Dağınık Şiirler Şiiri - Bülent Aydınel

Bülent Aydınel
251

ŞİİR


81

TAKİPÇİ

Dağınık Şiirler

1-
Ve senin gözlerinde bir kent teslim olur
Ve senin gözlerinde bir kent geri alınır

Dumansız ateşler yakıp
Pencerene sıcak çiçekler bırakır

Şiir
Sevdanın gerillasıdır

2-
Bizde öyle sevdalar var ki
Uykudan geçer düşe alınır
Koca bir gök yüzüdür serüven
O gider kuşa alınır

3-
Bir sevdanın lodosu ne bırakır
Çok tebessüm ılık ılık
Çok köpük çok aydınlık

4-
Yüzünü denizden koparırlarsa tuzlu bir yalnızlık kalır
Yüzünle birlikte deniz savunulmalıdır

5-
Beni ararsan sana düştüğüm anlarda ara
Yağmur yüzünü yıkamaz koyu zamanlarda ara
Çok üşürsün saklanırsın bir kayanın ardına
Kızılıyla bir çiçeğe renk veren kanlarda ara

6-
Nasıl tutuşsun bu şiir
Tüm sözcükler sırılsıklam

7-
Sana göğsümde gök yüzü taşıyorum
Bu ışık gözlerin için
Bu yağmur güllerin için
Sonra bir gök kuşağı
Adı dilimin ucunda
Kavga gibi onurlu
Yaşamak gibi serin

8-
Karanlık ne kadar ağır
Ben taşırım diyorsun
Issız dağ ateşlerini
İnatla seviyorsun
Kartallar sarmaşığa
Çam suya karışırken
Tütün bulutlanıyor
Aklıma geliyorsun

9-
Deniz ne denli asi
Sandal ne denli özgür

Hırçın tutun zamana bu defa
Adını sevda da koysak
Bizimki meşru müdafaa

10-
Biz gülleri mevsime esir vermedik işte
Çocuk poyrazla çatışmış
Kaşından kuş sızıyor

11-
Çok sevdim bir kuytuda yeni açan bir çiçeği
Şehre gök kuşağı yağdı
Devrim gibi bir şeydi

12-
Çokça dövüşmüş
Hayli yaralıydım ben
Sen sarmaşık şiiriydin
Onu da götür giderken

13-
12 Ağustos 1999 İçin

Bir Can Yücel geçti Türkçenin şiirinden
Acayip bir şey gördük
Selamladık saygıyla

14-
Bir sevdayı omuzlamış taşırsın
Düşerse tutmaya elin yetişmez
Kırmızıda ant içmiş bir buluta
Gayrı renk biçmeye gülün yetişmez

15-
O kara gözlerinin saz tellerinden
Kaç namuslu çağ ağlar bir tanem

16-
Bu nasıl bir sevda
Bütün sözcükleri karakolluk
Bütün kafiyeleri göz altında

17-
Siz ki çocukların düşlerini umursamadınız
Hiçbir kar örtemez kirlenmişliğinizi

18-
Kim derdi ki bir yangında bu denli har olur
Kim derdi ki bir yangın gün gelir bahar olur

Ateş ve barutla sınanırken bedenleri
Yeleleri rüzgarlı atlar gibi göğe dikildi gözleri

Sevgilinin nazlı düşü de neymiş
Beden bıçak olmuş çağsa bileymiş
Ömür feda
Feda sevda diyeymiş
Bir öğrendik bin öğrettik o zaman

19-
Ne zaman ağlasa yıldız kaydı sanırdın
Gamzesi kanyon mavi
Yüzü gök yüzü kadın

20-
Bir güne aşktan başlıyorsan
Yaşama baştan başlıyorsundur

21-
Ben sana allı güllü bir basma getireyim
Sen bana gül desenli bir mektup yaz

22-
Sen diyorsun ki bana
Gözlerime bak
Şehir kaybolsun

Bense diyorum ki

Senin gözlerine yürüyeyim
Şehirler baştan kurulsun

23-
Ağlarsan isyan çıkar
Ama gülersen devrim olur

Çünkü her sevda
Duruşuyla taşınır yaşama

24-
Çok sevdik bu evreni
Bunu hiç unutmayın
Şehir size emanet
Dostlarım hoşça kalın

25-
Bir baş kaldırı gibisin ey yar
Gül olup katılasım var

26-
Bir şehir tek başına gelip başına yıkılmaz
Bir şiir tek başına bir şehri başına yıkar

27-
Bir tuhaf zamanım var benim
Acayip anlardan tespih yaparım
Bir buluta biner şiir çakarım
Bir gümbürtü bir kıyamet
Ardından sözcükler yağar
Rahatlarım

/Şiirin gemileri göğe demirler/

28-
Tuzu sudan ayırdık bir sabah
Gene okyanus oldu
Gülüşü ayırdık düşlerden
Düşlere gamze doğdu
Hangi renk daha müthiş tanımlar yer yüzünü
Bir yerde adını sevda koyduk renklerin
Hepsi gidip mavi oldu

29-
Bir türkü akıyor şehrin içine
Tuz buz olmuş camdan dağlar akıyor
Elektrikler cansız ışıklarında
Hangi sokağa dokunsam avuçlarım paramparça
Uzak dağların uzak kardelenlerinde umut
Birden bire ellerimle hesaplaşıyorum

30-
/Çünkü yazının bulunmasıyla başlar tarih/

Sağır duvarlardan sızıp
Türküler olmuş çocuklar
Sarmaş dolaş bir mevsimde
Bahara yolmuş çocuklar
Duvarlarda gül desenli
Onlar ölümsüzdür diyor
Sevdayı özünden süzüp
Yazıyı bulmuş çocuklar

31-
Adı okyanus köpüğü mavi
Namluya sürülmüş sevda misali
Tetik düşer
Kaputta kovan serseri

32-
Gözlerin İstanbul'du
Avuçların hayli tütün
Bir mahkum mektubu oldun
Satır satır dövüştün

33-
Bir yağmura bir türküyü koyarsın
Bir çağlayan düşüne iner mi iner

Kaçak vagonlarında mülteci düşler
Bildiğin cehennemlerden beter mi beter

Bulutlara tutunmuş bir mevsim yorgunu
Senden kalkan bir trene biner ve gider

Çok şiir sıkmışlar üstüne isabet almamışsın
Bu senin dizelerine yeter mi yeter

34-
Oradasın değil mi
Oradaysan geleceğim
Çünkü senin olduğun her yerin adıdır orası

35-
Bir yüreğe damlamak
Bir yağmurun kaçıncı düşüdür

36-
Yarım da kalsa şiir
Sevdaya yetecektir

37-
Bir sığırcık boynunu eğerse eğer
Bir ceylanın yüzü bir suya değer
Kar tanesi daha gökte erir ya
Bizimkiler bir düşü öylece sever

38-
Yaz kırılır
Dağ başına ışık düşer ışıkta buz kırılır
Kar beyaz renkler asi nehirlere karışır
Eriyen kar düştüğü çatak döküldüğü su bize aittir
Bembeyaz bir evrene doğacak güneş
Ağaran sakallarımız şahittir

39-
Küçük köhnemiş ve geçici
Bu üç kavramdan uzak sevdik her şeyi

40-
Seni seviyorum diyorsun ya
O zaman kol kola marş söylemek lazım
Çünkü her aşk
Bir diğerine saygı duruşudur

41-
Birkaç şiir söyle bana
Biri kavgamızın düşüne yazılmış olsun
Biri gamzene benzesin
Gülüşüne yazılmış olsun
Biri mayıs gibi bereketli
Biri denizlere yön olsun
Biri de geldiğin güne benzesin
Ama bu en son olsun

42-
Araya çatışılmış yalnızlıklar girer
Gecenin göğsünde bir sigara yakarsın
Sevda bir şiire karanfil olur
Alıp saçına takarsın

43-
Bana bir satır aralığı verin
Firari bir dizeyi saklayacağım

Her martı kendi kayasında konaklar
Orada olacağım sabaha kadar

Bana bir satır aralığı verin
Hüzünde tedirginlik aşkta isyan var

44-
Hep sana ait ve hep senin içindir
Cam önünde mor menekşe
Ve kavgadan gelen şiir

45-
Körlük de fena değil
Seni bile sevdirmiş

46-
Dün gece yüzünden karanfiller toplamıştım
İçinde gitmek geçen bir şiirdi sabah
Kapına bir kıyamet bıraktım

47-
Bu nasıl bir aşk
Bakışları bin yıl düşü
Duruşuysa infilak

48-
Yetim kalmasın diye ekmeğin buğusu
Sokaklar evlat edindi çocukluğumuzu

49-
Okyanuslar ve dalgalar tartmaz seni
Öfken sevdandan çok büyür
Gemiler sürgünün
Adalar yenilgin olur

Hiçbir gemicinin
Kendini tanımlayan limanı yoktur

50-
Aşk bile görkemini yitirir
Bir halk çocuklarına sarıldığında

51-
Sözcüklerini de al git
Çünkü sen bunu anlayamıyorsun
Sende çoğalmazsam canım yanıyor
Sözcüklerini de al git ne olursun

52-
Önce sırılsıklam aşık olmayı becereceksin
Sonra bir ağaç olup bir yerde yeşereceksin
İnan ki gölgene güller sarılır

53-
Aşka meydan okuyorlar ya
Yüreği aşka dökülen bilir
Coşkun bir nehir gibi
Aşkını savunacak bu şehir

54-
Öylece sevdim seni
Bir ağacın sökerek kendi kökünü
Toroslardan inmesi gibi

55-
Her martı denizin göğsünde bir uçurum
Ne zaman martı görsem
Düşüyorum

56-
Gidenlerin gülüşleri olmasa
Tebessümün anlamı mı kalırdı

57-
Gülümseme kuşları gelir göz kapaklarınızın arasına
Elinizi bir sürersiniz mavi
Ya da karışır bir kanat bir dostun merhabasına
Rüzgarlarını getirmeyi unutma e mi

58-
Soğuk bir bahar getirdim
Soğuk belki ama sadece senin

59-
Artık kim istiyorsa savunsun seni
Terk ettiğim aşklarımın ülkesi

60-
Gözlerine yeşil yağmurlar yağan bir kız tanıyorum
Anlatsam göz yaşına damlarsınız
Beni değil belki gök yüzünü anlarsınız
Bir gün lodoslu bir martıyla konuşursanız

61-
/şairin bedduası/

Şimdi uyu
Dilerim bir köpük bakışında bir dalgada kalırsın
Saçlarında kıvrım kıvrım İstanbul'la uyanırsın

62-
Baharı nereden bileceksiniz
Bakışınız tutuklu
Yüzünüz mevsimsiz

63-
Aşk kör kütük
Sabır deli divane
Bir şeyler çıldırdı bu alemde

64-
İlk kez
Sana sarıldığında anladı
Sevda bir isyancının
Kendine sarılmasıydı

65-
Yarın gel bir çay daha söyleyelim
Tekrar söylemek, sevgiyi eksiltmez

66-
Hangi aydayız dedim
Aşık olduğumda bahardı dedi

Serseri

67-
Bir sevda bir ömre ne kadar ağır gelir
Bir sevda bir ömre ne kadar sağırsa
O kadar ağır gelir

68-
Mahsur kalmış bir çiçeğin tanıklığını vurdular
Duyanlar
O anda çiğ taneleri tutsaktı diyor

69-
Okyanus tuzlu bir göz yaşıdır dedim
Küçümsediler
Gözleri olmayanlar
Okyanus bilmeyenler
Martısı ölmeyenler

70-
Biz bu şehirde serseri bir şiirdik
Demli bir aşka
Birkaç dize getirdik

71-
Sisi aralasan
Şehir hatları vapuru İstanbul dediğin
Lodostan kurtarsan
Mendirekte üç beş martı
Hangi göçmen takar bu şehri saçına sabahleyin
Kim sever simitsiz bir sahili
Belli neden gelmediğin

72-
Bir şarjör boşaltmışlar göğsüne
Kül bulunmuş kanında
Düştüğü yer alev alev

73-
Şu Maltepe sahili
Çatakları şakır şakır
Yüzü dağ bir adam tanır

74-
Baktığımda patlayan iki mayın
Yüzünde sırılsıklam

75-
O şiiri okuyup o şiirde kalamazsınız
O şiirden döndüğünüzde şehrinizi bulamazsınız

76-
Seni unutmuş diyenlere
O yağmura bakarken beni düşünür
Yağmur yağıyordur de

77-
Maltepe'de yazlığı varmış
Maltepe'ye yaz gelmesin o zaman

78-
Sen gelecektin
Ben saçlarına dokunacaktım

Bu kadar şiire ne gerek vardı

79-
Neye yarar ki bir boyun

Gelsin bir şiir
Dayasın alnını uyusun

80-
Rakıya bile su katsam renk değiştirir
Sen bıraktığım gibisin

Bu hayat neyle içiyor seni

81-
Zor olanı ellerinle vedalaşmak
Çay getiren ellerinle
Bayrak tutan ellerinle
Bakışlarıma değerken utanan ellerinle

Bu nedenle bu adam
Bir kere bile demeyecek sana
Can içinde çağımsın
Gene de kağıtta suskun durduğuna bakma şiirin
Sen benim son çığlığımsın

Gayrı hasrete gömülmesin dizeler
Sana şiirli bir defter bırakıyorum
O ellerinle karıştırırsın

82-
Bir tamirci çabukluğuyla uzanıp öptüm alnını
Bizde her şey telaşa gelir
Sevgi de buna dahildir

83-
Belki yağmur yağar
Nisan erkenden gelir
Baharı falan düşünür insan

İyisi mi
Git artık

84-
Bir kurşun kalem
Ve bir kapı aralığı senin olsun
Sonrasını biliyorsun

85-
Bir delilik nüksedecek bu gidişle
Al diyecek şeytan
Bir kırmızı gülü
Yüreğini gergef yap
Kenarına işle

86-
Kimse aramasın serin sularda beni
Bu aralar yürekte taş kırıyoruz

87-
Üzerine not düştüğün ayrılıklar
Eski zaman havuzlarında
Koyu siyah saçlarla çatışır
Adını özlem koyarsan yolculuğun
Bakışların
Düştüğü pusuya da alışır

88-
Var say ki bir dağ başındasın
Omuzlarında kanatları alev yeleli kartallar
Gözlerinde bulut göğsünde rüzgar
Bütün zamanlara meydan okur elbette aşkın
Koyakları tutuşturur yüreğinden düşen şiir
Ölümün bile gözleri senin önünde eğilir
Çünkü sen teslim etmediğin bir dağ başındasın
Düşlerinde kefene sığmayan aşklarla
Özgürlük yaşındasın

89-
Ben
Seni bile taşıyorsam
Hiçbir yük ağır değil kimseye

90-
Eşkıyacada aşk diyorlar sana
Biz ormana ay doğdu diyoruz

91-
Boynuna sarılmış dallar gördüm
Tüm renkleri kumru

92-
Bir yürüyüşte buldum ya gözlerini
Bütün geceler sıkı yönetim
Şiirleri toplatıldı bu bildirinin
İnfazı yanmış bir şehir gibiyim

93-
Issıza tiryaki isen
Sakiden şikayet niye

94-
Kiminin üzerine kürekle toprak atılır
Kiminin üzerine dizelerle hasret

95-
Bu nasıl bir revizyonist yağmurdur
Her yer sırılsıklam bir tek çiçek açmıyor

96-
Seni düşlemek var ya
İki dize arası
Öyle mavi
Öyle gece yarısı

97-
Önce gözlerini okyanusladık
Sonra art arda geldi ellerin
Köşe başında bir nar ağacı gibi lacivertsin
Ne iyi ettim de seni sevdim

98-
Hadi bir çay söyle
Demli bir tereddüt getirdim
Sakin bir çınar
Bir yük treniydim sabaha kadar
Hadi bir çay söyle
Ay ışığı raylarda yanarken
Tetik düşürüldü dizenin üstüne

99-
Hani okyanustu
Her zaman aranmazdı
Ardımızda pırıl pırıl derin maviler vardı
Yüzünün önünde gün doğardı
Yokuştuk biraz
Biraz çıkmaz sokaktık
Bu efkar bir şiire bir salıdan çoğaldı

Veda hiç şık durmaz sevdalı bir güvercinde
Gözlerin cümle cehennem
Kanatların bahardı

Hatta bir dağdın belki ıssız bir orman
Su diye başlardın cümleye
İstanbullu bir nehir yağardı

Biz bir sevdaya inandık
Onu aldık
Bir salıya bıraktık
İçinde özlem geçen bitmemiş öyküleriz artık

100-
Bir gülümseme ekledim gamzene
Kolaysa düşür
Gamzen barikat olur
Gülümsemen dövüşür

101-
Biz niye kuş biriktiriyoruz sanıyorlar ki
Kafamızda bir gökyüzü var aydınlık
Kafamızda bir gök yüzü suyu bitmeyen bir ağız
O kuşları o maviyle oraya salacağız

Bundandır özgürlük diye anılır
Evrene sığmayan çığlıklarımız

102-
Çünkü bir uçurum dolusu çiçek taşıyoruz kucak kucak
Asla susmayacak asla teslim olmayacak

103-
Çünkü biz aşkı isyanla tanımladık
Her sokak adımızla ve sevdamızla anılacak artık

104-
Çünkü sığınak olmayı öğrendik hep
Sığınak yapmayı
Ve becerebiliyoruz
Çiçeğe durmuş bir sığınağın önünde tüfek olmayı
Boş vermemeyi unutmamayı
Asla uslanmamayı

/Şimdi kar zamanı menekşesi gibi dargınsın
Uslanmamak sözü benden sana kalsın
Ya sürersin namluya ya göğsünde taşırsın/

Ama canımın içi
Artık çok geç oldu vakit
Metruk gene aynı yürek
Yangın gene aynı yangın
Çatışmanın en görkemli yerinde
Onur çiçeğidir aşk
Kendini savunanın

105-
Şiir sana aşıksa
Ben aradan çekilirim

106-
Şimdi külhanlara dargınsın
Bir ceket gibi al adanmış sözcükleri
Kavga serin olursa
Omuzuna atarsın

107-
Elbette bizle bitmiyor gün
Ve sürgün heykellere benzemez aşklarımız
Bakışına öldüğümüz kirpik kuşları
Ağzımıza konarken küçük ayaklarını

Oy canım canım
Üşür ya sözcüksüz kalınca sevdalar
Bunun korkusundayım

108-
Ben gidiyorum
Yalın bir ay bir buluta boyanmış gidiyor
Bir ufuk dört nala yanmış
Bir şiir
Sözcüklerini kuşanmış gidiyor

Oysa
Ne çok şey vardı diyecek senden yana
Ağzını pınara dayayıp kana kana
İçilmiş son yudum gibi
Kahramanını terk etmiş bir roman gidiyor

109-
Hani okyanustu
Her zaman aranmazdı
Ardımızda pırıl pırıl derin maviler vardı
Yüzünün önünde gün doğardı
Yokuştuk biraz
Biraz çıkmaz sokaktık
Bu efkar bir şiire bir salıdan çoğaldı

Veda hiç şık durmaz sevdalı bir güvercinde
Gözlerin cümle cehennem
Kanatların bahardı

Hatta bir dağdın belki ıssız bir orman
Su diye başlardın cümleye
İstanbullu bir nehir yağardı

Biz bir sevdaya inandık
Onu aldık
Bir salıya bıraktık
İçinde özlem geçen bitmemiş öyküleriz artık

110-
Düşmanında bile biraz onur olmalı insanın
Her türlü zulmü denemeli art arda
Havayı suyu toprağı çalabilmeli fütursuzca
Ama çocuklara silah çekmemeli mesela

111-
Haşarı çocukların havuz başlarında sek sek oynadığı
Kar suyuyla emzirilmiş çiçeklerin koyaklarda açtığı
Ve gece görünen adamların dilini konuşan
Tuttuğunu bırakmayan yürekli bir sicim gibi ellerini tutan
Türküsü çok umudu güçlü cesur bir zamanın
Hiç de küçümsenmeyecek mesafelerini aşmış
Yorulmamış atlarıyla kapınıza gelip
O gece sizde konaklamış
Giderken onurlu anılar bırakmış
Tertemiz sevdaların aydınlık ayrılıkları
Sen bu şehre en yüksek münhaniden bakarken
Rüzgarını saçlarına serecek coşkun bulutlar gönderecek

Kararlılığını erteleme
İnancını bileyle
Aşkını tazele
Ve bekle

/Çünkü sen beklemenin ne demek olduğunu bilirsin
Çünkü sen
Sana gelen nasıl geliyorsa
Onu öyle beklersin/

112-
Kaç kez yolculuğa çıktın
Ve ey ayrılık sen
Şairi hangi dizesiyle sınarsın

113-
Toynakları kıvılcımlı dağ çılgını o atlar
Saklandıkları masallardan çıkacaklar
Eşkıya suretiyle o yabanıl suratlar
Bir sabah gerçek olduklarını unutacaklar

O atlar
O masallar
O suratlar
Yazılacak bir şey bırakmadılar

/Aşktan bir şey artarsa adını düşe koyun
Düşten de artıyorsa onu artık unutun/

114-
Bütün senleri toplasan bir yalan etmiyor
Bir yalan bütün senleri öldürdü

115-
Bir kızın dudağından yağmur yağar
Siz onu ağlayamazsınız

116-
Al bu çağlayan tavrını bir kitap arasında kurut
İçinde hüzünsüz şiirler olsun
Hüzün başat bir ses çünkü bu aralar
Çünkü bir şiire dökülebilir ancak
Her insanda saklı Niagaralar

Bir yolculuk koy bir gün doğumuna
Işıklı bir ufuk
Emekleyen bir çocuk
Dünden artan bir deniz ve biraz papatya
Gülümseyen bir at bul ve gününe hediye et
Ve bir söz ormanı dizeler arasında

Uçurtma olmak
Uçurtmaya bakmaktan iyidir aslında

117-
İçimdeki kefen bezi
Hiçbir ayrılığı saramaz
Gidip yeniden ölmeliyim o şehirde

118-
Sözcükleri kekeme olsa Cemal Süreya'nın
Uzun uzun aşık olsak

119-
Sen ellerinin güvercin olduğunu gördün mü
Uçtuğunu ve çatılardan baktığını
Şehre nedensiz selam bıraktığını
Ve yağmurda gri siyah aktığını
Bir sözcük,bir düşe dönüşür
Akar su yatakları şiire çıktığında

/Sen sen ol sevdanı sakın bırakma/

120-
Bu şehirler yarın daha özgür bir sevdaya uyanacak
Çocuklarımız daha özgür bir sabaha uyanacak
İlle yarın ille özgürlük ille aşk

121-
Telaffuz etmeye başladığınızda
Kederi acıyı yalnızlığı
Her şey sizin kadardır ömürde sizin için

Umutsuzluğa batmış bir heykel de olabilir evren
Ya da alev saçlı bir çiçeğe dönebilir
Eşkıya duruşunuzu örnek almış

Aynalarla hesaplaşmaktan kaçmamalı insan
Saçına sakalına bakmak için değil ama
Aynasız yaşanmış günlerin anısına

Gördüğünüz ihanetler
/Yaşadığınız ya da/
Kirli tütün gibi yakacaktır genzinizi
Bunu solumaktan kaçamasanız da
Dağ başında dudak payı gibi düşünün ömrünüzü
Yudumladığınız çay bardağında
Hani kırk yılı aşkındır sıcaktır hala
Üşümüş bir canlı görseniz verirsiniz
Çünkü adanmışsınızdır
Karşılık beklemeyen duruşlar taşır kimlikleriniz

122-
Bedeli ödenmiş umutların mavisine ulaşmamış düşlerini taşıyan türküler artırdı zaman

Kendini eksik tanıyan tutsak bir iklime kar düştü
Kekik kokularını aldılar rüzgardan

Kafiye dediğimiz Anadolulu bir gülüştü
Sabrı hala sınıyoruz bu uzun gecelerde

Bitmemiş öykülerin göz altındaki yazarlarından sözcükler taşıyoruz güne

Elbette bir gün
Çatlamış dudaklarıyla kana kana su içen bir çocuğun yarını anlatan gözlerinin de resmi çizilecektir

123-
Okyanus taşıyor yüreğinde halklar
Ve zulüm taşıyor halk düşmanları

Çocukların bakışlarında yaşayanlar
Ve çocukların ömrünü satın alanlar diye
Evren ikiye ayrıldı

Biz
Tadı doyumsuz yemişler veren ağaçlar dikiyoruz yüreğimizden
Toprakları alın terimizden

Çalınan ömürleri geri istiyoruz
Bedel ödedik bedel ödeteceğiz diyoruz

Biz sonsuzca ve koşulsuzca ve onurlu barış istiyoruz
Kendi çocuğumuzu sevdiğimizce evrendeki tüm insanları seviyoruz

Gidecekler
Halkların üzerine karabasan gibi düşenler
Kardeşliğin sofrasına akbaba olup üşüşenler
Kirli olanlar
Kirli kalanlar
Kirlilik düşünenler

Ve barış
Ancak onun için yüreği çarpanların yanındadır
Ve barış
Düşmanın kovulduğu sofrada özgürlük tadındadır

124-
Sokak başında yeni bir cumartesi
Seni taşımadık mıydı bu kavgaya
Sahi sen hiç olmadın mı
Bütün kazalarını toplamış ömür
Güya çıkamayacağız pazara
Sen doğru düzgün sevmeyi becereme
Sonra inan nazara

125-
Senden yola çıkmam ben
Sen yolunun yolcusuyum
Gayrı hiç konuşmam ben
Suskunluğun susuşuyum

126-
Uzat ellerini maviye
O kızıl bayrağı buraya getir
Mademki sevdaya düşman bunlar
Seni seviyorum diye haykırmanın vaktidir

127-
İlk şair öldüğünde
Son sözcük kaç yaşındaydı
Ve hangi dizede yas tuttu

128-
Havuz başında birkaç martı
Tüyleri acayip lacivert
Süslü balkonlarda yabani çiçekler
İthal yalnızlıklar
Yapay mı yapay ve yapış yapış
Bahar da kirlenir derlerdi inanmazdım
Şehirli bilgelerin bildiği varmış
Sevdalar dört arşın
Sadakat bir karış
Kapıda evcil köpekler gibi sokak lambaları
Biri havlamaları sokağa çakmış
Çarşı pazar nara ritmine gebe
Dükkanlar kapanmış
Efkar daralmış
Bu şehre düşmek durumunda kalsan yanına alacağın üç şey
-Yirmi dokuz harf-
-Midye kabukları-
-Mavi bir uçurtma-
Şair bu sorulardan bunalmış

129-
sol gözüm seyiriyor
muhtemelen sana tekrar aşık oluyorum
nazar boncuğu gibi düşüyor geceye ay ışığı
geceye sakınmasız sövüyorum
oy ayrılık
kuytusu olmayan pusu
nereye koşsam mayına basıyorum
çocukların masum
firarilerin tedirgin uykularında
yüreğinde bir uçurtma
çayır çimen çiçekleniyorum

/artık aşkın infazını yakmak farzıdır tüm kutsal kitapların/

130-
Ey yüreğimin gülümseyen kızı
Bu kez Taksim tanımlayacak aşkımızı

131-
Misinada kurşun gibi
Savrulmuş ve öyle serin
Sanki dibi bulmuşsun gibi
Sana mavi deyiveririm
Okyanus et yüreğini
Rüzgar damat köpük gelin

132-
Öteberi topluyorum hücremde
Baş ucumda tecritten yeni çıkmış bir karanfil
Hiçbir şey bizden daha özgür değildir

133-
Sevdanın bembeyaz bir varoşu var
Çığlık çimen türküler söylüyoruz

134-
Sen bir baş kaldırısın
Her baş kaldırının öpülecek bir alnı vardır

135-
Tutsaklık güz bırakır
Özgürlük iz bırakır

136-
Atların kanatlarında ince gurbetler olur
Ordan özlersiniz yaşamı bazen

137-
Deniz yıldızlarının kestane şekeri yediği bir yer var
Oraya rüyalar atlarıyla gelir
Adında masumiyet yazılı sevda şiirleri vardır

138-
Bir göz yaşı yüzümden yalın ayak çıkmıştı
Bastığı her yer ıslak

139-
Bu saatte kapıyı çalan
Ya sensindir ya polis
Her şart altında kavga

140-
Keskin bir ihtilal gibi düşer geceye özlemek
Kavram olarak nitelikli yaşam olarak renklidir
Ve her şair kırar kendi dizesini bilinmez bir yerde
Tesadüf gelir ve şiire eklenir

141-
Bazı sözcüklerin saçları
Sen yazmadan ağarır

142-
bir kuş vuruldu bir akşam üstü
bütün akşamlar kuşlara küstü

143-
bir fidanı gözlerine koyaydım
gözlerinde bir özgürlük olaydım
vatan diye boynuna sarılaydım
yakılaydım yanaydım dert olmazdı

/çünkü sevda aynıdır çiçekte de külde de/

144-
Bir at bir kırlangıç gibi çarpabilir kanyonlara
Yelelerinde ateş şehirlerin harami düşleri vardır
Dar zamanlara zehir zıkkım küller yağar volkan korkunçluğuyla
Ve sabır
Tespih tanelerinin misinasından kopup avluya dağılır
Ki tecritten artmış sehpada toparlanmış zamanlardır
Yüreğinin parmaklıkları arasından gün doğar evren aydınlanır
Çağı olmayan mevsimler takvimlerden firar eder
Yarını pazarlayanların tecim kursağında kalır
Senden kalkar bir kağnı Anadolulu bir duyarlılıktır
Celladını çiğnese de ipini kemiren kahır
Şiir kendine döner
Mayıs günlüklerinde bir sayfa aralanır
Gözlerin gelir oturur meyveye duran ağaçlar yayladadır
Sen yiğit tanı o vakit ve yiğitlerin kara gözleri kanlanır
Yeniden yaşam diyoruz yeniden insan
Yeniden diyebilen her zerre bu evrende ayaklanır

145-
Ölüme yalnız yürür insan
Ölümsüzlüğe halkıyla

146-
Sen gök yüzünün tanımı ol
Ben altında yaşarım
Güneşi ve ayı sorgulamam
Yeni gelen zamanı arar
Geçen zamana aldırmam
Çünkü sen gök yüzüysen
Ben bilirim
O coğrafyada eksik bir çiçek açmaz

147-
Öteberi topluyorum hücremde
Baş ucumda tecritten yeni çıkmış bir karanfil
Hiçbir şey bizden daha özgür değildir

148-
Ölmek üzere olan bir eşkıya tanıdım
Zaman ondan önce ihtiyarlamıştı şakakları mavi

Yüreğinde iki gözün yarası
Yüzü mayın tarlası

Estikçe kendini çoğaltan rüzgarlar ıslıklardı
Son kez dağ başını yazdı
Bir çiçek son hatırası

Gece erken biterdi sigaralar
Deyyus türküler görünürdü şehrin ışıklarından
Karanfil söylerdi fesleğene dokunurdu
Saatler sevdaya ayarlı

Namlusu nereye nişan alır bir çay bardağının
Kayanın en kuytusuna yağmur yağar mı
Ezbere bilmeye gerek duymazdı acının adını
Ufukta deprem
Fotoğraflarda kırağı

At biner türkü söyler çok özgür çok aykırı
Yalandan riyadan öte düşü keklik yangını

Bir akşamın bal gözlerine taşınacak
Ay doğacak
Öte yok bundan gayrı

149-
Toprağa gömülü ve sessiz
Kırlangıçlarımız kanıyor elbette

Biz hep gereksiz ölüyoruz
Onlardan çok var deniyor elbette

Madendeyiz gecemiz gündüzümüz bir
Canımız yanıyor elbette

Zamanı olmayan bir saat var alnı ter içinde
Göçük kaderdir deyip duruyor elbette

Herkes öldüğünde bir sessizlik olur
Bizde bu çok oluyor elbette

150-
Büyük sevdalardan vaz geçtim
Büyük umutlardan vaz geçtim
Büyük olan ne varsa ondan vaz geçtim
"Çizmelerimi çıkarayım mı sedye kirlenmesin"*

*Soma'da yaralı işçinin sözüdür

151-
"Ahmet Önder'e"
Bir gün birini anımsarsın
Sokağa yıldırım düşer

152-
Ve leyli cehennemlerden sızarken keder
Ferhat yanmaz dağ devrilir biter bu terennümler

153-
Uzak çayırlarda atlarıyla sarmaş dolaş serüvenciler
Ve onlar
Amerikan filmlerinin trajik ölüm sahnelerindeki gibi ölmezler

154-
Siz baharı öldürmeye çalışın
Biz yumruğumuzun içinde gül taşıyoruz

155-
Dar ağacı dedikleri maden ocağı
Kanım tenden süzülür terden süzülür

156-
Ölülerimiz diyor ki
Bizi bir battaniyeye sardılar
Dirilerimiz diyor ki
O battaniyeyi bile bizden çaldılar

157-
Emek günü ölüm günü bir tanem
Emeğim yaşam sürgünü bir tanem
Eğer sevda bir parça değerliyse
Yüreğinle zulme yürü bir tanem

158-
Kan bakıyor çocuklar
Çok insan öldü

İrin müdahalelerde ışıldaklar
Bir çiğdem vuruldu buna mecburdu

Bir güneş tarlası bir ışık yuvasıydı
Sevdanın ilk meydan muharebesi

Bedelini ödeyenler kazandı

Al bu sözcükleri aykırı bir dağa koy
Bastığımız mayınlar çiçek açıyor

159-
İnsan sağırsa yaşar
Aşk sağırsa ölürsün

160-
Ulan çocuklara kıyanlar
Ulan çocuk vuranlar
Ulan seyirci kalanlar
Devran zemini hazırlar
Altında kalacaksınız

/Biz bir düşe üşüştük
Acele sevdaya düştük/

161-
Benim çocuklarım toprak altında
Hangi bez örter acımı
Kolaysa bunu da kına
Kolaysa dindir hıncımı

162-
Bir zamanın üstüne kartal kanatlarıyla
Düşen bu mevsimler bizim
Çiçekleri kefen giyen
Umut düşen resim bizim
Mermilerin inkarıyla
Ölüme gülüşen bizim

Turuncu olur ışığı
Var mı zulmün alışığı
Direnişin tek ışığı
Acele sevdalar bizim

163-
Yalnızlık eğreti durmaz dağlarda
Çünkü dağlar yalnız bırakmaz insanı

Kesif bir düş sesi var
Ateşte kuş sesi var

Giderken gözlerimi al
Sen olmazsan ağlarlar

164-
seni tanımıyorum
çünkü çağa suskunsun
bu uzun yürüyüşte
adın ayrılık olsun

165-
Bizim nar ağacı altına konacak anılarımız yok
Sığmaz yer yüzüne sevdalarımız
Bizle gelen okyanusa açılır

166-
Ve o gözler
Şehre inkar
İnkara isyan türküler söyler

167-
Kırağıya açılan tenha yollar
Genç kızların ayak seslerine karışır
Çünkü çıplak adımların ışığında
Kent pusuya yatmıştır

168-
Yazdığımız sözcükleri sürün namluya
Gelin telleri var nişangahında
Biz tereddütsüz yemine durduk
Gözlerimizin meçhul dağlarında

169-
I-Bir kır kahvesinde rastlaştık,senin elinde Nikitin,doğru bir rüzgarın istenen anda esmesine benzedi zaman ve ben,zamanın adına güzel dedim.
II-Pavel anlatıyordun,Daşa oluyordun çokça.Mekan şehir hatları vapuru vakit akşam.Su kaldırmıyordu gemiyi,gemi denizi itiyordu,insanın ayaklarının yerden kesilmesi gibi.Ben zamana,özel dedim.
III-Şehir kuşanmış sevda sözlerini,yürekler karanfil barikatı...Bir türkünün en özgür yerinde,baktım yanımda sen...Binlerce kırlangıcın içinde en farklı kuş yani.Oturdum bir şiirin fırtına imgesine,her şey bambaşka dedim.
IV-Ve bir gece-sen yoktun orada-zaman,çok çiçekli,çok ağaçlı,çok kayalı bir dağ başı...Gözlerimde mevsimin en sevdalı marşı,açıp kollarımı,dikip başımı,selam olsun aşka dedim.

170-
Havuz başında birkaç martı
Tüyleri acayip lacivert
Süslü balkonlarda yabani çiçekler
İthal yalnızlıklar
Yapay mı yapay ve yapış yapış

Bahar da kirlenir derlerdi inanmazdım
Şehirli bilgelerin bildiği varmış

Sevdalar dört arşın
Sadakat bir karış

Kapıda evcil köpekler gibi sokak lambaları
Biri havlamaları sokağa bırakmış
Çarşı pazar nara ritmine gebe
Dükkanlar kapanmış
Efkar daralmış

Bu şehre düşmek durumunda kalsan yanına alacağın üç şey
-Yirmi dokuz harf-
-Midye kabukları-
-Mavi bir uçurtma-
Şair bu sorulardan bunalmış

171-
Kanatlarını al ömrümden
Rüzgarımı ölsem vermem

172-
Maviden devşirilmiş saatler
Tütünden mülteci umut

İhanet bir gecekondu semtidir
işgalci artığıyla beslenir

Ve çimento ve beton ardında bizimkiler
Ummadık ayraç içi düşler
İstanbullu bir türküde ses verir

Halaya karışmak için yüzü olmayan efendiler
Neon cehennemlerinde delirir

Oysa çay oysa pamuk oysa incir
Oysa onur oysa direnç oysa şiir
Bin yürekte çiçeklenir ki
Adına Anadolu denir

173-
Bizde candır
Canlara can diyenler
Bizde candır
Can için can verenler
Bizde candır
Canı aşk eyleyenler
Canımızı alanlardan sor bizi

174-
Bir güneş düşünün gökte
Gök kuşakları ardından doğar
Vaat edilmiş cennetimiz insandır
Bizim güllerimiz yangından doğar

175-
Kabına sığmazdı sevda mavi düşlerde dururduk
Hücrelerden kanatlandık gidip göklerde vurulduk

176-
Hani çok yağmurdu sırılsıklamdı gece
O yağmuru kitap arasında kurut sessizce
Camdan cüceleri olur çocuk düşlerimizin
Arada bakarsınız ben gidince

177-
Şiirler çaresiz kalır
Biz yaşama gülümserken
Derken zaman bizden sızar
Hatırla günü severken
Çünkü sevda denilen şey
Yaşamak için geç değil
Ölmek içinse çok erken

178-
I-Çatışmanın orta yerinde düştü bir martı,Saray Burnu alev alev yakamoz,kana demir atmak isteyen siviller var çevrede,martının tüyleri kırmızı...

II-İnsafsız bir aşkla sevmişti birini-ben süzdüm bir sabah ışıltısında yanıyordu gözleri-telaşa yenilmeseydi gün,eşkıya bir milat olabilirdi,milat kendi vaktini tanımlayamaz artık.

III-Biraz Sokrates,ve inanın ki mavi bir pardesü giymiştir Haliç'e karşı,Hegel'i o gece tutuklamışlardı,meczup ve durgundu Marmara.

IV-Korsandı midye kabukları,az önce söz ettiğim martı ondan öldürüldü,şiirin iblisleri dalgalarda neon tecimine soyunmuştu o vakit.

V-Kiralık bir karpuz kabuğunda cemreyi karşılamaya çıkan adamlar oturuyormuş kayalarda,radyoda Ankara'nın Bağları çalmaktaymış,bir saz teli intihar etti o an diyorlar,tezenelerin canı çok yanmış.

VI-Deniz kestaneleri Casper'le sevişecek kadar ABD uşağıymış,o andan beri resim yapmıyor salkım söğütler,diktatör sevdaya yasak koymuş,santranç taşlarıyla dama oynamak için erken saatler.

VII-Şair birkaç sözcük bulmuş,bir uçurtmayı süsler belki günün birinde onlarla.

VIII-Kemanlar nihavent,ud ile suz-ı dılara dinleyen birkaç şişe takibe alınmıştır,kürdili hicazkar Sarıyer sırtlarında mahsur kalmıştır.Tentrdiyot eskitiyormuş köprünün ayaklarında sargı bezi yüklü silahlar.

IX-Ama manzara onursuz keyfe hizmete muzdarip düşürülse de martı öldüğüyle kalmayacaktır,gece ilerleyecek,sevda tazelenecek,aşk kendini arındırıp kendine aşık olacaktır.

X-Efsaneler yıkılmayan sevdaları kutsadığını anlatır zamanların,kutsanmak sevdanın umurunda olmasa da,aslolan yıkılmamaktır.

179-
"Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi"*

Eşkıya zamanlarda şiir mavzer idi
Kerem mahpus idi Ferhat isyankar
Sen dağlarda kozalak idin
Ben bir korkuydum
Dert ederdim yangın çıkar

Sen az idin
Beyaz idin
Sevdada biraz idin
Gözleri biad etmez naz idin
Ol nedenden dövüştüm bugüne kadar

Musalla önünde secde mi olur zalim hey
Vakitsiz ölenler genç de mi olur
Kırlarını mahmuzlar da bir doru at
Göğünde semaha durur

Artık duruşu bir meydan okuyuştur her şiirin
Ey benim adını günle değişmeyişim
Aşkın varoşunda bir gerilla kampıdır
Sesini duyduğumda değil
Sana baktığımda yeşil

Oy ki can idi
Can dolu heyecan idi
Biz aşka tutsak olmuştuk
Her bir şey bundan idi

Kavgayı aşçasına
Düşü kardaşçasına
Aşkı yoldaşçasına
Bilgece kabüllendik

*Ahmet Arif'ten alıntı.

180-
Bir sevdayla tanıştık yer yüzünde
Bir sevdaya dönüştük her birimiz
Tebessümde hoş geldinde hüzünde
İnsan gibi kutsal vatan gibi temiz

181-
Küçük mermilerle saldırdığınız çocukların
Yağmuru kucaklayacak kadar büyük elleri vardır

182-
İnanmazlar
Namluda mermi mevsimsiz açar
Bir tetik çekmeyenler
Bir de vurulmayanlar

183-
Çarşıda bir mevsim buldum
Efkarı bir buluttu
İki dize verdim aldım
Zaten hiç param yoktu

184-
Gitmek meşru
Kalmak yasalsa
Uçurumdan yana bu sevda

185-
Ne küçük ayakların vardı
Pazartesiler susam kokardı
Salılara yağmur yağardı
Çatışmadan çıkmış gibi gelirdin
Saçların ondan ağardı
Nerede akvaryum görse sözcüklerin
Merhamet gibi ağlardı
Dudaklarını özlüyordur hala
Kadıköy'ün çay bardakları
Gazetelerde son baskıydın
Manşetlerde ilk bahar
Bütün sokak kedileri seni beklerdi sabaha kadar
Aslında çok çayırdık aslında çok gök yüzü
Bizim nehirlere koşan atlarımızı çaldılar

186-
ZAMANA DEĞİNMELER

Zulme itaat etmek biatla açıklanmaz
Kan sızar arasından takvimde yaprakların

Bir mermi gibi düşer ufkuna yüreğinin
Sattıkların satacakların satıldıkların

/Adın burada geçmesin e mi/

Cenazeye kurşun sıkar ölüden korkan adamlar
Oldukça didaktik kalır duygusal yaptıkların

Şimşek küheylan olur ve süvarisizdir insan
Öfkesinde yorulursun sevda diyen bir halkın

/Şiiri bile unut sokağa ver yüreğini/

Çelenkler de taşınır elbet ama farkı konur pankartlardan
Yılgın düşlere uymaz efkarsız gelir yarın

Günü inkar edenler yelkovansız saatler kurar
Her ömür bedelini öder aşkının ve aşık olduklarının

/Halkının yüreğidir insan olanın evi/

Kanlı düşler düşüyor kuşlardan kanatlardan
Sözcük bulun harf olun ve yaraları sarın

Meydan okuyun meydanı okuyun meydan olun
Her köşesi iklimsiz bir cehenneme dönmeden sokakların

/İnsana yakışır ancak özgürlüğün elleri/

187-
Şiirin son dizesi firar eder bazen
Bazen son dize olmak önemlidir
Şiir yazarken acele etmemiz ondan

Yakasına bir çiçek falan takarız zamanın
Zamanı bahar diye görmektir niyetimiz
Baharı sana kavuşturmak için acele etmemiz ondan

Önünü açmak gerekir bir kuşun ötüşünün

/seni ne çok sevdiğimizi sakın unutma/

Kafeslerin dışında buluşsun diye kuşlar
Gamzelerin sevinciyle,bu sevinç dövüşsün diye
Sevdalara saldıranların linciyle
Acele etmemiz ondan

Gözünün ışığı için diyorum sana

/gözlerin ışığı kayan yıldızlardır uyaklarda/

Açılmış kollar gelir gök yüzünü kucaklar ya
Çabuk emeklesin diye kucakta mavi çocuklar
Seni samanyolu belleyip sana sarılmamız ondan

Ay ışığından
Gündöndünün zamana sarılışından
Emekle büyümüş alınların kırışığından biriktirdik küçük şeyleri
Sen bunu paylaşmaya değersin
Sana vermek için acele etmemiz ondan

188-
Ne zaman silah taşır çok uluslu bir devlet
Ne zaman silah sıkar çok ulussuz sevdalar

Bedrettin açıyordu menekşede dağ başı
Dağ yitirdi çiçeğini Bedrettin'i kırdılar

Kamçı kendine muhalif yıkılır cümle mülke
Kamçı utanmayı bırakır kamçı kendini sınar

Ve elbet bir kızıla aşık olur bir çiçek
Ve yemin savunur aşkı kurtuluşa kadar

189-
Sığırcıklar ıslak ve telaşlı
Kurşun sesleri arasında yağmuru dinliyor
Sakarya'da kırık bir testi gibi duran nehir
Nehir özlem sızdırıyor
Nehir deli midir nedir
Bunca rengi nereden bulur bir kayaya çarpan su
Su şiire dökülür kırlangıç olur belki
O sessiz mavi var ya kesin Maltepelidir

Köpüklü dalları at beller serüvenciler
Salkım söğütlere eşkıyalar biner
Masala benzer ya kırmızı topraklar masum çiniler
Efsaneler damla damla susar gelirler

Sevda denilen şey mevsimlik bir işçidir
Çaresiz emekçiler ve taşeron işgalciler bilir
Çünkü nehir yorgundur nehri kim olsa tanır
Nehir illegal ikliminde yatağına sığınır
Suyundan yudum yudum içen asi ceylanlar
Su fedaya giderken gök yüzünden utanır
Su akar ceylan gider geriye yaşam kalır

Ey sevmek uğruna yola düşen savaşçı
Kartalların uçuruma dökülse de göz yaşı
Bu da dahil olmak üzre her şey senden yanadır

190-
Sokak başındaki kedi merak eder
Bakkal birkaç gün bekler nerede diye
Telefonuna çıkmadığım arkadaşlar
Bir bildiği vardır der
Yaprak dökmez çınar ağacı
Ama kökleri meşrutiyet ilan eder
Gözleriyle bağıran kurbağalar var ya
Geçen ilk minibüse biner
Ama çok telaşa düşer bazı çocuklar
Geceler için masal yazdığımı görmeseler
İsyan çıkar kuytu şiir köşelerinde
Eleştirmenler acil söndürürler
Ama
Şiir yıkım ötesidir yıkımı algılar çünkü
Ve sorar
Yarın ben yoksam
O ne yapar ne eder

191-
İşgale kanmasın çiçekler
Sana bir dize vermiştim
Tutuşturup gel

192-
Kılamadıysan göğsünü kışsız gurbetsiz
Sessiz sedasız tutsaksa şehrin
Filistin mülteci düşer Gazze sevdana serin
Kapısı yok camı yok sığındığın evlerin

193-
İllegal bir düşmüşün
Yüreğime düşmüşün
Öl desen ölürmüşüm
Suçum yardım yataklık

194-
Tavus kuşuna inanan mavi adamlar vardı
Çok sık yağmalanıyorduk o zamanlarda
Sağ kalanlar kuşatmada yaşam göz altındaydı
Yakılmış kitaplar gibi geçerdi günler
Şiirlerden kan akardı

/Yağmur olup çoğalmak gerektiğini o anlarda keşfettik yeniden
Ve aşkın suya karışmak olduğunu ama asla yenilmeden
O nedenle nehirler örgütlü ve okyanuslar bizdendir/

Rüzgara meydan okuyan dizelerden
Ve kanyonlarda konaklayan sözcüklerden
Öykümüzün son sayfası görünürdü
Gök kuşağı linç edilir akşamüstüler ölürdü

/Aşkı savunan kuşlar
Ve aykırı duruşlar icat ettik
Kendi göğünü kendi sahiplenir serüvenci dediğin
Kerem'i Aslı'yı Ferhat'ı ve Şirin'i buna ikna ettik/

Uzak şiirlere açılan yük trenlerinin kaçak yolcuları olurdu
Üniversiteli ağaçlar çürürdü yol kenarlarında
Telgraf tellerine konan kırlangıçların kanardı ayakları
Türküler tütün olurdu
Tütünler yanardı ayrılıkları

/İşte o anlarda birbirimize gözlerimizi vermeyi istedik
Her güzelliği birlikte görecek
Ve tümünü aynı sevecektik
Kirpiklerimiz sevdadan tutuşurken
Esaret anca aşkadır dedik/

Bir saat kendini kurardı
Şafak körkütük ayılırdı
Mahkumiyet müebbete biçilmişti
Ve sevdalarımızın suçu ağırdı

/Gazetelerin yalan yapışkanlığıyla harabeler kuran düzenden
Ömürlerin arınmış tebessümleriyle geçtik
Çünkü bir kez aşkı tanıyan ondan vazgeçmez
Biz de umudu seçecektik/

Küskünlüğü reddeden isyankar dallar vardı
Zemheriye direnir kar kış çiçek açardı
Biz sevmeyi o dalların ışığından öğrendik
Çocukların umudunda yaşıyoruz şimdilik

195-
Kayıp düşlerinde kaç karanfil büyür
Kaç kuş boynuna sarılır fırtına çıktığında

196-
Hüznünden temmuz dökülür
Yüzün ağustosa yağar
Kaç sabır taş kesilmiştir göğsünde
Bakışın kaç yağmur ağırlar
Nereye ve neden dememişsin belli
Fırtınanın dili yok
Her çınar
Sonuna kadar

197-
Bir lokma ekmek yer gibi
Bir yudum su içer gibi
Hemen kalkıp gider gibi
Sevdası yarım çocuklar

198-
Biraz çılgın geldiler
Yorgun argın geldiler
Işıl ışıl yürekleri
Yangın yangın geldiler

199-
Anne biz kızıl kuştuk
Gök yüzünde tutuştuk

200-
İnanın ki gördüm
Bir yunus ağlıyordu
Onun gözleri çiçek açarken

201-
El ele olanın gözlerimiz olduğunu anladığımızda
Çocukluğumuzu anlar gibi anladık ömrü
Ondandır marş kıvamında bakmamız
Ondandır affetmememiz çürümüşlüğü

202-
Dediler ki mavi akar şiirler
Dolunay mavi açar
Tütün mavi içilir
Acının ıpıssız bir köprüsü var ama
Bakmaya kıyamazsın
Masmavi geçilir

203-
Doğru sevdaların ve iyi şiirlerin
Solmadan önce yarı açmış çiçekleri yoktur

204-
Güneşe uçan kuşları olur ömrün
Cümbür cemaat bir gülüşü alır gidersin
Özgür bir ışık bir türküdür günün
Uğur böceklerini alnından öpersin

205-
Öyle candan öyle serin
Bir yudumu pay etmektir sevda dediğin

206-
Anlamsız acıları öğrenirdik ilkokulunda yaşamın
Birinci yılında kurdelesini takarlardı siyah önlüklerimize
Keder hafta sonlarında bizde kalırdı
O yatılıydı terk edilmiş tren istasyonlarında
Adını isyanla değiştirdi çok sonra

İnşaatlarımızın zavallı müteahhidi öğretmenlerden kuruldu bu neslin şehri
İlk depremde doğal olarak yerle yeksan
Ne ışık yanabilirdi ki metruk gecelerine bir ülkenin
İthal edilmiş yalnızlıklardan
Faili meçhul teorilerin dayatılmış hayalleri
Düpedüz komprador
Semaha uymayan bir rengi zamana işlemesi zor
Fırat hırçın da olsa Sakarya munis akıyor
Coğrafya dersleri orta öğretim müfredatında gerilla artık

İşkenceden devşirilmiş çiçekleri
Hukuk kitapları arasında kurutmak istediler
Kanun yetmedi meczup çılgınlıklarına
Ama kanunlardan da kar ettiler
Şiirin gözü kan oldu
Ülkemin yanağına aktı dizeler

Sonra çocuklarımız eyvah eyvah
Viski sofralarında katık
Sonra eyvah eyvah
Gittiler biz kaldık

/Her düğünde halay başı
Her sevdanın arkadaşı
Yalan riyanın yoldaşı
Hesabını vereceksin/

Yitirir mi günleri ömrü çalınmış meydanlar
Kahır zalimin hakkıdır kahra yenilir mi halklar
Ağaçları sökülmüş düşü tahrip sokaklar
Sonra o feda kuşları
Sen çınar olup doğmazsan
Gelip nereye konarlar

/Bir çay ol da tadını ver
Oy yangına adını ver/

Düşünü yıkmayanın
Düzenden bıkmayanın
Aşka sahip çıkmayanın
Dünyada umudu yoktur

Gemilerden takalardan sandallarından genç ömürlerin
Çapa sürüyoruz okyanuslara
Yağmalanan göz yaşını sudan ayırdık gayrı
Namlu ayrı mermi ayrı sen ayrı
Ne şık düşermiş ışık suya ne şık ulaşırmış merhaba
Dize ihtilale gebe şiirler isyan halayı

207-
Yüzünde yalın ayak kırgınlıklar
Sen nasıl bir masalsın
Gurbetler seni ağırlar

208-
Bir gün elini tutarsam
Sabrı tutarım
Sadakati tutarım
Bir masala korum birkaç rengi
Bu masal bitmezi tutarım
Ve bir gün kesilirse parmaklarımın gücü
/Cehennemde uçsun aczin kuşları/
Ellerimden utanırım

209-
Ekmeği bölüp yer gibi
Bu evren bizim der gibi
Sanki halay çeker gibi
Özgürlüğe yürüyoruz

210-
Öyle ağustos bakıyordun ki
Eylüle çıkan bütün yolları tuttuk

211-
Aslında herkesin bir açık denizi vardır
Ama birileri mutlaka kıyıda kalır

212-
Akar sulara benzemeye başladığımızı
Ya da onlarla ne çok ortak yönümüz olduğunu çabuk unutur zaman
Su unutur rengini rüzgarsa serinliğini
Zamanın aynasına eksik baktığından

Kendi sesinde çoğalır okyanusta bir keman
Notalar köpürür kayalara vurduğundan
Şimdi git bu saatte bir kaplanla kucaklaş
Kurtar aşkı uysallığın karanlığından
Yırtıcı bir rüzgar gibi bir yağmurla gel
Ve ak çağın şah damarından
Yeni bir yüz taşı bu evrene
Bir özgürlük ol
Kırma parçala bir zincire çivilenmiş çağları
Bir sevda olgunlaştır düşlerinin kararlılığından
Seni tutsak etmeye kalkan kafiyeye söv
Ve bağıra bağıra sağır et tükenmiş kulakları
Koca bir sevda bir söze sığar mı

Sen ki nehirlerle gelensin
Sen ki okyanuslarda çoğalan
Sen ki ovaları kanatlarının altında serinletip
Doruklarda konaklayan
İndir bakışlarınla aşkın gücünü yeryüzüne
Hırçın sözcüklerle zaptet yüreğin kalelerini
Kahramanları sürgünden getir
Çünkü evreni onurlandıran bütün aşklar
Bize aittir

213-
I-Aşkın olduğu yere gelip aşkın gittiği yeri anlatan söz dizimine şiir diyorlar.
II-Şairlerse yiğit özlemler için dövüşen firari serüvencilerdir.Sık ölmeleri garipsenmez bu nedenle.
III-Kerbela'dan ilticaya kalkışmayan kimliklerin başında imge koyucular gelir.Çünkü her yer Kerbeladır,şairler bunu bilir.
IV-Leylide zemheri,zemheride leyli; yani şehidini bulmuş,ağıdını yitirmiş lal analar gibi,durgun gözleri çapraz fişek yüreklere nakşetmek için kaya başında sert bir rüzgarda denk gelinebilir onlara
V-Göğün aynasında kuzguni figürler çizmek mavi sabahlara geceyi hazırlamak niyetiyledir.İyice ezberlenir sevdalar,dönüşü olmayan gurbete yalın yürek gidilecektir
VI-Bir sözcük yedeklenir,bir sözcük değil bir tufan,birazdan namluya sürülecektir.
VII-Duyanlar duymayanlara haber versin artık,vakit kıvamındadır,aşk için kurtuluş savaşı verilecektir

214-
Kül ateşi temsil etmez
Yangına ver sevdanı

215-
"Göğü tutsam unuturdum
Suyu tutsam unuturdum
Olmuyor işte ağabey
Ben onun elini tuttum"
Dedi
M16'lar cellat boşaltıyordu ışık huzmelerinden
Şiirden kefenler dikiyorduk doğmamış çocuklarımıza
Ama dağlarda gelincikler göklerde kartallar
Aşkın nöbetini gül tutar gibi tutanlar
Teslim olmamıştı hala
Kanyonda kayaya düş bağlayan kırlangıç kararlılığıyla
Kendimizle göz göze geldik bir daha
Yol ayrımı kesin çizgileriyle düşerse yaşama
Türlü türlü değil
Türkü türkü varılır yarına
"Ağabey tuz gibiydik
Apaydın yüz gibiydik
Nesini söyleyeyim
Bildiğin biz gibiydik"
Dedi
Duvarlar parçalanır kendine döner zamanlar
Kızgın sularda yiğit süvariler ve doru atlar
Ezbere bildikleri bir sevdayı kucaklar
İnsan denilen şey
Yani kimi kez infaz kimi kez insaf kimi kez isyan
Hangi renge sadık olduğunu o zaman anlar
Ve deli bir cehennemdir med cezirleri rüzgarın
Mermilerin üstüne konar
Gülistandan kalkan kuşlar
"Sonbaharları bilirsin
Turuncu bir cümbüşe döner dağlar
Yüreğinde sevda biriktirenin
Gece üstünü örter yüzüne yıldız yağar"
Dedi
Bir çağ ağrısıdır sökülür yüreğinden ilmek ilmek
Uzaktaki arkadaşların suretine gök kuşakları filizlenir
Ve sevgiliyi düşünmek
Mavi kozalak ateşleri gibidir
Bunu ne kahpe pusular
Ne ansızın gelen zulüm değiştirir
Özgürlüğe kurşun işleyemezken
Hangi mermi hangi sevdaya değebilir
Aşkın evrensele dokunur elleriyle
Nefretler kanun hükmündedir
"Hani bazen çıkardı ya güneşe
Düş bekleye umut ona yetişe
Sanırsın ki bir kış kuşu çırpınır
Bakışı çiğ tanesi kanatları menekşe"
Dedi
Ve okyanuslar bile bu serüvende sığ kalır
Sevda sevdalığıyla köşesine çekilir
Kavganın ortasında yaşanır aşk
Söylenceler anlatır
Bir bulut bir rüzgara meydan okursa
Bahar şıvgın verir
Ötesi umut çiçekleri özgürlük dallarıdır

216-
Gün laciverde aşık
Kuş arıyorum koynuma sokmak için
Zehir zıkkım bir soğuk
Köşe başlarında muhbirler
Ardımızda kontralar
Bir anne ağlıyor gecekondunun önünde
Göz yaşları illegal
Son sözcüğümüzü bir bakışta bölüşüyoruz
Güneş açıyor kapısını ardına kadar
Ben iki elimi göğsümde çapraz birleştirip sana dönüyorum
Yani seni seviyorum
Biraz daha beklersek farkımıza varırlar

Bütün sevinçler bizimle artık
Yol ucundaki kedi köşedeki menekşe
Fırındaki taze ekmek kokusu

Hey diyorum içimden gözlerine bakarak
Kavga ve sevdadır bu evrenin namusu

217-
Telaşı kurdeleye düşen sunumu yoktur sevdanın
Seviyorum dersin
Uğruna dövüştüğüm şeyler kadar

Sonra bir kuş kanat çırpar
Ardında gök yüzü kanar

218-
Düşünün kirpiğini masala değmeden öptüm
Artık güne nasıl baksan
Eyvallah

219-
TUTUŞUR REDİFLİ ŞİİR

Zaman süzülür ve zamana akan bir durum tutuşur
Kuş kanadını dolduran rüzgara benzer günler
Rüzgarın düştüğü ıssız uçurum tutuşur

Yeniden yitirirsin şiirde bir cehennemi
Dost ayrıntılardan süzülen yorum tutuşur

Ateşi içine sindiremez isyanı tanımlayan mecazlar
Herkesin kolay tanımlandığı cümlede benim zorum tutuşur

Gidersin bir karanlığa ikaz kurşun geçirmez
Gitmelerin kolay olduğu yerde geliyorum tutuşur

Uzaklar evrene sığmaz sevdalar mağdur olur
Boynuna sarılamayan elim kolum tutuşur

Çilingirler açamaz yılgın öksüz kapıları
Sensiz menzile düşersem çıktığım yolum tutuşur

Göklere tedirginlik adımlara tereddüt düşer
Her yanım fırtına olsa göğsümde solum tutuşur

220-
Bir gurbet mektubu gibiyiz
Biraz sessiz biraz yanmış
Harfleri sevdaya düşmüş
Sözcükleri dağ kuşanmış

221-
*"Birisi gerçekten dünyada yaşadı mı
Tüm zamanlarda değil sadece bir an için
Biz sadece uyku için geldik
Sadece ruya görmek için
Bu gerçek değil gerçek değil
Biz dünyaya yaşamak için geldik"
Çok üşüyorduk
Acıyan zamanlara ışık eken işçileriydik evrenin
Yıllar bunu değiştirmemişti
Mevsimlerin avucuna sömürüyü kına diye yaktılar
Baharlarımızı atlarının terkisine attılar
Canımız yandı
Kekiği çiğnediler mısırı yaktılar buğday talan
Ahiret vaat eden her şeyleri yalan
Oysa menekşe düşler kömür sıcak gözlerdir yarına kalan
Aldılar ve gittiler
İnsana düşman ölüme şahittiler
Oysa
"Biz dünyaya yaşamak için geldik"
**"Güvey canımın içi
Gönül açar güzelliğin bal gibi tatlı"
Öylece baktım gözlerine
Bu evren sevdanın kanat vuruşundaki rüzgarla savrulur
Ve rüzgar durursa hayat durur diyerek
Bin dilde aynı anlama gelen bir bakışı suretine dökerek
Ama korkak ama ürkek
Serçenin karda ayak izi bırakması gibi
Kartalın göğe hakim olması gibi
Bir şiirin tamamlanması gibi
Öylece baktım
Çünkü bakmakla tamamlanırdı sevdaya olan yangın
Geldiler ve yangınımızı çaldılar
***""Ah gök yüzü olaydım da
Sana binlerce gözle bakaydım"
Geceye geldim
Dağ başı gibi lacivert akar su gibi sakin
Dünyanın öbür ucunda da olsan elimde elin
Çünkü aşk dediğin büyük kurtuluş düşünün yürekte inşasıdır
Kurtuluş isyanın kendine sevdasıdır
İsyana hayran bir nehirdir aşık ve sevdasına deli akar
Geldiler nehirlerin akışını çaldılar
****"Fazla malım olsun istemem
Böceklerin karıncaların özlemidir
Ancak biriktirmek"
Biz biriktirdik
Kanyon kırlangıçlarına uçurumlar ekledik
Göz gez arpacık ve tetik
Kirlenmiş kavramlara inat
Biriken tek şey sevdadır dedik
O sevdalar ki her buluttan göğsüne yağar
Tecime uymak için onlara saldırdılar
*****"Aldılar beni yerden sözlerim yarım kaldı
Vardım göğe dünyadan arlanmış savım kaldı"
Aşk durmaz ki gök kuşağında sekizinci renktir o
Savunduk nefretin zulmedenine karşı yaşamı
Reddedilemez bir öyküdür ve henüz bitmemiştir
Kimse inkar edemez tanımladıklarımızı
Onur denilen şey eğer çakıl taşıysa
Su gibi yıkanan aklığı bizden kaldı
******"Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın"
Adını rüzgara ver
Yarının türkü olsun
Esmeyi böyle öğrenmiştik koyaklarda
Çağların zalimleri kafir küfür karanlık
Her şeyini çaldılar onur silahın artık
*******"Anlamak sevgilim o bir müthiş bahtiyarlık
Anlamak gideni ve gelmekte olanı
Şimdi ömre bedel ama
Yüzünü görebilmek ne
Kırlangıçlar konacak
Kavgada gözlerine
********"Dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey"
Usul usul bir İstanbul
Ülkem kadar önemlisin ülkem sen kadar önemli
Vakitlerden sabah
Demde çay taze soğan
Evrene sığmayacak burdan artan çağlayan
BÜLENT AYDINEL
* Aztek türküsünden alıntı
** Sümerlere ait bilinen ilk aşk şiirinden alıntı
*** Platon'dan alıntı
****Krates'ten alıntı.
*****Mevlana'dan alıntı
******Arago'dan alıntı
*******Nazım Hikmet'ten alıntı
******** Sait Faik'ten alıntı

222-
Çökmüşün bir kayanın ardına
Yanında şiirler gelincikler var
Göğsünde uçurtmalar soluğunda sevdalar
İlerde salkım söğütler
Saçlarına yağmur yağar
Ve o düşler
O gülüşler
Ve o dağlar
Yüzünü okşadığın yaban dikenleri
Seni her daim hatırlar
/Hani hep değil ama arada bir/
Aklına bir türkü gelir
Özlemler sende sabahlar

"Oy acına oy acına
Yandım ben senin acına
Son bir kez göreyidim
Gideydim dar ağacına"

223-
12 EYLÜL YA DA KANDAN ARTMAK

Sokakta bir yeşil bir maviyi bıçaklıyordu
Yaralarından feryat figan şiirler akıyordu
Gördüm
Bir tebessümü beş kurşunla linç ettiler
Ayaklarımız bağlıydı ellerimiz ateşler içinde
Bu şehir denilen hücrede
Çığlık çığlığa gözlerimizi kustuk öyle

Bakışmak yasak konuşmak yasak el sıkışmak yasaktı
Omzu samanyolu kan tacirleri
Sevdaları gasp edip yerine küfür bıraktı

Zulüm teslimiyeti besler teslimiyet ihaneti
Lanetle uzlaşıp nefretle halay çektiler
Gördüm
Sokaklarda infaz edilen kumrulardı
Elleri yüzleri suratları kandı
Onur derdest edildi hüzün bile utandı

Ama söyledi
Yarını görenler yaşamı bilenler
Direnilecek ve yenilecek bu anlar
Eller kırılsa tutsak düşse de güller
Hangi iklime sürgün yazılabilir
Çağın kundağını omuzlayıp
Kızıldere'den gelenler

224-
Gene düşlerden konuşacağız yarın
Mavi şiirlerinde yılların
Kalacak bir yerin yoksa
Soluğumda sabahlarsın
Sevdasından onurlu nesi olabilir
Ömrü yağmalanmış yoksul bir halkın

225-
Ve zulüm
Metris Selimiye ve bir sürü yer ve Amed'ti
Ve yaşananlar
Bir gün hatırlatacağımız anlardan ibaretti

226-
Çünkü sevdalar sonsuzluğa açılan bir yolculuktur
Ama bazen de bir sandal olur
Gelir kayaya vurur

227-
İhanet dediğin bir aciz ottur
Zeybeğin kırdığı dizde ezilir

228-
Onlar ki
Efkara tahammüllük mevzilerde
Tutunacak mühimmatı kalmayanlardır
Nefrete huruc ile çıkmaları
Ve geceye meydan okumaları
Ondandır

İşte şairler
Çokça onlara benzer

229-
Nice severim seni
İnce severim seni
Çiçeğin dili olsa
Gülce severim seni

230-
Dövüşen bir şiire
Bayraklaşan sözcüklere dokunmak
Ne demek bilir misin
Bir geçit törenidir sevda dediğin
O görkemli ana gelebilir misin
Bir şiire dönüştürmeye kalkışan serüvenciler var yaşamı
Sen kendini bir şiirle değişebilir misin

231-
Gah hapishanede gah sokaklarda
Adı güle konmuş bir kelam olduk
Sevda zulüm görende pırangalarda
Efkarı direniş bir selam olduk

232-
Gök kuşağı güller açar nice sevdalar görürüz
Mavi düş bulutlarında yıldız rüyalar görürüz
Nefret kadırgaları dayansın deryalara
Sanmasınlar şiiri kıyıda ağlar görürüz

233-
Bir sevdayla tanıştık yer yüzünde
Bir sevdaya dönüştük her birimiz
Tebessümde hoş geldinde hüzünde
İnsan gibi kutsal vatan gibi temiz

234-
Terliğine çıplak koşan çocuklar gördünüz mü
Yakarın
Patik örsün anneleri onlara

235-
sürgün sevda öyle yiğit halleri
yıl kuşanmış mahpus sazın telleri
gökte rüzgar dağda kartala yoldaş
kırk dem ile ceme durur gülleri

236-
Sahillerde kayalar
Med cezirleri tanır

Kumdur kaybına yaşayan
Okyanusu

237-
I-Bu kitabın ön sözüne yetim saksılar koyulmalı,kandan kamaşmış gözleriyle şarkı söyleyen bir bilinç atı koşmalı her yaprağında çiçeklerin,yeleleri illegal kırmızı

II-Kürt bebelerinin ağıtlı ninnilerinde kırık Arap kasideleri,bir Suriye açmalı mesela ilk baharında bu öykünün,Iraklı bir karabasan bir kuytudan kovulmalı,Fırat'ın göğsünde gök kuşağı olmaya soyunan bir şiirde ilk kafiye sevinçten ağlamalı

III-Aşık olup yanan ve yangın çıkaran tüm sokak çocuklarına selam olsun yüreği kış tutulmuş bu cehennemde,eskimeyen bir ay ışığı altında dumanı umut bir sigara sarılmalı

IV-Efsunlu muhabbetlerin mücrim çocuklarını oynayan meczup gardiyanlara ses edin,sevdayı tutabilen bir duvar henüz yapılmadı

V-Ceplerinde papirüslerle altına yatacak balbal arayan kavanin mucitleri; bu,kuyruğu kırlangıç,bakışı şahin,uçuşu kartal bir ayaklanmadır,yedi gök yıkılmadan durulmayacaktır; tüyü dökük,umması kırık,düşü yitik hiçbir yolcu bu serüvene alınmadı

VI-Hep birlikte söylenen bir türküyü gece bulutlarına yükledik,henüz şimşek çakmadığından gürültüsü duyulmadı

238-
Dışarıda sarı yeşil bir sonbahar
Bir çay söylesem ormanın içinde
Çay durur gül demlenir

239-
Bir koyakta susuz bir kuytuydu
Serüvencilerin en yorgunu
Gelip senin bakışlarını sordu
Ve sonra
"Başını menekşeye koydu, uyudu" *

* Edip Cansever

240-
Onun gözleri menekşe nakışlı
Onun gözleri emekleyen bebek
Önüne diz çöküp açsam kollarımı
Patik kıvamında bu yürek

241-
Ömür feda feda sevda diyedir
Yolumuz güzeldir onlar bilmezler
Öyle kızıl öyle aydınlık açar
Gülümüz güzeldir onlar bilmezler

242-
HABER
Işığın yosuna çaldığı bir öğle vakti
Sakalları kirli bir firari
Haliç'i tek başına içmiştir
Alınan duyuma göre
Doğum yeri lacivert
Medeni hali şiir

243-
Renk gider rüzgar akar
Dağlar yerini kordan bir zamana bırakır
Yolu sevdaya düşer şiirin
Maviye sürülmüş bir can bir kıyıda çalkalanır
Sesin kendini tuzakladığı isyanlarda
Bir çiçek bir mayında kahır
Yankı susar göğsünde serüvencinin
Korku yükünde ricata dönerken
Kahrolur kalır

Çünkü bu mısra anlarında
Sevda yarin yüzünde kanat tutar
Kavgasında soluk alır

244-
Bir gülümseme gibi oturup ortasına sevdanın,
Bir hıçkırık gibi kalkmak ona aitti
İstasyonlarda dönmeyecek yolculara el sallayanlar olur ya
Giderken öyle olurdu yüzü
Sonra ustalaştık zamanı ayarlamakta
Ayrılıklara saat kadranlarını verdik
Vuslata ayırdık gündüzü

245-
Gök tutuşur dağ yıkılır zulüm pek zinde geçer
Güllere asılır derviş nazı bir rinde geçer
Nuh'u sevda ile sınasalar tufan yerine
Sanma bir çırpıda der dostlar bugün de geçer

246-
Geceye mahpus bir martının gagasında
Ha düştü ha düşecek Bir Cemal Süreya şiiri

İblis'i rencide ederek efkarı kamulaştırdığım gün
Yüreğime takalar demirledi

Su nasıl lacivert
Gelseydin iyiydi

247-
Öyle sarılır ki sevda tütünü
Bir ömür yana yana içersin

248-
Biraz aykırı biraz deli
Bastıkları toprakta gül fideleri

Selamları tutuklu renkleri külhani
Hasretizmin yiğit eylemcileri

Menzillerinde yasa dışı vuslat serseri

249-
FİRARI MÜLTECİYE YAZILMAYAN DOSTLAR İÇİN

Uzak istasyonları kar kanatır diyorlar
Mahsur karanlıklarda katran tutuşur gece
Firarı illegal düşler büyütüyorlar
Yük vagonlarında kimliksiz ve şiirce

250-
Beni ayak sesimden tanımıştın
Lodos bıçak gibi dövüşüyordu
İstanbul yüzüne düşüyordu
Islığına kuşlar üşüşüyordu

251-
Bıraktıkları bulutta bir rüzgar ayaklanır
Dostlar
Halay başladı der
Düşman deprem oldu sanır

252-
Aşığının kalbinde uslanmayan ateşten
Cehennem bile korkarmış

253-
Siz alçaldıkça boyunuzu aşacak dalgalar
Budala çalgılardan muamma şarkılar dökülecek
Gidin şimdi çaresizliğinizi bir bozacıya satın
Ekşi bir İstanbul ağlasın sizi yudum yudum
Tatsız gramofon iğnelerinin çizdiği bir taş plakta kaybolun

/Keder mülküne sığınmış tanıklıklar
Aciz zorbaların ölülerine kefen olur
Ve hiçbir vitrin örtemez kokuşmuş yalnızlığınızı/

254-
I-Düşmanlarını tespih ipine dizip boncuk boncuk çeken bir mahpushane avlusu çınarı...İstese de bir yere gidemez...

II-Köhne bir duvarın önünde yırtık pantolonuyla oturan bir eski zaman gardiyanı.Duvar üstüne yıkılacaktır,o bunu bilemez...

III-Çaresiz bir kedi avluda galeyan voltalarında,kuşlar uzak diyarlara uçsa da onun göğü dardır.Ötesini bilemez...

IV-Dış kapının dışında vaka-yı nüvis kılıklı iki müneccim tavla oynamaktadır...Sardalyaların okyanusun marsını kestiği şu sıralarda kimseye düşeş gelemez...

V-Kakülü başına yıkılasıca bir saray dilberi gibi geçerken zaman...Zamanca bilen yoktur,ne dediği tercüme edilemez...

VI-Gören göz,duyan kulak böyle buyurdu yalın ve ketum sesiyle...Herkes tedirginliğe düşse de bu iklimde,umudunu rüzgarla bir tutanlar tereddüt edemez...

255-
Kirazı yaz getirir
Sevdayı naz getirir
Kahpeyi yığan devran
Yiğidi az getirir

256-
Zulm önünde akrabayız
Ölüm hemşehrimiz bizim

257-
Bu kentin kafesleri boydan boya istiklal
Başkaldırı bakışlı kırlangıçlar yürüyor

258-
Uzun yolculukların hikayesi kısa olur
Kısa yolculuklar kanar
Anlatılamaz

259-
Sözcüklerini yıkıyor zavallılar
Sanki su temizmiş gibi

260-
yastır
tutulur ve bırakılır
tütün gibi bir şey bizim sevdalarımız oysa
hüzünde de sevinçte de yakılır

261-
Kanayan bir şey vardı şiirin içinde
Koşup yaralarımı sardım ona
Uçarı sandıkları kırmızı
Sızıdır o günden bu yana

262-
Doğa sen sevda ve emek dedi kadın
Daha ne isteyeyim

Doğru dedi adam
Düpedüz komünizm

263-
Sudan şeyler söyle güne
Coşkulu ve tertemiz

264-
Üst üste sıyrılan silah sesleri
Suyun aynasında asi suretli zamanlar

Vurulup düşmeden önce
Kuşlar göğün tanımıdır
Vurulup düştükten sonraysa anlamı

Özgürlük sızar şah damarından kentlerin
Kırmayın der kolumu kanadımı
Akar suyun ışığında pençe pençe kan adımı
Gök kuşağı tüm imgelerde alt üst olur
Genç şiirlerde yiğit uyaklar kanadı mı

/Sevgilim dedik bu ülkeye
Aşkım dedik
Ulaşılmazım dedik
Çığlığı tutuşturduk da
Yangınım dedik
Kırgınım demedik hiç/

Bundandı işte gülün renginde buğulanan kan
Telde isyan
Duvarda isyan
Aşkta şiirde isyan
Ateşler içinde yangın yeri bir küheylan
Gibi yürek
Ateşler içinde yangın yürekli küheylanlara
Gebe yürek

265-
Sen sığırcık diyordun
Kuş taşırdın göğsünde
Bu aydınlık bu şiire ordan sızmış olmalı
Ben sana düş büyüttüm ben gök yetirdim biraz
Ben sana aşık oldum
o ve u'su noktalı

266-
Ne güzel doğuyor güneş
Sanırsın ki Nazım
Kavuştu Piraye'ye

(16.04.2015 / Aydos Ormanı 06.45)

267-
Okyanusa kefen biçen söylesin
Kaç sürgünden sonra ölür bir suda gül halesi

268-
Unutulmuş bir tarih kitabıdır gölde dağın gölgesi
Pusular ve muhbirler sızar kuytulardan
Şiiri harami taşralı bir ıslık getirdik
Ürküsünü külle boğmuş ceylani uykulardan
Ve göçerler geçerken o lacivert sulardan
-Aşkı savunan insanlar mecburi yüklü gezer-
Korkmayın siz onlardan
Korkmayın siz onlardan

269-
Şimdi aşığım yazsam
Kavgalar göz altılar

Aşk düşman ormanında
Çam ağacında bir kist

Aman duyan olmasın
Dağları tutuklarlar

Çiçekler illegalde
Öpüşmeler terörist

270-
Kozalağa türkü okuyan bir kuş
Kağıda konsa şiir olurmuş

Bülent Aydınel /Aydos orman /03.05.2015/23.20

271-
Nerden düştü bu yaprağa bu türkü
Kırağıdır doğan günlerden kalır
Nesimi'den devşirdiler bu mülkü
Şah dedikçe Pir Sultanlar çoğalır

Bize miydi sokak sokak bu zulüm
Yüreğimde bakış bakış ördüğüm
Bin ölüm bir Bedrettin etmez gülüm
Sis çökerken pusuda kem dağılır

Dağda Ferhat olmaların aşkı ne
Dağ bile düşer Ferhat'ın aşkına
Özü gider abdal olur düşküne
Bizde sevda depremlerden sağılır

272-
Hani kumruya kesmiş gök yüzü
Hani lodos yangını
Hani şahan desem uslandırmıyor
Bu uçurum günlerinde hangi kuş bizden değil
Bir stradivarius inler Ahmed Arifçe
Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil

273-
Dem çerağdır
Suretinde bir dağın

Çatağında çağların
Feda renginde gelincik işleri
Düşleri sevdayla işlenmişleri vardır
Aşk dediğin
Bir kayanın ardı kadardır
O kadar kuytu
O kadar güvenli
O denli yarın

Şafak sökerken şiirin ışıkları kırılacaktır
Dem çerağdır
Suretinde bir dağın

274-
Belki ben de gelirim bu yağmur zamanına
Belki sen de olursun gelir başkaları da

Hatırlarız sonradan masmavi resimlerde
Bir elimizde şiir türküler diğerinde

Çok kahramandık deriz biz eskiden aslında
Zor olanı sınayıp özlem cehenneminde
Yaşamayı becerdik bunca zaman nasılsa

275-
Dünyanın tüm atlasları
Aşk bölü hasret ölçeğinde çizer insanı

/Payda büyür,pay küçülür; pay büyür,payda küçülür/

276-
Aşka bahar gecesini ekleyince
Toplam bile senden eksik

277-
BİTMEYEN ŞİİR'e EK

Her Tanzimatçının göğsünde bir Bağdatlı Ruhi gömülüdür
Ve her Bağdatlı Ruhi Yahya Kemal'de dirilir biraz
Biraz Baki avazı biraz Nedim nazı gizlidir ama onda
Ve Gazali'den söz edene kadar Nazım mevsimin kirazlarıyla
Ayakları yere değmeden öyle uçar sözcükler ufkunda Osmanlının
Batı'dan güneş sanıp aldığı bir jiletle yani sembolizm niyetine
Bunalımına mal sandığı şiir diyetine
Gömmeye çalışırken zındanlarına huşu akşamlarının elemli sözlerini her daim
Yani şair-i meşhur Ahmet Haşim
Kuru sükunet sökmez kuru gürültünün sökmediği yerde
Öylece tık nefes kalır ağır ağır çıktığı merdivenlerde

Sonrası mı
Sonrası divan şarabisinden ve batı haramisinden ayık
"Devrilen bir atın sırtından inip
Şahlanan bir ata biniyor kayık"

*Tırnak içindeki bölüm,şairlerin şairine aittir.

278-
koyu kıvılcımlar içinde şiir yeşili
kime yanar kim bilir ki
sana benzeyen bir şey var bu gecenin içinde
kiminin aşk kiminin devrim dediği

279-
Kirpiklerini lacivert kırpmaya başladığından beri sevdanın gül sureti
Gecedir yüreğe bileytaşı gibi düşen
Ve düşlerde biriken rüzgarların aşındırdığı kayalara kazıyarak yazıyoruz günlerin kitabesini
Anılarda demli hüzünler ayrılık tebdil-i kıyafetinde geliyor açıp yürek evimizin camlarını
Ve ne yaparsak yapalım esirgeyemiyoruz göz çataklarına yağan çağlayanları
Şimdi söz,
Bir Tibet rahibi kadar yalnızlığa ayarlı
Şiiri sırları dökülmüş camların önüne koymamalı

(Canan Akpınar'ın,"Şimdi Fırtına Zamanı" şiirine yorumdur)

280-
Yürek değil/Kan çanağı gözlerini göğsüne koymuş insanlar
Bir yangın gecesinden sızmış bu ışık
Bu sevda topyekun bir cehennem
Ve şehrin alev barikatlarında insan siluetleri
Fedadır aslolan diyor yeni doğmuş bebeler
Fedadır yakışan özgürlüğe
Ve fedadan doğar sevdalar
Ve zulüm gri kabusunu sindirmesin diye aşkların üstüne
İnatla inançla direnenler var

(Muzaffer Kalaba'nın,"Sevda Gömleği" şiirine yorumdur)

281-
I-Kerrat cetveline tayini çıkmış bir matematik öğretmeninin tramvayda misap boncuğunun yanına oturduğu akşamüstleri Galata'da çingeneler gül satmayı unutmuştur...

II-Tarihçilerin yalancısıyız biz,umutlu kedilerin ciğercilerle cengine şahit olmuş okyanusun hükümran uçan balıkları...

III-Direksiyonda ehliyetsiz ve bol alkollü bir dize mesnevilerle çarpışmış,üç beş kafiye göz altına alınmıştır...

IV-Kekeme bir müneccimden üç mevsim dinledim kışın türküsünü,zamana çoktan kar yağmıştır...

V-Geçmiş zamanları,ve buna anılmasa da anı dyorlar artık,hangi mumun alevinde parafin kokusuyla duyumsamışsa Faust,öylece yükselmiştir göğe...

VI-Takvim yapraklarıyla kopanlar insan yaralarıdır aslında bazı bazı...

VII-Biri söylesin gerçekten,yoğun gül aydınlığında kör terennümlerde kim yakar bu ışıkları...

282-
Hangi boşluğun çığlığı sızar
Usulca açılan kapılardan

Göç almaz çehresine düş sürüleri
Bakışlarında kuş ağlayanlardan

283-
Yaşamak diye bir şey var ya,kabusun traji-komik biçimi
Göksel çığlıklara düşen kıvılcım belki
Belki bir sigara içimi
Tütünsüz kamaşması kırağının
Kurdun yalnızken ağlaması
Akan suyun durulması
Kütük yüzdürmek gibi çay bardağında
Dem tutup boğulması bir adacığın
İşte öyle gardiyan zamanları oluyor bazen insanın
Kapı altı karanlık
Malta sürgüne pusu
Ayrık otlarından devşirdik bu susuşu
Kindar ve kimliksiz dar ağacı ikliminde
Şiirselleşmeden saksısı kırılan çiçeklerden sor türkülerimizi
Menekşelerin mor gölgesi düşmeden uçurumlara anlat ki
Öğrensin tüm siyah beyaz resimler
Ilgıt ılgıt esen rüzgarı nasıl sevdiğimizi

284-
yüzlerce yazmışsınız,dedi çocuk
güzlerce yazdım
mevsim değişmemiş dedim

/şiirin ima hatasında boyun büktü tüm zamanlar/

285-
Ölümle sürgünü bitmeyen bir tebessüm gibi geceye yazılırsa ömür
Sen al bir beyaz mevsimi iki mavi gülüş arasına
Türkü ol ve tarihe not düşür
Sevmekten oluşan büyük çiçekler
Ve sevebilmek için ödenen bedeller
Senden başlayıp sana gidenler
İçin için ve senin için
Bir yangındır dediler
Ömrü küheylana vurgun
Yüreği dara dargın
Işık ışık bir yangın

286-
Rengine ömrümüzü verdiğimiz güller
Yüreğimizin dağlarında ne de güzel gülerler

Neye baksa sevdasını görür ya şair
Kaç yazarmış mahpusluklar sürgünler

Bir o masal çılgınları kaldı barikatlarda
Bir de o masallardan gelen şiirler

(Muzaffer Kalaba'nın "Donabilirim Kapında" adlı şiirine yorumdur)

287-
I-Kırağı düşmüş bir cam kenarı menekşesinin saksısını kırıp sevdiğine koşarkenki mor telaşını düşündüm.Gök kuşağı kendi renginden ödünç ışıklar verdi güne...

II-Rüzgardı,oyuncağı çalınmış bir çocuk alınganlığı vardı esişinde,sokaklar onun duvarlara çarpa çarpa ses çıkarmasını tanırdı.Bir şiirin o seslerden esinlenip aşık olmuşluğu vardı.

III-Şehir hatları vapurunda ve ille günlük sürgünlere giderken nasıl aşık olduğunun farkına varan bir şair sigara sarardı.O gün bugündür vapurlarda sigara içmek yasaklandı.

IV-Tatvan'a giderken bir ağaç görmüştüm,sarı yapraklı ve mor dallı,dilek tut demişlerdi,araçtan inip ağaca sarılmıştım,bu hasret oradan kaldı.

V-Bir sevdayı nasıl çizebilir insan.Duruşu ceylani,bakışı kül rengi ve hatta topyekun düş rengi.İşte o rengin bir yerinde koşan bir küheylan var,orada bulsunlar beni.

(Cevat Çeştepe'nin "Havada Sevda Kokusu Var" şiirine yorumdur.

288-
Sen ne zaman öğrendim dediysen köpürmeyi
Orada nehirler terk etti seni

289-
Sen bütün doğumların abisi
Alın teriyle emzirmiş ülken seni

290-
I-Karanfille rengi aynıdır diye bir avuç ateş takmış yakasına bir acayip kaldırımda duraksız caddelerin müdavim gazetecisi...

II-Oysa manşetler fırından yeni çıkmış yahudilerden söz ediyordu biz Haydarpaşa'dan Doğu Expresine bilet aldığımızda.

III-Kırmızı ruja batırılmış bir kadın ki düpedüz gestapo ve kahverengi yeleğiyle topyekun bir Nikaragua gibi istasyona yönelmiş iki fail-i mecburu ağırlayacaktı birazdan Amerikan Bankası reklamını Parliament mavisiyle sırt cephesine resmetmiş bir bank

IV-Küsuratlı küfretmesine ramak kalmıştı gariban istavritleri Marmara'ya fırlatan köpek öldüren şarabına batırılmış bir çift gözüyle kandırılmış cumhuriyetlerin zoraki balıkçısı bir Ankaralı.

V-Zulmün bandrolünde Made in Taivan yazıyordu,hayrete tahvil edilmiş borsalarında her pazartesinin.

VI-Anne dedi o mukaddes ve vakur çığlığını gırtlağında tüküren bir çocuk.Ezilmemiş üzümler koymak için zürafaların hemzemin posta kutularına,bugün tereddütsüz şarap içeceğim.

VII-Müşkülünü sırtına alamayan hamalların taşımaya cesaret edemediği bir yüktür yarı sömürge ülkelerde isyan.

VIII-O annenin çaresizliğinde çocuk olmak hüzündü,o annenin görüntüsünde baba olmak hezeyan.

IX-Ölüleri topladılar sonra geçen zamanın ardından.

X-Ey dengin dengimse dengim dengindire karar veren koca çınarın yaprak veren dalları,kuraklıktan müşteki olmak ne ki mevsime isyan edin...

(Volkan Aksal'ın "Silinmez Ellerinizin İzi Dokunduğu Yerden" şiirine yorumdur)

291-
Biz dinledik
Hüzünlü değildi hiç
Seslenirken düşenlerin türküsü

292-
Eskiyen bir mezarlık görülmüş müdür
Ölüler ancak aşklarda yaşlanır çünkü

Tutuklu telaşlarda ayrıntıları belleten bir tütündür
Geçmişi infazlarla dolu güller
Birkaç kez pusuya düşer
Birkaç kez gömülürler
Tarihin meçhul savaşlarına çıkan yollarda
Kendi soluğunu kendi yelkenine üfleyenler

Bir iç geçiriş gibidir
İlk dizesi göçmen kuşlara adanmış şiir
Son kafiye bir ayrılığı öldürür gider
Hiç düşündün mü
Yoksulluğun canhıraş coğrafyasında
Aşkların direnişlerle toplamı ne eder

293-
Yangın muştucusundan sağdıç tutmadık
Kumru öldü güller silah kuşandı

294-
sen de kanarsın dağlar da kanar şehir de kanar
usanırsın yaşamaktan ölümden usandığın kadar

295-
Kimse
Mars olurken zar tutan bir mevsimle
Dürüst sevda eylülünü oynamaz

296-
Çocuklar tanırsınız bazen
Yüzlerinde kırağı düşmüş cumartesiler
Saçları köpük mavi
Okyanus kanatlı kumrulardan gelirler

297-
Gözler mevsim değiştirmez
Güz arama sen bizde

298-
17.15 şehir hatları vapuru
Yağmur mavileştikçe yangın çıkıyor
Köpüğün sırtına oturmuş bir şiir acemisi
Yüreğini ıslatıp martılara atıyor

299-
Maksadı sevda olana
Maksadı aştın diyorlar
Bir bulut düşüyor yere
Kaldırımlar paramparça

300-
Kanadının kağnısında bir serseri kuş hüznü
Hangi cepheye çırpınsa rüzgarında lacivert
Elinde bir sürgünün umarsız göç günlüğü
Neye dokunsa kahkül nerden düşse nihavent

301-
Özlem kuş olduğunda
Gök yüzü unutulur

302-
Dediler ki sevda Anka adlı bir kuştur
Dedim ki sevda Anka'dan kurtulmuştur

/Varidat yazılır iken yıkıldı efsaneler/

303-
Biz böyle biliriz ki sevdayı
Kimse defter arasında kuş kurutamaz

304-
Şiirlerde lacivertler toplansa
Turgut Usta,
Cemal çiçek açar mı

305-
Daha yeni doğmuş bebek yüzünü
Gri kundaklayıp gömerler onlar

306-
Öyle bir sevda ile öptük ki barışı
Bütün dudaklarımız
Yasa dışı

307-
Ayrık otlarından karanfillere kadar
Parça parça toplayıp
Yağmur yağmur yudular

/Sonbaharı delik deşik bir beşikte umarsız/

308-
Sen bakışını esirgersin onlar çeker giderler
Gözlerini bırakır teker teker giderler
Yalın ayak okyanuslara haklı mavnalar açılır
Gri yetimliklerden bıkar bıkar giderler

309-
Alıp bir karanfili bir avluya bırakmak
Karanfile zor
Bırakana acı
Avluya yük olur

310-
Okyanus gülüşlü bir düş sevdimdi
Saçları kırlangıç kirpiği mavi
Kızınca Can Yücel gibi giderdi
Dönüşü Süreya'dan sevda sözleri

/"Keşke yalnız bunun için sevseydim seni"/

311-
Gül kendini inkara telmih ederken
Yaraya tuz basmaya mecbur ikametgahlar

312-
Çoğu koyaklarda dem vakitleri
Uçurum açardı çay bitirirdi
Adını korduk şiire koyu zemheri
O gülmezdi kırlangıç getirirdi

/Derler ki, nice delikanlılar özlemekle düşmeyen kuşatmalar taşırlar,sureti saptanamayan küheylan gecelerde/

313-
Yaprak da dökülür güzdür devam eden
Şiir ışır ama her şeye rağmen

314-
Şimdi ücra bir adreste çırpınan bir şeyler vardır
Sokağına yağmur yağar ikametine kahır
Ey gündüzü yurt belleyen şımarık gök kuşağı
Güneş gider nar ıslanır bizden bir kızıllık kalır

315-
Şair kırmızıda durdu
Kan var iken geçiş yasak

316-
Her camda bir kırlangıç ölüsü
Göçebe mezarlıkların kalabalık şehirleri

317-
Bana sağır birkaç kuş bul
Şair öldü göğe ıslık çalalım

318-
Külhani lacivert yılkı iklimlerinde
Hüznün çocukluğu dökülür zamana
Pusulara düşülmüştür aşklar içinse erken
Yoksul şiirlerde kafiyeler yakılır
Sis yeleli esmer atlar ölürken

319-
Göğe iltica etmek pek mümkün görünmüyor
Orda kuş ülkesi yok ve de kimse ölmüyor

/Acının onaylanması acıyı haklı kılmaz, sürgün kuşlar konaklar şiirin gözlerinde
Aşklar özgürlüklerle nasıl buluşturulur, kilidini kendi yapan mahpuslar ülkesinde/

320-
/Geldi işte
Saçlarında göçmen kuştan bir sürü
Hüznünde anılardan bir çiçek
Efkarında eski zaman türküsü/

Geldi işte
Yüreğime kondu gene martılar
Görenler dediler ki
Okyanustan şık ne var
Ömür umman ömür uçsuz
Son da olsa bir bahar

Geldi işte
Şiirlerden devşirerek gülleri
Mayıs suretli biri
Haziran kakülleri
Sözcük uçurumunda
Tüm dizeler serseri

321-
Elbette her insanın bir bildirisi vardır
Çünkü insanlar biraz deniz biraz cadde ve biraz dağdır
Bir kibritin tutuştuğu aşklar ayrıntısında
Her insanın bildirisi coğrafyası kadardır

322-
Erzak da var odun da var demiştin ya
Bu adam gelir belki bu kış sende kalır
Her sevda kendi kulübesini içinde taşısa da
Gene de sen üşüyen ceylanlara battaniye ayır

323-
Ilık eser yurdumun rüzgarları
Ve gül mevsimidir ılık mı ılık
Zulüm beni ölümle sınarken
Bende ölümü sınar ayrılık

324-
"Yarasın" dedi içtiğimi duyunca
Herkes biraz "yaradır" dedim ona

325-
Ağır balıkçılardan liğme liğme ağlar kalır
Ağ çürür balıkçı gider bir doruk sevdalar kalır

Oturur ve iz düşersin uçsuz bir isyankarlığa
İsyanın öz suyuna senden sağ kalanlar kalır

326-
telgraf tellerine notasız kuşlar konulur
İstanbul'da bir gitar Mardin'de bir saz vurulur

327-
Efkarlık bir şey değil
Ben arada bir böyle ölürüm

328-
Gözlerin
Duvarları yıkan gözlerin

Gözlerin kuş taşıyor

329-
Sana Kürt türkülerinden Türkçe bir bahar getirdim
Yani alevi kendine yangın tedirgin bir har getirdim
Anıları rüzgar rüzgarları bergüzar getirdim
İlle sevda ille aşk ille devrim

/miladımızın ahmet'le örtüştüğü lacivert bir sürgündür her selam ve inadına şiir yazan karanfil desenli ellerdir gurbet dediğin/

330-
Oy örneği olmayan dağ başı cehennemi
Kendini yakan mum camdan süzülen ıslık
Terk etmemekle başlar ve direnir
Adı aşk olan o kahraman yoldaşlık

331-
Şimdi geldin gidiyorsun
Bir varmış bir yokmuş gibi

Sözcüklerin de gidiyor
Bir varmış bir yokmuş gibi

Yaşam hep istiyor bizden
Sanki bizde çokmuş gibi

332-
Bir kozalak kenarına yuva yapmış bir serçe
Ne sınır tanıyor ne devlet
Bütün atmacalarınızı salın üstüne
Aşk ile yuva yapan
Aşk için ölür elbet

333-
Şehrine sırt çevirirsin şehrini terk edemezsin
Aynaya bakmasan da yüzünden gidemezsin
Hiçbir kum fırtınası anlatamaz çölünü
Sen okyanustan vazgeçtin denizle örtünemezsin

334-
Aşk dediğin
Bir uzun yol türküsü
Lacivert bir kanarya
Ağzında kuş sürüsü

335-
Çocuksu sevdaların en yalın yerindeyiz
Renkli uçurtmaların isyankar ipiyiz biz

336-
Sevdiklerimizin bakışları zamana açılan bir yoldur
Çünkü insanların ülkelerinden önce
Yüzlerinde devrim olur

337-
Biz sevdaya yağarız
Ve hiçbir gök bizi açıklayamaz

338-
Alnından öptüğüm yerden güneş doğdu dediler
Orada bir göçmen kuş
Kanat çırpsa yeridir

/Nice kartallar tanıktır bu sevdalara,nice Ferhatların nice dağlarında bir bağlama sesidir senin rüzgar sandığın/

339-
Rakı gibi bir sevda bu
Su gibi akıyorsun
Her yer bembeyaz

340-
Çapaları tutuklu gemilerin müebbeti deniz derler
Kayalara vura vura yankı olmuş şiirler

Şimdi tenha dağlarda yiğitlik söyleseler
Alnı kandır ufku yıldız baş kaldıran geceler

Bir çocuk kendinden artar bir tarih inkar yazar
Çünkü sessiz karanfiller açar gülde dikenler

Dilekleri ağrıtmıştır meçhul gür sakallarda
Nice delikanlılar nice serden geçenler

Ol hikayat kurar mıydı bu şehri bu öyküde
Özlemeyi isyana onlar çevirmeseler
İsyanı özleyecek kadar sevdayı sevmeseler

340-
Yazsın tarihe milat sanılan taşlar
Sevda bir güz değil ama
Göçmen kuşlarla başlar

341-
Canım benim
Sevdalı bir kırlangıç bir kayaya konarsa
Kaya kırlangıcın konduğu yerden kanarsa
Geceyse ve kan aydınlığı varsa
Ferhat'a de ki o dağlar hak edilmiştir
Şirin'e de ki Ferhat'ın ölmemiştir

/Sürgünün gurbeti şiire sığmaz gecenin lacivert süzüldüğü ıssız dağ başlarında.Bir uzak saz sesidir, bir dostun habersizce gelmesidir,tohumun filizlenmesi,çiçeğin göğü sen sanıp delirmesidir mevzusu meşk olanın susuz gül şafağında.Sevda böyle bir iştir çünkü...Işığa kavuşmadan bakışların yanar ya./

Görmedin mi hiç
Göğsünden yaralanmış bir atmacanın yıldırıma meydan okuyuşunu
Göğsünde bir sevdayı şiir gibi dokuyuşunu
Bir sevda için feda ile düşüp sevdalar için var oluşunu

Deli cehennemlerde yarasını saran dost kuşların kanat çırpma cüreti ve cesaretiyle severiz biz yaşamı

Görmedin mi hiç
Sırılsıklam aşıkken sevdalısına
Ve sırılsıklam yağarken iki kol olup onun boynuna
-Boynundan değil elbet-
Ama kollarından vazgeçebilmektir onu sevmek diyebilenleri
Onurlu teşbihlerin tümünde "gibi" olabilenleri

/Nazlıdır akar suların yüreğin serüven yaylalarında kendini mevsime eğen söğütle tanıştığı anlar ve sevda dediğin şey o suyun söğütle o söğüdün mevsimle yer değiştirdiği zaman başlar yani canım benim, kuru bir dalı suda yüzdüren şey suyun gücüyse eğer, o suda o su için ona direnen ve eğilen söğüt olmaya değer./

Ve koyaklarda ve kayalarda kanayan kırlangıçların tümü bilir ki
Göğsünde çağlayanlar emziren koca bir düştür sevda
Ve o çağlayanlar bilir ki
Köpük köpük akmanın zerrece değeri yoktur
Ufukta söğütle buluşmak olmasa
Aşk bir efsaneden ibaret olurdu
O kırlangıçlar o kayalarda kanamasa

/Gözlerinin uçurumunda yangın çiçekleri açan genç şiirlerin uslanmayan dizelerinde çok aşık harflerle sözcük sözcük var olduk artık, yarınına rüzgar saklayan genç dallardan bir kucak renk taşıdık mevsime, yılgı ve yıkım diye tashihe muhtaç sözcükler girmeyecek şiirlerimize, kuşlarca da düşlerce de sularca da bu iş böyle biline/

342-
Düş kurdum
Alanlara çıktım
Bir şiiri evlat edindim
Namuslu bir sevda artırdım ömürden
Onu da sana getirdim

343-
Rutubet kokan sevdalardan değil midir biraz da
Sandık odalarında ölmesi kırgın patiskaların

344-
Önünde bir mevsim
Kendi başına ağlıyor
Sen bunu algılamıyorsun
O kadar

345-
Meyvede ham mevsimde kurak
Aşkta çıraktık

Sevda dersinden not eksiltmedik elbet

Gelen olur diye
Sınıfta kaldık

346-
Aşkımız da isyankardır deliliklerimiz gibi
Yürek değil yasak kitaplar taşırız göğsümüzde

347-
sevdalardır ki evvel-i ahir
nice boyunlardan sorgulanır
ve Yunus söylencelerinde Pir Sultanca denir ki
ip asılır gül kalır

/gül ki "elif"lerin diken kuşanmış
dikeni mesnevice onanmış
sevda bıçağıyla budanmış
lal donanmış
lalde yanmış şeklidir/

347-
Mavinin göğsüne gri bir serçe kondu
Galata Köprüsü dedi
Şair bu ne güzelliktir
Vapurlarda bir sevinç dört nala Saray Burnu
Sende simit bende kahve kokusu
Manzara upuzun Sartre şiirler çok Heraklit
Aşkımız kılıksızdır
Aşkımız bize ait

348-
Erdal Eren'e

Acılardan da artar bizde büyük resimler
Sen bugün doğdun çocuk
Varsın öldü desinler

13.12.2015

349-
Sığındığın dağlar kendinden çukur
Günün acize hürmeti olmaz

350-
Hangi taş gidip kendi ölüsünü bulur
Hangi ölü taşsızken yalnız kalır
Belki de sulara sarılıp akma zamanıdır

/Tevekkül mülkü ikram değildir derviş
Sen yangını kucaklarsın gerisi duru sevdadır/

351-
Oy yüreğine damla damla aktığım çağ masalı
Tatsız oluyor elbette
Aşkın kural tanıyanı
Şiirin de yasalı

352-
Ve işte bazı sevdalar
Uyandırmaya kıyamaz da seni
Sesini yastığının altına koyar

353-
biz bir sünger işçisiyiz
sevdamızın yüzü deniz

354-
Deli sevdam hain sevdam kış sevdam
Nazım ol da sokaklara düş sevdam

355-
Yangınını yitirmekten korkan sığ ormanlarda
Köklerini göğe sunmuş başı kumda ağaçlar

356-
Biz yetersiz değildik
Aşk kusursuzdu

357-
Kurtar aşkı uysallığın karanlığından
Yırtıcı bir rüzgar gibi bir yağmurla gel
Ve ak çağın şah damarından

358-
her şey kederince büyüdü
hüzün yeterince

359-
Tepeden tırnağa değişirken gülmelerim
Her şey yoksul ya sevdamız hariç
Bir dalgakıran gibi sulara karşı
Alanlara çıkarken koluma girmelerin

-Altını çizerek söylüyorum-

Bu kanıksanmış aşksızlıkta
Elbette devrim

359-
Uzun yolculukların hikayesi kısa olur
Kısa yolculuklar kanar
Anlatılamaz

360-
DİYALOG 2

bak sen "ev" diyorsun
senin olmadığın yerin adı "barınak" bende

361-
Şair
Zifiri karanlıkta bir karanfille konuşur
Karanfil ve karanlık susar
Şair tutuşur

362-
aykırı maviymişiz bir çift cakıltaşı
kummuşuz yunmuşuz uyanmışız
bir okyanus ülkesinde yalın ayak
yürümüşüz sarılmışız yanmışız

*naziredir

363-
Bir tamirci çabukluğuyla uzanıp öptüm alnını
Bizde her şey telaşa gelir
Aşk da bunun içindedir

364-
Şimdi git rüzgarlara eşlik et
Lacivert bir yaprağa sarıl
Ses ol kıvılcımların kırpıntısında
Sevdalar med-cezir
Bütün gökler bizimdir

365-
Dağları mezar taşı
Nehirleri göz yaşı

Bu nasıl çehredir ülkem

Alnına gömsünler beni

366-
Kırmızı ağırdır
Ama bunu gül düşünsün

367-
Tankların giremeyeceği yerlere taşıdık çocukları
Onların gök kuşaklarına karşı
Sizin kiralık katilleriniz vardı

Bir zamandı akşamdı ve saat durdu
Bir kız çocuğu bir meydanda savruldu
Güneşe gülümsediği için suçluydu
Dünya savaşı mıydı
Belki dünya savaşı hırsıydı
Siz saldırdınız
Ve sevdalar yaralandı

Ne kolaydır alnından vurmak silahsız bir insanı
Kırda bir gelinciğin boynunu kırmak kadar kolaydır
Ama o gelincik
Sırtına biner düşüne girer ağır ağır
Çocuklar bu gezegenin yanından geçen kuyruklu yıldızlardır
Erken vedalaşılırsa ışıkları hep kalır

O nedenle yüreklerimize taşıdık o çocukları
Tanklarınızın asla giremeyeceği
Ve tanklarınıza karşı

368-
Kum tanesine sığarken Mecnun
Çölden ricat eden dallar sevdasız

369-
Ben maviyi gördüm
Antik bir sigara kokusu vardı bakışlarında
Tutup bir çiğdemi bir menekşeye tamamladı

/Bir rengi anlamak bütün evreni sevgiye tamamlamakmış
Mavi ağır bir yolculuktur/

370-
Avucunda karanfiller can erikleri
Vurulmuş göğsünün kelebekleri

371-
Şiirin askerlikle benzeşemeyen durumları var
Onun kısa dönemi veya bedellisi olmaz
Sevda bir ömür sürer
Bedelini her saniye ödersin

372-
Hüzün bizden biridir
Yol yordam bilir

373-
Her menekşe bir cam önü kapısı
Bizden geçer kırağının ağusu
Denizi aykırı sevda gerisi
Mavi bir şairdir şairse mavi

374-
Hadi gel de aşık olma
Kadın değil
Uykuları karanfil

375-
Sen zaten kırmızısın marifet gülde değil
Aşk Mecnun'a tövbeli kabahat çölde değil

376-
Biz sevdaya günübirlik gelmedik
Aşkın misafiri değil
Ev sahibiyiz

377-
Göğü çalınmış çocuklar
Atları kuşmuş çocuklar

378-
Dere yolu kan ritminde bir ağaç
Meyvesi laciverttir suya çok sert dökülür

Biraz Türkmen yağmuru biraz Çerkez gözyaşı
Fırat'a çok alevi Dersim'e Kürt dökülür

379-
Ey Filistin
Baş eğmeyen gelini kül kubbelerin
Ne vakit düşmediyse Moskova
Ve ne vakit düştüyse Berlin
Senin özgürlük savaşın
Özgürlük savaşıdır ülkemin

380-

381-
Her yalnızlık
İçinde bir biley taşı hüznü
Ve körelmiş bir bıçak hıncı taşır

382-
Bizim de günlerimiz çam ormanlı okyanus
Rüzgarlara söyleyin yosun süpürsün şiir

383-
BİR ŞİİRE YORUM

I-Mekana bakarken şair mekanı algılar yalnızca...Mekanı algılarken mekanı yaşar...Mekanı tasvir ederken mekanın parçası olur biraz...Ve fark eder her bir ayrıntı neresinde durur esas resmin...

Bu, şair için kolay katlanılabilen bir zaman dilimi değildir...

II-Bir fotoğraf karesindeki çeşmeden su içtiniz mi hiç, diye sorulsa sorana garipçe bakılır...Şair o karedeki o çeşmeye su taşıyandır...

Bu nedenledir ki şiiri sel götürse sözcükler ıslanmaz ama sözcük yağmur olsa evreni tufan kaplar...

III-Sükunet yıldızların ışığına özgü olsa da ve insanlar buna uyum sağlasa da şiir her daim harlı ateş olmaktan yanadır ve alışılmış akşamlarda ünsüz kuşlar sertleşir, ünlü zamanlar daralır...

Bu esnada şairi sormak külli bir yanılgıdır...

384-
Düşünde gök kuşağı saklı kıvırcık bir papatya
Şimdi ne renk çiçeklenir
Kırlar düşünsün bunu

384-
Masmavi bir kuş gibi
Işıklara konmuş gibi
Köpük köpük şu düşlerim
Kayalara vurmuş gibi

385-
Ve hasret
Külünü yitirmiş yangınlar gibi deli
Anılar acılarda boğulduğundan beri

386-
Sana lacivert çiçekler biriktirmiştim
Kayıp sokaklarda vuruldular inanır mısın
O nedenle bir çiçeğe verildi adın
O nedenle kanadın

387-
Biz gene gittiğin sokakta olacağız
Kocaman ve kavgacı ellerimizle
Saçını okşayacağız

388-
Kanatlarını al ömrümden
Rüzgarımı ölsem vermem

389-
O kadar lacivert baktı ki
Yağmur ıslandı hüznünden

390-
Şimdi mecburen gidiyorum ya
Elbet gelip gene merhaba derim
Sen kozalakların üstüne bırak demliği
İtaat etmeyen gözlerinden öperim

391-
Ve aklıma gelen her kurtuluş marşında
Tütün sararıyordu ve ben sana aşıktım

392-
Dağlara çıkmaya
Cebine sevda doldurup başlanmalı
Önce tüketilmeli ona bağlı tüm ipler
Sonra telaşlanmalı

393-
Belki de
Sulara karışıp akma zamanıdır

394-
Damladan başka bir şeye de benzeyebilirdin
Sen yağmuru tercih ettin.

395-
1-Uluslar arası bir serseri kriminal raporlara geçmiş,meçhul bir gecede bir şiir sorgulanacak.

2-Kekikler tutuklanmış,fesleğenler göz altında,zamanı koklamaktan aciz bir takvim yaprağıyla bir meczup karşılaşacak.

3-Yaşamı savunmak üç beş üniversiteliye mi kaldı,diyenler tarafından bütün pazartesiler yargılanacak.

4-Bu bir kına gecesi,tarihi meçhul,adını yazdırmayanlar müebbete çıkacak.

5-Beni seviyorsan,benden ayrılma,bu aşk tebessüm mülküne karşı çıkacak.

SONDUR- Yaşamı mal sayanlar sevdayı mülk edinir,Bunlar yanlarına kalmayacak.

396-
Alnından öptüğüm yerden güneş doğdu dediler
Orada bir göçmen kuş
Kanat çırpsa yeridir

397-
Canım benim
Sevdalı bir kırlangıç bir kayaya konarsa
Kaya kırlangıcın konduğu yerden kanarsa
Geceyse ve kan aydınlığı varsa
Ferhat'a de ki o dağlar hak edilmiştir
Şirin'e de ki Ferhat'ın ölmemiştir

/Sürgünün gurbeti şiire sığmaz gecenin lacivert süzüldüğü ıssız dağ başlarında.Bir uzak saz sesidir, bir dostun habersizce gelmesidir,tohumun filizlenmesi,çiçeğin göğü sen sanıp delirmesidir mevzusu meşk olanın susuz gül şafağında.Sevda böyle bir iştir çünkü...Işığa kavuşmadan bakışların yanar ya./

Görmedin mi hiç
Göğsünden yaralanmış bir atmacanın yıldırıma meydan okuyuşunu
Göğsünde bir sevdayı şiir gibi dokuyuşunu
Bir sevda için feda ile düşüp sevdalar için var oluşunu

Deli cehennemlerde yarasını saran dost kuşların kanat çırpma cüreti ve cesaretiyle severiz biz yaşamı

Görmedin mi hiç
Sırılsıklam aşıkken sevdalısına
Ve sırılsıklam yağarken iki kol olup onun boynuna
-Boynundan değil elbet-
Ama kollarından vazgeçebilmektir onu sevmek diyebilenleri
Onurlu teşbihlerin tümünde "gibi" olabilenleri

/Nazlıdır akar suların yüreğin serüven yaylalarında kendini mevsime eğen söğütle tanıştığı anlar ve sevda dediğin şey o suyun söğütle o söğüdün mevsimle yer değiştirdiği zaman başlar yani canım benim, kuru bir dalı suda yüzdüren şey suyun gücüyse eğer, o suda o su için ona direnen ve eğilen söğüt olmaya değer./

Ve koyaklarda ve kayalarda kanayan kırlangıçların tümü bilir ki
Göğsünde çağlayanlar emziren koca bir düştür sevda
Ve o çağlayanlar bilir ki
Köpük köpük akmanın zerrece değeri yoktur
Ufukta söğütle buluşmak olmasa
Aşk bir efsaneden ibaret olurdu
O kırlangıçlar o kayalarda kanamasa

/Gözlerinin uçurumunda yangın çiçekleri açan genç şiirlerin uslanmayan dizelerinde çok aşık harflerle sözcük sözcük var olduk artık, yarınına rüzgar saklayan genç dallardan bir kucak renk taşıdık mevsime, yılgı ve yıkım diye tashihe muhtaç sözcükler girmeyecek şiirlerimize, kuşlarca da düşlerce de sularca da bu iş böyle biline/

398-
Onursuzluğu satışa sunsalar
Ona onursuzlar da alıcı olmaz

399-
Şimdi bir fırtına çıkar
Yer gök uçuşur
İki çam dalı el ele tutuşur

Ve ben yok yere kıskanırım

400
Yüzün avuç içim kadardı
Düşüm avucuma sığardı

401
Hiçbir düşman kuşatmayacak onursuzluğunuzu
Gömülü kayalar gibi dövüşmeden öleceksiniz

402-
Adın mahur
Sen şehirsiz bir şiirsin
Bozkırlara teşbih biçen
Anıların var senin

403-
Kucağında acılar sallayan bir anadır gün
Ey zulüm
Ninnisini sen düşün

404-
Yüzün bir akşamı yüklenmiş gidiyorken
O an öğrendim
Hüzün de kürek çeker

405-
Şimdi ne kadar kurak andın seni
Deniz armağan olsun sana

406-
özşiir'ce

Güncemize düşmüştür belki bir sürü keder
Mahur bir rüzgar eser sen bunu hatırlarsın
İlkbaharlar yeşerir hasret beter mi beter
İklimler ötesinde canım iyi ki varsın

407-
tuyuğ'ca

Senden öte bir meçhule dokunmamız var mıdır
Nesimi tek bir ozana yakınmamız yar mıdır
Der şiire gider iken yıkılmışız dizeye
Gül nihavente düşerken senin cevrin nar mıdır

408-
Leylak renkli bir bahar
Gelir kokunda açar

409-
Geceye akarken masum
Açıkta demirliyorsun
Öyle mavi öyle yosun
Aklıma geliyorsun

409-
eşikte ışık konuştum
merhabaya yüzüm kaldı

bağlarda gözüm olmadı
sırt çantamda üzüm kaldı

sevdayı sual etmedim
zahitlik bir sözüm kaldı

hasretin adını bildim
vuslata tek çözüm kaldı

/ metin usta söylemişti /

"dünya malı sizin ama
sevdalar hep bizim kaldı"

410-
Şehrin en kalabalık meydanında gül içiyoruz
Duman değil
Bahar doluyor ciğerlerimize
Yalnızlığını arayan her yalnızlık
Vuslata ulaştığında bir yalnızlık daha çoğalır oysa
Bunu biliyoruz
Şiirdeyiz ya artık
Şehrin en kalabalık meydanında
İnadına gül içiyoruz

411-
Kırmızı
Bir gülü anlatır çoğu zaman
Pembe
Munis hatıraları
Beyaz
Yalnızlığımızdır
Mavi ise umut
Lacivert
Yoğun derinlikleri gibidir okyanusların
Renkler özgürlüktür yani
Ama bu kirli zamanlarda
Ama bu kin yağmurunda
Siz ne renk karanlık seversiniz

412-
Sabah uyandıktan sonra
Bir sigara yaktıktan sonra
Durduk yerde bir öğleden sonra
Birine seni seviyorum denebilir
Ama senden sonra
Mümkün değil

413-
ne serden geçermiş ne yardan
hadi ordan

414-
Nice okyanustunuz
Sözleri yosun
Derinlikleri icat ettiniz
İnsanı keşfetmeden

415-
Siz bu göz yaşlarını
Dökmeye dökmeye tükettiniz

416-
22 Ağustos 1985 Turgut Uyar'ın Anısına Saygıyla

Her şeyin bir duruşu vardı evrende
Su akardı mesela
Ay doğardı
Aşk herkese kısmet olmaz
Umut herkese azdı
O da topladı yelelerini bir küheylanın
Yüreğinin dağlarında şiir yazdı

417-
Biz böyle biliriz ki sevdayı
Kimse defter arasında kuş kurutamaz

418-
HEY CANIM

Sana getirdiğim bir can bakışsa
Bir ormanda yemyeşil dağılışsa
Kim ürker fırtınaların heybetinden
Sevdanı yiğit bir kuş taşımışsa
Kanadında dağlar nakış nakışsa

419-
Şimdi ücra bir adreste çırpınan bir şeyler vardır
Sokağına yağmur yağar ikametine kahır
Ey gündüzü yurt belleyen şımarık gök kuşağı
Güneş gider nar ıslanır bizden bir kızıllık kalır

420-
Şimdi masmavidir Marmara
Martılara uçurum konar
Simit kokar şehir hatları vapurları
Çay kokar
Haydarpaşa'da dalgın karabataklar
Mendireklerde yosun
Nasıl özledim seni biliyor musun

421-
Çok sağır işleriz gergefe nakşı
Çünkü her gergefin bir yası vardır

Gül durur güz çürür ve yürür zaman
İklimde nakkaşın kınası vardır

422-
Kasketi öne yıkıp oturdum
Gören aşıksın dedi
Ben sadece yorgundum

423-
Vurdular bir gece vakti
Bindiğimiz atları
Ufuklarda nal izleri
Ufuklarda karanfil
Ufuklarda güvercinler
Ateşten kanatları
Vurdular bir gece vakti
Bindiğimiz atları

Bindiğimiz atları
Vurdular gece vakti
Gece rüzgar çılgını
Karanfiller suvari

424-
Bir incir ağacı edinirsin kendine
Aynalarını kuşan ve dön kuşları kör göklere
Bir ara yağmur yağar
Kimse anlamaz
Kuş biriktir
Şiir yaz

425-
Kucağında acılar sallayan bir anadır gün
Ey zulüm
Ninnisini sen düşün

426-

Yitirdiği rüzgarını tutsak yalnızlığına gömenlere değil sözümüz
Tütünü yüreğinde çalkalayıp pusuya üfleyenedir
Bugün de gül konacak dizelerinize
Konduğundan beri nicedir

427-
Çivit mavi bir yankı
Okmeydanı'nda astılar onu
İstanbul adı konmamış bir dar ağacıdır
Zulmün fişekliğinde hedefsiz kurşun
Tereddütü ve tedirginliği kopmuş bir ağaç
İntikamın yaprak dökümünü arıyor kimsesiz çocuklar
Sana ve herkese ağır
Tentürdiyot rengi bir gece gelecek
Bütün köprülerinde ömrün sınırsızca bağır
Geçitsiziz
Geçimsiziz
Med cezirlerden büyüdü bu günler
Kan kokarken tütünler
Gömdük kardeşlerimizi

428-
Bir mavinin martıya uçmasını
Yalnızca İstanbul saklar

429-
Bağrına mehtap mı düşerdi göç kokusu mu sinerdi
İhtilal yalınlığında bir türkü güz nergisi giyerdi
Pusuda kehribar taşlarıyla doksan dokuz mayın
Adını adımına uydurur beş taş ihanettir derdi

Biz havuzlarda ihtiyarlayan çocukların kirli kırlangıç tüylerinden süzülen cenazeler kaldırdık
Kimseyle gelincik muhabbetine kıyam edecek duruşumuz yok artık
Sessiz gemilerin terk ettiği çam ormanlarında baş kaldırıya yazdık adını kızıl kozalakların
La ilaheillallah sesini duyarsanız yarın
Uysala pıranga kesilen parmaklarınızın
Ağzı mühür kolu kelepçeyse oğlanın kızın
Mührü yağmurla kanıt düşer mermi mermi
İlmek üzre yağdıklarımızın

Ey Filistin
Baş eğmeyen gelini kül kubbelerin
Senin özgürlük savaşın
Özgürlük savaşıdır ülkelerin

430-
Ne sular gördü çataklar gözden akan yaş gibi
Ne yaşlar eskitti sevdam taş ile arkadaş gibi

431-
Şiire gerçekten merhaba diyen insanın en büyük derdi,gideceğini düşündüğü değil,giderken ardında bıraktığı cehennemdir...

432-
I-Stephan Zweig'e öykünen bir mülteci,dudağında yarılanmış bir cigara,gözleriyle tereddüt biriktirmektedir kentte.

II-Kaldırımlarda neon korkulardan artan seyyarlar geceler çoğalmasın diye zamana adak adamıştır genç çocuklarını.

III-Soru işaretleri biner,ünlemler iner son durağında metroların.Her kilometrede bir,parantezler açılmıştır aşka ve umuda dair.

IV-Çocuklara kloroform dağıtır hayat bilgisi öğretmenleri,müstahdemlerin kan tahlilinde irine rastlanmıştır.

V-Özgür yoksullukların vahşi tutsaklıklarla değiş tokuş edildiği pazar yerlerinde borsa tecimi iflah olmaz yükseliştedir.Arsız bezirganlar felek üstüne bahse tutuşur gün be gün.

VI-Sabahlar yılgın,öğlenler umarsız,akşamlarda kramp hali...Ritmini jurnallemiş bir senfoni orkestrasının ucube bireyleriyle körebe oynuyor kaldırımlar.

VII-Saat,saat değildir artık;tansiyonu ısırılmış bir köpek takıyor herkes bileğine.

VIII-Arı duru yağmurlarla bedenini temizlemek isteyenlere ucuza şemsiye satan onursuzlar müdahale ediyor.

IX-Şiir,zından mahpusluğundan ışığa sızacak bir duvar çatlağı aramaktadır.Çekilmiş bir silah gibidir artık,sesin sözcüğe düşen gölgesi.

X-Bir çağlayan sonsuzca akarken buz tutan kayaların üstüne kazıyın bu sözcükleri,ki tarih acımasız mülk edinişlerin tarihidir;yani sil baştan Heraklietos.

XI-Ve bu son söz çocuk olmayan her çocuğa küpe niyetine dağıtılsın:Gevşek zamanların gündüz kuşağı müsamerelerinde okutmayacağız bu yazıyı.

Bülent Aydınel
Kayıt Tarihi : 2.2.2014 13:19:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Refik Yeşil
    Refik Yeşil

    Dağınık şiirler, gerçekten de dağınık dizeleri öyle aktı ki içime kış günü anlam kazanarak ısıttı:
    ‘................................
    /Sürgünün gurbeti şiire sığmaz gecenin lacivert süzüldüğü ıssız dağ başlarında
    ................................'

    Kutlarım sayın Bülent Aydınel, çok güzel bir çalışma, yüreğine ve kalemine sağlık. Selam ve sevgi ile..

    Cevap Yaz
  • Sema Lale
    Sema Lale

    Başlı başına bir kitap olacak sanırım.Kutlarım hocam.

    Cevap Yaz
  • Hayriye Aygül
    Hayriye Aygül

    Bülent Bey,
    Bu yazdıklarınızı salim kafayla okumak için kendime zaman ayıracağım.Yazdıklarınızın bir kısmını keyifle okudum.Kaleminizi kutlarım,sevgi dolu yüreğinize sağlık.Başarılar diliyorum.

    Cevap Yaz
  • Naime Özeren
    Naime Özeren

    Aşk biraz dağınıktır zaten. Çünkü aşığın aklı dağınıktır. YÜREĞİNİN BİR PARÇASI HEP SEVDİĞİNDEDİR ÇÜNKÜ.

    Dağınık şiirleri çok sevdim. Başlı başına bir kitap Belki de basıldı, bilmiyorum.
    Şimdiden kutluyor, okuru bol olsun diyorum...

    Cevap Yaz
  • Mustafa Bay
    Mustafa Bay

    Sevdaya ve onun kahramanı' sana' denilene yazılmışlar...
    Bence ne kadar dağınıksa, o kadar 'kuşatmış' aşkı ve de yaşamı...

    Şiiri ve değerli şairi kutluyorum...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (82)

Bülent Aydınel