Ucu bucağı olmayan bir hayale tıkıp, gecenin tam ortasına saldım seni/beni. Bir dağ başında ıssız kalmış, okyanusun ortasında yalnızlığı tıklım tıklım yaşar gibi ve her taraf ikimize ait anılara bulaşmışken, zaruri bir hiçlikte kaybolur gibi bu hayal.
Gözlerinde kaybolmayı, nefes almaya tercih ettiğin bir adamın/kadının, ardından bakakalmaya mahkum şu anın. Yüreğindeki çizikleri, imza diyerek körü körüne sakladığın zamanların, şimdi.
Gerçekte hiç var olmamış, sadece basit bir illüzyondan arta kalan anı kırıntılarıyla nefes almaktayız hepimiz ve sevgisizlikten olmalı bütün bu saçmalamalarımız. Tek bir kelimeyle anlatılabilecek “gel” ve “git”leri sadece kendimizi daha anlaşılır şekilde ortaya koyma saplantımızdan, uzun uzun cümlelerle kendimizi yormalarımız.
Basit bir “özledim! ” düştükten sonra dilinizden, “nerdesin? ” sorusu yerine kullanılan herhangi bir anlamsız cümleler dizisinden kırgınlıklarımızın çoğu.
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,