Ölümsüz denen aşklar kaf dağı ardındadır
Dikenli yollarından, yokuşundan tanırım...
Serde sevdâsı olan Leylâ'nın derdindedir
"Yâr" dedikçe içini çekişinden tanırım...
Az mendil eskitmedim; gizemli hecesini
Sinsi ayak sesini, mehtaplı gecesini
Yedi milyar içinden, Mecnûn'u, ecesini
Gözlerin anlam dolu bakışından tanırım...
Aşıksa belli olur rûhuna erişinden
Bin tebessüm yayılır her selam verişinden
Yâre taç yapmak için papatya derişinden;
Başına itinayla takışından tanırım...
Bırakınca kendini kara bahtın yeline
Okyanuslar göl olur gözlerinin seline
Roma bile az gelir; ver kibriti eline
Bir buseye dünyayı yakışından tanırım...
Kâh kanat takar, uçar, nisbet yapar kuşlara
Kâh enginde kaybolur, aldırmaz yokuşlara.
Mağrur bir çınar iken, mağlub olup kışlara
Usulca yaprağını döküşünden tanırım...
Vuslat serâba dönüp, hicrân basmışsa zile
Yaşamak azâb olur, her teselli nâfile...
Deseler Leylâ'n ölmüş, feryâd-ü figân ile
Dizlerinin üstüne çöküşünden tanırım...
Kalan son yaprağını döküşünden tanırım...
Kayıt Tarihi : 18.2.2015 21:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!