Çöplükte bir aç martı
Beyazı kirlenmiş
Dargın bakışlı bir çocuk gibi
Bulutları yok.
Denizleri bitmiş
Hapsolmuş gökdelenler arasına
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
emeğine gören gözüne sağlık üstad daha öncede başka bir şiirinizi okumuştum.
Emeğinize sağlık koca çınar kutluyorum...
Farklı bir şiir.
Şiir dediysem, nesir - nazım tarzı arası bir şey.
Doğrusu, itiraf etmeliyim ki, en büyük şairler doğrudan edebiyatla ilgisi olmayan meslek erbabından çıkıyor. Özellikle de Tanzimat ve Servet-i Fünun şairleri ve devamında ilk Cumhuriyet şairlerinin çoğu başka mesleklere sahiptirler.
Geçen ayın 20'sinde Yılmaz Güney'den bir şiir, bu sayfada günü şiiriydi. Şimdi de Değerli Cüneyt Arkın'ın şiiri yer almış.
Ne güzel.
Başka meslekten olanların edebiyata, şiire, romana, hikayeye değer vermeleri.
Okumaları, okunmaları.
Her şey dört dörtlük olacak değil ya. Varsın olduğu kadar olsun.
.
Ne filmlerdi onlar öyle.
Neredeyse hiçbir filmini kaçırmazdık.
Cüneyt Arkın, Ayhan Işık, Kartal Tibet, Yılmaz Güney, Yılmaz Köksal, Salih Güney ilk aklıma gelenler.
Tabi hayran olduğumuz bayan sanatçılar da vardı.
Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve diğerleri...
Güzel filmler seyrettirdiler bizlere. Dönemlerine damga vurdular.
Bence yazmak isteyen herkes yazmalı.
Zaman zaten gereğini yapıyor.
Öne çıkanlar kalıcı oluyor, diğerleri belgesel niteliğinde kalıyor.
.
Değerli Cüneyt Ağabey,
Günün şiiri vesilesiyle sizi gönülden kutluyorum.
Ancak şiir, teknik bakımdan nesre daha yakın.
Konu güzel, işleniş yeterli değil gibi.
Olsun.
Farklı bir tat.
Saygı ve sevgi rüzgarları esenliğiniz olsun.
Daha dün gibi hatırlıyorum; İzmit E5 Kara yolunda sendika yürüyüşü yapıyorlardı. Oyuncuların sanırım ilk sendikal eylemleriydi. Ya da sendikal hak isteme haklarını isteme eylemiydi. Tam hatırlamıyorum. Ben o zamanlar on yaşlarında bir çocuktum. Babam işçi, sendikal haklar yeni yeni halk nazarında hak görülmeye başlanıyor. Ben o zamanlar bir okul arkadaşımla İzmit'in lağım akan derelerinde çöp topluyordum. Plastik bakır ve alüminyum kap kacak topluyorduk. Birden Cüneyt Arkın'ı beş metre önümde görünce heyecanlanmıştım. Öyle baka kalmıştım. Birde 45 yaşamlarım da Anadolu Üniversitesi film festivalinde Yılmaz Büyükerşen ile kapıdan çıkarken görmüştüm. Ünlü konuk olarak davet edilmişti.
Kuşlar tabi ki çöp yemesin ama canlıların yaratılışlarında doğayı temiz tutmak ta vardır. Her canlının coğrafyanın en açık alanından en kuytu alanına kadar bir yurt var oluşu var. Yani ölen hiç bir canlının cesedi yerde kalmıyor. Avını avlayan olduğu gibi leş yiyen hayvanlarda var. Bu bağlamda biz insanlar yüzünden kirlenen doğanın faturasını martılara çıkarmamamız lazımdır. Doğada en ince ayrıntısına kadar canlı tür ve çeşitte dağılım varsa biz insanlarında o kadar meslek ayrıntımız var. Hep beraber seferber olursak kendi pisliğimizi martıların gidermesine gerek kalmaz.
Bu bağlamda anlamlı buldum şiiri.
Türk sinemasının efsane isminin bir şiirini günün şiiri olarak görmekten memnun oldum. Kendisi ile çektirdiğim tek kare fotoğraf her zaman benim için çok özel olmuştur. Kıymetli sanatçımızın birçok alanda olduğu gibi şiirde de çok yetenekli olduğunu bu şiir bize ispat etmektedir. Rabbimden sağlıklı uzun bir ömür dilerim.
Cüneyt Arkın'ın foruma girip
yorum silmesi :)))))
Güzeldi eğlenceli :)))
şiir öyle yazılır, böyle yazılır, ama muhakkak yazılır...
martılara selam olsun diyerek...
evet ya, sevgili Cüneyt Arkın; bu yıllarda hepimiz birer martıyız artık!.beyazdık, karardık!..sular içinde bağırdık!..birileri vurdu bizi, olduk kanadı kırık!..
simit hesabı yapıyorlar midemiz üzerine
çuvallarla kömür tozu atıyorlar tüylerimize!..
hadi bana byeee....
cihat şahinnnnn! gene eleştirecek bir şey bulmuşsun. Bi sus be bi sus!
http://prntscr.com/sa2i4v
......
Uçtu martı
Ümitsizce de olsa
Kavuştu gökyüzüne
Kendisi küçücük
Yüreği kocaman....
Tebrik ediyorum Cüneyt Beyi haddim olmayarak.
Bir kişi her sahada uzman olamaz. Zira buna o kişinin hem kabiliyetleri hem de zamanı elvermez. Onun için bizce kişi hangi mesleğe daha yatkın ise o sahaya tahşidat yapıp seçtiği mesleğin inceliklerine vakıf olabilmek için çalışmalıdır. Şiir ve edebiyat da böyledir. Bu sahada da herkes bir şeyler yazıp çizebilir ama neticede çoğu kişiler kendi yazdıklarını gerçekte kendileri de beğenmezler. Tıpkı Nasreddin hocanın "karla ekmek yemeyi ben icat ettim ama sonra kendim de beğenmedim" itirafında bulunduğu gibi. Biz Cüneyt ağabeyimizi daha ziyade tarihi filmlerdeki rolleriyle tanıdık ve sevdik. Gerçi bu filmlerin senaryolarında da epeyce abartı vardı ama bu tabii ki Cüneyt ağabeyimizin hatası değil o senaryoyu yazana ait bir hata idi. Hülasa edersek; öncelikle şiir bu fakirin tasvip ettiği bir tarzla yani hece vezniyle yazılmadığı için normalde değerlendirme yapmak istemiyordum. Çünkü bu tarzla-serbest vezinle-yazılan şiirleri anlamakta ve yorumlamakta ben gerçekten çok zorlanıyorum. Zira ne nesir'e benziyorlar ne şiire. Tabii ki bu benim şahsi görüşümdür ve bu tarzı sevenlere asla bir sözüm olamaz. Dolayısıyla Cüneyt beyin şiiri mevzu olarak güzel ama tarz olarak hoşlanmadığım bir ifade biçiminde yazıldığı için ne yazık ki çok takdire şayan bulduğumu söyleyemeyeceğim vesselam. Kendilerine yeni şiirlerinde başarılar dilerim.
Bu şiir ile ilgili 19 tane yorum bulunmakta