Göğsü ızgaralı kadın
Kalk artık
Acılardan bugünkü öğünü kotarmaya
Bebeler acıkmadan daha
Kalk artık
Gönlü yaralı kadın
Dağa güneşten önce tırmanmalısın.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Kalk artık
Gönlü yaralı kadın
Olmamış ahbap!
işte köyde yaşayan güçlü ve ezik kadınlarımızın durumu... kutluyorum.....
Reşat Nurinin ve Yakup Kadrinin seçkinlerin köyle ilk temasını anlatan kitaplarıyla başlayan akım...çalıkuşu ve yaban romanları
Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Kemal Bilbaşar, Talip Apaydın.......
Cengiz Aytmatovdan,selvi boylum alyazmalım..
Kırsal nüfüsun % 80 lerde olduğu ve toplumsal ilgi talebini oldukça yoğun bulduğu dönemlere tekabül eden, Köy Romancılığı
Bugünlerde lüks restoranlara nostalji olsun diye konulan çanak, çömlek, sahan, tas,sitil, helke demir tekerlekli at arabaları gibi bir anlamı var artık edebiyatta
Şiir bir köy filmine. ön görüntüler,konuya hazırlamak için jenerik görüntüler içeriyor gibi sinemotografik bir üslup taşıyor
Fert ve toplum arakesitinde bu temanın hâlâ bir yere sahip olduğu, anadolu kısal köy kadının çileli hayatının hâla başlıbaşına müstakil bir tema olduğunu görmezden gelmemekle birlikte, Türkiyede şiirin yepyeni serüvenlerin içinde bulunduğunu, toplumsal fütürolojik perspektif içinde bu temanın solmakta olan bir çiçeğin hüznünü taşıdığını düşünüyorum..
Teknik olarak bakıldığında, safrasından arındırılmış, söylemek istediği şeyleri eli ayağı düzgün olarak söyleyebilen temiz bir işciliği var şiirin...
Gibi tedailere yol açtı bende şiir..
Şaire ve okuyucularına saygılarımla...
Çevirmişler pazarı
Sakın ilişme tezgahların yanına
'Sen ki onlar için mayın!
Mayınlar...
Ölü mü döner huduttan
Yaralı mı
Ya da zindanda mı kocan
Aylar var ayrılalı'
Arkadaşlar bu şiir bir kaçakçının karısını anlatıyor, bana göre. Bu da Türkiye'nin ekonamik bozukluğunu çağrıştırdı bana. Şu ana kadar okuduğum yorumların hepsi tırıvırı. Kaçakçı bir aile reisi, hapise düşmüş ve çocuklarıyla hayat mücadelesi veren,umarsız bir kadının, hayat hikayesini anlatan, sosyal içerikli, gayet güzel kurgulanmış, başarılı bir şiir.
Seçenleri ve yazanı kutlarım.
Emrah,
Kim ne derse desin, seni işte bunun için seviyorum.
Şu yazdığını buraya yazabilmek her er kişinin harcı değildir emin ol.
Devam.
Yolun açık.
üstad çok güzel yerelliğin evrenselliğe taşıman fevklalade sevgi ve saygılarımla eyvallah.mustafa
Bana sorduysanız bunun övgü veya yergi olmasından ziyade şâire bir şey kazandırıp kazandırmadığı önemlidir. Şâirin övgüyü de yergiyi de bir kazanç olarak algılaması gerektiğine inananlardanım. Teşvik edicidir ikisi de.
Bireysel olarak muhayyilenin bunu ifade edebilmek için daha güzel bir çözüm bulabileceğini düşündüm. Emin değilim. Değerlendirmemde haklı olduğumdan da emin değilim. Bana neyi çağrıştırdığını yazdım sadece. Çünkü bu teşbihe ben de takılmıştım. Bu, benim aklıma gelen...
Doğru olmama ihtimalininin yüksek olduğunu da... Sanıyorum...
O,
Şöyle olabilir Ulvi Ziya bey
Açlık ve zayıflıktan kaburga kemikleri ızgara gibi belirginleşmiş... meselâ...
Öyle bir şey olabilir.
Veya Kemal İspir Bey'e sorabiliriz.
Çünkü ben ''Nal ve Mık'' neyin nesiymiş bilmiyordum. Bugün, ondan öğrendim. Kemal Bey'e teşekkür ederim.
GÖĞSÜ IZGARALI ne demek ...?
Az mı çok mu pişmiş bu yemek...?
BAĞRI YANIK mı dedin yoksa ; ?
Bu , uygunsuz bir imgelemek ...
İmge meydana getirmek için hiç düşünmeden saçma sapan şeyler yazmak züldür...
Bu şiir ile ilgili 24 tane yorum bulunmakta