Hepimiz birbirinden farklı ama aynı şeyleri anlatan hikayelerle büyürüz.Biraz da biz düş gücümüzle abartırız belki, belki de yaşanmışlıkların yanında anlatılanlar nedir ki........
İşte öyle küçük, sıcacık hikayeleri anımsıyorum çocukluğumda.Annemle babamın yemekten sonra çay keyfi sırasında oynadıkları kağıt oyununu,ikisinin de ne kadar iyi vakit geçirdikleri,birbirlerini bunca yıl nasıl sevdikleri okunan yüzlerinden,gülüşlerinden birbirlerine takılmalarını çok iyi hatırlıyorum.Annemin ''Üçkağıt yapma Ahmet,benim gibi dürüst oyna'' deyişini.''Bak dürüst oynuyorum kazanıyorum'' diyerek farkında olmadan ''dürüstlük hayatta en iyi politikadır kızlarım''fikrini aşılayışı dün gibi aklımda.Hepsini bir bir hatırlıyorum ve özlemle anıyorum.
Oyunun sonunda nihayet sabırla ve heyecenla beklediğim anılar bölümü başlayacaktı.
Babam az konuşmasını daha çok severdi.O yüzden annem başlardı hep, o da düzeltmeler eklemeler yapmak için bazen araya girerdi.
Çok büyük bir aşkla sevmişlerdi birbirlerini.Ancak filimlerde rastlanabilecek kadar büyük bir aşkla.
Uzun boylu karayağız delikanlı daha 15 inde çıtkırıldım ama güzel muhtar kızını ilk görüşünden beri ''benim olacaksın'' diye düşündü ve hep bunun öyle olması için elinden geleni yaptı.Babam annemi istetdiğinde dedem:'' Yaşı çok küçük hem ben onu okutmak istiyorum'' demiş.Aslında babamı ve ailesini çok sevdiği halde o köye kızını vermek istemiyormuş.Çünkü babamın köyü anneminkine göre daha ıssız,daha çok çalışılıp daha az üretilen, medeniyettten daha uzak bir yermiş.Annem bunu şöyle anlatmaya çalışırdı: ''Köyde çayın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorlardı çocuklarım.Çorba ve evde yapılmış mısır ekmeği ile kahvaltı edilirdi.''
Oysa muhtar dedem ailesi için hatta o dönemde arkadaşları için daha iyi yaşam şartları sağlayabilecek ileri görüşlü bir CHP liydi. Milli şef hayranı, ileriyi görebilen ama pek de umutlu olmayan dedem; annemi okutmak için onu kasabadaki ortaokula göndermeyi denemiş.Ama çevreden kız çocuğu okumaz tepkileri gelmiş.Gene de annemi okutma kararında imiş ki; annemin kabadayı amcaoğullarından biri ''Onu okula gönderirsen ben gitmem amca.Okulda kızların sayısı çok az onlara da iyi gözle bakılmıyor.'' deyişi ile annemin tahsil hayatı suya düşmüş.Yine de onun için birşeyler yapmak isteyen dedem, onu kız sanatın ''dikiş ve nakış kursuna'' göndermiş.
Annem de benim gibi babasına hayrandı.Dedemin daha darbeden çok çok önce ''Bunları asarlar,bu hükümet ne yapıyor.'' deyişini ve ardından Menderes'in ve diğerlerinin Yassıada'ya gönderilişlerini o çocuk fikriyle algılayamayan annem; şimdi der şeyi daha iyi anlıyordu.
Köydeki imeceler ki annem onlara ''mec'' derdi ve annemle babamın birbirlerine söyledikleri maniler ile renklenirdi hikayeler.Annemin hafızası çok güçlüydü.O manileri bir yere not etmemesine rağmen kelimesi kelimesine hatırlıyordu.Babam bunları sadece hoş bir gülümseme ile dinler ve başıyla onaylardı.
Babam çok seyahat ederdi. İşi gereği toplantılar için özellikle Ankara'ya giderdi.Karadeniz Bakır İşletmeleri İşçi Sendikası Başkanıydı benim babam.Her seyahatinden anneme ve bize birşeylerle dönerdi.Her seferinde anneme getirdiği plaklar şimdi bile çok güzeller bence.O dönemde öyle bir romantizm öyle bir saygı, nasıl oluyorda her türlü imkanın mevcut olduğu günümüzde mümkün olmuyor ben anlamıyorum.
'' Babanızı çok sevmeme rağmen babam fikrini değiştirip beni babanızla evlendirmese; asla kaçmazdım.'' der annem.Babam da ona gönderdiği pusulada kimseye varmamasını; onon da annemden başka hiç kimseyle evlenmek niyetinde olmadığını açıkça yazmış.''Ama merak etme seni zorla evlendirmeye kalkarlarsa düğün günü gerekirse seni helikopterle kaçırırım'' demiş.
''Sen benimsin'' ''Sadece benim'' işte şimdiki erkeklerin diyemediği bu.''Sen istiyorsan ilelebet benimsin''. Bunu diyebilen her erkek istediği kadını elde eder.Her şart veye koşul altında bile.
Ve nihayetinde dedem razı gelmiş ve annem telli duvaklı babama gelin gelmiş.Problemler asıl bundan sonra başlamış. Babamın hapse düşüşü, annemin o zor şartlarda babamın ailesi ile köyde kalışı.Annem ilk çocuğunu kocası çok uzakta iken doğurmuş.Abim konuşma çağındaymış babam eve döndüğünde ve aralarında aşılmaz engeller olmuş hep.Babam uzakta iken dedem annemi ve abimi geri almak kendi evine getirmek istemiş.Çünkü henüz resmi nikahları yokmuş.Amam annem ısrarla gelin gittiği evde kalacağını ve erkeğinin eve dönmesini bekleyeceğini söylemiş.
Kişiliğimizi oluşturan her şeyin bir duvarı ören tuğlalar gibi tek tek sıralandığı, oluştuğu devir çocukluğumuzdur.Farkında olur veya olmayız ama etkisinde kaldığımız olaylar veya kişiler vardır.Benim çocukluğum tek tek nelerden etkilendi bilemem ama büyük bir kısmı babama hayranlık ve saygıyla örüldü.
Babamın kitaplığında 1967 senesine ait küçük bir ajanda buldum.Kendi el yazısı ile anılarını bu deftere yazmıştı.Annemin onu hapiste ziyaretleri hepsi bu küçük ajanda da kısa kısa not alınmıştı.Gözyaşları içinde her satırına kadar okudum.Yazdığı şiirleri, olaylara bakış açısı hepsi,bu deftere sığabildiği kadarı o kitaplıktaydı.İşte bu anıları yazmaya o gün karar verdim.Zira babamın hayatı değil benim kıytırık hikayelerime, çok daha önemli eserlere konu olacak kadar dopdoluydu.
Uzun boyu kırlaşmış saçları, çatık kaşlarıyla yakışıklı bir adamdı babam. Çok ağır ve oturaklı, duygularını pek belli etmeyen; anneme hariç.Onunla aralarında öyle güzel bir iletişimleri vardı ki, saygı ve sevgi ile sanki tek bir beyin, tek bir kalptiler.Onlara hayranlığımı bu satırlarda dile getirmek yüzlerine söylemekten daha kolay.
Bu iki kelimeyi aynı cümlede kullanmaktan utansamda, aşka ve sevgiye saygısıda çoktu babamın.İlk okula gittiğim günlerdi. Annem bir gün ablamı camda erkek arkadaşı ile bakışırken yakalamış ve ablamı iyice hırpalamıştı.Akşam yemeğinde hepimiz yerlerimizi aldık yalnız ablam yoktu sandalyesinde.
''Mine nerde? Yemeğe niye gelmiyor? '' dedi babam.Annem bir süre sustuktan sonra ''odada yatıyor, bu gece yemeğe gelmeyecek.'' dedi.Akşam yemeklerinde hepimizin bir arada olması babam için çok önemliydi.''Hasta mı? '' diye sordu.''Hayır, bu gün yine o serseriye bakarken yakaladımve dövdüm'' dedi annem. ''Agladı ve odada yatıyor.'' Bir süre suskunluk oldu. Hepimiz yemeğimizi yiyorduk ama babamın vereceği tepkiyi merak etmiştik.
'' Annen de seni bana baktığın için dövdü mü? '' dedi babam.Hepimiz gülmeye başladık.Annem ağzında bir şeyler geveledi o da güldü.''Git yemeğe çağır gelsin '' dedi babam.''Ben çağırırım'' dedi Rabia ve masadan fırladı.Ablam şişmiş gözleri ve kızarmış suratı ile sofraya geldi.Yedi kişilik aile gene akşam yemeğinde biraraya gelmiştik.Kadro tamamdı.Neşe içinde yemeğimizi yedik.Her akşam gibi o akşam da evimiz huzur ve mutluluk doluydu.
Kayıt Tarihi : 12.9.2007 20:15:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Saniye Bozlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/09/12/cocuklugum-134.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)