Fena zamanlarda bulaştı bu hastalık. Yalnız ve sefil geçen öğrencilik günlerinden kalma belki. O günlerden kalan diğer tüm şeyler gibi -olmadık zamanlarda kapıyı çalıp içeriye giren derin ve garip sohbetlerden sonra yine geldiği gibi giden-.
Velhasıl Hafız, günler en beterinden karalarını bürünüp gelmişse kapına ve senin dünyanı aydınlatabileceğine inandığın ama aslında pek bir b.ka yaramadığını da kimi zaman hissettiğin tek bir çaren varsa denemez miydin?
Deniyorum aralıklarla. Çünkü günler aralıklarla sarpa sarıyor. Dünyaya açılan her günün sabahında ve gecesinde durup dinlediğin seslerin çirkin tınılarını, yaşam dediğinden yükselen çürük kokusuna aldırış etmeden yaşamayı düşünmek zor, biliyorum. Sen de biliyorsun.
Çizgi filmlerde gördüğüm deve kuşu gibi - mümkünse- bir kumsal bulup kafayı gömme arzusu sarıyor beni artık. O zaman da aklıma -muhtemelen çakma olan ama yine de bilim dünyasına saygı gereği izlediğim- rus deney videosu geliyor. Adamlar bilmem kaç metre deldikleri yerden, arzın derinliğine sarkaç niyetine mikrofon indiriyor. Delice, korkutucu sesler duyuluyordu.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta