Çok Güzel Şeyler Yaşadık

Şerafettin Muş
2648

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Çok Güzel Şeyler Yaşadık

Çok Güzel Şeyler Yaşadık

Köyümüz Yozgata 93 kilometre.Sarıkaya ya 15 kilometre.Hayvancılık ve tarım üzerine kurulu.içme suyu yeraltı kaynak suları kanalazyon şebekesi sularından sağlanıyor. Yine köyümüz iki mahelleden oluşuyor bu iki mahellenin arasında öz dediğimiz ufak bir dere var bu dereden aşağı dağdan ve çatalçayır dediğim araziden su gelir bu su köyü ortadan ikiye böler salına salına köyün ortasından akar gider
bu uzun uzadıya uzuyan bu özün iki kenarinda da bahceler var dı herkes bir şeyler eker ve taze sebzesini alır köyümüz değim gibi iki mahelleden oluşmakta
Karşı mahelle de bizim gibi sonradan gelip yerleşen göçmenler olduğu için biz o mahelleye macir mahellesi derdik bazende paris mahellesi derdik bizim için paristen daha güzeldi çocukluğumuzun geçtiği bu mahellenin belki yazarı
sanatcısı
ressam mı
iyatrocusu yoktu ama yeşillikten ağaçlıktan doğan doğal güzelliğine doyulmazdı bizim burada kendimize özgü dostluğumuz arkadaşlığımız şakalarımız vardı paylaşımlarımıza doyulmazdı
bizim mahellede ise ağaç ve yeşillik azdı köyümüzde daha çok söğüt ağacı
kavak
iğde
kaysi
erik
elma
dut
ayva ağaçları vardı
Biz bu köy de doğduk göbeğimiz burda kesildi bu köyde ayamız ilk defa toprağa değdi
Burda emekledik düşe kalka böyüdük biz burda yürümeye başladık hayata ilk adımımızı bu köyde attik
Adımız burda kondu bu köyde göbeğimiz kesildi ve bu topraklara gömüldü
biz burda yürümeye başladık burda böyüdük bu topraklarda koştuk oynadık sevdik sevildik sevdalandık
Biz bu köyde ne karakışlar ne tipiler ne fırtınalar gördük ne zorluklar yaşadık kışın kar yağdı kar topu oynadık kardan adam yaptık kızak kaydık karın üstüne ot dökerek hayvanları yemledik çağdanlığa kar doldurur ateşin üstünde eritir kaynatır çay yapar içerdik bahara doğru köyümüzün yamaçlarında kışdan arda kalan karların üstünü avcumuzla temizleyip üstünün kirini alıp altındaki bulgurlaşmış kardan tabaklarımızı doldurup üstüne pekmez döküp yerdik inanılmaz bir dondurucu tadı vardı öyleki soyuktan beynimiz donardı
O dönem üzümü bol olan bağlarımız vardı bu bağlara giden yol köyün ortasına çukur harmana kadar inerdi kış boyunca akşamları helkelerinen tenekelerinen su döker bu yolu baştan sona kadar buzlandırır sabah erkenden kalkar bu buzun üstünde gündüz akşama kadar kızak kayardık ne açlık gelirdi aklımıza nede üşüme
Gün geldi yağmur yağdı ıslandık gün oldu dolu yağdı saklandık baharın yağmurdan sonra topraklar kabarır toprağın soluğu olan buhar çıkardı buram buram toprak kokardı her taraf
Biz bu köyün sokaklarında çelik çomak
Kör ebe
Düğme oyunu
Portakal yuvarlardık
Güvercin taklası
Uzun eşek
Saklambaç
Zozo
Top
Mendil kapmaca
İp atlardık
Mahelle macı yapardık
Yakan top
Dalyan(sülenke taşı)
Erik ve kaysıları yer içinin çekirdeğini alır biz bunlarla misket oynardık
ilk okula bu köyde başladık
alfabeyi elif cüzünü burda okuduk ilkokulu burda bitirdik
bu köyde öküzü
kağnıyı atı ve at arabasını traktörü tanıdık
Biz bu köyde tarla sürdük
tapan yaptık
ekin ektik biçtik harman sürdük yeşeren ekinlerin alasulu oluşan taze başaklarını toplar ateş yakar yanan ateşin üzerine tutar kavurur firik yapar avucumuzun içinde kavruk kabuklarını temizler taze taze yerdik
arpa yolduk kalıçla (Orakla) anadutla kağnılara arabalara sap yükledik tırmık çektik düven sürdük Harman aktardik kuyulara buğday arpa saklardık o dönemler de
harmanlarımızdan saptan geçilmezdi ozamanlar
yakın köylerde Karayakup köyünde su değirmeni Peyik’te de ateş değirmeni vardı ozamanlar hala var mı bilmiyorum
çuval çuval buğday götürürdük değirmene un yapmak için bazen sabahlara kadar sırada beklerdik
bulgur yapmak için buğday kaynatır damda yada düz bir yerde geniş büyük bir bez serer üzerinde güneşin altında kuruturduk bolca çedene karıştırır hedik yerdik
ne zamandan kaldığını bilmem bizim evin önünde tarihi eser niteliği olan el emeği göz nuru olan bir soku taşı vardı içi oyuktu bir iki teneke buğday alacak büyüklükteydi bu taşın için de yarma yapardık
bu taşın içine yeterli su buğday kor biraz nemlendirici su katar bazen dört kişi bazen iki kişi olmak üzere karşılıklı tokmakları sırayla havaya kaldırır indirirdik tabi buğdayların tavına gelene kadar tokmalardık güneşte kurutur kavruğunu alır torbalarla saklardık yemek yapmak için
köyümüzün ortasında seten tepe dediğimiz bir yer var burda birde seten taşımız vardı el emeği olan bu taş tarihi bir eserdi bu taşın yaşını hiç kimse bilmezdi ne zaman yapıldı kimler yaptı kim nerden bilsin köyümüzde arkolok yoktu ki tarihi eserin kıymetini bilelim bu taş daire şeklinde yuvarlak içi oyulmuş tarihi eserdi içine kaynatılıp kurutulmuş buydağı doldurur tavında su katılır üzerinde teker böyüklüğünde dönen bir taş vardı bu taşa bazen öküz bazen at koşar bulgurluk olana kadar çevirirdik anilarımızı süsleyen bu seten taşını bu sefer izine gittimde baktım yerinde bulamadım sorduğumda dediler ki Şeref seten taşını kırdık dörde böldük şuraya yeni yapılan kuran kursu binasının timeline koyduk sözünü duyunca çok üzüldüm o an içimden bir çok şey aktı gitti san ki köyde taş kıtlığı vardı
çünkü köyümüzün tarihiydi o seten taşı bizim kuşağın anılarında hep o seten taşı vardır
yine elle yapılmış el emeği olan elle çekilen el değirmenlerimiz vardı biz bu değirmenlerle geceleri sabahlara kadar bulgur çekerdik kızlı erkekli bol bol türküler söyler hikayeler anlatırdık
köyümüzde küçük çocukların süt dişi dediğim dişleri çıktığında diş hediği yapılırdı gerçi bu gelenek hala yaşıyor
ayrıca köyümüzün ve tüm çevre köylerimizin çocuklarının sünnetini yapan bugün rahmetle andığım allah rahmet eylesin anılarımızda yaşasın bizim Bahadın kasabamızdan Hüseyin pehlivanımız vardı o yapardı düğünlerimizi davullu zurnalı olurdu düğünlerimiz bir köyden bir köye gidip gelin alıp gelirken giderken de dönerkende yada köy içinde düğün olduğunda bir gurup insan gelini karşılarken at yarışları yapılırdı cırıt oynanırdı
yine akşam olupta köyün malı köye gelirken köyün dışında karşılardık sığırın ve dananın gelişini eşeklere biner yarış yapardık kim kazanacak diye
bir başka güzellikti kendi içinde yaşadıklarımız

o yıllar bereketin bol olduğu yıllardı
Bağ bellerdik bağ budardık
sepet sepet üzüm taşır araba araba üzüm toplar bağ bozardık
pekmez ve ekşi yapardık
kış için samanın üstüne salkım salkım üzüm saklar kışın alır taze taze yerdik bağlarımızda badem ağacı
alıç ağacı
yaban armudu boldu ahlat ağacı vardı
köyümüze bir kaç kilometer uzakta bağların hemen arkasında çomak dağımız vardı bu dağ bir baştan bir başa meşe ağacıyla kaplıydı
Çomak dağında az gezmedik azmı mantar
kuzu kulağı
levik çiğdem
pelit topladık
Bu dağda davarları koyduğumuz ağıllarımız vardı
O zaman köyümüzden en az üç sürü davar keçi çakardı her bir sürüde en az üç yüz davar keçi vardı baharın kuzulayan davarların kuzularını köye taşır kuzunun sahibinden yurta alır sevinirdik
Yine çomak dağının bitiminde yüce yüyük dediğimiz bir tepe vardı biz bu yüce hüyüğün en tepesine çıkıp az mı sesimizin çıktığı kadar bağırdık üç kuyuya ve kömüşlüğe pikniğe giderdik kurbanlar keser yağmur dualarına çıkardık biz bu köyde sevdik ve biz bu köyde sevdalandık hayata
bizim çocukluk aşklarımız bu köyde saklı bir kent gibi saklı kaldı
Biz bu köyde ata eşeğe bindik atla eşekle öküzle bağda dağda tarlada ortak çalıştık yol arkadaşlığı yaptık birlikte ömür tükettik
Averenin
Çeşmenin
Üçoluğun
gölcağızın
Büyük pınarın
Baş pınarın yeraltı kaynağı olan akan buz gibi sularını kana kana içtik susuzluğumuzu giderdik bu gün hala köyümüzün içtiği sular yer altı kaynağı suları
Bahcelerimiz vardı bizler bu bahcelerimizi çapaladık ektik biçtik bin bir çeşit meyve ve zebze toplardık
yeri geldi bahcelerden erik elma kaysı salatalık tomates kavun karpuz çalar yerdik
köyün gençleri olarak geceleri ziyafet sofrası kurardık hele hele bir de
misafirin geleceğini yada geldiğini duyunca bayram ederdik çünkü o gün bilirdik ki o gün o evde bol yemek yapılacak yemeklerde ya kaz ya tavuk ya da hindi kesilecek takip eder o evi kontrol altına alırdık yemek pişip ve etler sofraya servise hazırlandığını anlayınca bir yolunu bulur sofra kurulmadan yemeği ve eti alır yerine tavuğun ağırlığınca tencerenin içine hafiften bir taş parçasıyla beraber bol su doldurur kaçardık arkadaşlar toplanır birlikte yerdik sofra kurulup herkes yemek yemek için sofraya oturupta tencerenin kapağı açıldığında o anı varın siz hesap edin ondan sonrada duyduğumuz küfürleri karışları dinlerdik yakalandığımızda da payımıza ne düşerse katlanırdık düğünlerimiz olurdu bu düğünler üç gün sürerdi
biz bu düğünlerde kına davul zurna eşliğinde halay çeker geceleri ateş yakar sinsin oyununu oynardık bayramlarda ellerimize kına yakardık bayram sabahı erkenden kalkar evlerimize pınarlarımızdan su taşırdık heyecanla ve sevinçle sevap alacağız diye yine sabah erkenden kalkar evden önce kapımızın önünü temizlerdik
Bu gün arif ocağı dediğimiz ve benim bizim anaokulumuz diye adlandırdığım köy odalarımız vardı köyümüzde
bizim gerçektende o dönemlerde ki ana okulumuzdu bu odalar bizim için
kışın bu odalarda büyüklerimize köyümüzün yaşlılarına hizmet etmek için zamanımızı çoğunu bu odalarda geçirirdik rahmetli Derviş dayının odası vardı bu oda (ince dervişin odası derdik) odaların başında gelirdi akşam üzeri köyümüzün içinden bulunan yolcular dilenciler o gün köyümüzde kalmak zorunda olupta yatacak yeri olmayan akşam geç saatlerde köyümüden geçmek zorunda olan yolcular olduğunda akşamın geç saateleri olduğu için karanlıkta nolur nolmaz akşamın şerrindense sabahın hayırı iyidir der yolcuyu salmaz misafir edilirdi bu odalarda büyüklerimizin bol bol sohbetlerini ve birbirlerine dönük şakalarını dinlerdik
dama gibi
dokuztaş ve üçtaş gibi oynadıkları oyunlarını izlerdik yani dostlar ve arkadaşlar biz o yılları dolu dolu yaşadık asi esen rüzgarlar gibi yerimizde duramazdık geçilmeyen sarp kayalardan yol bulur yine gecerdik yılkı atları gibi kimse bize gem vuramazdı o yıllarda o günler köyümüzde çayırların ve yılkı atlarının bol olduğu yıllardı
Köyümüzün davarı malı boldu sürü sürü davar giderdi yazıya yine köyümüzün büyük baş hayvanları vardı sığır güderdik ayrıca danalar ayrı bir gurup oluştururdu köyümüz de geçimi mi sağlamak için ben azmı mal yaydım bu köyde yarım gün okula gider yarım günde mal yayardım bazen okula gitmediğim günlerde sağolsun köyümüzün öğretmeni beni geldi diye yazardı beni yoklamalarda yok göstermezdi
toprağımızın zenginliği olan canlı hayvan türleri çeşitleri saymaynan bitmezdi
köyümüzde sularımız ağaçlarımız yeşilliğimiz boldu bahar eğlenceleri yapılırdı adına hıdırellezi derdik
guruplar halinde yazın geceleri dışarıda sabahlardık şakalarımızın yarenliklerimizin bol olduğu aklımızı zorlayan şakalar yapardık her gün geceleri fırsatları değerlendiridik
Bazen kağnın tekerleğine bir birimizi bağlar tepeden aşağıya bırakırdık kilometrelerce yuvarlana yuvarlana tarlalardan otun dikenin taşın kayanın üstünden yuvarlanır giderdik teker nerde durursa artık orda dururduk şansımıza kalmıştı her şey kimimiz yaralı kimimiz sağlam kurtulurduk
yine yazın geceleri harmanda yatan arkadaşlarımız olurdu eğer yerde yatıyorsa iğne iplik alır büyük bir titizlikle uyandırmadan elini ve kollarını sıkı sıkıya bağlar yatağı yorganı bir birine dikerdik yatağa hapsederdik yatan arkadaşımızı uyandığında yataktan çıkamazdı yatağa hapsolurdu bir kenara oturur onu izler gülerdik
Yine damda yatan arkadaşlarımız olurdu biz onları uyandırmadan ya ayak başparmağına yada afedersiniz mikisine ufak ağırlığı olan hafif bir taş bağlar bağladığımız taşı uzun bir iple damdan aşağıya yere değmeyecek şekilde duvarın yarısına kadar sarkıtır yatağı yorganı da bir birine iyice diker kalkmasını engellerdik bir ihtiyacı oldupta kendini uayanmak zorunda hissedip doğrulmak zorunda kaldığında bir daha geri yatamazdı ne öne eğile biliyordu ne yatabiliyordu çok zor bir andı o an ondan sonrada bir kenara saklanır uyanmasını beklerdik ertesi günü yaşadıklarını her yerde anlatır gülerdik yada
arabada ya da kağnıda yatan arkadaşlarımızı da uyandırmadan arabanın ve kağnının tekerlerini çaput bezlerinen sarar bol suyunan ıslatırdık ses yapmasın diye arbayı bulunduğu yerden alır köyün dışına yazının yüzüne bırakır geri köye gelirdik sabah uyandığın da kendini köyün dışında yazının düzünde bulurdu biz bu günleri köyümüzün o güzelim insanlarıyla doya doya yaşadık bunca güzelliği arkadaşlık sırlarımız ölümüne saklıydı biz de sevgiyi çıkarsız paylaştık unutulmayacak anılarımız oldu bu köyde son baharın sararan yaprakları gibi savrulurken rüzgar da dalından düşü verdiler birer birer
Hayat takviminin son yapraklarını birer birer koparırken ne çok şeyler yaşadığımızın ve yine ne çok şey kaybetiğimizin farkında bile değiliz zaman öyle hızlı ilerliyorki
Aynı topraklarda birlikte yaşadığımız acıyı sevinci derdi kederi ortak paylaştığımız tüm insanlarımızı bunca değerlerimizi ortak yaşadığımız bunca güzellikler adına o günden bu güne kadar aramızdan ayrılanları rahmetle kalanlarıda saygıyla anıyorum biz bu köyde çok güzel şeyler yaşadık ya sizler neler yapıyorsunuz köyümüzün şimdiki gençleri bunları biliyormudunuz bunca güzelliği yaşayabilmek için siz ne düşünüyorsunuz bu gün neler yapıyorsunuz anısı insan olan her canı sonsuz sevgi ve saygıyla selamlıyorum

Şerafettin Muş(Şeref Muş)

Şerafettin Muş
Kayıt Tarihi : 29.6.2014 00:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Fikri Özen
    Fikri Özen

    çok güzel anlatmışsınız hocam,
    adeta gözümde canlandı.
    acaba şimdi nasıl diye merak ettim,
    şehirdeki yozlaşma köye de indi mi.
    kutluyorum değerli dost.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Şerafettin Muş