Dalgalı Ceset Denizi

Mavi Umay Şükran Ay
366

ŞİİR


11

TAKİPÇİ

Dalgalı Ceset Denizi

DALGALI CESET DENİZİ


Hep hüzün mü yazar şiirleri
Virtiöz bestesinde hep o mu yaşar
Ahdedilen güzellik timsali
O yüreğin mümtaz sesi
Gönül koyduğu izbe kuytusunda
Biçare kaybına inim inim inlemez mi?
Ve ıskalanmış yaşama
Vebâl ödetecek anı beklemez mi?

Nasır tutmuş yürekler
Kayanın elvermiş haliyle…
Kırmaya hangi güç yeter?
İnançla boyanmamışsa eğer…
Ölüyoruz
Her gün ölüyoruz…
Gafletin hidâyet ettiği sınırda
Üstelik öldüğümüzü bilmeden yaşıyoruz…

Dalgalı ceset denizinde yüzüyoruz
Bakıp da görmeyen
Görüp de hissetmeyen
Hissedip de belli etmeyen …

Doğruya herkes bir isim vermiş
Kiminde sonuna kadar yanlış
Kiminde en yanlış makbûl olarak kalmış…
Orta yollar dikenli
Bir uçurum ki tarifsiz
Bir ucunda gerçek bir ucunda yalan
Boşluğun ortasında ki dumanla savrulur
Her soluk aldığını sanan…
Darağacı aradığını bilmeden
Sürüklediğin o talihsiz başa reva mı?

Ah! Yaşamak
Kimlik numaranda yazılır olmuş
Sanrıları gerçek maskesiyle saklamak
Herkes düşünür gibi…
Neden hep aynı kapıya çıkar sonuçlar
Neden hep aynı lisan…?
Ayniyet kuralında
Yoktur o zaman düşünen tek bir insan
Ruhun zirvesini zorlarken
Var mı yorulup bitap düşen?
Ve ömrünü adadıklarına
Bir nebze kârım olsun diyen…

Haydi!
Bir kazma, bir kürek
Ya nasırları parçala
Ya da kendini göm toprağa…
Ne farkeder cesetsen
Toprağın üstü de bir
Altı da nasılsa...


Şükran AY

Mavi Umay Şükran Ay
Kayıt Tarihi : 9.4.2010 09:26:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mine Gültepe
    Mine Gültepe

    Hep hüzün mü yazar şiirleri
    Virtiöz bestesinde hep o mu yaşar
    Ahdedilen güzellik timsali
    O yüreğin mümtaz sesi
    Gönül koyduğu izbe kuytusunda
    Biçare kaybına inim inim inlemez mi?
    Ve ıskalanmış yaşama
    Vebâl ödetecek anı beklemez mi?

    ____Evet şairim en neşeli şiiri dahi hüzün yazar. Ama çoğu kimse bilmez işin sırrını...
    Şiire giriş 'soru' tümcesiyle başladığında okumaya yöneldiğimiz dizeler usumuzu biraz daha çeker hücrelerine. Ve böylece en az cevaplar kadar sorular da değer kazanır.

    Hele ki kalem bir de duyularımızı keman sesine taşıyorsa, izbe kuytularda ıskalanmış yaşamlara dem vuruyorsa lezzet başlamış demektir. Ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim bir şey daha var ki şiire seçilen isim müthiş gerçekten ve henüz şiiri okumadan, beni kesinlikle 'bu şiiri nasıl oldu da kaçırmışım' hüznüne taşıdı.


    Demek hüzünle konuşuyorsun, o halde takılmadan bu güzel girişe bir an önce şiirin çeperlerine inmeliyim.


    Nasır tutmuş yürekler
    Kayanın elvermiş haliyle…
    Kırmaya hangi güç yeter?
    İnançla boyanmamışsa eğer…
    Ölüyoruz
    Her gün ölüyoruz…
    Gafletin hidâyet ettiği sınırda
    Üstelik öldüğümüzü bilmeden yaşıyoruz…

    ___Gelişme bölümü sorgulamayla beraber okuyucusuna birşeylere dair ipuçları sunarak akıyor. Kalem bunu oldukça belirginleştirmeyi seçmiştir ama bir yandan da henüz flu kalmış unsurları da sorgulamayı önemli görmüştür. İnanç faktörünün etkisini görmemek ise mümkün değildir.

    İnsanoğlu, öldüğünü bilmeden yaşamayı adeta bir inanç haline dönüştürmüş olabilir mi? Bilmiyoruz elbette ama net bir gerçek var ki insan aynaya bakmaktan korkmamalıdır çünkü ayna korkusu, onun inanç boşluklarını doldurabilecek en önemli olgulardan biridir.

    Diğer taraftan kalemin, 'maneviyat' unsuruna dair anlamlı dokunuşlarını, sorgulamanın ötesinde bir adım olarak gördüğümü söylemeliyim.


    Dalgalı ceset denizinde yüzüyoruz
    Bakıp da görmeyen
    Görüp de hissetmeyen
    Hissedip de belli etmeyen …

    ___Bu bölüm, anlamda ve kurguda çok büyük önem taşıyor. Okuyucu girişte bir soruyla karşılaşmıştı, gelişme bölümünün girişinde ise kalemin küçük tespitlerini duyumsamıştı.

    İşte tam da bu noktada 'peki bu şiir nereye akıyor ya da nereye varabilir?' derken, şairimiz bana göre bu küçük bölümü şiirde doğru yere yerleştirmekle isabetli bir tutum sergilemiştir. Şimdi kendimizi şiire çok daha yakın hissediyoruz değil mi dostlar? Çünkü kalem, beklenmedik bir an'da yüzümüze ve çevremize 'ayna' tutmayı başarmıştır.

    Gerçekten de kendimize veya çevremize şöyle göz ucuyla baksak dahi, şiirin güncele denkliğini çok rahat görebiliriz. Acaba insanoğlu bu kadar kör ve aciz kalmayı seçmeseydi yaşam bunca 'olumsuzluklar silsilesi'ne uğrar mıydı?

    Yoksa insanın gözlerini kapatıp sadece temel ihtiyaçlarını gidermiş olması, yaşamın çoğu zaman “iyi gidişat”ta kalmasını sağlar mıydı?

    Şahsen, yaşamın kendi deviniminde akıp gideceğini ve bu akışta insanı mutlak bir biçimde terbiye edeceğini unutmamakla birlikte, bu süreçte insana da önemli görevler düştüğüne inanıyorum.

    Yoksa ne baharın tomurcukları ne de üşüyen bir çocuğun kızarmış elleri yaşama tek başına bir katkı sağlayamazdı.


    Doğruya herkes bir isim vermiş
    Kiminde sonuna kadar yanlış
    Kiminde en yanlış makbûl olarak kalmış…
    Orta yollar dikenli
    Bir uçurum ki tarifsiz
    Bir ucunda gerçek bir ucunda yalan
    Boşluğun ortasında ki dumanla savrulur
    Her soluk aldığını sanan…
    Darağacı aradığını bilmeden
    Sürüklediğin o talihsiz başa reva mı?

    ___Gelişmek kolay bir olgu değildir. Şiirde 'gelişme bölümü' ise en az kişisel gelişim kadar sancı ve fırtınalar gerektirir. Çünkü değişime uğraması gereken dizeler, şairinden asla kopmamalıdır ama diğer taraftan da sahibine adeta çok uzaktan bakıyor olmalıdır. İnsanın gelişim süreci de benzer özellikler taşır. Onun ruhsal ve bedensel değişime uğrarken, öz'den kopmadan egoya uzak bir duruş sergilemesi de gelişmesine zemin oluşturur.

    Sözkonusu bölüme baktığımızda şiirin kalabalıklaştığına tanık oluyoruz. Sırasıyla ; doğrular, yanlışlar, engeller, boşluklar ve yalanlar hayatın içinde olduğu gibi şiirde de yerini almaya başlamıştır.

    Şimdi kalem, içsel penceresini ardına kadar açmış bulunmaktadır. Öyle bir kaosla karşı karşıya gelmiştir ki gördükleri, onu birer birer kişisel tespitlerine taşırken, diğer taraftan hala doğruya olan inancını da tetiklemeyi ihmal etmemiştir.

    Kısacası bu bölümden kimin zaferleçıkacağı meçhuldür. Kim bilir belki de şair kadar en az yaşam da bu mücadeleden ağır yaralı çıkacaktır?

    Ah! Yaşamak
    Kimlik numaranda yazılır olmuş
    Sanrıları gerçek maskesiyle saklamak
    Herkes düşünür gibi…
    Neden hep aynı kapıya çıkar sonuçlar
    Neden hep aynı lisan…?
    Ayniyet kuralında
    Yoktur o zaman düşünen tek bir insan
    Ruhun zirvesini zorlarken
    Var mı yorulup bitap düşen?
    Ve ömrünü adadıklarına
    Bir nebze kârım olsun diyen…

    ____Finale yaklaşırken ta derinlerden gelen bir dize yeniden içimize kurulur ki “ah yaşamak” ifadesinin neden bu kadar derinden ses verdiğine bakmak, inanıyorum ki bizi şiirin girişine yeniden taşıyacaktır.

    Ama önce bölüme bakalım ; yaşamak olgusuna sesleniş, devamında yine sorgulamayı getiriyor. Neden’ler bu kadar fazla olmasaydı sonuçlar da olmayacaktı. O halde biz insanlar neden’e varmak için önce sonuçla mı karşılaşmalıyız? sorusunu adımlamayı önemli görüyorum.

    Çünkü toplumca sonucu görmeden neden’i biraz daha düşünmek, tartmak ya da elekten geçirmek, çözümsüz görünenleri aydınlatmada etkilidir.

    Ayrıca bu şiir bana göre duygudan çok “düşünce” keşfine çıkmış bir şiirdir. Bu yorucu keşif bizlere mutlaka bir kapı açacaktır diye düşünüyorum. Bu yüzdendir ki şiir, okuyucusunu geleceğe kesinlikle taşır niteliktedir.

    Ama hala düşünmekten korkanlar varsa bu şiiri hiç okumasınlar hatta yanından dahi geçmesinler derim çünkü geldikleri an’dan itibaren unutmaları gereken tek şey “ego”ları olacaktır. Düşünmekten korkanlar ise malumunuz üzre egoyu severler.

    Tamam şairim susup hemen finale geçiyorum yoksa okur kaybına uğratmak içten değil… :)

    “Ah yaşamak” ifadesine gelince, bu ifade tüm besinini hüzünden alır. Dolayısıyla bu durum, sesin bu denli derinden gelmesi ve içimize oturmasının nedeni olmakla kalmamış aynı zamanda şairin şiire adım atmasıyla özdeşleşmiştir.

    Haydi!
    Bir kazma, bir kürek
    Ya nasırları parçala
    Ya da kendini göm toprağa…
    Ne farkeder cesetsen
    Toprağın üstü de bir
    Altı da nasılsa...

    ____E tabi ya bunca iniş çıkıştan, kayıp ve kazançtan, hüzünden bir başka hüzne derken şiir, böyle bir finali hak ediyordu. Kalem, tüm sorgulamaların aslında birer “gerçek” olarak kendinde saklı olduğunu su yüzüne çıkarır.

    Üstelik bunu şiirin başından bu yana gösterdiği nezaketle değil oldukça dobra bir biçimde gerçekleştirir. O da çok iyi bilir ki bazı insanları nezaket değil dobralık harekete geçirir. Hatta bunu sadece okuyucusuna mı yaptığını sanıyoruz? Asla değil… Çünkü şiir işçisi, bazen sadece kendiyle konuşur ve fısıltılarını şiirle duyurur.

    Bazen de muhattabına konuşurken tüm algılarını kendine yönelik açık tutar. Ve bazen de bu şiirde olduğu gibi sadece hüzünle konuşur ve diyaloğunu yaşamla bitirir. Bu durumda ; kalem, okuyucusu, kalemdaşları, kelimeler, imgeler, gerçekler ve hatta ölüm tümüyle manzaraya dahil olur.

    Ve kalem imzasını atarken geride bıraktıklarına bir kez daha bakar, avuçları ise hala “yarın”a bir kıvılcım yakmakla meşguldür.

    Ahengin kıvrımlarında, sorgulamanın ritmik vuruşları eşliğinde, dinamiklik en can alıcı vurgununu “dalgalı ceset denizi”nde yemişken şiirden büyük bir keyifle ayrılıyorum şairim.

    Ve tabi ki yalın kaleminize içten sevgi ve saygımla,
    Yüzünüz şiire dönük olsun dostlar…



    Cevap Yaz
  • Salim Erben
    Salim Erben

    Bazen okuduklarım beni
    başka bir yerlere taşıyor
    öylesine içten soluyorum ki
    o satırları
    beni benden koparıyor adeta
    geçmişe dönük nevarsa anılarda
    bir bir yaşatıyor yaşıyorum
    kutlarım şairim
    ......................

    Cevap Yaz
  • Saime Tavaslı
    Saime Tavaslı

    Şiirinizi, altına imzamı atacak kadar benimsedim. Sizi çok tebrik ediyorum. çok yaşayın.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Mavi Umay Şükran Ay