Çözümsüzlük
İstisna edilmiş ilke ve kişilerden arta kalan alanda çözüm aramak zorunda kalan bir anlayışın doğruyu bulması mümkün değildir. istisna edilmiş kişiler veya esasların kapsamında olan sorunların bin yıllar sonrasında dahi çözülemediği açıktır. İstisna edilmiş kişi ve kuralları sorgulamaya başladığnda insanlık gelişecek. Yoksa debelenip duranların bu hali sürer.
Misal: Bir toplumda bin yıllardır yanlış giden bir şeyler var ve çözüm aranıyor; çözümü üretmesi muhtemel olanlara da istisna edilmiş kişi ve kurallara dokunmadan bunu başarması söyleniyor! Asıl sorun istisna edilmiş kişi ve esaslarda olduğundan kalsik söylemler ve uygulamadaki yanlışlar yüzeyselliğinde kalınıyor!
Bir çılgın çıkıp istisna edilen esaslar ve kişilerin asıl suçlu olduğunu söylerse de (İsa'nın çarmıha gerilmesi) gibi karşı tavır alınıyor. Çözümsüzlük bu nedenle devam ediyor. İstisna ve mutlak "Doğru" kabullerine dokunmadan yani ite dalaşmaktansa çalıyı dolaşanlar alkışlanıyor ve ödüllendiriliyor. Asıl soruna parmak basanlar da "Hain" ilan ediliveriyor. Bu nedenle şeytani bir sistem kuruluyor. Görünürde tüm sorunlar masaya yatırılıyor, "Muhteşem" tespitler yapılıyor, ortaya "Kıvrak" çözümler çıkıyor. Bu çözümlerin hiç birinde istisna edilen kişiler ve esaslar suçlanmıyor; hatta sorunun kaynağı olarak istisna edilen kişi ve esasların yeterince anlaşılmadığı söyleniyor. Asıl sorun güme gidiyor.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta