Gün, henüz bitmişti benim olmayan o sahile vardığımda. Dingin bi telaş sarmış insanları. Keyif almak telaşı geceden. Hani, çakır bi gecenin hayli öncesindeki o çocuksu heyecan. Anason ve balık kokuları karışmış uslarına.Usta bir ressamın elinden çıkmış renkleri ile yarı beline kadar sularda serinleyen bir güneş, az ötede bi kaç balıkçı teknesi.Hava serin, bulutlar toplanmakta. Yağmur geliyor belli. Geçiyorum taş evlerin arasından. Yaşamadığım, yaşanmışlıklar fısıldaşmakta ihtimal, duyamadığım. Ama bu, hissetmiyorum demek değil. Yaşlı bir teyze geçiyor yanımdan, zeytin kokuyor teni, bakışıyoruz. Gülümsüyor. Gülümsemeye çalışıyorum, iğreti duruyor yüzümde şehirli gülümseyişim. Daha bi gülümsüyor sırtımı sıvazlıyor sanki sevecen. Geçişiyoruz. Derken, dönüp sesleniyorum. Bildiğim otelin adresini soruyorum. Zeytin kokulu teyzenin sesini çekiyor canım. Şehirli yabaniliğimden sıyrılıp sesleniyorum. İri gözleri ile karşılıyor beni. Yüzünde yılların derinliği. Adres bahanem işe yarıyor. Sohbete başlıyoruz ayak üstü. Girit’ten göç etmişler. Daha doğrusu, oradaki yaşantılarını taşımışlar buraya. Buruk bi mutlulukla söz ediyor çocukluğundan hayal meyal hatırladığı. Sarılıyorum, kendimin bile dillendiremediği o insan sıcaklığına.Vedalaşıyoruz. Yorgunluğum yerini, huzurlu bir suskunluğa bırakıyor. Otele yerleşiyorum. Sanki balkondan uzatıversem ayağımı, denize girecekmişim hissine kapılıyorum. Şeytan Sofrası duruyor suyun öte yakasında ve Ege Denizi’ni bağrına basarıyormuş gibi geliyor bana Ayvalık. Bir kolu Şeytan Sofrası, diğeri Cunda. Uyuyan denizi, yaramaz çocuklar gibi karıştıyor takalar. Martılar eşlik ederken yorgun balıkçılara. Birden, zeytin kokulu gece bekletmeye gelmez diyorum kendi kendime. Hadi bakalım doğru duşa
Yeniden daracık sokaklarındayım Cunda’nın. Rumca Türkçe sohbet tınıları yakalıyor beni. Girit ve Midilli’den göç eden Türkler aslında bu tınıların sahipleri. Ege Denizi'nin ortak kültürü yıllar geçse de Cunda'da sürdürüyor izlerini.Sağ yanımda Taksiyarhis Kilisesi yükseliyor heybetiyle.
Daracık sokaklarını ardımda bırakıp Cunda’nın, denize ulaşıyorum ve “şaşırıyorum” şaire inat. Cunda’nın ışıltılı mor gecesine karışma vakti şimdi. Çeşit çeşit restoran ve cafelerin arasından yürüyorum ve Taş Kahve’nin hemen yanındaki restorana giriyorum.Salaş bi meyhane aslında.Ama, daha bi benden bi yer.Şöminenin yanındaki masaya oturuyorum. Ege mutfağının o dayanılmaz lezzetlerini ısmarlıyorum.Turp otu, radika, deniz börülcesi, kabak çiçeği dolması, tabii ki yeşil zeytin; kendi yağında parıldayan, ortaya bi çoban salata.Yahu, içimde otlak çıkacak az sonra ama, önce gözüm doymalı, diyorum, gülümsüyorum.Rakı ve papalinasız da olmaz hani.Derken, şöminedeki zeytin ağacı çıtırdıyor ısıtmak için beni canhıraş.Kadehimi ona kaldırıyorum.Rakı yol alırken damarlarımda, taş plakta Müzeyyen alıp beni benden götürüyor bambaşka alemlere.Nerede olduğumu hiç düşünmüyorum o an. Sadece minnettarlık dalgası yükseliyor Müzeyyen’e. O’na da kadeh kaldırıyorum. Derken, pencerede çisildeyen gökyüzüne takılıyor gözüm. Bir kadeh de ona tabii ki. Bir de bakıyorum, benim kadeh durmaz olmuş yerinde. Konsomasyon halinde. Çakır civarlarında pupa yelken seyretmekte olduğumun farkına varıyorum. Kalkmalı masadan gayri.
Islak gecenin serin sokaklarına, fırlatıyor bir ceket kendini. İçinde de bir ben. Buruluyor içim yalnızlığıma. Bir çift göze takılıyor gözlerim denizin ta orta yerinde. Gözler, iliklerimde. Kaçırıyorum gözlerimi. Bir yüzleşme korkusu belki bu bendeki. Belki diyorum da aslında nasıl da oynuyorum kelimelerimle hatta kendime karşı. İki yüzlülüğümün hangi yüzündeyim bilmiyorum ki.
Yaklaşıyorum denize. Tam o yerdeyim ve her şey yerli yerinde tıpkı o geceki gibi. Bir sen eksiksin, bir de o gecedeki imkansız aşk dillenişleri. Uykusuz bi martı asılı kalıyor gecede tam başımın az üstünde. Bakışıyoruz. Götür beni, götür de bi de ben bilsem nereye gideceğimi.
Neyse, şimdi uyku vakti ve biliyorum ki, gülümseyecek güneş bana inat. Dilerim, görebilirim yarının güneşini
Hasan Esat HeptunalıKayıt Tarihi : 10.10.2006 01:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Esen Kal dostum.
TÜM YORUMLAR (1)