' İnsanın neresi acıyorsa canı oradadır.' demişler. Kimlerin dediği çok önemli değil. Önemli olan bu acıları hepimizin az çok çekmiş olması. Konu acı olunca, ilk aklıma gelen kelime de haliyle ‘’ iğne ‘’ oluyor. İğne kelimesi kadar bizi rahatsız eden başka hangi kelimeler vardır ki? Çocukluk yaşlarımızda başlayan bir korku bu. Koluma iğne yapacakları zaman daha iğnenin vurulmasını beklemeden, iğne acısını duyar gibi olur, sanki kolumda iğneyle dolaşacakmışım da acısı hiç geçmeyecekmiş gibi hislere bürünürdüm. Okul yıllarında iğne vurmak için beyaz önlükleriyle sınıflarımıza sağlık görevlileri gelir, sınıf öğretmenimiz kapıyı kapatır ve iğneden kaçışımıza mani olurdu. Kızlar bile kollarını açıp, korkusuzca iğnelerini olurken, benim sınıftan kaçıp gitmem yakışır mıydı? İğne girerken de, çıkarken de canım çok yanardı. Gözümü neden kapatıp, dişimi sıkardım ki? Bilmiyorum. Dişimi sıkardım dedim de, dişçiye gitmeyenimiz, diş çektirmeyenimiz de yoktur. Dişçi koltuğuna oturup iğne olmak fobisini hangimiz yaşamadı ki? Zamanla insan iğne acısına da alışıyor. Hele ki yaşamımızda o kadar acılar varken, gün geliyor iğne acısı devede kulak kalıyor. Hatta benim için iğne olmak zamanla fobi değil, hobi oldu.
Diş deyip de geçmemek gerekir, önemli bir konu. Bilmiyorum siz de dikkat ettiniz mi, bir insan için hayati önem taşıyan organlarımıza bağıntılı olarak atasözlerimiz ve deyimlerimizin sayıları da pek çoktur. Konuyu dişten açmışken, içinde "diş" kelimesi geçen deyimlerden bazıları: Diş geçirememek, diş geçirmek, diş gıcırdatmak, diş göstermek, diş kirası, dişe dokunur, dişinden tırnağından artırmak, dişini sıkmak, dişini sökmek, dişini tırnağına takmak, dişten artırmak vb. Atasözlerimize gelince; ‘’ Toprağı işleyen, ekmeği dişler. İyi gitmeyince kişinin işi, muhallebi yerken kırılır dişi. Dedesi koruk yer, torununun dişi kamaşır. Beleş atın dişine, yaşına bakılmaz. Sarımsak da acı ama evde lazım bir dişi ‘’ sayılabilir.
Dişlerimizin kıymetini ya çürüdüğünde ya da dişsiz kalan insanları gördüğümüzde anlıyoruz. Kendimi bildim bileli dişlerimi düzenli olarak fırçalarım. Sizde de oldu mu bilmem ama, dişimi fırçalamaktan dolayı zamanla bazı dişlerim hasar gördü ve çürümeye başladı. Çürümesin dişlerim diye özen gösterip düzenli olarak fırçalarken, diş fırçasına uyguladığım fazla basınçtan mı, yoksa diş fırçalama tekniğini doğru olarak bilmediğimden midir, alt çenemdeki üç dişim, zamanla çürümeye ve diş etlerimde açılmalar oldu. Diş doktorum gerekli müdahalelerde bulundu ve o bölgelere basit tabirle yama yapmak suretiyle dişlerimin çürümesini önledi. Önledi ama, ben o dişçi koltuğuna her oturduğumda öldüm öldüm dirildim sanki. Hayır, dişçi koltuğu fobisi değil benimkisi. Sağlık olunca konu, istedikleri kadar iğne vursunlar bana. Diş sinirlerim bir de normal şekilde uyuşsalar. Kuvvetli morfin yapılması gerek bana. Benimkisi çok farklı bir durum. Ben, bir isterik gibi bir değil, iki değil, üç iğne vurulmasını istemişimdir diş doktorlarından. Neden mi? Anlatayım:
Yıllar önce dişimin birisi çürümeye başlayınca, diş doktoruna gitmiştim. Alt tarafı kanal tedavisi ve dişime yapacağı dolguyla dişim kurtulacakken, doktorun acemiliği bula bula beni buldu. Tedavi ederken, dişimi kırdı. Yahu kırılan bardak olsa, tamam. Haydi yenisini alırız. Gitti, kırıldı dişim. Parçalarını almak için bir de cerrahi müdahalede bulundu ki, düşündükçe hala beynime bir şeyler saplanır. Ne yaptıysa bir türlü uyuşturamadı. Diş inat eder mi, etti işte. Doktor hanıma can havliyle bağırıyorum ‘’ Uyuşmadı dişim. Sinirime dokunuyor, sanki beynim yerinden çıktı. Durun, dokunmayın dişime! ‘’ Doktor hayretler içinde kalıyor. ‘’ Nasıl olur, uyuştu ama dişiniz.’’ diyor. Bir kez daha tekrarlıyorum. ‘’Hayır, uyuşmadı, uyuşsa beynime bıçak girmiş gibi ağrı niye olsun? Yaptığınız tedavi sanki diş tedavisi değil, beyin ameliyatı.’’diyorum. İkinci iğneyi vuruyor. Dilimi ısırıyorum, dudağımı ısırıyorum, ağrı hissetmiyorum, dilim dudağım ağzımda sanki kocamanlaşıyor. Ama gelgelelim, diş sinirlerim yine uyuşmuyor. Doktor kaldığı yerden tedaviye devam ediyor ama yine sinirime denk geliyor elindeki alet. ‘’Durun lütfen.Yine uyuşmadı dişim. Siz bana en kuvvetli morfini vurun.’’diyorum yalvararak. Üçüncü kez iğne vuruyor. Bu kez uyuşuyor. Diş doktoru şaşkınlık içinde. Sanki ben yalan söylüyorum. ‘’Meslek hayatımda ilk kez böyle bir şeyle karşılaşıyorum.’’ diyor. Doğaldır, acemi olmasa dişimi yanlışlıkla kırmazdı. Durduk yerde dişten olduğum yetmezmiş gibi, bir de uyuşmayan dişimin ağrısını beynimde hissediyorum. Aman Allah’ım, düşündükçe hala beynim yerinden sökülür. Üç kez iğne yapılan ben, sokağa çıktığımda, sersem, sarhoş gibi yürümüştüm yollarda. Öyle bir uyuttu ki bu morfin, sabah bir kalktım, başım yerinde değil sanki. Dudağımdaki ve dilimdeki uyuşukluk üç gün geçmedi. sarhoş gibi caddelerde sokaklarda dolaştım durdum. Hani bu vaziyette polis beni görüp de, ‘’ Ne içtin sen? Dese, haklıdır yani.
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum