Çocuk, çok sevdi ağacı...
Verirdi ona, her kış
Çiçekleri olaydı!
Ağaç, çok sevdi çoçuğu...
Öperdi altın saçlarından
Dudakları olaydı!
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
böyle edebiyata gönül vermiş edebiyat öğretmenleri okadar azaldı ki.. günümüzde şiiri sırtlayanlar bu adrestende görüldüğü gibi.. başka mesleklerde çalışan insanlar.. bu güzel şiire şapka çıkarıyor bu büyüğümün huzurunda saygıyla çekiliyorum....
Eski ve eskimeyecek usta şiirlerinin anloljide günün şiiri olmaya hiç ihtiyaçları yok aslında.
Ayrı bir bölümde 'Ustalardan Dünden Bugüne Güne Mahsus Şiir' türünde bir bölümde yer almalı onların şiirleri. Onların şiirleri günün şiiri olmakla bir bakıma yirmidört saatle ölçülendirilemez.
Şiirde iyi mertebeye ulaşmakta olan yeni şairlerin şiirleri yüreklendirme, tanıtma açısın daha yoğunlukta olmalı. Öyle sanıyorum ki genel uygulama bu doğrutluda.
Eski ve eskimeyen ustaların şiirlerini günün şiiri yapmanın minik sakıncaları da var.
Onlar yazıldığı yıllarla da bağdaşık unsurlar taşıyabilir. Ve güdük kalabilirler. Bu günün şiirinde çok görülüyor ve tartışılıyor. (Bu şiiri kastetmiyorum, yaşayan çok ün kazanmış şairler için de aynı sorun söz konusu.
Günümüzde adı pek bilinmeyen eski ustalardan daha usta ve etkili şiir yazan şairler bulunmakta.
Yer yer günün şiirinde görülüyor, yada tesadüfen raslanılan sayfalarda.
Yukarıdaki şiir vatan ve bayrak şairi olarak bilinen Asya'nın severek okuduğumuz şiirlerindendir. Asla küçümsemek gibi hal içinde olmak olası değil.
Örneğin dünyanın en büyük şairlerinden olan Nazım'ın şiirinin günün şiiri olmaya ihtiyacı yok.
Ancak sakıncası da yok denilebilir ama.
Her şeye rağmen binlerce şiir arasından günün şiiri seçmek zor iş. Bu tartışmlar da hoş ve tatl.ı biçimde sürüp gidiyor. Bazı hırçın, hiç bir şeyi beğenmeyen, hep olumsuz konuşan kişiler dışında.
Günün şiiri olmayı haketmeyen pek çok şiir de yayınlanıyor. Elbette eleştirilecek. Ancak belirtildiği gibi zor bir iş bu.'
Eğer Arif Nihat Asya'dan bir şiir seçilecekse bu şiir isabetli olmuş. Çünkü vatan ve milleti sevmenin sırrı duygu heyecanlarında değil artık. Bilimle, bilinçle, teknolojiyle, bilişime kavramayla ve bunların uygulamısya oluyor artık. Boyut ve içerik değiştiriyor kavramlar.
Soyadı en güzel ve Türk Edebiyatına büyük hizmetler vermiş Asya'nın bu şiiri pazar gününe yakıştı.
Not: Günün şiiri bölümünde Sn. Naime Erlaçin gibi edebiyat dünyasınya yakından haşır neşir olmuş bir kişinin yorumlarıyla yer alması bizler için büyük kazanç)
Şu şiirleri kaydederken biraz daha özen gösteremez mi Antoloji? Arif Nihat Asya, her şeyden önce bir edebiyat öğretmeniydi. Adana Erkek Lisesinde rahmetli babamın da hocasıydı...
Arif Nihat Hoca asla, hiçbir metninde 'ONUN DA' sözcüğünü 'ONUNDA' olarak yazmamış ve yazılmasına izin vermemiştir!
Bu kişiler ve onların yapıtları, hepimizin yeni kuşaklara aktarmak zorunda olduğumuz mihenk taşlarıdır. Kültürel mirasımızdır.
O halde nedendir bu özensizlik?
değişik bir yazım tarzı ve anlatım biçimi,ama her şeye rağmen akla hoş manalar getiriyor.
şaire rahmet,vesile olanlara minnet ve teşekkürler!
Hiii! Mehmet Arif Nihat Asya! !
Şiirlerine bakıp duvar boyadığım,
Şiirlerine bakıp gözlerimde bayrak uçuşturduğum adam!
Ama bendeki 2. baskıya göre, eksik bir dize!
Ve niçin sadık kalınmamış şiirin kendi görüntüsüne?
Şiiri kendi gibi yazalım:
Çocuk, çok sevdi ağacı..
Verirdi ona her kış,
..Çiçekleri olaydı..
..Yaprakları olaydı!
Ağaç, çok sevdi çocuğu..
Öperdi altın saçlarından,
..Dudakları olaydı
Ve ona öptürmek için
Eğilirdi yerlere kadar,
..Yanakları olaydı!
Dökerdi önüne hepsini,
Gümüşten, altından, sedeften,
..Oyuncakları olaydı
Ve çocuk gittikten sonra
Böyle kalır mıydı ağaç?
Ne olurdu onun da
..Bacakları olaydı,
..Ayakları olaydı!
(Doğmak / Kökler ve Dallar)
Arif Nihat Asya tartışılır mı? Üstatla ilgili yorum yapabilecek güçte şair var mı acaba diye düşündüm...O'nun duygu ve düşüncelerine, şairlik seviyesine ulaşmak çok zor olsa gerek..Allah rahmet eylesin...Mekanı cennet olsun....
arif nihat asyadan böyle bir şiir...ilk defa okudum bu şiirini.çok güzel bir şiir.Allah rahmet eylesin üstada.
Böyle kalır mıydım, Asyam.. yok işte bacaklarım.. yok işte ayaklarım ... Asyam! Aşkımı da en iyi sen anlattın, çağresizliğimi de... Bizim gibi sevenlere selam olsun..
Ne kadar güzel bir anlatım. Çocuk ve Ağaç
Çocuk, çok sevdi ağacı...
Verirdi ona, her kış
Çiçekleri olaydı!
Ağaç, çok sevdi çoçuğu...
Öperdi altın saçlarından
Dudakları olaydı!
Ve ona öptürmek için,
Eğilirdi yerlere kadar;
Yanakları olaydı!
Dökerdi önüne hepsini
Gümüşten, altından, sedeften
Oyuncakları olaydı!
Ve çoçuk gittikten sonra,
Böyle kalır mıydı ağaç?
Ne olurdu onunda
Bacakları olaydı,
Ayakları olaydı!
Ağaç gibi düşünmek , ağacın yerine koymak kendini. Önceki şiirde de bir anne gibi düşünülmüştü. Şairin üslubu bu olsa gerek.
Bu şiir ile ilgili 20 tane yorum bulunmakta