Hasretimde, tükenmeyen acılarımda,
nefesimde beslediğim
Elerim, avuçlarım arasında büyüttüğüm
Yorgun
Acı dolu
Bin bir yamalı
Delik deşik hayallerim
Günlerim harabe, düşlerim yıkık
Umutlarım kırık, dökük
Vurdukça vuran
Hayatın acımasızlığında
Yangın yerine döndü
Yüreğim
Ağrıyan sol yanımdan vurgun yedim
Ey nazlım
Gözlerim yaş dolu
Yarım yamalak
Türkçe'mle
Katip Çelebi İlk Okulu'na gittiğim
Yıl
Çocukluğumdaki boynu bükük
Utangaç umutlarım
Tozkoparan'lı
Zeyrek'li günlerim
Gözümde tüten
Özlemi içime işleyen, özlemi bağrımda yara açan
Benliğimde dolaşıp duran, Kağızman'da hiç çıkmıyor aklımda
Bir zamanlar adalarıyla, yedi tepesiyle çiçek, çiçek çiçeklenen
Mayıs'ta bahçelerinde erguvanlar, akasyalar göveren
İstanbul
Gözden akan yaşlar
Dilden dökülen sözcükler kadar yorgun
Yüreğim
Ben umudu sevdim
Düşleri sevdim
İstanbul
Köyümü sevdiğim kadar
Ben seni sevdim
Seni sevdim
Saf duygularımla, sana yüreğimde
Şiirler demledim
Galata Kulesi'yle
Yerebatan Sarnıcı'yla
Kapalı Çarşı'sıyla
Kızkulesi'yle
Bozdoğan Su Kemeriyle
Buram, buram tarih kokan
Anadolu'dan
Sevdasını, heybesine yükleyip gelen
Yüreği umuda susamışların kenti
İstanbul
Ne güzel günlerdi
O eski senli günler
Şimdi
Zindan içinde zindandır
Her gün
Her gecen bana
Artık
Özgürlüğü anlatan
Gök mavisi ufuklarda, gülmüyor gözlerim
Durmaksızın üzerime karanlık salan gecelerde, daralıyor ruhum
Her gece gökyüzünde parıldayan sayısız yıldızları görüyorum desem
Yalan olur
Çünkü
Gökdelenlerin yuttuğu
Şehrin semalarında
Ancak
Bir elin parmak sayısı kadar
Yıldız görüyorum
Ey İstanbul
Nice zamandır
Bende ki dert deryalar kadar büyük
Bende karabasanlar
Sende bitmeyen ahlar var
Ey
Sevdiceğim şehir
Sahillerine gemiler demir atan
İstanbul
Zeyrek'te
Cumbalı ahşap evleri olan
Ermeni'leri, Yahudi'leri, Türk ve Kürt'leri
Kucaklayan
Geceleri sünbül, hanımeli kokan
Şehir
Küçükpazar'ı
Haliç'i
Atatürk Köprüsü'nü
Çok sevmiştim seninle
Seni bu hale getiren
Siyasetçilere
Senin üzerinde
Rant elde eden
Toprak mafyasına karşı
Diren
Gel viran olma
İstanbul
Zulüm zincirin her halkasını kır
Kır İstanbul
Ey mega kent, yedi kat hüznüne gömülme
Senden, kirlenmemiş o erguvan kokan İstanbul'u istiyorum
Yuvaları harap olmuş üveyikleri, bülbülleri, serçeleri perişan
Fener Rum Patrikhanesi, Ayasofya'sı
Her gün inim, inim inleyen
Ahşap konakları olan
Koca şehir
İstanbul
Bu gece
Bir fahişenin çığlığı
Martıların kanatlarının arasında
Göğe düştü
Gök ağlıyor
Tacizcileri
Namertleri çoğalan
Tarlabaşı sokakları
Göğün gözyaşlarıyla sırılsıklam
Artık
Kefil değilim
Sana
Sabahın seher vaktine uzak
Sevginin tükendiği şehir
Sana sığmıyorum
Sana son kez bir şans veriyorum
Dön özüne
Sokak, sokak kucaklamak İstiyorum
Bir şafak vakti
O eski halinle seni
O gül bedenini
Etrafımda
Kendime yakın bildiğim
Dost eller bile kalmadı
İstanbul
Artık
Her gece
Her köşen ihanet kokuyor
Buna dayanabilir mi yürek?
Haykırmak istiyorum haykırmak
Kan ağladığım
Şu uğursuz
Issız gecelere
Sahte tebessümlere
Tükürmek istiyorum
Yanı başımda
Duran
Demirkazık yıldızına
Çünkü o da
İhanet içinde
Hiç bir gece bakmıyor
Ona bakan, ona umut besleyen gözlerime
Yanı başında duran, batmayan çoban yıldızı
Ne olur bu gece gül bana, karanlığın kırbayçı gibi inme sırtıma
Mehmet Çobanoğlu
02.08.2022
İstanbul
Kayıt Tarihi : 2.8.2022 19:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!