ÇOCUKTUM
Çocuktum.
Dertten uzak koşardım sokaklarda.
Her kuşun kanadına asılır giderdim sonsuzluğa.
Saatlerce top oynar, korka korka eve dönerdim.
Karameşe’den Kürşad ve kırk yiğidi gelecek sanırdım.
Kuyutaşı’nda çift başlı kılıcıyla Hz. Ali’yi beklerdim.
Garip rüyalar görür, korkuyla uyanırdım her gece.
Herkesi dondurup alış-veriş yapardım gizlice.
Çocuktum.
Datlucu’dan tatlı almak için ayakkabı boyardım.
Matematikten başka hiçbir dersten kokmazdım.
Kavgadan kaçar, yine ortasında bulurdum kendimi.
Haberler bugünkü gibi terör illetiyle doluydu.
Kanlı seksenlerde babamın yolunu beklerdim.
Annemin dualarına bir anlam veremiyordum.
Kardeşimin teninin neden soğuduğunu bilmiyordum.
İstanbul akşamlarında annemin ağıtlarını dinliyordum.
Çocuktum.
İnsanların televizyona nasıl sığdığını anlamıyordum.
Boğaz Köprüsü’nün sırrını bir türlü anlayamıyordum.
Martıların o korkunç çığlığıyla irkiliyor, titriyordum.
Denize bakıp babamın bacaklarına sarılıyordum.
Altın sarısı saçlarımı sık sık elimle tarıyordum.
Bisikletimi çok seviyor, kendimden bile gizliyordum.
Babamın, İstanbul’u neden terk ettiğini bilmiyordum.
Sürülen babamın yolunu gözlüyor, onu özlüyordum.
Fazıl dedemin çiftlikten dönüşünü bekliyordum.
Diğer dedemin nedense(!) pek tanımıyordum.
Çocuktum.
Köyde neden elektrik olmadığını anlayamıyordum.
Uçan Kazı seyretmekten büyük zevk alıyordum.
Kimse babam kadar kitap okuyamaz diyordum.
Gazete okurken babamın ceplerini karıştırıyordum.
Muhtarın oduna bırakmasından nefret ediyordum.
Her hafta Perihan’ın tamir edilmesinden bıkıyordum.
Mahalle maçlarında Hicabi’nin gözüne giriyordum.
Muharrem Ağabey’imin ölüm haberiyle yıkılıyordum.
Ernek Yaylası akşamlarının oyunlarıyla coşuyor,
Köyümün üstünü gök gibi çadırla kapatıyordum.
Çocuktum.
Fındık’ın: “Babana kâfir okulunu kapatsın!” deyişini,
Bu anlamsız öfkeyi, nedense bir türlü unutamıyordum.
Yaz kış oynadığımız saklambaçlara doyamıyor,
Kendi bahçemiz dururken el bostanlarına dalıyordum.
Murat’a neden kır şeytanı dediklerini bilmiyordum.
Yaylaya yalnız gitmek istiyor ama korkuyordum.
Ağa Dede’nin gölüne dalıyor, balıkları seyrediyordum.
Nevzat’ın eliyle nasıl balık tuttuğunu anlayamıyordum.
Kızakla kaymaktan zevk alıyor, bazen korkuyordum.
Mustafa Dayı’ya yakalanmamak için çabalıyordum.
Çocuktum.
Hasret Amcamı seyretmeye hiç doymuyor,
Babamın neden sigara içtiğini anlayamıyordum.
Tavukların yumurtlamasını dört gözle bekliyordum.
Bir yumurtaya aldığım eti püfü zevkle yiyordum.
Danaları otlatmaya götürüyor, birini kaybediyordum.
Hicabi’yle nevruz topluyor, bölüştürerek yiyorduk.
Astıra Eminin fırından gelen kokuya dayanamıyordum.
Garip düşler görüyor, her gece gökte uçuyordum.
Kuşçu Fazlı’dan kuş alıp köyün gözdesi yapıyordum.
Sefer Dayı’nın güvercinlerinin seyrine doyamıyordum.
Çocuktum.
Nevzat her gördüğü kızı sevdiğini söylüyordu.
İşte bu yüzden Önder saçını uzatmaktan korkuyordu.
Akrabalar, politika yüzünden henüz küsmemişlerdi.
Dedi kodu her zamanki gibi yine vardı köyümde.
Henüz insanlar RP’ye oy vermeyen kâfir, demiyordu.
Okuyana değer verilmiyor, cami-okul çatıştırılıyordu.
Yine de insanlar birbirinin acısını paylaşabiliyordu.
Çocuktum.
Bütün ailem bir aradaydı, gurbet ayırmamıştı bizi.
Ablalarımın arkadaşları elişi öğrenmeye geliyordu.
Nazife Ablamın on parmağında on marifet vardı yine.
Dokuduğu kilimler, görenleri büyülerdi adeta.
Kimselere göstermediğim, coşkulu şiirler yazardım.
Öğretmenim Yaşar Tava, gençlere adam nasıl olunur, dersi verirdi beldemde
Kıskananlar önünü keser, kahvehanede ona çatarlardı.
Bir deprem olsa evimizin yıkılacağından korkuyordum.
Çocuktum.
Hasret Amca’mın ustalığı karşısında büyülenirdim.
Mustafa (Türkel) Dayı’mı seyretmeye hiç doyamıyordum.
Ahmet Dayının (Demir) güvercinlerini çalmaktan utanıyordum.
Belki bu yüzden değerli dostum Ayhan’a karşı hep mahcup olurdum.
Muhtar Süleyman’ı tanıdıkça daha çok seviyordum.
Fuat’ın sol ayağını, Elyasa’nın çalımını beğenirdim.
Recai Ağabey, bacadan hep bizi seyretsin isterdim.
Çocuktum.
Metin kurbağaları yakalayıp ameliyat ediyorken
İleride doktor olacağını henüz bilmiyordu.
Hamit ile her zaman aynı takımda olmak isterdim.
Muharrem Ağabeyle gezmekten büyük zevk alırdım.
Kuzu Gölü’nde yıkanmaya bıkmıyor, usanmıyordum.
Kara Meşe’den Düzlere koşmaya hiç erinmiyordum.
Çok şükür çevreme göre bazı şeyleri(!) bilmiyordum.
Mesela kimsenin öküzünün alnına çivi çakmıyordum.
Metin’in doktor olacağını kurbağalardan biliyordum.
Çocuktum.
Metin kurbağaları yakalayıp ameliyat ediyorken
İleride doktor olacağını henüz bilmiyordu.
Babamın kütüphanesindeki kitaplarını sayamıyordum.
Bakkala şeker almaya gidip ekmekle dönüyordum.
Tavanda asılı ekmek teknesine yetişemiyordum.
Yoğurda ekmek doğrayıp şeker atıp iştahla yiyordum.
Sebepsiz acılar taşıyordum içimde
Metin’in dedesinden yürüttüğü sigaraları unutamıyordum.
Herkesin yaptığı işleri yapmıyor, kitabımla kıra gidip saatlerce dönmüyordum.
Politikacılar her zamanki gibi kocaman yalanlar söylüyor;
Çoluk çocuk, damat, cümbür cemaat köşeyi dönü-yordu.
Dün çocuktum.
Ben hâlâ çocuğum çünkü değişen bir şey yok köyüm ve ülkemde.
Değişen sadece yaş.
Kayıt Tarihi : 12.2.2021 13:14:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!