I
Cözülüp masallarda örülmüs gür saclari
Esti daglarimizdan hür Akdeniz rüzgari
Bir bir uyandilar o tuzlu serinliklere
Gökten gürültülerle gökler indi yere
Atlar huysuzlandi köpürdü yeleleri
Ve kabaran sularin destan velveleleri
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Kaleminizi kutluyorum
Kardeşim şiirde Nihal Atsız izleri gördüm.Tebrikler teşekkürler
ŞAHANE BİR ANLATIM...KUTLARIM..
Dünya
Düşme aşka! Derinlikte yok eşi
Ben düştüm de paramparça kırıldım
Kalpte kormuş yare hasret ateşi
Sönsün diye hayaline sarıldım
Sorma bana kimdir, nedir, nereli...
Sustu dilim ona gönül vereli
İtmiş derler uzatılan her eli
Bir an bana güldü sandım, vuruldum.
Fark etmedim geçen baharı, güzü
Karıştırır oldum gece, gündüzü
Çıkmadı hiç aklımdan güzel yüzü
Saat oldum, vuslatına kuruldum
Konu komşu tez alıp da haberi
Çıkıştılar “kimsin hele gel beri
Onu sevmek haddine mi serseri? ”
İşte böyle adım çıktı, yerildim
Aldırmadım onca söze, azara
Sevdasıyla gözüm her şeyden kara
Fırsat bulup, hislerimi bir ara
İlan edip ayağına serildim
Kız demez mi “yılan soksun dilini
Bu ne cüret! Çek gölgemden elini
Sen kimsin ki buldun böyle gelini”
Bu son sözle yamacından kürüldüm
Sızladı gönlümün en derin yeri
Soldu yüzüm, söndü gözümün feri
Dört yanıma çivi olup sözleri
Yüreğimden çarmıhlara gerildim
Aylar geçti hiç geçmedi bu eza
Var mı aşktan daha büyük bir ceza?
Gördüğüme sordum bunu ha keza
“Unut” diyen her ademe darıldım
Duramadım daha fazla orada
Ayrıldım dostlara ederek veda
Ummanda bulup da ıssız bir ada
Göç ettim, dört yanım suyla çevrildim
Aklımda gözleri, bir çift mücevher!
Gözleri, sineme saplanmış hançer!
Gözleri, aşkımı gömdüğüm makber!
İki ela közde yandım kavruldum
Günlerce düşündüm her anı azap
Bir gün özlem duydum, diğer gün gazap
Sonunda ruhum ve bedenim harap
Çaresizce bir köşeye kıvrıldım
Nedendi bu sevgim, muhatap toksa?
Kalplerde aşk hissi boşa mı yoksa?
Kim layık, bu dev aşk, bir kıza çoksa?
Ne yöne meyletsem düştüm devrildim
Ve bir gün bilinen doğrular şaştı
Aşk selim vuslatın setinden taştı
Anladım, hasretim yari de aştı
Sınırı geçmeye layık görüldüm
Uzun bir gecenin sonu, o seher
Gönül dehlizimde yandı bir fener
Yıkıldı iç duvar, kalktı perdeler
Tam ortadan hakikate yarıldım
O an duyduğum ses: “Cevap var ama
Gözlerinle ufku boşa tarama
Maşuku hariçte, dışta arama
O hep içindeydi” dedi, dirildim
Doğruymuş! Bir ben var benden içeri
Her nesneden gerçek, herkesten diri
Gösteren, duyuran, anlatan biri
Okşadı ruhumu, gayri duruldum
Onunmuş bu gözler, bu dil de onun
Onunmuş gönül, ruh... Şekil de onun
Fail de, mef’ul de, fiil de onun
Gördüm ki ulvi bir “El”ce derildim
Binbir tür duyguyu ruha veren O
Aşk denen zinciri kalbe seren O
Kendine erene kadar geren O
Zincire tutunup yerden doğruldum
İlkin aşık etti fani Leyla’ya
Aşk çölünde susuz, bıraktı yaya
Gün gelip tuttu da Rahmani maya
İlahi bir aşkla tekrar yoğruldum
Bitince hayırın tuğyanla cengi
Boyadı mat nefsi imanın rengi
Bir huzur, bir haz ki yok eşi dengi
Bazı kez vecd ile “Ben”den ayrıldım
Ben bu ruh halinde safa sürerken
Bir kız çıkageldi bir sabah erken
Bu yüzü nerede görmüştüm derken,
Hatırladım oydu, birden buruldum
Ey güzel! Kapında az mı dilendim?
Gölgene iz değse dizle silendim
Reddettin de sözlerinle bilendim
Bilendim, süngüden beter sivrildim
Nefretinle kaçtım bu ıssız yurda
Öğrettim kin neymiş yılana, kurda
Ne keskin hınç varmış “aşkta gurur”da
Taşlara vurdum da anca köreldim
Şimdi neden döndün ey mağrur güzel?
Bak senin peşinde hep yedi düvel
Unuturken ağır olsa da bedel
Bu ben başka eski benden sıyrıldım
Dedi: “Dinle! Ben sözümün eriyim
Ne şeytan ne melek ne de periyim
Kim bana diz çökmüş, ondan beriyim
Kim yüz çevirdiyse ona eğrildim”
Aşkıyla zindandan kaçılan benim
Uğruna savaşlar açılan benim
Önüne servetler saçılan benim
Maksudum ki istenmezsem erildim
Kimine mevkiyim, kemendim şöhret
Kimine kadınım, silahım şehvet
Kimine kibirim, tetiğim servet
Her bir nefse farklı tuzak örüldüm
Sen beni yar bildin, gönlünü verdin
İlla ki masum bir sevgiydi derdin
Suretlerden kopup Asıl’a erdin
Beni de kopardın, sana savruldum
Sus ey kız! Ben ki bilmecede pirdim
İlmimi herkesten geniş bilirdim
Şimdi her sözünle buhrana girdim
Kimsin sen, necisin? Cidden daraldım
Dedi: Bilmeceyim, hem de cevabı
Kah günahım, kahi takva sevabı
İsmim çok da, sen kullan şu lakabı:
“Dünya” Yüzyıllardır böyle çağrıldım
Tarlayım, ektiğinle test ederim
Hasadı mizanda derdest ederim
Bire yediyüz verir mest ederim
Yeter ki bileyim, hayra sürüldüm
Zahirime kanıp sanma düz çayır
Sinemde öbektir hem şer hem hayır
Sök muzır otları, çiçekten ayır!
Zira hem gül, hem zakkumla karıldım
Beni kaftan değil, yola kilim bil
Kulluk yokuşunda yetmiş milim bil
Ebed sofrasında ince dilim bil
“Dünya bir yol azığıdır” buyruldum
Varım, beni var edeni bul diye
Varsın, var edene ancak kul diye
Kefeni giyip de birgün çul diye
Son davete gitmek için girildim
Toprağın altında kıymetin ne ki?
Gübresin, toplasan yok yarım çeki
Kopunca her uzvun bedenindeki
“Ah! ” dersin “Dün tamdım, bugün seyreldim”
Velhasıl gördüğün ne varsa fani
Gün gelir kıyamet kopar da ani
Yeni bir yurt kurar o büyük Bani
Bakmışsın başka aleme evrildim
O gün insan anlar sırları, gizi
Kimi silmek ister sürdüğü izi
Kimini taşımaz titreyen dizi
Ben de defter olup elde dürüldüm
Bana ne yazmışsan sorudur o gün
“Gençliğin” sorunun zorudur o gün
Her hatan cehennem korudur o gün
Her sayfadan, her satırdan soruldum
Öğüdüm: Ömrünü kul gibi yaşa
Tutmazsan, kölemsin olsan da paşa
Tutarsan mahşerde geçersin başa
Bakmışsın köşküne gelin verildim
Fakir bu şiire pek emek verdi
Biraz dertleşmekti yegane derdi
Kırk kıtada kelam kemale erdi
Ersin artık zira epey yoruldum
Kemal Budak
Sizin de jüri üyesi olduğunuz şiir yarışmasına gönderdiğm yukarıdaki şiirimin mansiyon dahi alamadığını görüyorum. Acaba sizi, şairliğinizi ve şiirlerinizi çok mu aştı?
Yaradılışta ki lütfa şükrü sevgi ve saygının en anlamlı anlatımıyla yiğitliği güzelleyen insan olmanın erdeminin yüceliğinin esini şiirinizi tebrik eder,esenlikler dilerim..Erdoğan Vural
muhterem üstadım şiiriniz şahane saygılar
Daha Deniz Daha Dağ
I
Cözülüp masallarda örülmüs gür saclari
Esti daglarimizdan hür Akdeniz rüzgari
Bir bir uyandilar o tuzlu serinliklere
Gökten gürültülerle gökler indi yere
Atlar huysuzlandi köpürdü yeleleri
Ve kabaran sularin destan velveleleri
Eridikce zirvelerde daglar gibi kar
Parladi cifte su verilmis igri kiliclar
Kopup Ic Asya'dan nice binlerce atli
Nice binlerce yigit bastanbasa pusatli
Atildi günbatiya daha deniz daha dag
II
Gündogusundan cicekler getirdik daglarina
Ugrayip bir eski zaman sevdalarina
Geldik ve ''Tanri bir' dedik yüzgörümlügü
Seni gördük ey nigari rum cözüldü büyü
Tunc yüzlü kahramanlar bengisu kadehleri
Zafer musikileri ve raks titretti yeri
Günes sonsuz mes'ale birlesen dogu bati
Ve uyanan yeryüzüznde bir isik saltanati
Biz güzellik avcilari biz gök yolculari
Sen yeseresin diye sebil ettik sulari
Bir özge bahar oldu dirildi bir özge cag
III
Buda'yi birakirlar nirvanaya gömülmüs
Tao bir Cin gecesinde kisa süren düs
Ince fikirle Buda ince cizgilerle Cin
Ergec varir gercege düs gölgesi gercegin
Gelirlerse soyunur üryan olur gelirler
Kirarlar pultlerini kibleye yönelirler
Acilir bu boz daglarda binlerce lale
Haclar birer birer egilir döner hilale
Acilir tennureler döner döner acilir
Ve kalkar cümle perde uyanir ebedi sir
Sems erisir vakt erisir döner Mevlana
IV
Dikmis mogolca gözlerini bu güzel caga
Ölüm yesersin diye kin ekerler topraga
Nedir bu bahar ortasinda bu apansiz kar
Kimdir onlar ki bahcemi yagmalarlar
Bilmezler, birgün cicekler acar kardan
Birgün özlenen Leyla görünür uzaklardan
Serviler büyür kubbeler yükselir yine
Erisir bu topraklar masal zenginligine
Ve bir ogul dogar adi Istanbul olur
Azad ettigimiz kin sevdamiza kul olur
Kopup Anadolu'dan nice binlerce atli
Nice binlerce yigit bastanbasa pusatli
Atilir günbatiya daha deniz daha dag
Beşir Ayvazoğlu
Ve bir ogul dogar adi Istanbul olur .
Kıymetini bilmek lazım.Saygılar...
Bu şiir ile ilgili 7 tane yorum bulunmakta