Çocuk Tiyatrosu 35. Kel başa Şimşir Tara ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Çocuk Tiyatrosu 35. Kel başa Şimşir Tarak (Çocuk Oyunu)

35. ÇOCUK OYUNU
KEL BAŞA ŞİMŞİR TARAK
Yazan: FEV

KİŞİLER:
KELOĞLAN
SEVİMLİ PALYAÇO
BORAZANCIBAŞI
KRAL
KADIN ANA
HOKKABAZ BEY
BİRİNCİ
İKİNCİ
ÜÇÜNCÜ
AŞÇIBAŞI
HAZİNECİBAŞI

KELOĞLAN: (İzleyenlerin arasında oturduğu en öndeki sıradan kalkar, sahneye çıkar, sahnenin bir kenarından konuşmasını sürdürür.)
Dün gece çok hoş bir rüya gördüm. Keloğlan’mışım. Bir tiyatrodaymışım. Salon izleyici çocuklarla dolu. Ben en ön sıralardan birine oturmuşum. Perdenin açılmasını bekliyormuşum.
Derken perde açıldı. Sevimli bir palyaço ortaya çıktı. Palyaço değnekten bir ata binmişti. Şarkı söyleyerek, dans ederek bize doğru geldi.
PALYAÇO:
Duyduk duymadık demeyin çocuklar
Peynir ekmek yemeyin çocuklar
Siz yemeyin onları
Bana verin çocuklar
Peynir ekmek yemeyi
Ben severim çocuklar…

Bana derler kralın soytarısı
Kralınkinden üstündür
Sözlerimin yarısı.
Kuyruk geldi yüce yerden
Ne kuyruğu be, buyruk buyruk
Size duyurmam gerekiyor
Kralımız Baldan tatlı
Ne vardır bunu öğrenmek istiyor.

Var mı içinizde baldan tatlı olanı bilen
Varsa gelin benimle
Binin çöpten atımın terkisine
Gidelim saraya
Konalım paraya…
Yaaa…. Bunu bilene Kral
Verecek altınların sarı sarısını
Verecek hazinesinin yarısını.

Benden söylemesi
Duyduk duymadık demeyin
Peynir ekmek yemeyin.
Yok ila ki yiyeceğim derseniz
Hiç olmazsa yarısını bana verin.

KELOĞLAN: Palyaçonun şarkısı Keloğlan’ı çok etkilemişti. Yani beni… Keloğlan ben oluyorum… İç çektim:
– Aaah, şimdi birazcık peynirle ekmek olsaydı, ne hoş olurdu. Anacığımın peynir dürümü olsaydı daha da hoş olurdu…
PALYAÇO: Ne söyleniyorsun Keloğlan? Peynir dürümü mü dedin? Yoksa bana mı öyle geldi? Dürüm dediysen, Hani dürüm nerede?
KELOĞLAN: Ben sadece hayal ettim…
PALYAÇO:
(Bu yanıta sevinmedi. Homurdanarak şarkı söyleye söyleye dans ede ede yanımdan gitti)
Hayal etmeyin!
Hayal etmek yok!
Hayal etmek yasak!
İnsanın canını peynir
dürümü istetmeyin!

KELOĞLAN:
Sürdürüyorum düşümü anlatmayı:
Sevimli Palyaço dolaştı
Salonu değnekten atıyla.
Şarkısını söyledi
Dans etti.
Geri dönüp gitti
Sahnede Kralın yanında bitti.
Benim söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.
Sesinizi kesin de olanları izleyin.
Oyun başlıyor çocuklaaar…

KELOĞLAN:
Perde açıldı. Ortada kocaman bir taht vardı. Tahtta Kral oturuyordu. Kral da kraldı ha… Bıyıkları bir karış sağa, bir sarış sola uzun mu uzun... Sakalları nerdeyse yere değecek. Başındaki tacı görmelisiniz. Sanırım elmastandı taşları, ışıl ışıldı…
KRAL: Söyle bakalım Tellal Palyaço. Buyruğumu duyurdun mu halkıma?
PALYAÇO: Sahi, sizin bir buyruğunuz vardı değil mi? İşe bakın, unutmuşum. Vah vah vah… Kusura bakmayın Sevgili Kralım. Şimdi geldi aklıma.
KRAL: (Öfkeli) Nasıl unutursun! Şimdi ben düğümlemez miyim senin kuyruğunu!
PALYAÇO: Şaka şaka… Unutacak adam mıyım kralımın buyruğunu? Başımla mı oynarım? Deli mi sanki bu kel?
KRAL: Haaa… İşte şöyle, yola gel.
PALYAÇO: Hangi yola? Asfalta mı, keçi yoluna mı?
KRAL: Kes!
PALYAÇO: Neyi keseyim? Astarı mı, kumaşı mı? Ama Sayın Kralım, ben terzi değilim ki?
KRAL: (Fırlar yerinden.)
Şimdi gösteririm sana ben terziyi?

PALYAÇO: (Ne pusar ne de susar)
Gösterin gösterin, hani nerede? Yeni bir giysi diksin bari bana.
KELOĞLAN: Na korkusuz şeydi şu Palyaco. Onun için soytarı da bir Kral da birdi…
Bu arada… Borazancıbaşı borazan çalarak sahneye girdi. Kralın karşısında durup selam verdi. Sıra şimdi onun şarkısındaydı.
BOROZANCIBAŞI:
Sevgili Kralım
Ekselansları
Sinyor…
Tellalın duyurusunu duyan koşup geliyor.
Neyin baldan tatlı ne olduğunu bilene
Sarı sarı altınlar verecekmişsiniz.
Ne yapıyorsunuz siz Sayın Kralım!
Ağlayasım geliyor…

KRAL:
Evet ne var bunda Borazancıbaşı? Sen şimdi bırak martavalı da şu sırtımı kaşı.
BOROZANCIBAŞI:
Olur mu Sevgili Kralım? .. Madem hazinenin altından girip üstünden çıkacaksınız…
KELOĞLAN:
Yok altından girip üstünden çıkmayacak, üstünden girip altından çıkacak hazinenin.
BOROZANCIBAŞI:
Madem hazineyi har vurup harman savuracaksınız…
KELOĞLAN:
Yok har vurup harman savurmayacak. Harmanı vurup hazineyi savuracak.
KRAL:
Eee? ..
KELOĞLAN:
Meee…
KRAL:
Sen sus Keloğlan! Sen konuş Borazancı.
BOROZANCIBAŞI:
Tellal çağıracağınıza önce bize haber verseydiniz. Hiç değilse yabancıya gitmezdi altınlarınız. Böyle yaparsanız hazinenin dibine darı ekeceksiniz…
KRAL:
Sen karışma bu işe. Gönder gelsin sıradaki.
BOROZANCIBAŞI (Bağırır, sıradakini çağırır.)
Gelsin bakalım sıradaki…

KADIN ANA: (Kucağında kundaklı bebeğiyle, bir kadın gelir huzura:
Bana derler kadın ana.
Baldan tatlı olanı getirdim işte
Sayın Kralımız!
Hiç durma
Altınlarımı hazırla.

KRAL: Neymiş söyle bakalım baldan tatlı olan şey Kadın Ana?
KADIN ANA: Onu bilmeyecek ne var Sevgili Kralımız. Bakın, işte kucağımda.
KRAL: Nedir o kucağındaki?
KADIN ANA: Bakın bakın… İyi bakın… İyi bakarsanız görürsünüz ne olduğunu.
KRAL: Ben bebekten başka şey göremiyorum orada.
KADIN ANA: İşte o! .. Baldan tatlı olan o! .. İnsanın yavrusundan daha tatlısı var mı dünyada?
KRAL: Hım… Hiç de fena akıl değil. Evet, doğru… İnsanın yavrusu baldan tatlıdır.

PALYAÇO: (Tef çalar oynar)
Oldu da bitti maşallah.
Hazinenin yarısı gitti inşallah! ...

KRAL:
Kes sesini palyaço!
PALYAÇO: Palyaço: Ses kesilir mi Sevgili Kralım?
KRAL: (Ters ters bakınca)
PALYAÇO: (Geriye çekildi.) Kestim kestim Kralım. Sen emret sesi de keseyim, bakışı da, duyuşu da…
KADIN ANA: Bırakın gevezeliği de söyleyin bana. Altınları hak ettim mi? Hazinenin yarısı benim mi şimdi Güzel Kralımız?
KRAL: Değil…
KADIN ANA::Değil mi? Neden? Demin siz de söylediniz ya… Dünyada insanlara yavrusundan daha tatlı bir şey yoktur diye…
KRAL: Evet, söyledim. Aynen öyle söyledim.
KADIN ANA: Eee… Daha ne?
KRAL: Herkesin yavrusu kendine tatlıdır. Senin yavrun bana tatlı olmaz. Benim yavrum da senin için baldan tatlı değildir. Ben, herkes için baldan tatlı olanı soruyorum.
KADIN ANA: Olmadı mı yani şimdi?
KRAL: Üzgünüm, olmadı.
KADIN ANA: Yazık… Oysa ne hayaller kurmuştum… Alacağım altınlarla bu baldan tatlı yavruma süt anası olsun diye bir inek alacaktım. Güçlensin diye bal alacaktım… Et, ekmek, meyve alacaktım…
KRAL: Yoksul birine benziyorsun galiba sen Kadın Ana.
KADIN ANA: Hayır, yoksul değilim. Hatta belki de dünyanın en zenginlerinden biriyim.
KRAL: Peki üstün başın niçin böyle yamalar içinde?
KADIN ANA: Üstüm başım yamalar içinde ama kirli değil. Benim zenginliğim, kucağımdaki bebeğimdir. Bence dünyada ondan daha değerli varlık yoktur.
KRAL: Hım… Anladım…
KADIN ANA: Dünyada benim sahip olduğum bu zenginliğe sahip olamayan o kadar çok insan var ki…
KRAL: Haklısın.
KADIN ANA: Ben bu zenginliğimle yetinebilirim. Varsın etim, sütüm, ekmeğim olmasın… İzninizle gideyim artık.
KRAL: Dur, gitme Kadın Ana. Madem gidecektin, niye geldin?
KADIN ANA: Suyu yokuşa akıtıp duruyorsun. Senin sözünde duracağın yok. Zaman yitirmeyeyim boşuna. Daha fazla geç olmadan varayım bir hanım kapısına. Artık çamaşır yıkamak mı olur, temizlik mi? Ne iş çıkarsa. Gideyim bebemin süt parasını çıkartmaya…
KRAL: Sözünde durmayan krallardan değilim ben. Borcumu vereceğim hemen.
(Seslenir) Hazineci başı! Hazinecibaşı!
PALYAÇO: Buyursunlar Öcübaşı.
KRAL: Ben Hazinecibaşını çağırdım Palyaço, eşekbaşını değil.
PALYAÇO: Onun işi vardı Kralım.
KRAL: Ne işi?
PALYAÇO: A işi… B işi… C işi Yok, Ç…
KRAL: Yeter yeter! Islatacaksın şimdi sarayımı. Eee, daha bitiremedi mi o işi?
PALYAÇO: Bitiremedi. Kolay kolay da bitireceğe benzemez.
KRAL: Kralımın hazinede işi olur, diye düşünmez mi bu adam?
PALYAÇO: Düşünür. Hazinenin anahtarını bana bıraktı Memişhaneye giderken..
KRAL: Öyleyse git bana hazineden 50 altın getir. Onu bu yoksul kadın anaya verelim.
PALYAÇO: Gidemem…
KRAL: Neden?
PALYAÇO: Hazinenin anahtarı diye bana yanlışlıkla helanın anahtarını vermiş.
KRAL: Söyleseydin kendisine. Doğru anahtarı isteseydin.
PALYAÇO: Söyledim ama beni dinlemedi. Ben de helayı kendisinin üzerine kilitledim.
KRAL: Çok komiksin. Git heladan çıkart şunu da bana elli altın getirsin.
PALYAÇO: Çıkartamam.
KRAL: Neden?
PALYAÇO: Anahtarı kaybettim.
KRAL: Eyvah, ne olacak şimdi?
PALYAÇO: Elli altın demiştiniz değil mi?
KRAL: Evet…
PALYAÇO: Kırk dokuz olsa olmaz mı?
PALYAÇO:
KRAL: Olmaz.
PALYAÇO: (İçi atın dolu bir keseyi koynundan çıkartır. Keseyi şıngırdatır ama Krala vermez.) O kadarı bende var. Size ödünç verebilirim. Bu arada ben de bir tanesini tırtıklarım diye ummuştum ama... Neyse, buyurun işte elli altınlık bir kese size.
KRAL: Ver…
Palyaço:
Veremem…
KRAL: Neden vermiyorsun Palyaço!
Palyaço:
Ben vermek istiyorum sevgili Kralım, ama onlar gitmiyorlar. Beni çok sevdiler galiba.
KRAL: Ver diyorum şu keseyi bana!
Palyaço altın kesesini sever. Keseyi Krala uzatır ama yine vermez.
Ben de sizi çok seviyorum sevgili altıncıklarım. Ama şimdi gitmelisiniz. Sonra yeniden buluşacağız… Buyurun sevgili Kralımız. İşte elli altınlık bir kese size. Siz sonra atmış altınımı iade edersiniz bana.
KRAL: Atmış da nereden çıktı?
Palyaço:
Daha çıkmadı. Sizin hazinenizden çıkacak.
KRAL: Elli verip atmış mı alıyorsun? Tefeci misin sen?
Palyaço:
Hayır tefçi değilim. Dümbelekçiyim. Bankalardan bile ucuz bu faiz Sayın Kralım.
KRAL: Olmaz öyle şey!
Palyaço kendi kendine homurdandı:
Amma kül yutmaz bir Kral bu da ha! Hiç oyuna gelmiyor. Tamam tamam sizin dediğiniz gibi olsun. Elli beş altın verirsiniz bana geri.
KRAL: Elli altın, elli…
Palyaço:
Biz de öyle dedik ya canım. Elli bir.
KRAL: Elli…
Palyaço:
Yahu bir altıncık da yok mu bize?
KRAL: Baldan tatlı olan nedir bil, hazinenin yarısını al.
Palyaço:
Nerde o kadar akıl bende…
KRAL: Aklım yok diyorsun ama maşallah 50 altını koynunda gezdiriyorsun.
Palyaço:
Neremde gezdireyim? Altınlarım başka yerde gezmeyi sevmiyor. Ne luna park istiyorlar, ne sinema… Biz senin koynundan çıkmayız diyorlar.
KRAL: Kes sesini! Bu altınları nereden buldun, sen onu söyle.
Palyaço susar.
KRAL: Cevap versene!
Palyaço:
Veremem.
KRAL: Neden?
Palyaço:
Kes sesini dediniz ya bana…
KRAL: Başka şey söyleme demek istedim. Altınları nereden aldığını söyle yeter!
Palyaço:
Altınları mı?
KRAL: Altınları? ..
Palyaço:
Yani şu altınları? ..
KRAL: Evet, o altınları.
Palyaço:
Havuzdan topladım.
KRAL: Ne havuzu? Havuzda altın ne arar?
Palyaço:
Siz atıyorsunuz ya… Balıklar yesin diye… Onlar yemediği için ziyan olmasınlar diye ben topluyorum.
KRAL: Şimdi yediririm onları sana.
Palyaço:
Aaah, nerde o günler! ... İnsanın yediği altın olsun.
KRAL: Midene oturur ama.
Palyaço:
Azar azar yerim, öldürmez.
KRAL: –Sen onu bırak da şunu söyle bakalım iftiracı Palyaço… Ben balıklara altın mı atıyorum?
Palyaço:
Atmıyor musunuz?
KRAL: Atmıyorum.
Palyaço:
Atmıyor musunuz?
KRAL: Atıyor muyum?
Palyaço:
Atmıyorsunuz.
KRAL: Atıyorum
Palyaço:
Atmıyorsunuz.
KRAL: Ooof of! Kafamı karıştırdın. Neyse canım neyse… Bunu başka zaman konuşuruz. Sen uzat bakalım şu altın kesesini bana.
Palyaço elleri titreyerek keseyi uzatır:
Bu-bu-buyur… Buyur… Buyurmayın…
KRAL: Ver şunu… (Keseyi Palyaçodan alır, kadına uzatır.) Al Kadın Ana. Bu elli altın senin. Her ne kadar herkes için baldan tatlı olanı bilemediysen de, bu senin hakkın. Çocuğunu etle, sütle balla, meyveyle besle, büyüt.
Kadın Ana keseyi alır:
Var olun Sevgili Kralımız. Tuttuğunuz altın olsun.
Palyaço bağırır:
Kralım kralım!
KRAL: Ne var, ne oldu!
Palyaço:
Bırakın elinizdeki o asayı!
KRAL: (İrkilerek elindeki krallık gücünü simgeleyen sopayı Palyaçonın başına atar.) Ne oluyor Palyaço?
Palyaço:
Atın dediysek başımızda paralayın demedik.
KRAL: Üzgünüm… Ne oldu? Niçin attırdın bana asamı?
Şimdi asanız altın olup elinize yapışır.
KRAL: Neden?
Palyaço:
Kadın Ana dua etti ya… Tuttuğunuz altın olsun dedi ya… İyi bir kadına benziyor bu. Duaları gerçekleşebilir.
KRAL: Gerçekleşirse ne olur? …
Palyaço:
Sopanız altın olur.
Daha iyi ya…
Olmaaaz… Elinize yapışıp kalır. Bir daha da kurtulamazsınız ondan.
KRAL: Yok canım, olur mu öyle şey?
Palyaço:
Olur olur…
Kral:
Amma tuhaf iş!
Palyaço yine bağırır:
Kralım kralım!
Kral:
Yine ne var?
Palyaço:
Ellerinizi koltuğunuzun kenarlarından çekin!
Kral:
Ne var ki koltuğumda?
Palyaço:
Elinizi dokundurduğunuzda ya onlar da atın olursa?
Kral:
Çattık belaya…
Palyaço:
Sakın bu gün hiçbir şey yemeyin Kralım.
Kral:
O da neden?
Palyaço:
Yediğiniz her şey altın olabilir. Altınlar da midenize oturur, sizi öldürür. Siz yiyeceklerinizi bana verin ben yiyeyim. Öldürürse beni öldürsün altın yiyecekleriniz…
Kral:
Seni hokkabaz seni! Bütün bunlar yiyeceklerime konmak içindi değil mi?
Palyaço:
Oooh… Kimbilir ne hoş şeyler hazırladı yine size aşçıbaşınız…
Kral:
Karıştırma şimdi bunları oyuna!
Palyaço şarkı yöyler izleyen çocukların da katılmasını ister:
Aşçıbaşı Aşçıbaşı!
……………….
Hiçbir şey demem
…………….
Bir gün yolunu şaşıra
……………..
Bana getire yiyeceklerin hasını
Taşıra taşıra…
Sarayın gariban palyaçosu
Onları boğazından aşıra.
Kral:
Nankör! Her gün bana gelen yemekleri, birlikte yiyoruz ya…
Palyaço şarkı söyler, çocukların da katılımını ister:
Doğru ama sırayla yiyoruz hep
………………..
Önce sen yiyorsun
…………….
Artıklarını bana veriyorsun.
Diyorum ki bundan sonra
Önce ben yesem
Artıklarını sana versem.
İşte adalet eşitlik buna derim
Böyle yapabilen bir kral olsan
O zaman ben sana Kral derim.
Kral:
Peki, şimdi kral değilsem neyim ben?
Palyaço:
Kralcıksın…Kralcık kralcık… Öyle değil mi Kadın ana? Kralcık değil mi Kralımız?
Kadın Ana:
Bilmem… Artık ben gitsem iyi olacak. Çıkabilir miyim Sevgili Kralımız?
Kral:
Çık Kadın ana, çık. Güle güle…
Kadın ana çıkarken Borazancıbaşı borazanını çalarak yine sahneye girer.
Kralların kralı! Sevgili Kralımız. Bu kez gelen bir bey. Beyim diyor ama hokkabaz gibi bir şey. Bu şey bey baldan tatlı olan şeyi biliyormuş.
Kral:
Çağır gelsin bakalım.
Borazancıbaşı borazan çalar, Hokkabaz beyi çağırır:
Baldan tatlı olan şeyin ne olduğunu bilen şey bey. Huzura gel…
Hokkabaz Bey huzura girer:
Tanrı uzun ömürler versin size Sayın Kralım.
Kral:
Öyle olsun… Söyle bakalım, nedir baldan tatlı olan?
Hokkabaz:
Baldan tatlı olan uykudur Büyük Kralımız.
Kral:
Uyku mu?
Hokkabaz:
Uyku…
Kral:
Yahu uyku baldan tatlı olur mu?
Hokkabaz:
Bir gece uyumayın da görün bakalım. Uyku baldan tatlı mıymış, değil miymiş Sayın Kralım.
Kral:
Hım… Ama benim uykum bana tatlı. Sana tatlı mı?
Hokkabaz:
Hayır, herkesin uykusu kendine tatlı.
Kral:
O zaman herkesin uykusu da kendine baldan tatlı.
Hokkabaz:
Orası öyle.
Kral:
O zaman git işine. Doğruyu bilen birisi varsa o gelsin buraya.
Hokkabaz:
Bana altın yok mu şimdi?
Kral:
Yok?
Hokkabaz:
O kadına verdiniz ama.
Kral:
O kadının ihtiyacı vardı.
Hokkabaz:
Benim de var Sevgili Kralımız.
Kral:
Bir işin yok mu senin?
Hokkabaz:
Vaaar…
Kral:
Nedir?
Hokkabaz:
Hokkabazım.
Ne iş yapar bu Hokkabazlar.
Hokkabaz:
İnsanları uyutur. Sonra da…
Uyutur mu?
Hokkabaz:
Uyutur. Sizi de uyutayım mı Sevgili Kralımız?
Kral:
Yok, ben almıyayım.
Kral çocuklarla birlikte şarkı söyler:
Demek insanları uyutursun…
………………
Sonra da onlara “baaak,
…………..
uyku baltan tatlıymış” diyerek
…………………
paralarını yürütürsün, öyle mi?
Seni üç kağıtçı hokkabaz seni!
Yetmedi mi milletin
yıllardan beri uyuduğu.
Yatırın şunu yere.
Sopa vurun tabanlarına elli kere.
Hokkabaz kaçar.
Aman kralım, yapmayın. Para-mara istemiyorum. İnanın onları uyutan ben değilim.
Kral onun ardı sıra bağırır:
Kimmiş ya?
Sesi dışardan gelir:
Onu siz benden iyi bilirsiniz Kralım…
Palyaço:
Yakalayalım mı Kralım?
Kral kahkahalarla güler:
Bırakın kaçsın. Onun korktuğu kendine yeter.
Borazancı yine borazanını çalar.
Kral:
Baltan tatlı olanı bilen mi geldi?
Kral:
Borazancı:
Evet, bilen geldi ama bunlar bir tane değiller. Böyle tek tek alırsan haftalarca sürecek. İzninizle onları üçer beşer çağıracağım Kralım.
Kral:
Çağır.
Borazancı:
Gelin bakalım buraya balcılar…
Üç kişi girer.
Kral:
Söyleyin bakalım, neymiş baldan tatlı olan?
Birinci:
Yemek yemek baldan tatlıdır kralım.
Kral:
Nereden belli.
İkinci:
Bir gün aç kalın da bakın. Yiyeceğiniz her şey size baldan tatlıymış gibi gelir.
Hım… Sen ne diyorsun Üçüncü?
Üçüncü:
Bence içmek baldan tatlıdır.
Kral:
Ne bana alkol mu öneriyorsun?
Üçüncü:
Hayır efendimiz hayır. Alkol değil. Su, ayran, şerbet…
Kral:
Neden?
Üçüncü:
Bir gün susuz kalırsanız anlarsınız nedenini.
Kral:
Hım… Sen ne diyorsun birinci?
Birinci:
Bence baldan tatlı olan… Yemek içmek ve de aynı zamanda kaçmaktır Sevgili Kralımız.
Kral:
Kaçmak mı? Neden kaçıyoruz ki?
İkinci:
Sıkışınca kaçılmaz mı?
Kral:
Nereye kaçılır?
Üçüncü:
Tuvalete…
Kral:
–Arkadaşlar, hepinizin söylediği de size göre doğru. Hepinizin söylediği de baldan tatlıdır belki. Ama benim istediğim yanıt bu değildi. Sanırım kimse bulmayacak doğruyu.
Oturduğum yerden ayağa kaktım, sahneye doğru seslendim.
Keloğlan:
Ben de denesem mi acaba?
Palyaço:
Otur oturduğun yerde.
Keloğlan:
Neden?
Palyaço:
Neden olacak, bunca koca adamlar bilemedi de sen mi bileceksin?

Keloğlan:
Ben de bilmeyivereyim. Ne kaybederim ki?
Palyaço:
Orası öyle, gel öyleyse. Sen de şansını dene. Zaten hayatımız hep lotarya oldu. Haydi, çekiliyor beyler, çekiliyor. Pilli Miyango, Spor-foto, süper-moto, altılı yamyam, yok mu alan…
Sahneye doğru yürüdüm. Borazancıbaşı benim için de borazan çaldı.
Kral:
Bu kez gelen kim?
Borazancıbaşı:
Keloğlan geldi efendimiz.
Babaları dedeleri bilemedi de iş bir çocuğa mı kaldı?
Palyaço:
Ben de öyle söyledim ama dinlemedi.
Kral:
Gelsin bakalım.
Borazancı başı izleyenlere döner.
Haydi bakalım, hep birlikte söylüyoruz çocuklar. Ben söyledikçe siz yineleyin. Yanlışım varsa şimdi susun, doğruyu sonra söyleyin.
Borazancıbaşı şarkı söyleyip dans eder:
O yalan bu yalan…
……………
Büyük kralımızın huzuruna çıktı
Keloğlan!
……………….
Bu da mı yalan?
……………………
Baltan tatlı olan nedir?
Bilemez de bakarsa bel bel
Avcunu yalayacaktır bu kel
Bilirse yaşadık gitti
kazancının yarısı benimdir.
Kral:
Söyle bakalım Keloğlan, baldan tatlı olan nedir?
Keloğlan:
Bal mı?
Kral:
Bal…
Keloğlan:
Valla ben balın tadını bilmiyorum ki sayın kralım.
Kral:
Nasıl bilmiyorsun? Yani hiç bal yemedin mi sen?
Kral:
Keloğlan:
Yemedim.
Kral:
Keloğlan:
Hım… Öyleyse ye.
Keloğlan:
Bal alacak param yok ki yiyeyim.
Kral seslendi:
Bal getirin buna.
Palyaço:
Buyruğunuzu Aşçıbaşına derhal iletiyorum efendimiz…
Borazancı başı borazanını çaldı.
Kralımın bal isteği Aşçıbaşına iletilecek…
Palyaço:
Bal isteği mutfağa iletildi! Aşcıbaşı bir tepsi balla çıktı geldi…
Aşçıbaşı:
Geldi işte en güzel balım
Haydi çocuklar, siz de bana katılın:
Buyurup yiyin sevgili kralım
…………..
Size afiyet olsun.
………………….
Damarlarınıza güç dolsun.
…………………
Palyaço:
Bal değil de sanki yağ getirdi bu Aşçıbaşı da..
Aşçıbaşı:
Yağ neresinde bunun?
Palyaço:
Balın içinde değil, senin sözlerinde yağcı aşçıbaşı…
Aşçıbaşı:
Yağcılık yalnız senin işin mi Palyaço?
Palyaço:
Benim işim… Ben senin yemeklerine karışıyor muyum? Sen de benim yağıma karışma.
Aşçıbaşı:
Yağsız yemek nasıl pişer?
Kral:
Kesin!
Aşçıbaşı:
Kestim sevgili kralım…
Çocuklara seslenir.
Haydi çocuklar! Hep beraber!
İşte size balların balı
Kimseyle paylaşmamam bu malı.
Onu yerken dolu dolu
kaşık kaşık almalı …
Kral:
Bana değil, Aşçıbaşı! Keloğlana sun bunları.
Aşçıbaşı:
Keloğlana mı? Ama nasıl olur Kralların Kıralı…
Kral:
Ne diyorsam onu yap!
Aşçıbaşı isteksizce Keloğlana uzatır:
Buyur, ye bakalım kel kafalı.
Balı yemeye başladım. Oooh, ne güzeldi! ..
Keloğlan:
Hımmmh… Amma hoş bi şeymiş ha, bu bal.
Kral:
Hoş ya…
Keloğlan:
Şapır şupur yapur şupur… Yemeyle de doyulmuyor. Valla billa bir kaşık bal, bütün dünyaya değer.
Palyaço:
Ağzımın suyunu akıttın Keloğlan. Biraz da bana ver.
Kalmadı ki…
Borazancıbaşı:
Neee! Hepsini yedin mi Keloğlan! Ne çabuk?
Keloğlan:
Ne kadarcıktı ki canım? İki kilo bile yoktu hepsi.
Palyaço:
Azmış… Yıkayayım da burnumu da ye.
Aşçıbaşı:
Daha getireyim mi?
Kral:
Yok yok, getirme. Bu Keloğlan saraydaki bütün balları yer bitirir. Bana hiç kalmaz sonra.
Palyaço:
Amma da cimri bir kralımız var ha!
Kral:
Bu kadarı yeter. Balın tadının nasıl bir şey olduğunu anlamıştır her halde canım.
Palyaço:
Anladın mı Keloğlan?
Keloğlan:
Eh, biraz anladım. İki üç kilo daha olsa, daha iyi anlardım ya…
Kral ayağa kalkıp şarkı söyler. Onlara da katılsın diye çocuklara da işaret eder.
Bu kadar yeter, dedim…
Kralların kralı benim
………..
Yiyeceklerin kralı baldır
……………
Söyle bakalım şimdi
Bu balın tadından
Daha tatlı olan nedir?
Keloğlan:
Onu bilmeyecek ne var?
Kral:
Ne var?
Keloğlan:
Öfke var?
Kral:
Ne?
Keloğlan:
Öfke…
Kral:
Öfke mi?
Keloğlan:
Öfke ya… Öfkelenince insanın gözüne hiçbir şey görünmez., değil mi?
Kral:
Doğru, görünmez…
Keloğlan:
Öfke baldan tatlıdır. Kel dedem hep öyle söylerdi. İnsan öfkelenirse aklı başından gider.
Kral:
Bu da doğru…
Keloğlan:
Öfke o kadar tatlıdır ki, insanlar kellesinin gideceğini bilse yatışamaz.
Kral:
Hım…
Keloğlan:
Öfkeyle kalkan zararla oturur. Yanlış mı?
Kral:
Hımmm… Nereden çıktın sen karşıma be çocuk…
Keloğlan:
Aha şuradan çıktım geldim Sayın Kralım.
Kral:
Yaktın çıramı Keloğlan!
Keloğlan:
Ne çırası Sayın Kralım? Hangi çağda yaşıyoruz… Siz hala çırayla mı aydınlanıyorsunuz? Çıradan sonra gaz lambası icat edildi. Lambadan sonra lüks lambası… Lüksten sonra elektrik… Bunları bilmiyor musunuz?
Kral:
Bilmez olur muyum Kelciğim. Benim dediğim çıra o çıra değil.
Kral:
Hangi çıra?
Kral:
Şunu demek istiyorum: Ocağıma incir ağacı diktin.
Keloğlan:
Yaaa… Doğrudur. Ağaç dikmeyi severim ben. Her çocuk muhakkak ağaç dikmeli.
Kral:
O da doğru ama…
Keloğlan:
Yoksa bu orman yangınlarında kaybolan ağaçlarımızın yerine yenilerini nasıl koyabiliriz?
Kral:
Koyamayız.
Keloğlan:
Ben her yıl birkaç ağaç dikiyorum.
Kral:
Aferin sana Keloğlan.
Kral:
Keloğlan:
Yine yanlış anladın. Şunu demek istemiştim: Hazinemin dibine darı ektin.
Keloğlan:
Darı mı ekmişim? Ne zaman?
Kral:
Bu darı bildiğin darı değil. Hazinemdeki altınlarımın yarısını hak ettin demek istiyorum.
Keloğlan:
Hak mı ettim?
Kral:
Evet. Sorumun doğru yanıtını bildin, ödülü hakkettin: Doğru yanıt: “Öfke baldan tatlıdır” olacaktı.
Keloğlan:
Ben de öyle söyledim…
Kral:
Evet, söyledin. Böylece vaat ettiğim altınları kazandın.
Keloğlan sevinçli.
Kazandım mı? ...
Kral seslenir:
Hey Hazinecibaşı…
Borazancıbaşı:
Yoklar efendim.
Kral:
Daha tuvaletten çıkmadı mı bu?
Borazancıbaşı:
Çıkmadı efendimiz?
Kral:
Ne yapıyor o hayırsız, bu kadar uzun müddet tuvalette. Yoksa barsakları mı bozulmuş?
Borazancıbaşı:
Hayır efendim, bozulmamış. Benden duymuş olmayın ama o tuvalette gizli gizli sigara içiyor.
Kral:
Ne! Sigara mı içiyor? ..
Borazancıbaşı:
Evet, kapalı alanlarda sigara içmeyi yasaklarınız ya? O da gizlice tuvalette içiyor.
Kral:
Vah sigara alışkanlığını bırakamayanlara, vah! Demek iki nefes tütün için pis helalara kapatıyorlar kendilerini.
Palyaço:
Aynen öyle yapıyorlar efendimiz.
Borazancıbaşı:
Sen sus ben söyleyecektim bunu!

Palyaço:
Ben söylersem ne olur?
Borazancıbaşı:
Elinin körü olur?
Palyaço:
Nasıl oluyor bu elinin körü?
Borazancıbaşı Palyaçonun ensesine bir tokat atar.
İşte böyle oluyor.
Palyaço:
O senin dediğin öyle olmaz, böyle olur.
Palyaço da Borazancıbaşının ensesine bir tokat atar.
Kral:
Kesin kavgayı! Soytarılar! ... Çağırın gelsin şu sersemi!
Hazinecibaşı girer:
O sersem ben miyim Sayın Kralım?
Kral:
Başka kim olabilir.
Hazinecibaşı:
Buyurun, emdiniz nedir efendimiz.
Kral:
Önce bana 68 lira tosla bakalım.
Hazinecibaşı:
–Ne parası bu efendimiz?
Kral:
Kapalı yerde sigara içme cezası.
Kral:
Hazinecibaşı:
Kem küm… Kem küm… Bu defalık bağışlasanız? Bir daha hiç…
Kral:
Olmaaaz… Bağışlarsam yine içersin. Hele sen bu cezayı öde, sonrasına bakarız. Ayrıca… Hazinedeki altınları ikiye böl. Yarısını bu delikanlıya ver.
Hazinecibaşı:
Ne diyorsunuz! Keloğlan’a mı?
Kral:
Keloğlan’a.
Hazinecibaşı:
Ama…
Kral:
Aması maması yok.
Keloğlan;
Var sevgili Kralım. Var…
Kral:
Sen ne diyorsun Keloğlan?
Kral:
Keloğlan;
Ben bu altınları almayacağım.
Kral:
Neden almıyorsun? vaat etmiştim. Senin hakkın bu.
Keloğlan:
Hayır hakkım değil. Siz o paraları kimlerden topladınız Sayın Kralım?
Kral:
Halktaaan…
Keloğlan:
Halkın içinde yoksul olanları da var mıydı?
Kral:
Olmaz olur mu? Vergi herkes içindir. Vardı herhalde.
Keloğlan:
Bence de vardı. Hazinedeki o altınlarda ağzı süt kokan, çoğu süt bile bulamayan bebelerin de hakkı var. Ben bebelerin parasını nasıl alırım?
Kral:
Keloğlan, ne biçim bir insansın sen?
Keloğlan:
Ne biçim insanım?
Kral:
Yani ne güzel bir insansın!
Keloğlan:
Teşekkür ederim… İşte bu ödül bana yeter.
Palyaçoya döndüm:
Bana bir ayna getirir misin lütfen Palyaço abi?
Palyaço:
Ne yapacaksın aynayı çocuk?
Keloğlan:
Ben kendimi çirkin sanırdım. Oysa kralımız güzelsin, diyor.
Kral:
Ah çocuğum, güzel çocuğum,
sendeki güzellik yürek güzelliği.
Yürek güzelliği hiçbir yüzde bulunmaz.
Aynayla bakmakla göremezsin o güzelliği.
Sana, seni kral kadar zengin edecek
altınlar veriyorum almıyorsun.
Ben senin gibi iyi kalpli bir çocuğu
başıma taç etmez miyim?
Keloğlan:
Başınızda tacınız var ya Kralım.
Kral:
O taç başka taç. Hiçbir taç senin kadar değerli olamaz.
Keloğlan:
Yapmayın bunu Sayın Kralım, utanıyorum.
Kral:
Tamam.. Öyleyse seni başka bir biçimde ödüllendireceğim. Seni Bakan yapıyorum.
Keloğlan sevinçli:
Ne! Bakan mı? Ne bakanı? ..
Palyaço:
Günebakan… Hani şu çıtlatılan… Yağı çıkarılan çiçek var ya, işte ondan.
Kral:
Bırak gevezeliği Palyaço! .. Keloğlan, sen bu ülkenin Çocuk Bakanı olacaksın.. Yarının büyükleri olan çocukların yetişmesini sağlayacaksın. Onların iyi, güzel doğru insanlar olmasını sağlayacaksın.
Keloğlan:
Bakın bu işi seve seve, güzelce yaparım ben Sayın Kralım.
Kral:
Onları ülkemize bilgili, çeşitli buluşlar yapabilen meslek sahibi insanlar olarak yetiştireceksin.
Palyaço dudak büker:
–Kendini yetiştirdi de…
Kral:
Sen sus!
Keloğlan:
Palyaço abi haklı Sayın Kralım. Ne kadar iyi yürekli olursam olayım…
Kral:
Eee? ...
Keloğlan:
Mükemmel birisi değilim.
Kral:
Ne yani, kabul etmiyor musun bu görevi? Hiç kimse anasından mükemmel doğmamıştır ki çocuğum.
Keloğlan:
Ben de öyle düşünüyorum. Kabul etmiyorum demiyorum. Bu arada kendimi de yetiştiririm, diyorum.
Kral:
Bak bu daha iyi olur. Öyleyse hemen işe başla. Gel, şuraya yanımdaki koltuğa otur. Yapılacak işler için ilk buyruğunu hemen ver!
Gidip koltuğa oturdum.
Kral:
Bakanları, bilginleri çağırın.
Borazancıbaşı seslenir:
Bakanlar kurulu toplansın!
Palyaço seslenir:
Bilginler kurulu toplansın!
Borazancıbaşı seslenir:
Yüz bir pare top atılsın!
Palyaço seslenir:
Keloğlan’ın bakanlığı kutlansın!
Kral:
- Bir bakanlık tacı getirin Keloğlan’a!
Palyaço:
Keloğlan’a bakanlık tacı getirilecek…
Borazancıbaşı:
Palyaço seslenir:
Keloğlan:
Şey…
Kral:
Ne oldu Sevgili Bakanım…
Borazancıbaşı:
Palyaço seslenir:
Keloğlan:
Taçtan önce başka bir şey isteyebilir miyim acaba efendim?
Kral:
Elbette… Ne istersen iste.
Keloğlan:
Şey isterim efendim… Şey… Sabahtan beri hiçbir şey yemedim.
Kral:
Çabuk olun! Patlıcan kebabı getirin Kel Bakanıma. Lahmacunlar, baklavalar getirin…
Keloğlan:
Hayır hayır!
Sadece bir peynir dürümü istiyorum
…………….
Peynir dürümü yeter.
……………
Bu ülkede herkes
……………..
peynir dürümünü bile bulamazken,
……………….
ben öyle baklavalar, kebaplar yiyemem.
Borazancıbaşı borazanını çalar:
Yaşa Keloğlan!
Borazancıbaşı çocuklara işaret eder.
Siz de söyleyin… Yaşa Keloğlan!
……………..
Palyaço:
Hep beraber! Yaşa Keloğlan!
……………
Sahnedeki herkes:
Yaşa Keloğlan!
…………….
Kral:
Kel Bakanıma peynir dürümü getirilsin.
Borazancıbaşı borazanını çalar:
Kel Bakanımıza peynir dürümü getirilecek.
Palyaço:
Kel bakanımıza peynir dürümü getirildi…
Aşçıbaşı:
İstediğiniz bu muydu Kel efendimiz?
Keloğlan:
Buydu buydu…
Borazancıbaşı:
–O günden sonra Keloğlan
Sarayın Çocuk bakanı oldu.
Çok güzel çalışmalar yaptı.
Ülkedeki bütün çocuklar
hem oyuna doydular
hem eğlenceye,
hem de dünyanın en bilgili
insanları olarak yetişmeye başladılar.
Keloğlan:
Salondakilere söylediklerimi yineleyin:
Oyun oyun…
…………….
Eğlence eğlence…
…………..
Bilgi bilgi…
…………….
Keloğlan:
Bütün bunlar neyi getirir? Başarıyı, bolluğu…
Başarı…
…………
Bolluk…
…………
Keloğlan:
Şimdiiii…
Duyduk duymadık demeyin çocuklar
……………
Sakın ha, sakın
Peynir ekmek yemeyin çocuklar
Siz yemeyin onları
Bana verin çocuklar…
Peynir ekmek yemeyi
Ben severim çocuklar…

Bana derler kralın soytarısı
Kralınkinden üstündür
Sözlerimin yarısı.
Siz de Söyleyin kralınıza
Tellallarına buyursun
Tellallar da tüm aleme duyursun
Her ülkeye bir Keloğlan bulunsun.

Duyduk duymadık demeyin
Peynir ekmek yemeyin.
Yok ila ki yiyeceğim derseniz
Hiç olmazsa yarısını bana verin.

BİTTİ

Yazarla İletişim:
FEVZİ GÜNENÇ
Tel: 0342 338 16 18 - 0505 553 47 44
ileti: [email protected][email protected]
web: www.fevgun.com
Gaziantep/Türkiye

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 22.6.2009 12:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç