ne zaman balığa gitse
anasının köyden nakışla süsleyip
gönderdiği kuştüyü minderini
bisikletinin oturağına koyardı
pedalı çevirirken
zincire sıkışmasın diye
çorabının içine toplamak gibi
bir huyu vardı pantolon uçlarını
an gelir hayat çarkını zorlarken
dişlilerin arasında kaybolup giderdi
yorgunluğunun terli akşamlarında
ve farkına varmazdı uykusuzluktan
oltanın kurşunu ağır
misinasının ucundaki iğneye
solucan takmak isterken korktuğu
ve elinin titrediği zamanlar olurdu
vazgeçerdi kararından ve solucanı
toprağa bıraktıktan sonra
somunu gölün suyuna bandırıp
iğneyi de yaptığı hamura gömerdi
sazanlar hamuru severdi levreğe göre
ve küçük iğneye büyük balıklar
daha çok rastlardı sabahın erken
saatlerinde ya da o öyle inanırdı
solucana gösterdiği davranışı
o çocuk hırsıyla yakaladığı
sazanlara göstermezdi nedense
ki belki sırf ekmek parası içindi
oysa dünyanın kan göllerinde
iğnelerin ve solucanların yerinde
mayınlar ve ölen insanlar vardı
ama balıkçı çocuk gibi yürekleri yoktu
Kayıt Tarihi : 1.9.2005 10:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!