlarımız boş zamanlarında Bile çok verimli işler yaparak ekonomik katkıda bulunabilirler. Çalışmak onurumuzdur. İffetimizdir. Kaldırımlar veya taş duvar üstleri, duvar diplerindeki, gölgeler ekmek vermiyor.” İşleyen demir ışıldar “ Boş durmak yüz karasıdır. Bu bakımdan “DARILMA” dedim. Hasat’ın toplandığı Güz, yüzümüzü aydınlatan en güzel gündür. Gülecektir yüz. *** Hala meslek kursları açarak bu gibi insanlarımıza yön vermiyoruz. İnsanlarla iletişimimiz çok çok zayıf. Açlıktan yoksulluktan fakirlikten bahsediyoruz. Sadece anılan ve acıyanlar oluşturuyoruz. Sora Halk Ekmek dağıtıyoruz ücretsiz! Türkiye’min her yerinde kadınlara özel meslek kursları istiyorum. Bu değerlerimiz kişiliklerini tanısınlar. *** DARILMA! Okuyucularıma sevgi ve saygılarımla. 09.12.2011 // Ankara // Nazır Çiftçi
Yazın ikindi serinliğinde, diğer zamanlar güneşin ısıtan duvar dibi sıcaklığında adına ne dersek diyelim, sohbet yahut dedikodu, zevkli vakit geçirme ahvali olmalı.
Erkekler cami duvarlarının güneş gören cephesinde, kadınlar rüzgârın vurmadığı sıcak duvar diplerinde… Yani bu tür sohbetlerin, insanları çekiştirmelerin sonu yok.
Kendilerini, muhabbetin heyecan uyandıran çekiştirmelerine kaptıranların elleri de boş olmaz, ağızları da. Her ne kadar ağızlarında dolu dolu kelimeler, ha bire - ha bire dolup dolup boşalsa da, yetmez efendim. Boş boş konuşmak olur mu?
Bir taraftan da “çıt çıt” sesler çıkartan güne bakanın damakta bıraktığı tadı da tatmak, daha tatlı ve yağlı ballı konuşabilmek için dili biraz yağlamak gerek.
Çekirdeğin bittiği yerde, hiç bitmeyecek ve yerine göre aralarda dedikodu sesinin yerini dolduracak, “cakkıdı – cukkudu” seslerine ve balon yapıp dudaklara, buruna, ağıza - yüze yapıştırmanın dedikoduya renk kattığına inanılır.
Çünkü her söylenen cümle, yepyeni bir balondur. Her yeni cümlede bir balon patlatılmış gibi olur.
Herkes emeğini karşılığını görür. Emeksiz yemeğe kalkışmak, başkalarının haklarına ve rızklarına göz dikmektir. Ne insanlık, ne de İslami anlayışa uymayacak bir haksızlık ve günahtır.
Üstadım, hep güzeller duvar diplerinde mi otururlar? Hep muhabbetlerini orada mı yaparlar?
Hadi, diyelim ki, öyle… Her güzel kadında biraz “BÖNLÜK” var mıdır diyorsunuz?..
Yoksa bu bir tesadüf mü? Yahut ilk gençlik yıllarınızın sizin üzerindeki intibaı mı?
Bu arada bu kadar çok sakız çeşidi olduğunu da öğrenmiş olduk. Bunlardan MABET” sakızını hatırlayamadım. Sanırım “MABEL” sakızı var idi.
Dostluk, sadece kadında aranacak bir meziyet olmasa gerek. Bütün insanlar için geçerli. Ama gerçekten de kadının dostluğu erkeklerin dostluğundan çok daha samimice ve dostça…
Görgüsüz kadın… Eyvah dedirtecek bir durum. Görgüsüz bir annenin yetiştireceği çocuklar, ne kadar görgü öğrenirler?
Duvar dipleri yetmiyormuş gibi bir de ev ortamına taşımak gereksiz dedikoduları, kelimenin tam anlamıyla “hır”lığın kaynağı olur.
Bir kadın; şu şunu demiş, şu şunu yapmış, şu yeni eşyalar almış; kocası şöyle davranmış, babası şöyle yardım etmiş… vs diye konuşmaya başlamışsa “hırlaşma” çoktan sinir katsayılarının artmasına vesile olacak hale gelmiş demektir.
Çok ve lüzumsuz konuşan kadın, erkeğini çileden çıkarır.
Tebrik ve takdirlerimle.
Sevgi ve saygı rüzgârları esenliğiniz olsun.
Sağlıcakla kalınız.
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
TÜM YORUMLAR (19)