(Yaşanmış Memleket Hikâyeleri)
Şehrin ara sokaklarına akşamdan esintiler bıraktım
Rüzgâr bir hamlede deviriyor muhkem bedenimi
Çınar yapraklarını münzevi bir bakışla bahara salsam
Seninle gülen yüzüme süveyda olup çığlık atarlar
Bir yolcu geçer azığında şehrin sofraları bereketlenir
Helezonik bir nefes alır kıtlık mevsiminden
Emanet durduğu tüm molalarda solur aheste
Bir Müberra bakış kalır sevdanın kollarında
Seni yokluğa terk eden tenha sokak çeker ardınca
Kaldırımları kolaçan ederim satıcının çığlığında
Çoğalırsın çağın ızdırabına zamansız
Bir çocuk boyacı sandığında uyur gurup vakti
Karnesinde ki kırık notları düşünür şimdiden
Bir ayakkabının parlayan yüzünde dağılan saçlarını tarar itinayla
Güvercinler yavrularına mısır tanesi için bulvarlara konar ürkek
Ağlarsan gözyaşlarını silemez bilesin seri malı mendiller
Ağzının tadı bozulursa bir aromanın narin kokusunda
Lezzet dağıtan diyetisyen kadının tavsiyeleri kadük kalır
Akşam sofralarının yemek sonrası kahve molalarında
Ağır makinalar sağır eder çocuğun ameliyatlık kulağını
Teşhisi bir doktor reçetesinde Latince yazar
Bulvarlarda buluşur tüm yollar bilirsen şehirde
Şehrin emini dolaşır parkları keyfiniz yerinde mi diye
Kuzey kapısından girerler soğuk yüzlü göçebe yolcular
Liseli genç küçük hikâyeler yazar mahalli bir gazeteye
Ücretleri ise bir simitçi kasasında saklanır ay sonuna kadar
Gecekondu’nun daracık odasında sevdalara plaza dokunuşlarla
Şahıs kadrosu hafakanlar içinde gezinir sayfa aralarında
Bir hamal sırtında ağrılara aldırmadan çeker yükünü
Mihnet yükü ölümüne davetiye çıkarır gençliğine doymadan
Dursa kalkamaz, kalksa yürümez olur ayakları kahırdan
Yere düşen terlerine basmadan sokulur dar sokaklara
Çöp bidonu mola yerinde alarm verir cayırtılı bir sesle
Akşam pidesi yumurtalı kızarır Vakfıkebir fırınında
Dönüşte okunmamış bir gazeteye paket yaptırır
En sıcağından üç tane
Bir boşlukta yankılanır evden kaçan kızın çığlığı
Geceyi karakolda kolluk amirinin nezaretinde geçirir
Bir bardak çayı gözlerinde yudumlar kokusuna hasret
Sevdiği gencin eşkâli geceden dağıtılır ajanslara
Afiş olup şöhret basamaklarında yığılıp kalmadan
Ellerini uzatır mikron diye yapılan tüm konuşmalara
Aklınca açıklayacağı gerçekler sekiz sütuna manşet olacak
Yaşadığı kâbus dolu günler onu acar muhabir yapacak
Ajanslara haber geçecek basın ahlak ilkesini hiçe sayarak
Vebanın ölü yüzünü soldurur geçip giden yıllar
Yaşanmamış sahte aşkların kukladan oyununda
Perde arasını çerez çıtlatarak geçirmeselerdi
Rollerin en alasını oynadıklarını bilirlerdi
Hayatlarının tozlu sahne önlerinde
Ben çağlar boyu yaşanmış tüm aşklara arka çıkan
Çölde kaktüs, dağlarda mor sümbül olup açan
Tabiatı yeniden keşfe hazırlanan mümbit akan ırmaklarımla
Dağın eteğinde birleşip kol kola aktım yatağına hasret
Ruzu ezelden gelip akıbeti meçhul diyarlara koştum
Divane olmuş suların köpüğünde
Bir yaprak hızıyla çalkalanırcasına
Oyunlarında dublör kullanmayan aktörü alkışladım hep
Ruhumu karartı sahte otello, iki âşığın gönül oyunları
Yanık türkülerimi sevdalara vadilerde seslendirdim
Avazım çıktığı kadar
Çok sesli korunun anlaşılmaz metalik hışırtılarına
Dönüp bakmadım hayran gözlerle
Ben ağıtlarımı yakarım aşklarıma
Muzaffer Sarısözen, Neşet Ertaş, Davut Sulari
Fuzuli, Nedim, Baki, Itrı, Dede efendi,
Dibace olurlar enderunda büyüyen hayalime
Mahzuni Berçenek yaylasına hasret söyler
Bense rüzgârın harlı yüzüne
Bozlaktı, uzun havaydı, Ankara’da misketti
Çayda çıra Elazığ’da, Horan teperdik Rize’de gençlerle
Ege’de efe, Antep’te üçayak salınır
Bir memleket türküsü söylenir dillerde Edirne’den Kars’a
Biraz gözyaşı, biraz gurbet
İçli, yanık, birazda kırık
Boğar beni tan vakti ağarmadan elma renkli düşlerim
Gecenin sessizliği hayalime acı bir kement atar
Meçhule dümen kıran bir gemide rota çizerim
Hakikat ile hayal arsında salınırken
Uyanırım gördüğüm rüyalardan horoz sesiyle
Koyulurum şehrin tenha sokaklarına çöp arabasıyla birlikte
Ayaklarımı sürürüm bir çorbacı dükkânına sabah ezanıyla
Ayazı ellerimde ısıtır sürerim buz tutan yanaklarıma
Sokakları bir anlık hasretlere mekân tutan aylaklar
Teyakkuz haline geçin ve dirilin bir sesin mahrem büyüsünde
“Kalkın Kenan diyarına giden kervanda bir kişilik yer var
Sahte dünyaları satın sahibine haraç mezat demeden
Mısır Sultanı Yusuf yüreklilere ram olun baha sormadan”
27.01.2007
Saat:14.42/Darende
Kayıt Tarihi : 25.5.2012 17:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!