Kam Püre Oğlu Bamsı Beyrek Destanı(GÜLCE- BULUŞMA)
Oğuz yurdu Türkeli yiğit hanlar yatağı,
Kara yere diktirdi Han Bayındır otağı.
Yükseldi gökyüzüne ala sayvan bir kanat,
Döşendi bin bir köşe her yaygıda bin sanat.
İç Oğuz ve Dış Oğuz beyleri şahin kuşu,
Sohbete katılmaya düz ettiler yokuşu.
Bayındır Han divanında,
Yiğit yiğit Oğuz genci.
Oturdular bağır basıp,
Bey ataların güvenci.
Kara Göne oğlu Kara Budak
Sağ yanında Kazan oğlu Uruz Bey
Sol yanında Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek…
Divandaki durumu Pay Püre Bey görünce,
İç geçirip ah etti aklı gitti başından.
Yaşa başa bakmayıp ağlayıp böğürünce,
Etkilendi tüm beyler bir beyin gözyaşından.
Bayındır Han güveyi Salur Kazan o sıra,
Diz üstüne çökerek gözünü dikti Bey’e:
‘Ne döğünüp durursun nedir ağlatan yara? ’
‘Tanrı vermedi bana bir oğul bir hediye,
Kardaşda kaderim yok biliyorsun Han Kazan;
Bir gün düşer ölürüm derde salar bu bazen.
Tacım tahtım ağlatır kimse kalmaz yurdumda.’
‘Bütün derdin bu mudur? ’ Deyince Salur Kazan,
‘Evet’ dedi Pay Püre ‘Benim de oğlum olsa,
Gelip Bayındır Han’ın karşılarında dursa,
Hizmet etse ben baksam ve sevinsem kıvansam;
İşte oğlum diyerek tahtım için güvensem’
Göğe tutuldu yüzler
Söz kesince Pay Püre,
Diller dua eyledi
Böyledir Türk’te töre.
Pay Piçen de hakkına hemen dua istedi,
‘Allah Teâlâ bana da bir kız versin’ dedi.
Kudretli beyler yine hemen dua eyledi:
‘Allah sana da bir kız versin’ diye söyledi.
Dua yeni bitmişti
Verdi doğacak kızı
Beşik kertme yavuklu,
Pay Püre’nin oğluna
Dindi yıllanmış sızı.
Güneş doğup battıkça arttı zamanın hızı,
Pay Püre’nin bir oğlu Pay Piçen’in bir kızı;
Geldiğinde dünyaya şenlendi tacı tahtı.
Beyler duyup şad oldu; ’açıktır’ dedi bahtı.
Buyruk etti Pay Püre bezirgâncı başına,
‘Bir oğlum oldu benim gelir erlik yaşına,
Varın diyarı Rum’a getirin armağanlar;
Gördüğünde kıskansın yiğitler beyler hanlar.’
Deyince, bezirgânlar yol tuttu gündüz gece,
Gezerek İstanbul’u oldukça kıymetlice;
Armağanlar aldılar boz aygır deniz tayı,
Altın dilimli gürzle ak kirişli sert yayı.
Pay Püre’nin oğlu
Atladı yaştan yaşa,
On beş yaşı bulunca
Döndü alıcı kuşa
Çalım yaban horozu hüner dersen kartalca,
Lakin bir baş kesmeden alca kan fışkırtmadan;
Töre budur o zaman ne ad alır ne de san.
Pay Püre beyin oğlu atlandı çıktı ava,
Mevsim uygun gün uygun uygunken gökte hava.
Vardı koca tavlaya av peşinde koşarken,
Tavla babasınındı gördüğüne şaşarken,
Karşıladı bey gibi tavlacı başı hemen,
Yiyip içelim derken su olup aktı zaman.
O sıra bezirgânlar
Gelerek konmuşlardı,
Kara Derbent ağzını
Tekindir sanmışlardı.
Türk yurdunda her an casus olur ezelden,
Evnük kale kâfiri casusladı tez elden.
Ansızın beş yüz kâfir bezirgânlar yatarken,
Saldırıp yağmaladı ay şafağı tutarken.
Büyüğü esir oldu küçük kaçıp kurtuldu,
Kâfirin oklarından tüm gökyüzü yırtıldı.
Tam sınırda gördü ki ala sayvan dikilmiş,
Kırk yiğitle beyleri dinlenmeye çekilmiş;
‘Yardım alayım’ diye yiğitlere seslendi:
‘Yiğit yiğit bey yiğit
Güzelden güzel yiğit,
Ünümü anlayasın
Sözümü dinleyesin.
Tam on altı yıl oldu, geçip gittik Oğuz’dan,
Beyine armağandır at getirdik yağızdan.
Kara Derbent ağzına göğüs verip konmuştuk;
Kâfir bastı kervanı esir düştü kardaşım,
Yağmalandı malımız darda kalmıştır başım.
Sana geldim bey yiğit kurtar kâfir elinden,
Rızkımızı geri al kurbandır kara başım.’
Oğlan şarap içerdi bırakıp içmez oldu,
Elindeki kadehi hiddetten yere çaldı.
Giyinip kuşandılar koç atlara bindiler,
Kartal gibi süzülüp avlarına indiler.
Kâfir bir yerde inmiş akçeleri bölüşür,
Görünce yiğitleri yüz hatları değişir.
Meydanların aslanı pehlivanlar kaplanı,
Boz oğlan çaldı kılıç amansızı öldürdü;
Kurtardı tüm malları bezirgânı güldürdü.
Bezirgânlar yiğide: ‘Erlik işledin bize
Beğendiğin malı al helaldir bizden size.’
Deyince, yiğidin gözü tuttu ak kirişli yayı,
Altın dilimli gürz ve birde boz aygır deniz tayı.
Bu üçünü beğenerek bezirgânlara seslendi:
‘Bu yay ile boz aygırı birde gürzü verin’ dedi.
Bezirgânlar bozuldu birbirine bakarak,
Değişti yüz renkleri yiğitlerden korkarak:
‘Beyimizin oğlu var bunları ona aldık,
Alırken zorlanmadık şimdiyse zorda kaldık’
Gün yakarken meydanı baktı gözler buğulu,
Dedi: ‘Bezirgân başı kimdir bu beyin oğlu? ’
‘Pay Püre’nin oğludur adına Bamsı derler’,
Konuştukları yiğit kimdir bilemediler.
Yiğit şaştı bu işe:
‘Minnetsiz almak varken,
Yoktur minnete gerek’
Diye, düşündü derken.
Kamçıladı atını
Bakakaldı bezirgân,
‘Vallahi güzel yiğit’
Dedi durdu ardından.
Boz oğlan gelip durdu babasının evine,
Pay Püre muştulandı ‘bezirgân geldi’ diye.
Yıllardır bekliyordu daha nasıl sevine,
Kim bilir neler geldi oğulcuğa hediye.
Dedi: ‘Tanrı bugüne de erdirdi,’
Çadır otağ ala sayvan diktirdi.
Has ipekten seccadeler serdirdi,
Boz oğlanı, sağ yanında oturdu.
Bezirgânlar gelince
Bağır basıp baş eğdi,
Boz yiğidi görünce
Bildi bu bey o beydi.
Baş kesip kan dökmüştür,
Kâfir ondan ürkmüştür.
Varıp bismillah çekip,
El öptüler diz çöküp.
Hiddetlendi Pay Püre:
‘Bre densizler bre
Baba eli dururken
Oğulun mu öpülür
Vay bre edepsizler! ’
Diye, birden çıkıştı
Bezirgân yılıp terden:
‘Oğlun mudur ey Han’ım
Yoluna kurban canım.
Oğlunuz olmasaydı varlığımız bitmişti,
Ne var bütün malımız Gürcistan’a gitmişti.’
Pay Püre Bey şaşkın şaşkın dedi ki:‘Söyleyin hele,
Bre oğlum baş mı kesti kan mı döktü deyin hele? ’
‘Evet,’ dedi bezirgân
‘Baş kesip kan dökmüştür,
Kâfirlerin elinden
Malımızı çekmiştir.’
Bey yiğidin marifeti sayıldı,
Tüm beylere hemen haber yayıldı.
Misafir edildi yenip içildi,
Dedem Korkut geldi adı koyuldu:
‘Ünümü anla sözümü dinle Pay Püre Bey
Allah Teâlâ sana bir oğul vermiş uzun yaşatsın
Ak sancak kaldırınca Müslümanlar arkası olsun
Karşı yatan kara karlı dağlardan aşar olsa
Allah Teâlâ senin oğluna güç versin
Kanlı kanlı sulardan geçer olsa geçit versin
Kalabalık kâfire girince
Allah Teâlâ senin oğluna fırsat versin
Sen oğlunu Bamsam, diye okşarsın
Bunun adı boz aygırlı Bamsı Beyrek olsun
Adını ben verdim yaşını Allah versin’
Dedi beyler, ‘kutlolsun’
Yüzler döndü semaya,
‘Bahtı açık mutlolsun’
Diller durdu duaya.
Bütün beyler atlandı Beyrek bindi aygıra,
Av yolunu tuttular çıktılar Ala Dağa.
Birden bir sürü geyik geldi Oğuz önüne,
Beyrek atı döndürdü birsinin yönüne.
Tepik vurdu peşine,
Ala Dağın döşüne.
Önce serap zannetti,
‘Bu otağın işi ne? ’
Yeşil çayır üstünde kırmızı bir otağı,
Öyle bir görkemli ki sultanların yatağı.
Önce ona yöneldi sonra döndü avına,
Vurup aldı geyiği getirince tavına.
Beşik kertme yavuklu otağdan baktı beye,
Dadılara sordu ki: ‘Bu densiz kimdir? ’Diye.
‘Bize beylik mi satar bu babadan görgüsüz,
Hemen vurduğu avdan varın pay isteyin siz.’
Kısırca yenge derler vardı beyin yanına,
Geyikten pay istedi sultanının adına:
‘ Hey hey yiğit bey yiğit okunla battın göze,
Vurduğun şu geyikten isteriz pay ver bize.’
‘Ben avcı değilim ki Bey oğlu bir Beyim ben,
Bre dadı götürün tamamı varsın size.’
‘Amma bir sorum vardır bu otağı kimindir? ’
Kısırca yenge der ki: ‘Kurulduğundan beri;
Pay Piçen Beyin kızı Banu Çiçeğimindir.’
Kanı kaynar Beyrek’in edeple döner geri.
Kızlar tutup getirdi semizce bir hediye,
Banu Çiçek dedi ki: ‘Niye verdi, ne diye?
Bre kızlar bu yiğit kimdir necidir hele,
Var mıdır adı sanı kimdendir dökün dile? ’
Kızlar der hanımına: ‘Bey oğlu bir bey imiş,
Yüzü örtülü gördük kurulu bir yay imiş.’
Sulu sepken gelmeden önce damlalar başlar,
Banu Çiçeğin kalbi pır pır uçan şen kuşlar.
Der ki: ‘Bre dadılar, babam bana derdi ki
‘‘Seni yüzü örtülü Bamsı Beye vermişim’’
Şükür yüce Tanrıma bu günü de görmüşüm.
Bre çağırın gelsin bir kez haberleşeyim,
Belki yavuklum budur konuşup dertleşeyim.’
Çağırdılar geldi Beyrek Banu Çiçek yaşmak vurdu,
Gizledi önce kendini Pay Piçen’in dişi kurdu.
Arkasından haber sordu: ‘Hey yiğit gelişin nerden? ’
Beyrek bakıp gözlerine cevapladı: ‘İç Oğuzdan.’
‘Kimlerdensin İç Oğuzdan adın ne kim derler sana? ’
‘Pay Püre Beyin oğluyum Bamsı Beyrek derler bana.’
‘Ne yapmaya geldiniz
Murat bir ceylan mıdır?
Av bir bahane olup
Etrafı seyran mıdır? ’
‘Derler Pay Piçen Beyin
Bir güzel kızı vardır,
Adı Banu Çiçek’tir
Onu görmek murattır.’
‘O öyle insan değil
Sana görünmez yiğit,
Ben onun dadısıyım
Peçe bürünmez yiğit.’
‘Seninle ava çıkalım
Atın atımı geçerse
Onun atını da geçer.
Okları yarıştıralım
Okun okumu geçerse
Onun okunu da geçer.’
‘Sonra güreş tutalım beni yenersen eğer
Sen onu da yenersin hem gök şahit hem de yer.’
At tepilip ok atıldı
İkisi Bey Beyrek dedi,
Sonunda güreş tutuldu
Zorlandı nefes tükendi.
Yenilmez iki pehlivan
Güreş bitmez meydan terler,
Dayan Beyrek beyim dayan
Sırtını öpmesin yerler.
Banu Çiçek yaman tutar
Yense bulunmaz san alır,
Ne düşürür ne de yatar
Bir ara Beyrek bunalır.
‘Eğer yenilirsem kıza
Başıma bir kakınç olur,
Adım dolanır Oğuz’da
Yüzüme bir tokunç olur.’
Canını dişine taktı
Kızın memesinden tuttu,
Kız bu durumdan huylandı
Beyrek de geri bıraktı.
Bu sefer sardı belini
Gözleri aktı gözüne,
Kavuşturdu ikelini
Çengele getirip yıktı.
Kız tanıttı kendisini
Üç öpülüp bir dişlendi,
Parmağına geçti yüzük
Düğüne nişan işlendi.
Kız: ‘Madem böyle oldu uzak durmamız gerek,’
‘Niye,’ Der ayrılıp evine döndü Beyrek.
Karşıladı babası: ‘Ne gördün oğul bugün? ’
‘Ne göreyim bey atam oğlu olanlar düğün,
Kızı olanlar yas tutar yaş döker siyim siyim.’
Anladı Pay Püre Bey oğul evlenmek ister,
Der: ‘Kimi istiyorsun o kızı bana göster.’
‘Bana öyle bir kız al ben kalkmadan kalkmalı,
Ben koç ata binmeden o sefere çıkmalı.
Ben hasmıma varmadan o getirsin başını,
Acımasın zalime döksün kanlı yaşını.’
‘Oğul sen kız istemez yiğit yoldaş istersin,
Pay Püre Beyin kızı Banu Çiçek’tir dengin.’
‘Evet ya ak sakallı bey atam Banu Çiçek.’
‘Deli bir kardeşi var nidelim oğul Beyrek;
Kız istersen öldürür Deli Karçar’dır adı,
Kudretli beyler gelsin onlar versin kararı.’
Çağrıldı nice beyler
Beyler birbirin eyler,
Söz döndü meseleye
Bilenler şöyle söyler:
‘Kim varır kız almağa öldürür Deli Karçar,
Salsak Dede Korkut’u başkası kalır naçar.’
Kabul etti Dede Korkut Dedi ki: ‘Madem uygundur,
Han Bayındır tavlasından iki yüğrük at getirin.
Keçi başlı kırçıl aygır toklu başlı doru aygır,
Bu işin sonunda kaçma ve kovalamaca vardır.
Birisine biner olsam diğeri yedekte kalır,
Birisi yorulduğunda diğeri sırtına alır.’
Karşılandı istekleri
Dedem Korkut yola çıktı,
Birine bindi aygırın
Birini yedekte çekti.
Deli Karçar ak otağı
Kara yere kurdurmuştu,
Oklarına hedef için
Bir tahtayı durdurmuştu.
Dedem Korkut geldi beri
Baş indirdi bağır bastı,
Ağzı dilden selam verdi
Deli Karçar surat astı:
‘İşi gücü azıtmış şaşkına dönmüş kişi,
Alnı kara belalı buraya gelmiş kişi,
Buraları bilmezdin yolunu mu şaşırdın,
Ecelin mi geldi ki sabrımızı taşırdın.’
‘Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim
Akıntılı güzel suyunu geçmeğe gelmişim
Geniş eteğine dar koltuğuna sığınmağa gelmişim.
Tanrıdan gelen buyruk peygamberden bir kavil,
Güçlü Oğuz beyleri hem şahittir hem kefil.
Güneşten daha güzel Kardeşin Banu Çiçek,
Talibidir isterim Bey oğlu Bamsı Beyrek.’
Deyince Dede Korkut köpürdü Deli Karçar,
Atına atlayarak hemen gürze sarıldı.
Dede Korkut çaresiz atı dehleyip kaçar,
Deli Karçar peşinde doru aygır yoruldu.
Bu sefer keçi başlı kırçıl aygıra bindi,
On tepeyi aşarak onca dereyi indi.
Sonunda Deli Karçar arkasından yetişti,
Dünya tatlı can tatlı korkup feleği şaştı.
İkiye bölmek için kılıç kaldırdı Deli,
‘Vuran elin kursun’ deyince Dede Korkut,
Hak Teâlâ’nın emriyle asılı kaldı eli.
Büyüğüne saygısız
Bu defa kaldı naçar,
Kurtuldu Dede Korkut
Yalvardı Deli Karçar:
‘Medet aman el’aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Aman ey Dede aman aman dilerim aman,
Kolum dönsün eskiye verdim kızı o zaman;
Kardeşimin yoluna ne istersem alırım.’
‘Yolu vurma yokuşa ne istersin görelim,
Uygun olsun töreye istediğin verelim.’
‘Bin erkek deve getir dişi görmemiş ola,
Bin aygır isterim kısrak görmemiş ola.
Koyun görmemiş olan bin de koçtan isterim,
Bin de kuyruksuz köpek bin de pire isterim.
İsteklerim gelmezse vermem kızı bilirsin,
Sakın gelme bir daha ikincide ölürsün.’
Dede Korkut döndü Pay Püre’nin evine,
Merakla sorulunca cevap verdi beyine.
‘Kurt musun kuzu musun?
‘Kurdum kudretli beyim’
‘Peki, nasıl kurtuldun? ’
‘Yardım kudretli beyim.’
Allah’ın yardımıyla erenlerin himmeti,
Yola geldi Del Oğlan zora kaldı hürmeti.’
‘Ne istedi? ’ Diye sordu mal olarak Pay Püre Bey,
‘Yetişip töremesin ki yoktan mal istedi epey.’
‘Bin aygır bin de koç bin deve ister,
Hiç birisi bir kez dişi görmeyen.
Ufacık karacık bin pire ister,
Bin de köpek kulak kuyruk sürmeyen.’
‘Üçünü ben bulsam ikisini sen,
Bulur musun söyle ey Korkut Dedem? ’
‘Tamam’, dedi Dedem Pay Püre Bey’e,
Razı oldu itle kara pireye.
Hazırlıklar fazla uzun sürmedi,
Dedem Korkut yola aman vermedi.
Deli Karçar karşıladı kapıda:
‘Deveden aygıra koç tamam’ dedi.
Köpeklere güldü sordu pireyi,
Dede’nin ardından geçti dereyi.
‘İrili ufaklı hepsi canavar,
Zayıfı da vardır semizi de var.
Ağıla salmışım çıkmasın geri,’
Soydu Del Oğlan’ı soktu içeri.
Üşüştü pireler Deli Karçar’a,
Beylik taslıyordu gökte uçara.
‘Medet Dede medet gel kerem eyle,
Aç kapıyı halim perişan böyle.’
‘Oğul nedir bu gürültü semizi tut zayıfı at,
Sen ısmarladın getirdim niye çığlık niye feryat.’
‘Medet ey Dede Sultan
Ne kan kaldı ne de can,
Aç kapıyı çıkayım
Dar geldi bana meydan.’
Deli Karçar çıktı ki görünmez olmuş gözü,
Kıpkırmızı gövdesi kabarmış eli yüzü.
Dede’nin ayağına kapanıp ‘kurtar’ dedi;
‘Bre oğul kendini var git akan suya at,
Daha fazla bekleme yoksa halin pek berbat.’
Vardı suya atladı pireler aktı gitti,
Anlarsa aldığı ders Deli Kaçar’a yetti.
Giyinip vardı eve hazırlığa koyuldu,
Düğünün olacağı tüm Oğuz’a duyuldu.
Oğuz’un töresinde evlenecek ok atar,
Ok nereye düşerse varıp orayı tutar.
Beyrek Han attı oku güldürdü atasını,
Varıp dikti oraya gelinin odasını.
Adaklıdan hediye bir kızıl kaftan geldi,
Üzüldü yiğitleri Beyrek görünce bildi:
‘Üzüntünüz nedendir bu mutlu günümüzde,
Daha şölen eğlence duruyor önümüzde.’
‘Nasıl üzülmeyelim sen kırmızı biz de ak,
Kaftanları giymişiz bu mu reva bu mu hak.’
‘Bugün ben yarın sağdıç giyiniriz peş peşe,
Kırkıncı gün sonunda veririz bir dervişe.’
Kırk yiğit yoldaş ile
Sürerken eğlencesi,
Casusladı bir kâfir
Varıp gerdek gecesi.
Bayburt Hisarı’nın beyine vardı,
‘Ne duruyorsunuz aziz sultanım,
Pay Piçen kızını Beyrek’e verdi,
Bu gece gerdeğe girer sultanım.’
Deyince, soyu sopu kuruyasıca melun,
Yedi yüz kâfir ile atlanıp kurdu oyun.
Gece uykuda iken bastı otağı birden,
Sağdıcı şehit oldu kan aktı kara yerden.
Atsız er umutsuzdur derin olan batırır,
At işler er övünür kalabalık korkutur.
Beyrek Han otuz dokuz yiğitle esir düştü.
Tan ağardı doğdu güneş,
Gördü gelin evi viran.
Pay Püre’ye düştü telaş,
Akıl yordu görüp duyan.
Uçanlardan kuzgun kalmış,
Anasının aklı gitti.
Boncuk boncuk döktü yaşı,
Ak yüzünü tuttu çekti.
Yedi kız kardeşi yandı,
Banu Çiçek gülmez oldu.
Ak çıkarıp kara giydi,
Kızıl kına yakmaz oldu:
‘Vay al duvağımın sahibi
Vay alnımın başımın umudu
Vay şah yiğidim vay şahbaz yiğidim
Doyuncaya kadar yüzüne bakmadığım hanım yiğidim
Nereye gittin beni yalnız koyup canım yiğit
Göz açıp gördüğüm
Gönül ile sevdiğim
Bir yastıkta baş koyduğum
Yolunda öldüğüm kurban olduğum
Vay Kazan Bey’in güveni
Vay kudretli Oğuz’un imrenileni
Han Beyrek.’
Diyerek kan ağladı,
Yüreğini dağladı.
Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar kara giydi,
Oğuz Beyleri Beyrek için yas tuttular.
Duyan yarenleri ak çıkarıp kara giydi,
Ve on altı yıl geçti Beyrek’i unuttular.
Bir gün kızın kardeşi Deli Karçar çıktı,
Varıp Bayındır Han’ın divanına diz çöktü:
‘Ömrünüz uzun olsun yüce devletli Hanım,
Beyrek sağ olsa idi kurban yoluna canım.
Diri haberi gelse altın akçe verirdim,
Öldüyse iz sürene kardeşimi verirdim.’
Kolu kanadı kırılsın Yalancı Oğlu Yaltacuk:
Ben varayım sultanım ölü diri bir haber getireyim.’
Gömlek bağışlamıştı meğer Bey Beyrek buna;
Bir kuş gibi uçarak banıp gömleği kana,
Çıktı Bayındır Han’ın o yüce divanına.
‘Bre bu ne gömlektir? ’ Sorunca Bayındır Han,
Yalancı oğlu hemen uydurdu büyük yalan:
‘Beyrek Kara Derbent’te öldürülmüş Sultanım,
Budur işte nişanı gidip getirdim Hanım.’
Gömleği gören Beyler söyleyip ağlaşırken,
‘Bre nedir bu ağıt biz bunu tanımayız;
Gidin adaklısına görsün o iyi bilir.’
Gömlek Banu Çiçeğe götürüldü tez elden,
Gördü tanıdı: ‘Onundur’ dedi, özü dilden:
‘Vay göz açıp gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
Vay al duvağımın sahibi
Vay alnımın başımın umudu
Han Beyrek.’
Beyrek’ten umut bitince, küçükte gürledi esti,
Yalancı Oğlu Yaltacuk büyük düğüne söz kesti.
Pay Püre inanmadı: ‘ Bu işe de yarayın,’
Dedi bezirgânlara ‘İklim iklim arayın.
Gelinimde gözü var yalana döner dili,
Bir haber getiriniz ister sağ ister ölü.’
Yol aldı bezirgânlar gece gündüz demeden,
Sonunda Parasarın Hisarı’nda durdular.
Meğer o gün kâfirin kutsal günleri idi,
Beyrek’i eğlencede kopuz çalar gördüler.
Beyrek yüksek çardaktan görünce haberleşti,
Görelim bir ey Han’ım ne deyip haberleşti:
‘Düz engin havası hoş olan yerden gelen kervancı
Bey babamın kadın anamın hediyesi kervancı
Ayağı uzun küheylan ata binen kervancı
Ünümü anla sözümü dinle kervancı
Ulaş oğlu Salur Kazan’ı sorar olsam sağ mı kervancı
Kudretli Oğuz içinde
Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar’ı sorar olsam sağ mı kervancı
Kara Göne oğlu Kara Budak’ı sorar olsam sağ mı kervancı
Ak sakallı babamı
Ak pürçekli anamı sorar olsam sağ mı kervancı
Göz açıp da gördüğüm
Gönül ile sevdiğim
Pay Piçen kızı Banu Çiçek evde mi kervancı
Yoksa kimseye vardı mı kervancı
Söyle bana
Kara başım kurban olsun kervancı sana.’
Yılların özlemiyle
Sual etti Beyrek Han,
Yüreğine su diye
Cevapladı bezirgân:
‘Sağ mısın esen misin canım Bamsı
On altı yılın özlemlisi Beyim Bamsı
Kudretli Oğuz içinde
Kazan Beyi sorar olsan sağdır Bamsı
Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar’ı sorar olsan sağdır Bamsı.
Kara Göne oğlu Budak’ı sorar olsan sağdır Bamsı
O Beyler ak çıkardı kara giydi senin için Bamsı
Ak sakallı babanı
Ak pürçekli ananı sorar olsan sağdır Bamsı
Ak çıkarıp kara giydiler senin için Bamsı
Yedi kız kardeşini yedi yol ayırımında ağlar gördüm Bamsı
Güz elması gibi al yanaklarını yırtar gördüm Bamsı
Vardı gelmez kardeş diye feryad eder gördüm Bamsı
Göz açıp da gördüğün
Gönül verip sevdiğin
Pay Piçen kızı Banu Çiçek
Küçük düğününü yaptı büyük düğününe gün sayıyor
Yalancı oğlu Yaltacuk’a varır gördüm Han Beyrek
Parasarın Bayburt Hisarı’ndan uçmağa bak
Allı pullu gerdeğine gelmeğe bak
Gelmez olsan Pay Piçen kızı Banu Çiçek’i aldırdın bunu böyle bil.’
Deyince bezirgânlar kalktı Beyrek yerinden,
Vardı yiğitlerine yandı yara derinden.
Neler duydu anlattı yurdunda birer birer:
‘Göz açıp da gördüğüm gönül verip sevdiğim,
Yaltacuk’un elinde olmuş gidiyor heder.’
Böğürüp ağlaştılar kırk yiğit sarmaş dolaş,
Haykırıp dövündüler yeniden bastı telaş.
Meğer kâfir beyinin
Dilber bir kızı vardı,
Beyrek’e gönül vermiş
Hem güzel hem bekârdı.
O gün de görmek için
Geldi yine Beyrek’e,
Gönül ferman dinler mi
Kor düşmüşken yüreğe.
Baktı Beyrek üzülmüş
Gözünden yaş süzülmüş,
‘Niçin üzgünsün Hanım’
Dedi: ‘Kurbandır canım.’
‘Nasıl üzülmeyeyim onca yıldır esirim,
Anam ile babama eşe dosta hasretim.
Bir yavuklum var idi ölü haberim almış,
Yalan haberi veren Yaltacuk’a varırmış.
‘Hisardan urgan ile salsam seni aşağı,
Yurduna varmak için kuş olup uçar mısın?
Özlemini giderip tekrar gelip buraya,
Beni helalin bilip alır da kaçar mısın? ’
And içti Beyrek Han:
‘Kurtulur da ölmezsem
Kılıcıma doğranayım
Ve okuma saplanayım
Yerler gibi kertileyim
Toprak gibi savrulayım
Gelip seni helalliğe almazsam.’
Hisardan aşağı indi urganla,
Otlayan sürüde atını gördü.
Deniz tayı aygır aşina Han’la,
İkayak üstünde kişnedi durdu.
Beyrek o an için atını övdü,
Görelim ey Hanım nasıl da övdü:
‘Açık açık meydana benzer senin alıncığın
İki, gece ışık saçan tasa benzer senin gözceğizin
İbrişime benzer senin yeleciğin
İkiz kardeşe benzer senin kulakçığın
Eri amacına ulaştırır senin o güzel sırtın
At demem sana kardeş derim kardeşimden daha iyi
Başıma iş geldi arkadaş derim arkadaşımdan daha iyi.’
At başını kaldırıp karşı geldi Beyrek’e,
Beyrek öptü gözünden sevdi yürek yüreğe.
Binip geldi atına
Hisarın kapısına.
Otuz dokuz yiğidi
İstedi ki gözetsin,
Dedi nasıl gözetsin:
‘Bre aykırı dinli kâfir
Benim ağzıma söğüp duruyordun dayanamadım
Kara domuz etinden yahni yedirdin dayanamadım
Tanrı bana yol verdi gider oldum bre kâfir
Otuz dokuz yiğidimi iyi sakla bre kâfir
Birini eksik bulsam yerine on öldüreyim
Onunu eksik bulsam yerine yüzünü öldüreyim bre kâfir
Otuz dokuz yiğidimi iyi sakla bre kâfir.’
Kâfirler tutmak için atlarına bindiler,
Yetişmek mümkün mü ki sonra geri döndüler.
Beyrek geldi Oğuz’a gördü bir ozan gider,
Sorup alır cevabı Yaltacuk düğün eder.
Atı verir ozana kopuzunu alarak,
Sonra düşer yollara içi sızı dolarak.
Ata yurduna yakın rastladı birkaç çoban,
Yol üstüne oturmuş hem taş yığar hem ağlar;
Yine aynı haberden yanıp yüreğin dağlar
‘Ya bu taşlar ne için? ’ Derler ki, ‘vuracağız,
Yalancı Yaltacuk’tan bir hesap soracağız.’
‘Yüzleriniz ak olsun’ diyerek yola çıkar,
Gelir ata yurduna yol biter zaman akar.
Evlerinin önünde ulu bir ağaç vardı,
Dibindeki pınarın suyu tatlı akardı.
Gördü ki kız kardeşi su almaya geliyor,
Ağlayıp: ‘Kardeş Beyrek’ diye bağrın deliyor.
Beyrek dayanamadı bulgur bulgur yaş döktü,
Acısının üstüne daha ağırı çöktü.
Çağırarak söyledi Hanım neler söyledi:
‘Bre kız ne ağlıyorsun ne bağırıyorsun ağam diye
Yandı bağrım yakıldı içim
Yoksa ağan gitmiş gelmemiş midir
Yüreğine kaynar yağlar mı dökülmüştür
Kara bağrın mı sarsılmıştır
Ağam diye ne ağlarsın inilersin
Yandı bağrım yakıldı içim
Karşı yatan kara dağı sorar olsam kimin yaylağı
Soğuk soğuk sularını sorar olsam kimin içmesi
Tavla tavla koç atları sorar olsam kimin bineği
Katar katar develeri sorar olsam kimin katarı
Ağıllarda akça koyunu sorar olsam kimin sürüsü
Karalı mavili otağı sorar olsam kimin gölgesi
Ağız dilden kız kişi haber bana
Kara başım kurban olsun bugün sana.’
Dediğinde Han Beyrek
Ozan sandı kardeşi,
Sızlandı dertli yürek
Taze döküldü yaşı:
‘Çalma ozan söyleme ozan
Benim gibi yaslı kızın nesine gerek ozan
Karşı yatan kara dağı sorar olsan
Ağam Beyrek’in yaylası idi
Ağam Beyrek gideli yaylayanım yok
Soğuk soğuk sularını sorar olsan
Ağam Beyrek’in içmesi idi
Ağam Beyrek gideli içenim yok
Tavla tavla koç atları sorar olsan
Ağam Beyrek’in bineği idi
Ağam Beyrek gideli binenim yok
Katar katar develeri sorar olsan
Ağam Beyrek’in katarı idi
Ağam Beyrek gideli yükleyenim yok
Ağıllarda akça koyunu sorar olsan
Ağam Beyrek’in şöleniydi
Ağam Beyrek gideli şölenim yok
Karalı mavili otağı sorar olsan
Ağam Beyrek’indir
Ağam Beyrek gideli göçenim yok.’
Karaları bağlayan
Siyim siyim ağlayan,
Bu kez sordu Beyrek’ten
Kızıl derdi çağlayan:
‘Bre ozan
Karşı yatan kara dağdan geldiğinde geçtiğinde
Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı
Taşkın taşkın suları aşıp geldiğinde geçtiğinde
Beyrek adlı bir yiğit görmedin mi
Ağır adlı şehirlerden geldiğinde geçtiğinde
Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı
Bre ozan gördün ise söyle bana
Kara başım kurban olsun ozan sana.’
Pınar başında durdu
Durup bağrına vurdu,
Kanlı yaşı dökerek
Bu kez Beyrek’i yordu:
‘Karşı yatan kara dağım yıkılmıştır
Ozan senin haberin yok
Gölgelice ulu ağacım kesilmiştir
Ozan senin haberin yok
Dünyalıkta bir kardeşim alınmıştır
Ozan senin haberin yok
Çalma ozan söyleme ozan
Benim gibi yaslı kızın nesine gerek ozan
Az ötende düğün var düğüne varıp öt.’
Kızdan ayrılıp vardı diğer kardeşlerine,
Baktı kara mavili oturmuş söyleşirler.
Çağırıp Beyrek söyler Han’ım neler söyler:
‘Sabah gün doğanda yerinden kalkan kızlar
Ak otağı bırakıp kara otağa giren kızlar
Ak çıkarıp kara giyen kızlar
Yürek gibi katılaşan yoğurttan ne var
Kara saç altında bazlamaçtan ne var
Dağarcığınızda ekmekten ne var
Üç gündür, yoldan geldim doyurun beni
Üç güne varmasın Allah sevindirsin sizi.’
Açık yürek tez emek
Kızlar verdiler yemek,
Karnını doyurunca
Tekrar söyledi Beyrek:
‘Eski bir kaftanınız varsa verin giyeyim,
Çalıp söylemek için şu düğüne gideyim;
Orda kaftan verirler sonra gelip vereyim.’
Giydi eski kaftanı,
Tam oturdu sırtına.
Baktı büyük kardeşi,
Çekme göz döktü yaşı:
‘Bre Ozan!
Kara çekik gözlerin keskince bakabilseydi
Ağam Beyrek diyeydim ozan sana
Yüzünü kara saç örtmeseydi
Ağam Beyrek diyeydim ozan sana
Sağlam sağlam bileklerin solmasaydı
Ağam Beyrek diyeydim ozan sana
Salına salına yürüyüşünden
Aslan gibi duruşundan
Kasıla kasıla bakışından
Ağam Beyrek’e benzetirim ozan seni
Sevindirdin yerindirme ozan beni.’
Kız Beyrek’e benzetti,
Tam da tanıyamadı.
Dönüp durdu dilinde,
Kardeş Beyrek’in adı:
‘Çalma ozan söyleme ozan
Ağam Beyrek gideli bize ozan geldiği yok
Üstümüzden kaftanımızı aldığı yok
Boynuzu burma koçlarımızı aldığı yok.’
Beyrek kendi kendine: ‘ Kızlar beni tanıdı,
Acep Oğuz Beyleri görünce tanırlar mı?
Göreyim düşman kimdir beni dost sanırlar mı? ’
Diyerek üzerinden soyup verdi kaftanı:
‘Bana ne ki sizlerden bana ne Beyrek Han’dan,
Eski bir kaftan verip usandırdınız candan.’
Uzaklaştı oradan eski bir çuval buldu,
Açtı koca bir delik sonra içine doldu;
Düğüne geldiğinde sanki bir deli oldu.
Baktı ki güvey ile nice beyler ok atar,
Budak, Uruz, Yigenek Şemsettin Deli Karçar.
Beyler attıkça oku ‘Bre elin var olsun,’
Güvey attıkça oku ‘Hay ellerin kurusun.’
Dedikçe, kızdı güvey kabarınca öfkesi:
‘Babasından yeminli’ diye yükseldi sesi.
‘Bre yeminli sümsük gel bre densiz deli,
Gel benim yayımı çek uçururum kelleni.’
Beyrek alınca yayı
Çekti oku atmaya,
Yay ikiye bölündü
Yer kalmadı tutmaya.
Sonra attı önüne
Elindeki parçayı,
Yaltacuk kızdı yine
Görünce parça yayı.
‘Şu Beyrek’in yayını
Getir’ diye dağladı,
Getirdiler sert yayı
Beyrek görüp ağladı:
‘Duldalarda gerdiğim
Gön kesimini temiz tuttuğum
Aygırların kuyruk kılından
Düşman elinde örülmüş tirkeşlim
Aygır verip değiştiğim ok kirişli sert yayım
Boğa verip aldığım boğmalı kirişim
Sıkıntılı yerde koydum geldim
Otuz dokuz arkadaşım iki kervancım’
Sonra beylere dönüp: ‘Aşkınıza’ diyerek,
Sert tutup çekti yayı hedef kırıldı okla.
Meğerse güveyinin parmağında yüzüğe,
Nişan almıştı Beyrek Yaltacuk dondu şokla.
Beyler görüp gülüştü Kazan adam gönderdi,
Çağırdı geldi Ozan baş eğip selam verdi:
‘Gün doğanda sapa yerde dikilince ak otağlı
Atlas ile yapılınca gök sayvanlı
Tavla tavla çekilince şahbaz atlı
Çalkalandığında yağ dökülen bol bereketli
Darda kalmış yiğidin koruyanı
Zavallının biçarenin umudu
Bayındır Han’ın güveyisi
Yırtıcı kuşun yavrusu
Türkistan’ın direği
Amıt suyunun aslanı
Karacuğun kaplanı
Konur atın sahibi
Hânım Uruz’un sahibi
Ünümü anla sözümü dinle
Sabah ezanı kalkmışsın
Ak ormana girmişsin
Ak kavağın budağından sallayarak geçmişsin
Can yaycığını eğmişsin
Otağını kurmuşsun
Adını gelin odası koymuşsun
Sağda oturan sağ beyler
Sol kolda oturan sol beyler
Eşikteki inançlılar
Dipte oturan has beyler
Kutlu olsun devletiniz.’
‘Bre deli ozan’ dedi Han Kazan,
‘Altın akçe dile canına yetsin.’
‘Sultanım karnım aç’ deyince Ozan,
‘Beyliğim onundur bırakın gitsin.’
Beyrek vardı yemeğe aç karnını doyurdu,
Sonra tepti kazana tüm yemeği devirdi.
Kimini sağa attı kimini sola attı,
Şölen yapılan meydan etli yahniye battı.
Haber uçtu Kazan’a ‘Ozan döktü aşları,
Şimdi de kadınların yanına varmak ister;
‘Bırakın varsın’ dedi Kazan çattı kaşları.
Beyrek kalktı uğradı kadınların yanına,
Davulcu zurnacıyı kovdu kırdı üç beş baş,
Girip çöktü otağa eşiğe kurdu bağdaş.
Kazan Han’ın hatunu Burla hatun kızınca:
‘Bre atası densiz
Ozan denen edepsiz,
Benim yanıma gelmek
Düşer mi ki izinsiz.’
‘Kazan Han’dan buyruk var kimse karışmaz bana.’
‘Madem buyruk Bey’dendir bırakın da otursun;
Peki, maksadın nedir? ’ dedi dönüp ozana.
‘Kocaya varan kimse ben çalayım oynasın.’
Kısırca Yenge: ‘benim’ dedi kalktı oyuna,
Beyrek alıp kopuzu çaldı bakıp boyuna:
‘And içmişim kısır kısrağa bindiğim yok
Binip mukaddes savaşlara vardığım yok
Öküz ardında çobanlar sana bakar
Boncuk boncuk gözlerinin yaşı akar
Sen onların yanına var
Muradını onlar verir belli bil
Seninle benim işim yok
Kocaya varan kız kalksın
Kol sallayıp oynasın
Ben kopuz çalayım.’
‘Vay başıma gelenler’
Dedi Kısırca hemen,
Varıp oturdu yere
Tutmayınca bu dümen.
Boğazca Fatma vardı giydi kızın kaftanı,
‘Kocaya varan benim çal’ dedi deli ozan.
Beyrek başlar çalmağa bakın ne der o zaman:
‘And içeyim bu sefer boğaz kısrağa bindiğim yok
Binip mukaddes savaşlara vardığım yok
Evinizin ardı derecik değil miydi
Köpeğinizin adı Barak değil miydi
Senin adın kırk oynaşlı Boğazca Fatma değil miydi
Daha ayıbını açarım belli bil
Seninle benim oyunum yok
Var yerine otur
Kocaya varan yerinden kalksın
Ben kopuz çalayım
Kol sallayıp oynasın.’
Bu sefer de tutmadı çevirdikleri dümen,
Boğazca Fatma kadın karşılık verdi hemen:
‘Boy boy boğmalar çıkar deli ozan
Gelip tatlıca söyleşmelerimizi bozan
Olanca ayıbımızı başımıza kakan
Ellerin içinde yüzsuyumuz döküp ırzımızı söyleyen.’
Sonra döndü gerçeğe,
Dedi Banu Çiçeğe:
‘Bak kız senin yüzünden başımıza neler geldi
Kalk oynarsan oyna oynamazsan cehennemde kayna
Beyrek’ten sonra başına bunların geleceği belliydi’
Burla Hatun izin verdi,
Banu Çiçek kaftan giydi:
‘Çal bre deli ozan,
Gelin kız benim’ dedi.
Beyrek aldı kopuzu,
Bir görelim ne dedi:
‘Han kızı sensin, evet, belli
Ben bu yerden gideli olmuşsun deli
Nice karlar yağmış dize çıkmış
Han kızının evinde kul, halayık tükenmiş
Maşrapa almış suya varmış kar soğuğunda
Bileğinden on parmağını soğuk vurmuş
Kızıl altın getirin han kızına parmak yontun
Ayıplıca han kızı kocaya varmak ayıp olur’
Banu Çiçek kızdı ve dedi: ‘ayıplı mıyım? ’
Ak elini çıkardı yüzüğünü gösterdi
Tanıdı taktığını tekrar karşılık verdi:
‘Beyrek gideli yüksek tepenin başına çıktın mı kız
Kıvranıp dört yanına baktın mı kız
Kargı gibi kara saçını yoldun mu kız
Kara gözden acı yaşını döktün mü kız
Güz elması gibi al yanağını yırttın mı kız
Gelenden geçenden Beyrek’in haberini sordun mu kız
Sevdiğim Bamsı Beyrek diye ağladın mı kız
Sen kocaya varıyorsun altın yüzük benimdir ver bana kız’
Banu Çiçek tanımadı Beyrek’i,
Ve sordu anlamak için gerçeği:
‘Beyrek gideli yüksek tepenin başına çıktığım çok
Kargı gibi kara saçımı yolduğum çok
Güz elması gibi al yanağımı yırttığım çok
Vardı gelmez bey yiğidim han yiğidim Beyrek diye ağladığım çok
Seviştiğim Bamsı Beyrek sen değilsin
Altın yüzük senin değildir
Altın yüzükte çok nişan vardır
Altın yüzüğü istiyorsan nişanını söyle.’
Hikmet arar bu sözde,
Beyrek söyler bu kez de:
‘Gün doğanda Han Kızı yerimden kalkmadım mı
Boz aygırın beline binmedim mi
Senin evinin önünde yaban geyiği yıkmadım mı
Sen beni yanına çağırmadın mı
Seninle meydanda at koşturmadık mı
Senin atını benim atım geçmedi mi
Ok atınca ben senin okunu geride bırakmadım mı
Güreşte ben seni yenmedim mi
Üç öpüp bir ısırıp
Altın yüzüğü parmağına geçirmedim mi
Seviştiğin Bamsı Beyrek ben değil miyim? ’
Böyle dedi kız tanıdı Beyrek’i,
Barıştı diziyle kesilen derman.
Palaz palaz oldu çarptı yüreği,
Vardı ayağına kapandı hemen.
Beyrek donanıp giyerken,
Kız sıçrayıp bindi ata.
Sürdü muştuyu vermeye,
Sevinsin Pay Püre ata:
‘Kıvrım kıvrım kara dağın yıkılmıştı yüceldi sonunda
Kanlı kanlı suların çekilmişti çağladı sonunda
Koca ağacın kurumuştu yeşerdi sonunda
Şahbaz atın kocamıştı tay verdi sonunda
Kızıl develerin iki büklümdü yavru verdi sonunda
Ak koyunun kocamıştı kuzu verdi sonunda
On altı yıllık hasretin oğlun Beyrek geldi sonunda
Kayın baba kaynana muştuma ne verirsiniz’
Sevindiler ana ata,
Söylediler gelin kıza:
‘Dilin için öleyim gelinciğim
Yoluna kurban olayım gelinciğim
Yalan ise bu sözlerin gerçek olsun gelinciğim
Sağ esen çıkıp gelse
Karşı yatan kara dağlar sana yaylak olsun
Soğuk soğuk suları sana içme olsun
Kulum halayığım sana cariye olsun
Yiğit atlarım sana binek olsun
Katar katar develerim sana kervan olsun
Ağıllarda akça koyunum sana şölen olsun
Altın akçem sana harçlık olsun
Penceresi altın otağım sana gölge olsun
Kara başım kurban olsun sana gelinciğim.’
Getirdiler Han Beyrek’i ‘Müjde’ dedi Kazan Han,
‘Nerden bileyim Beyrek mi gözüme can gerektir.
Serçe parmağını kesip mendiline döksün kan,
Süreyim iki gözüme açılırsa Beyrek’tir.’
Ağlamaktan görmeyen göz,
Açıldı kanı sürünce.
Haykırdılar ana ata,
Oğul Beyrek’i görünce:
‘Penceresi altın otağımın kabzası oğul
Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul
Görür gözümün aydını oğul
Tutar belimin kuvveti oğul
Kudretli Oğuz’un imrendiği canım oğul.’
Yaltacuk haber alıp Beyrek’in korkusundan,
Ecel önünde sekip kaçtı Dana Sazı’na.
Beyrek düştü peşine varırken arkasından,
Yaltacuk girdi saza yetilince hızına.
Saz ateşe verildi her taraf alev duman,
Baktı Yaltacuk yanar dilenmek için aman.
Çıktı sazdan dışarı ayağına kapandı,
Kılıcın altından geçip aman diledi;
Beyrek bakıp haline suçunu affeyledi.
Kazan Bey: ‘Muradına eriş artık’ deyince,
‘Erişmem muradıma Hisar’ı almayınca.’
Kazan der Oğuzuna: ‘Beni seven at binsin,
Kurtarılsın yiğitler Oğuz’un yüzü gülsün.’
Kudretli Oğuz Beyleri arı sudan abdest aldı,
Ak alınlar düştü yere iki rekât namaz kıldı.
Davullar gümbür gümbür öttü altın tunç boru,
Yüzler döndü semaya Tanrım Oğuz’u koru.
Kara kâfir yurdunda bir kıymet savaş oldu,
Gürz indi kılıç kesti meydan dolu baş oldu.
Tam yedi kâfir beyi kılıçlandı baş verdi.
Beyrek Yigenek Uruz Deli Dündar Budak Bey,
Yürüdüler Hisar’a önlerinde Kazan Bey.
Kurtuldu Beyrek Beyin otuz dokuz yoldaşı,
Kâfir kilisesinin söküldü her bir taşı.
Yerine mescit yapıp öldürüldü keşişler,
Ezan ile ilk hutbe okutuldu Hisar’da;
Çan sesi duymaz oldu börtü böcek civarda.
Ganimetler içinde en güzeli envayı,
Hanlar hanı Han Bayıdır’a ayrıldı payı.
Beyrek melik kızıyla dönü ata yurduna,
Banu Çiçek’le düğün başlar bunun ardına.
Kazan ve Bayındır Han’dan Beyrek’ten yedi kız kardeş,
Verilerek yiğitlere dikildi kırk ayrı otağ.
Otuz dokuz şanslı kız şansına bir ok attı,
Kırk gün kırk gece sürdü kırk yiğidin düğünü.
Dedem Korkut geldi destan söyledi,
Bu Oğuzname Beyrek’in dedi:
‘Dua edeyim Han’ım:
Karlı dağların yıkılmasın
Gölgeli ulu ağacın kesilmesin
Taşkın akan güzel suyun kurumasın
Kadir tanrı seni kötülere el açtırmasın
Koşar iken ak boz atın tökezlenmesin
Vuruşurken kara çelik öz kılıcın çentilmesin
Dürtüşürken alaca gönderin ufanmasın
Ak sakallı babanın yeri cennet olsun
Ak pürçekli ananın yeri cennet olsun
Son nefeste imandan ayırmasın
Âmin diyenler tanrının yüzünü görsün
Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun
Allah’ın verdiği umudu kesilmesin
Derlesin toplasın günahımızı
Adı güzel Muhammed Mustafa yüzü suyu hürmetine bağışlasın
Han’ım hey! ..’
Osman Öcal
Osman ÖcalKayıt Tarihi : 17.5.2010 17:02:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
GÜLCE'DEN
![Osman Öcal](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/05/17/d-kam-pure-oglu-bamsi-beyrek-destani-gulce-bulusma.jpg)
KALEMİNİZİN DAİM YÜREĞİNİZİN HER DAİM VAR OLMASI DİLEKLERİMLE. SELAM VE SAYGILAR...
tebriler hocam saygılar..
saygılar
TÜM YORUMLAR (37)