Çölün Efsanesi Şiiri - Destan Asilsoy

Destan Asilsoy
1

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Çölün Efsanesi

Çöl,
Rüzgâr ve kum,
Ve gözlerin yaşları kurumuş,
Islıklar karışmış rüzgarlara,
Bir nehir kıskanmış yere düşen gözyaşını,
Ve bir çınar saklanmış çölün ortasında,
Bir ışık süzülüyor yakıcı sıcaklıkta,
Bir hayal doluyor zihinlere,
Karanlık ilk kez bu kadar çok bekleniyor,
Gece olsun diye,
Dudaklara kum taneleri çarpıyor,
Göz kapakları yoruluyor,
Sabrın bütün duvarları yıkılıyor,
Şimdi bir serabın aldatan hisleri,
Elleri,
Duadan alıyor,
Bir şeytan kuyusuna yaklaşıyor,
Birkaç ayak izinden,
Başka bir şey kalmıyor yolumuzun gerisinde,
Bir çöl,
Binlerce kum, bir rüzgâr,
Bir damla gözyaşı ve yeşeren bir çınar,
Bir güneşin kızıllığında nice efsaneler var.

Bir toz bulutu yükselir kumdan,
Ufkun güneşe bulandığı yerde,
Göz kamaştırıcı bir ışık çarpar bedenlere,
Simsiyah bir çizgi büyüyerek topraktan,
Sıyrılır,
Dörtnala sesler yükselir kumdan,
Yılların önünde bu sesler vardı durmadan,
Bu çöl şahadet arslanlarının dişe diş,
Göze göz savaştığı bir mekân,
Bu yerde bir çınar büyüsündü istenen,
Her dökülen kan,
Bir sevgiliyi arkada sevgisiz bırakmaktı,
Şimdi bir çizgi olan noktadan,
Binlerce bedenden,
Yüz binlerce başa,
Ve simsiyah bir bezden,
Yapılmış olan sancağa,
Güneş değiyordu,
Bir çınar doğuyordu,
Binlerce beden ölmeye hazır duruyordu.

Kimdi bilinmez bu korkusuz yiğitler,
Belki güneşe tapan,
Belki onların önünde saf tutan,
Belki bir dinsize gönül vermiş binlerce insan,
Ve belki de ölümsüzlüğe erişmeyi uman,
Cismaniyetten sıyrılmış, bir bedene sığmayıp,
Bütün ruhların bedenlerinde duran,
Bir hak din peygamberinin askerleri,
Ve yine aynı uğurda can vermeyecek binlerce yaşayan,
Fakat bilinen tek gerçek;
Bu kumdan,
Birazdan,
Bir şehir yıkılınca geriye kalan,
Yangınlardan sonraki talan,
Ölümü getirecek olan,
Rüzgârlardan,
Büyüyecek çınardan,
Bedensiz insanların arasından,
Yurtsuz insanlar çıkacak,
Bir bakışta kılışların kınından,
Binlerce ölüm doğacak,
Çöl,
Rüzgâr ve kum,
Beklenen bir ölüm çıktı mezardan,
Ölmeyenlere tehditler savuran,
Zafer için yeminler eden ağızdan,
Belki şu, başı gözleri dışından,
Simsiyah kapanan adam,
Binlerce ölümü görüp korkan,
Pişman,
Cesur bir çocuk koptu meydandan,
Şu çığlık atan,
Binlerce ok fırladı yaydan,
İşte ilk dökülen kana, bu çocuk gidince kurban,
Kaçılmaz oldu savaştan,

Durdu şimdi zaman,
Bir el yükseldi tam beş parmaktan,
Üçü çıkmadı avuçtan,
Bir emir sayılan rumuzdan,
Birçok askerin ayaklarından,
Çöl çıktı,
Bir çocuğun sırtından, savaş çıktı,
Bir elin avucundan, parmaklar çıktı,
Bir ölümsüz şehirden, ölümler çıktı,
Bir fırtına yükselince, rüzgarlar çıktı,
Islıksız, donuk, tozdan,
Kellesini uçurup, kurtulunca yobazdan,
Kan sürüldü kılıçlara,
Kimisi medet umdu tanrıdan,
Kimisi şeytan çağırıp durdu,
Oysaki az önce şeytan,
Kuyusundan,
Çocuğun sırtına girmişti,
Bir tılsım olup damlayan kandan,
Toprağa girdi,
Bulunca birbirini eski iki dosttan,
Biri çöle girdi, kan revan,
Gözyaşları düştü ardından,
Bir siyah peçeyi yırtınca suratından,
Ayın ışığı korkusuzca güneşin ışığından,
Gözlere doluverdi,
Kimse bilmedi, göremedi, tanımadı,
Oysaki sırtından vurulan çocuğun atasından,
Başkası değildi,
Bir adım öne çıkınca, bir haykırış kopunca,
Çöl ayrıldı bütün maviliğinden,
Bir şahin son darbeyi indirince,
Vahşet fışkırdı kanadından,
Birkaç adım, bir çığlık,
Ve intikam için güneşi ikiye ayıran kılıç,
Bir düşmanı boğazından yere serince,
Çocuğuyla aynı kaderi yaşadı ölüm meydanından,
Binlerce ok fırladı karşı taraftan,
Yine aynı kan,
Çölün yarasından,
İçeri aktı,
Bir savaş akşamında binlerce adamı,
Başsız bıraktı,
Bir atın ayaklarından -şahlanınca-, kırılan kemikler sarktı,
Ve atlar da öldü suçsuz savaşmaktan,
Onlar da nasibini aldı,
Birlikte görününce iki yıldızdan,
Biri ateşlenip çöle çarptı,
Ölenler için kıyamet yaşandı,

Bir çocuk, bir çöl, bir kader,
Bir rüzgâr, bir fırtına, bir zafer,
Bir çınar, binlerce kum,
Bir geceye yol alan simsiyah şeytan yüzlüler,

İşte şimdi karanlık kâbus olup çökmüştü çöle,
Çöl de ölenlerin üstüne,
Birilerinin bacakları kalmıştı çadırların yanında,
Bu tebessüm eden bedensiz başı,
Elbet birileri arayacaktı,
Bedenine mi yoksa başına mı sarılacaklardı?
Bilinmeyecekti,
Bilinen tek gerçek vardı,
Korkakça savaşanlar kaybedecekti,

Gece sessizlik getirmişti çöle,
Atlar bile kişnemiyordu,
Akrepler doluyordu vahalardan kumlara,
Yılanlar bir tüy gibi süzülüyordu sapsarı kumda,
Ağlayan bir adam vardı hıçkırıklarda,
Pişmanlık yayılıyordu çadıra,
Adamları savaşlar ağlatır,
Savaşlar öldürür,
Savaşlar yüceltir,
Aynı gözyaşı yine bir nehri kıskandırmıştı,
Ve düşünce elinden bir kılıçsız el,
Bütün yakıcılığıyla vicdanını çöle yıkmıştı,
Adam ağlamıştı,
Gören olmamıştı çölün savaşında,
Şimdi sessizce tek tesellisi olan hayallerini,
Uykusuz bir gecenin duvarına asmıştı,
Herkes çekilince çöl meydanından,
Akbabalar türemişti,
Gagalarında et parçaları vardı,
Kimisi bir bebeğin babasının etini yiyordu,
Kimisi bir sevgilinin maşukunun etini parçalıyordu,
Savaşalar en çok akbabaları yaşatıyordu,
Çölün efsanesi, güneşin efsanesine fırtınalarla galebe çalıyordu…

Destan Asilsoy
Kayıt Tarihi : 12.8.2011 20:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
ÖNCEKİ ŞİİR
SONRAKİ ŞİİR
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Destan Asilsoy