Çocukluğumda olan orman yangını

Yusuf Tuna
16760

ŞİİR


122

TAKİPÇİ

Çocukluğumda olan orman yangını

Bizim köy; Fethiye’nin kuzeybatısında Akdeniz’e kenarı olan etrafı yeşil çam ormanları ile kaplı, tepeleri deve hörgücü gibi yükselen, ortasından yılan gibi kıvrıla kıvrıla Yürek Çayının akıp gittiği ve kıyı şeridini deniz dalgalarının kıyasıya döğdüğü şirin, güzel ve turistik bir yerdir.
Kargı Köyü denince ilk akla gelen; gölde yetişen kargısı, sonra da portakal bahçeleridir. Kargı,sepet örülmesi ve sebze hereği olarak kullanılır. Portakal deyip geçmeyin. İnsanoğluna Yüce Allah’ın kış meyvesi olarak sunduğu nadide bir gıda ve şifa kaynağıdır.
Bizim eski ev böyle bir portakal bahçesi içinde, çam ormanlarının kenarında bulunan bir tepenin yamacında yapılmış, tek odalı, kibrit kutusu gibi küçük bir yapıdan ibaretti. Benim de çocukluğum burada fakirlik içinde geçti. Küçükken çok yaramaz olan, ele avuca sığmayan afacan bir çocuktum. Bizim köy halkının aslı asaleti has Türkmen olan Teke Yörüklerindendir. Bu sebeple köyde hemen hemen herkesin mutlaka keçisi veya koyunu bulunur, sığır sürüleri olurdu.
Bizim de üç beş filik keçisi ile sekiz on sığırımız, bir eşek ve on beş kadar tavuğumuz vardı. Rahmetli dedem eşeğe bindiği gibi sığırları sürer göl kıyısına otlatmaya götürür, keçileri kardeşimle ben gütmeye gider tavuklara kocanam bakar,anam da ev işlerini yapar, yemek hazırlar, bazlama ekmek pişirirdi. Mersin çalılarının başını ip yumağı gibi saran sılcan, sarmaşık, böğürtlen gibi bitkileri keçilere yedirmek için boynuzundan tutarak çeke çeke harımın üzerine çıkarırdık. Keçilerin ayakları boşluğa düştükçe çıkmak için debelenir, çabaladıkça daha da ormanın içine kaçar,biz de güleceğiz diye ölür geçerdik.
Her gün burada komşu çocukları ile toplanır, onlarla sek sek, birdir bir, uzun eşek, çelik çomak oyunları oynar,günümüzü böylece geçinirdik. Bazen çocuklara hile yaptın, mızıkçılık ettin diye kızar kavga eder, bazen de onlarla dövüşür, mıdıl sokar ağlatırdık. Oyun yerinin efesi biz idik. Hiçbir kimse sözümüzün üzerine söz diyemezdi. Diyen olursa dayağı yer otururdu. Ara sıra dayak attığımız kimseler beni babama şikayet eder, bunun sonucunda iyi bir sopa beni bekliyor olurdu fakat şikayet edenden de sonra öcümü mutlaka alırdım. Bazen de dayak korkusuna evden kaçar, dedemin ahırının önündeki sundurmanın altında bulunan zehre ambarının içine girip saklanırdım. Akşam olup gün batınca anam beni fellik fellik arar ‘’Yusuuuf, Yusuuuf’’ diye ünler, ‘’gene bi suç işledi herhal’’ diye doduranır, ‘’gel oğlum bubana dödürmeyecen’’ diye seslenirdi. Yine de ben tavuk gibi fiğ yığını altında pusar, hiç ses çıkarmadan saatlerce orada kalırdım. Babam işten eve gelince elinde oklava veya döndereç beni dövecek olur, anam araya girerek ‘’ elleme üle herif cocukcağızın aklını mı şıçradacan ‘’ diye karşı çıkardı. Babam da anama kızarak ‘’hep sen şımartıyon zaten bu çocuğu ‘’ derdi.Anamın bu yüzden babamdan azar yediği çok olurdu. Böyle fırtınalı bir günün ardından uyku uyumak çok iyi gelir, sabah olunca her şeyi unuturduk. Şafak vakti horoz sesiyle uyanır, arkadaşlarla buluşur, oyun oynamaya kaçardık. Ayağımızda dimi donu, yalın ayak Çingen çocukları gibi akşama kadar koşturur, üstümüz başımız toz toprak çamur içinde zenci çocukları misali dişlerimiz sırıtarak akşamın alaca karanlığında evin yolunu tutardık.
Yine böyle bir günün akşam üzeri kardeşim Mehmet Ali ile beraber çay kenarında oyun oynarken kulağımı kızıl arı soktu. Kulağım bir anda kepçe gibi şişti. Onun acısıyla arıyı takip edip yuvasını buldum. Hemen kardeşimi eve kibrit almaya yolladım. Aklımı bir muziplik gelmişti. Arıların yuvasının bulunduğu yere bir sopa ile kavak yapraklarını yığıp yakacak, öcümü alacaktım. Bu arada kardeşim de kibriti getirmişti. Ben de kibriti elinden alıp yaprak Gazallarını tutuşturdum. Gazallar yanıp ağaçlara ateş sıçradı. Söndürelim diye çam dallarıyla vursak da söndürmek mümkün olmadığı gibi ateş ormana sıçrayıp yayıldı. Baktık ki söneceği yok, oradan kaçtığımız gibi evi buluverdik. Evden babam ile konu komşu kimin haberi oldu ise eline su kovasını alan dereden su doldurup yangını söndürmeye koştu. Anca milletin uğraşıp didinmesi ile birkaç saatte yangın kontrol altına alınıp söndürüldü. Ben ise korkumdan titriyor, şimdi beni dama atarlar diye kalbim güp güp atıyor, soğuk soğuk terliyordum. Hayatımda ilk yangını burada görmüş, korkumdan ödüm patlamıştı. Hele o ağaçların cayır cayır yanışı yok mu? İçimi parçalıyordu. Çocuk aklı işte. Ben orayı yakmakla ormanın yanacağını hiç düşünmemiştim. Bu olay bana bir ders oldu. Ağaçlar yanarken sanki benim de içim yandı. Cayır cayır yanan ağaçların feryadını işitiyor gibi kulaklarım çınlıyordu. Üzüntümden ne yapacağımı şaşırmıştım.
Bundan sonra kendi kendime yaramazlık yapmamak için söz verdim ve böyle tehlikeli oyunlardan vazgeçtim. Şimdi bile o zamanki çocukluk günlerim aklıma gelince bu acı olayı hatırlar, yüreğim burkularak ve korku ile yeniden yaşar gibi olurum. O gün bu gün de ormanda bir duman kabarsa ya da bir ateş görsem içim parlar beni bir titreme sarar. Benim yüzümden yanan ağaçların günahını nasıl öderim diye üzülür, vicdan azabı çekerim.

Yusuf Tuna
Kayıt Tarihi : 2.12.2010 11:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yusuf Tuna