Gidip gelmelerimiz var elbette ama sen gitme
Kal ki bir deli gömleğini kaptığı gibi uzaya çıksın
Ve bir kelebek zamana karşı devrim yapıp
Kanatlarını daha ağır makamdan satsın.
Yoksa gayet makyajlı bir gezegendir
Venüs ama o kadar uzağa gitme
Gitme kal bütünlemelerimi emzir.
Gezegen isimleri:
Plüton
Plüton
Plüton
D- Plüton
Yoksa tam da bu yüzden yani bu yüzden tam da
Eczanenin ismine yapışır reçete
Bir ağaç kalkar ormanı terk eder
Toprak değişir, sis kalkar, sistem çöker
Gitme bir hocaya ağırlık bindiririrsin
Cemaatsiz caminin avlusunda patlar cenaze.
Cami isimleri:
Sanki Yedim Camii
Tut ki Kıldım Camii
İmamın Yeri
D- Teşvikiye
Gitme çünkü burada anlatamayacağım bir sürü tuhaf şey olur
Efesli bir basketçi Selçukludan feyk yer
Caddeler dolusu taş baskı sızma
Bir bakmışsın bir neyzen ismini atmış
Yüksek demlerde ihtisas yaptıktan sonra.
Cadde isimleri:
Neyzen Tevfik
Tevfik Fikret
Fikret Mualla
D- Cumhuriyet
Veli efendiden hüsranla dönen beygir sahipleri ile
İlk koşuda devrilen semt sakinlerinin omuzlarının aynı anda düşmesi
Gibi bir dayanışma içinde hicranlıyoruz birbirimizi.
Gitme son düzlükte ayağıma dolanır sokak
Oysa ne çok sevmiştik bir diğerimizi.
Sokak İsimleri:
Tinerci Çocuklar Çıkmazı
Bir Şekilde İstanbul Sokağı
Her Şekilde İstanbul Sokağı
D- Susam
Oysa bu nereden baksan düpedüz yamukluktur
Ve enteresan biçimde yol alır. Şöyle ki;
Bu gün seyirciyle buluşmamızın cinnet dönümü
Bileti kes, filmi bas, makinisti vur!
Gitme gidersen iki yaka bir araya gelmez
Bir kedi köpekten korkmadığına ürkür
Gemiler gemi olmaktan inip
Balıkhaneler morga dönüşür.
Yaka isimleri:
Balıkçı
Kayık
Ve
D- Degaje
Ah nasıl da erozyonluyoruz birbirimizi
Altımızdan çekilen kilimler ressamları çıldırtıyor
Ben seni çok sevmiştim, Tanrım ne güzeldin
İlkokuldaydım sanki teneffüsü bekler gibi!
Gitme.
Bir şair doğar, dener, ölür
Gittiği yerde bir gezegene itibarı iade edilir
Gitme yalnızlık Allah’ ta kalsın
Sonrası bildiğin gibi
Vesaire
Vesaire
Ve
Vesaire.
Kayıt Tarihi : 9.9.2011 01:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Eşime.
Vesaire
''
Kararan havayla,
çiyin avuntusu olmaktayken
yeryüzüne doğru,
görülmezce, işitilmeden
-çünkü yumuşacık patikler giyinir
avutucu çiy, bütün avuntuyla yumuşamışlar gibi-
anımsarsın sen, sıcak gönül, anımsarsın,
bir zamanlar nasıl susadığını,
kutsal gözyaşı ile çiy yağmurlarını özleyerek
yanıp tutuşurken, bitkinlikle susadığını,
kem gözlü akşamüstü güneşinin bakışları
sararmış otlu patikalar üzerinde
kararmış ağaçların içinden geçip dolaşırken
çevrende,
güneşin kör edici kor bakışları, acı vermekten haz
duyan.
'hakikatin yavuklusu -sen ha? diye alay ederlerdi-
hayır! bir şair sadece!
bir hayvan, kurnaz yırtıcı sürüngen,
yalan söylemesi gereken,
bilerek isteyerek yalan söylemek zorunda,
av arzusunda,
elvan elvan maskelenmiş,
kendine maske,
kendine av
buha -hakikatin yavuklusu?..
Sadece deli! Sadece şair!
Sadece parlak parlak laf eden,
deli maskelerinden dışarı renkli renkli konuşan,
yalancı söz köprülerine tırmanan,
yalandan gökkuşakları üstünde
kalp gökler arasında
dolanıp duran, sürünüp duran-
sadece deli! sadece şair!..
Bu ha -hakikatin yavuklusu?..
Durgun değil, dik donuk soğuk değil,
tasvirleşmemiş,
heykelleşmemiş,
tapınakların önüne dikili değil,
bir tanrıya kapı bekçisi değil:
hayır! bu çakılı erdem tasvirlerine düşman,
yabanlar ona daha rahat tapınaklardan,
kedi haylazlığıyla dolu
her pencereden zıplayıp
hop! her rastlantının peşinden
koklaya koklaya her yabanıl ormana dalansın sen,
yabanıl ormanlarda
renkli tüylü yırtıcı hayvanlar arasında
günahkarca sağlıklı, güzel, elvan gezinirsin,
arzulu dudaklarınla, kutluca alaycı, kutluca şeytani, kutluca kan emici
yırtıcı yırtıcı, sinsi sinsi, yalancı yalancı gezinirsin...
Ya da kartal gibi, uzun,
Uzun dikdik uçuruma,
Kendi uçurumuna bakan kartal gibi...
-nasıl da yukarıya,
aşağıya, içeriye,
hep daha derin derinliklere halkalanıyor uçurum!-
sonra,
ansızın,
düz uçuşla
aniden dalarak
kuzuların üzerine çullanmak,
birden aşağıya, yırtıcı açlıkla,
kuzu arzusunda,
bütün kuzu ruhlara kızgın,
öfkeli bütün erdemlice,
koyunca, kıvırcık kıvırcık
göz kırpıştıran, koyunsütü iyilikle alıklaşmışlara...
Böylesine
kartalcadır, parscadır.
şairin özlemleri,
senin özlemlerin,
binlerce maske altında,
sen ey deli! sen ey şair!..
Sen ki bakarken insana,
tanrı bakar gibidir koyuna-
insandaki tanrıyı paralamak
insandaki koyunu paralar gibi
paralarken de gülmek-
bu, işte senin kutluluğun,
bir parsın, bir kartalın kutluluğu,
bir şairin, bir delinin kutluluğu!..
kararan havayla,
ayın orağı
mor kızıllıklar arasında yeşil yeşil,
hasetle, sinsi sinsi dolanırken,
-güne düşman,
her dolanışta biçerken
gülden döşekleri gizlice,
çökertene dek,
gecenin derinliğine uçuk uçuk gömene dek:
ben de öyle düştüm bir kez
hakikat çılgınlığımdan aşağıya,
gün özlemimden aşağıya,
günden yorgun, ışıktan bıkkın
-aşağıya, akşama, gölgeye çöktüm
bir hakikatten
bağrı yanık, susamış
-anımsıyor musun hala, anımsıyor musun, sıcak gönül,
nasıl susadığını? -
sürülmüştüm tüm hakikatten!
Sadece deli! sadece şair!...''
karman şıkı şeçtim şair :)) fazla yazmadığm için için öpüldün
Buraya dercettiğim tahriratımı dikkate alarak tashih cihetine meyletmenize ziyadesiyle teşekkür ediyorum..
Ancak tahsisinizi muhtevi hususatın galib ekseriyetine iştirak etmediğimi arz etmek isterim..
tashihe dair şerhinizi safha safha tetkik ve suallerinize cevabım şasınız nazarında bu foruma iştirak edenlere aşağıda arz edilmiştir
-Sayın Sinyali; Keşki yorumunuzu yaparken; 'Bana göre' demeyi unutmasaydınız! Zira size göre orijinal tespitler olarak zahire çıkan düşünceler başkaları için çok marjinal ve itici olabilir!
-Bu meydanda ve bu meydanda kaleme alınarak umumun nazarına celbedilen her mevzu esasen celbeden şahsın şahsi tefekkür ve kanaatlerine mebnidir..Muhal farz bu yazılarda bir nas hükmü bile dercedilse o nas o şahsın ya verdiği bir cevaba müstenittir. Veya kendi te'lifatında iddia edilen bir hususu pekiştirmek maksadıyladır ki o nas hükmüne bu babta o şahsın indi hükmü bulaştığı ve bulandığı için artık nas hükmünün asıl manası mahfuz olmakla birlikte naşirin kari e meylettirmeyi arzu ettiği mana hüviyetine intikal etmiştir.
Hasılı burada her kim bir fikir beyan ediyorsa aslında kendine göre bir fikir beyan ediyordur ve bu malumu her yazısının başında ilâm etmesi icap ve lüzum etmez..
Evvela; 'Alleme'; İlim demek değil, bir fiildir ki; Öğrendi, talim etti demektir!
Saniyen; Arefe; İrfan demek değil, Arif oldu, irfan öğrendi demektir ki bu da bir fiildir!
-Elbette sözleriniz doğrudur..Ama naçizane ve çoğu dar zamanda irticalen kaleme aldığım yazılarda gerek gramer ve gerekse imla birinci meselem olmamaktadır..Hatta olamamaktadır. Buraya yazılan yazılar şiire dair bir mukabele ve hissiyatımı belki de şimşek hızıyla ifade gayreti gütmektedir..esasen orada kastedilen ilim ve irfanın kardeş manaları muhtevi olmakla beraber nüanslarının mevcut olduğunu hatta bu nüansın nesir ile nazım üsluplarına tekabül edecek derecede bir inceliği bulunduğunu söylemekti..Merhum ömer seyfettinin bir hikayesinde dediği gibi ilim bşka , irfan başka cancağazım demekti ki...bunu size yine de söylemiş olayım...Zira o yazının bütünündeki meramı ve maksadı ıskalayarak şekil şartlarında boğulup kaldığınız için..
Elbette arapçada her kelimenin bir sülasesi vardır..Arapça osmanlıcaya birebir değil bazı hususi mana yüklemeleri ile istihale olmuştur..
gerek ilm ve gerekse irfan sözcüklerinden akraba ve türeme nice kelime lisanımızda yer almaktadır.araf, arif, arife, irfan, itiraf, maarif, marifet, maruf, örf, tarif, tarife ve daha bir çok..ilim için de keza alaimsema, alamet, alemdar, alim, alimallah, allame, allem kallem, eleğimsağma, ilam, ilim, ilmihal, ilmühaber, malum, , muallim, talim, ulema, ulum gibi..
Bir de malumatfuruş kelimesi vardır ki aslında o yazımda bu hususun üzerinde hassaten durmuştum..İşin esasını kaçırarak bir takım medrese mugalatası ile vakit geçiren ansiklopedik zatları murad eden bir kelimedir ki...Bu hususa özellikle bir kez daha dikkatinizi celbederek hele şiir gibi bir mevzuda asl meselenin bu malumatfuruşluktan kurtulmakla mümkün olacağını darb etmek isterim
Salisen; Hz. Ali (ra) nin (özel isim olması hasebiyle) ismi küçük 'a' ile başlamaz! Zira her özel isim büyük harfle başlar!
-Elhak doğrudur..
Rabian; 'İlim bir nokta idi onu cahiller çoğalttı' sözü Hz. Ali (ra) ye ait olamaz! Çünkü o, Şanlı Nebi (sav) nin lisanında; İlmin kapsıdır ve şu meşhur söz o Bab-ı ilme aittir; 'Eğer savaş işleri beni çok meşgul etmesey di, Besmelenin B harfıinden Kırk deve yükü kitap yazardım! '
Bir insan sözü çoğaltmanın abes olduğuna inansa böyle bir beyanda bulunabilir mi?
Rvayete dayalı her bilgi sizin sözünü ettiğiniz mütalaalara duçar olabilir..Kaldı ki rivayet usul ve esasları yönünden eşi benzeri görülmeyecek bir titizlik tatbik edilen Peygamber Hadislerinde dahi ihtilafın mevcut olduğu malumdur..Googla bakıldığında bir çok mümtaz eserde bu sözün Hz Aliye ithafı görülür..
Hatta Sadık Yalsızuçanlar bahse mevzu kelam ı kibarı mehaz gösterek Saidi Nursi nin mana ve hüviyetine dair bir çerçeve gayrati içinde bulunmaktadır..
Şöyle ki;
‘Risale-i Nur, tefekkür değil, tagaddidir; marifet değil şuhuttur’ deyişinden de anlıyoruz ki, bu, varlığın tek bir varoluş sırrı içinde algılandığı birlik ilmi idi. ‘İlim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı’ sırrının merkezine sızdı, ilmi bir noktaya odakladı, o noktayı gülün yaprakları gibi tek tek açarak bizi yeniden kalbimizle, Hakikatle buluşturdu
Nihayet derim ki; yine Hz Ali (Kv) ye atıf bir kelam ı kibarda da şu buyrulmaktadır..
-Kimin söylediğine değil , ne söylediğine bakınız..
Hürmetlerimin kabulünü istirham ile...
TÜM YORUMLAR (62)