BEN AYTEN ÖZGÜN
1 Eylül 1950 yılında İstanbul'un Beykoz ilçesinde sabah ezanı okunurken dünyaya gelmişim. Dört çocuklu bir ailenin ikinci ferdiyim .Bir ablam bir erkek birde kız kardeşim var.Kardeşler arasında çocukluğumuzdan buya na en ufak bir kırgınlık dahi yaşamadık,bundan sonrada yaşanacağını sanmıyorum.Birimiz hepimiz demektir ,aynı kandan,aynı candan dünyaya geldik onlar benim canlarım iyi 'ki varlar şükürler olsun hepsi hayatta Babamda astımı vardı sık,sık nefes darlığı çekerdi bir bayram akşamı babamı kaybettik 14 yaşındaydım ilk ölüm acısını o zaman tattım o acıya nasıl dayandığıma şaşırmıştım.Bir kaç gün sonra Babamın kıyafetlerini toparlarken kullanmadığı bir ceketinin cebinde bir cep defteri buldum ablam ve annemde gördüler o ne dediler okudum .Babamın yazdığı şiirler ve bir kaç tane Ankaralı bir bestekar tarafından bestelenmiş şiirleri hepimiz şoka girdik annem onu bana verirmisin dedi verdim o günden sonra defter ortadan yok oldu toprağı bol olsun rahmetli anneciğim ne düşündü bilmiyorum kıskançlık yapıp defteri ortadan yok etti aradan çok yıllar geçti hala yanarım elimizde hiç bir kanıt yok malesef elimizden uçurduk. Babam üç yaşındayken anne ve babasını kaybetmiş Askeri lisenin ikinci sınıfında iken eniştesi maddi imkansızlıktan okuldan almak zorunda kalmış . O yılları bize anlatırken gözleri dolardı canım babacığımın .Annem ev kadınıydı çok güzel bir kadındı Babamla arasında hayli yaş farkı vardı ben annemin babama safi adı ile hitap ettiğini hiç
duymadım Cemal bey derdi .babamda anneme hanım diye hitap ederdi,birbirlerine ne güzel saygıları vardı.Annemi kaybettiğim de 40 yaşındaydım hayatını yüksek tansiyondan beyin kanamsından kaybetti, yıl 1990 ve ikinci ölüm acısını yaşadım ,bu seferki acı farklı tarifi imkansız bir acıydı, bir yıl kendimi toparlayamadım aradan çok yıllar geçti hala dünkü gibi içim acıyor.O gün bu gündür Esansiyel tansiyon hastasıyım annem giderken tansiyonunu bana devretti 29 yıllık misafirim oldu.Çocukluğum İstanbul'un en güzel zamanlarında doğal güzelliklerin bozulmadığı dönemlerde yaşadım .Tarihi Beykoz çayırı vardır o çayır altmışlı yıllarda böyle değildi,insanın boyunu aşan çimlerin arasında rengarenk çiçeklerin bulunduğu rüzgar esince su dalgası gibi bir sağa bir sola yatardı harika bir görüntü meydana gelirdi öylece seyrederdik.Biz çocuklar saklambaç oynarken çimlerin arasına dalardık kimse kimseyi bulamazdı çünkü kaybolurduk.Ne güzeldi o günler inanın gözlerim yaşardı. O zamanlar her şey doğaldı,Annem çiftlikten süt alıp yoğurdu kendisi mayalardı yumurtalar taze,ballar,tereyağları hepsi doğaldı,ya balıklar canlı canlı sahilde kovalara koymuşlar eve getirdiğimizde balıklar hala zıplardı.Her şeyin özünü yedik Yedimde ben neden bu kadar hastalık sahibi oldum bunu çözemedim.Buda benim kısmetime düşen demek çocukluğumdan bu sürece kadar mutlu yaşadım aile saadetimiz ve düzenimiz mükemmel Allah her güzelliği bir arada vermiyor demek'i olsun diyorum Allah huzurumuzu bozmasın hastalığa razıyım.O zamanlar bu kadar hastalıklar yoktu,vesaitler azdı bu kadar trafik kazaları yaşanmazdı .Faytonlar vardı çokta zevkli oluyordu, insanlar birbirlerine bu kadar kırıcı ve saygısız da değildiler,ihanetler ,
cinayetler ve bu karar rezaletlik yoktu. Yaramazlık yaptığımız
da komşu teyzeler bize Annemde onların çocukların kızabiliyordu ,şimdi kimseye gözünün üzerinde kaşın var diyemiyorsunuz, Dostane komşuluk ilişkilerinin devam ettiği çocuklarını ve evinin anahtarını komşusuna rahatlıkla emanet ettiği,kavgasız, gürültüsüz,yalansız,riyasız saygı ve sevgi çerçevesi içersin de bir rüya gibi günler yaşadık. 100 metre uzaktan Öğretmenlerimizi görünce olduğumuz yerde durur saygı duruşuna geçerdik.Şimdi öğrencilere bakıyorum da du-
rum malesef içler acısı. Ben esmer tenliyim çocukken beni sevenler''Karabiberim top top şekerim'' diye severlerdi çok kızardım aklıma gelince gülüyorum .Bizim arkadaş ilişkilerimiz
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla