Çocuk Tiyatrosu 20. En Çürük Elma Kimin? ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Çocuk Tiyatrosu 20. En Çürük Elma Kimin? (Çocuk Oyunu)

20. Çocuk Oyunu
En Çürük Elma Kimin?
1 Eylül Dünya Barış Günü için
15-21 Mart Tüketiciler Haftası için
Yazan Fev

KİŞİLER:
İBİŞ
ALİ ÇOCUK
ELVAN ÇOCUK
GÜLER ÇOCUK
ALİCİK
VELİCİK
DELİCİK
AYŞECİK
FATMACIK
CİKCİK
MANAV
MEMİŞ
MÜŞTERİ HÜSEYİN AMCA
MÜŞTERİ YEMİŞ HANIM

DEKOR: Bir manav dükkânının önü. Tahta kasalarda türlü çeşitli sebzeler, meyveler var.

İBİŞ: (Sahnenin önünde iki büklüm eğilip doğrularak izleyenlere selam verir)
Selam çocuklar!

ÇOCUKLAR:
Selam!

MEMİŞ: (İbiş’i taklit eder.)

İBİŞ:
Ben İbiş! ..

MEMİŞ: (Anlamadım der gibi elini kulağına götürür. İzleyenleri sormaya teşvik eder.) Ne? ..

ÇOCUKLAR: Ne?

İBİŞ: İbiş…

MEMİŞ: (Çocuklarla birlikte bağırır) Anlamadım…

ÇOCUKLAR: (İbiş’le birlikte) Anlamadım.

İBİŞ: İbiş İbiş… Benim adım İbiş!

MEMİŞ: (İşaretlerle, izleyenleri de söylemeye özendirir.) Amma iş… Böyle ad mı olurmuş?

ÇOCUKLAR: Amma iş… Böyle ad mı olurmuş?

MEMİŞ: Keyifle yerinde hoplayıp durur.) Böyle ad mı olurmuş? Böyle ad mı olurmuş? ..

İBİŞ: Bal gibi de olur işte. (Memiş’e çıkışır) Ben seninle konuşmuyorum. Çocuklarla konuşuyorum. (İzleyenlere sorar) Adım neymiş çocuklar?

ÇOCUKLAR: İbiş!

İBİŞ: Aferin aferin… (İzleyenlerden birini gösterir) Sana da aferin kazma diş! (Memiş’i gösterir) Bu da arkadaşım Memiş…

MEMİŞ: (İbiş kendisini tanıtırken kasılır, böbürlenir gibi tavılar takınır.)

İBİŞ: Kimmiş?

ÇOCUKLAR: Memiş!

İBİŞ: Yemiş mi?

MEMİŞ: (Bu cevaba bozulduğunu davranışlarıyla beli eder.) Ona bakmayın, siz söyleyin çocuklar. Yemiş mi benim adım?

ÇOCUKLAR: Hayır hayır…

MEMİŞ: Peki ne?

ÇOCUKLAR: Memiiiş…

İBİŞ: Amma iş… Memiş de ad mı olurmuş?

MEMİŞ: Ne yapayım, adımı kendim koymadım ki…

İBİŞ:
Bana kalırsa anneler babalar çocuklarına güzel isimler koymalılar.

MEMİŞ: Ben adımı seviyorum.

İBİŞ: İyi öyleyse, Başında paralansın.

MEMİŞ: (Ağlamaya başlar.)

İBİŞ: Dur dur! .. Ne ağlıyorsun be! Şaka yaptık, şaka…

MEMİŞ: Ama kalbimi kırdın…

İBİŞ: Ben onu yeniden onarırım.

MEMİŞ:
Onaramazsın… Kalpler cam gibidirler. Kırılırsa bir daha onarılmazlar.

İBİŞ:
Sen bunu dert etme. Bilirim ben, senin kalbin camdan değildir.

MEMİŞ: Nedendir ya?

İBİŞ: Odundandır.

MEMİŞ: (Ağlamaya başlar.) Iıı…

İBİŞ:
Dur dur! .. Ne ağlıyorsun be! Şaka yaptık şaka…

MEMİŞ:
Ama hep sen bana şaka yapıyorsun. Ben sana yapmıyorum ki…

İBİŞ: O zaman sen de yap.

MEMİŞ: Peki… (Arkasından dolaşır, iki elini birbirine vurarak sözüm ona arkadaşının ensesine bir şamar patlatır.)

İBİŞ: (Korkmuş gibi yapar)
Ah, ödüm koptu! Bu ne be?

MEMİŞ: Şaka…

İBİŞ: Ne şakası?

MEMİŞ:
Ne şakası?

İBİŞ: Eş… (Kendi kendisinin ağzını kapatır.

MEMİŞ:
Özür dilerim, ölçüyü kaçırdım galiba.

İBİŞ:
Zararı yok. Altına kaçırma da… (Kendi kendine) Neyse, biz oyunumuza dönelim.

MEMİŞ:
Dön babam dön… Dömeye fazla meraklıysan beni luna parka götür.

İBİŞ: (Memiş’e aldırmaz. Çocuklara seslenir.) Arkadaşlar, bugün burada sizinle oynayacağımız oyun sadece bir gülmece oyunu değil.

MEMİŞ: Ne oyunu ya? Bilmece oyunu mu?

İBİŞ: Ters ters konuşma Memiş…

MEMİŞ:
Onu konuma bunu konuşma, peki ben ne yapayım?

İBİŞ: (Memiş’e aldırmaz, çocuklara)
Oyunumuz yalnızca bir gülmece oyunu olmadığı gibi ağlamaca oyunu da değil.

MEMİŞ: Ne oyunu peki?

İBİŞ: Bu bir sorumluluk oyunu… Ya da… (Bastırarak söyler) Sorumluluk yarışı... (İzleyenlere seslenir.) Neymiş çocuklar?

ÇOCUKLAR: Sorumluluk Yarışı! ..

İBİŞ: Duymak hoşuma gitti. Bir daha söyleyin…

ÇOCUKLAR: Sorumluluk yarışı.

İBİŞ: Böyle bir oyuna katılmaya var mısınız?

ÇOCUKLAR: Varııız!

İBİŞ: Var mısınız?

ÇOCUKLAR: Varııız…

MEMİŞ: (Bağırır) Varııız! ..

İBİŞ: Sen sus!

MEMİŞ: Neden susacakmışım?

İBİŞ: Sıran gelince konuşursun.

MEMİŞ: Sıram ne zaman gelecek İbiş?

İBİŞ: (Yanıt vermez.)

MEMİŞ: İbiş sıram ne zaman gelecek?

İBİŞ: (Yanıt vermez.)

MEMİŞ: İbiiiş!

İBİŞ: Ne be, ne! Bana adımı mı öğretiyorsun?

MEMİŞ: (Ağlar.)

İBİŞ: Şimdi niye ağlıyorsun?

MEMİŞ: Bana be dedin.

İBİŞ: Ne var bunda?

MEMİŞ: “Be” hoş bir şey değil. Azalama gibi, kaba bir söz.

İBİŞ: Tamam Tamam, bir daha söylemem. Ah Memiş, her şeyi öyle karıştırıyorsun ki, insana ne söyleyeceğini unutturuyorsun. Ne oynayacaktık çocuklar?

ÇOCUKLAR: Oyun oynayacaktık? ..

İBİŞ: Şu Memiş fırsat vermiyor ki oynayalım.

MEMİŞ: Engel olduysam özür dilerim. İşte susuyorum. (Ağzını fermuarla kapattır.)

İBİŞ: Hele şükür.

MEMİŞ: Bundan sonra bir sözcük daha söylersem n’olayım.

İBİŞ: Aman, iyi edersin.

MEMİŞ: Madem konuşmamı istemiyorsun, ben de konuşmam.

İBİŞ: Tamam.

MEMİŞ: Bence de tamam. Bundan sonra hiç konuşmayacağım.

İBİŞ: (Azarlar.) Susar mısın artık Memiş!

MEMİŞ: İşte sustuk ya…

İBİŞ: Susman Böyleyse konuşman nasıl acaba?

MEMİŞ: Konuşmam mı? .. Göstereyim.

İBİŞ: (Memiş’in ağzını elleriyle uzunca kapatır.) Hayııır!

MEMİŞ: (Soluk soluğa kalmıştır. Bir sandalyeye yığılır. Kendini ayıltmaya çalışır.)

İBİŞ: Nerede kalmıştık çocuklar?

MEMİŞ: (Çocuklara, fısıldar gibi kopya verir.) Oyun oyun…

ÇOCUKLAR:Oyun oyun!

İBİŞ: Ha, evet… Sizinle oyun oynayacaktık. Sorumluluk oyunu… Bakalım hangileriniz sorumluluk taşıyan çocuklarsınız? .. Hangileriniz sorumsuzluk taşıyorsunuz? .. Bunu birazdan anlayacağız. Böyle bir oyunu oynamaya var mısınız çocuklar? ..

ÇOCUKLAR: Varız!

İBİŞ: İşitemedim…

ÇOCUKLAR: Varız! ..

İBİŞ: Daha yüksek sesle…

ÇOCUKLAR: Varız! ..

MEMİŞ: Yerinden kalkar. Olanca gücüyle bağırır.) Varııız!

İBİŞ: (İbiş’e) Sen sus. (Çocuklara) Bravo! Ödül olarak bir masal kazandınız. Bu masal sizlere ışık olsun. Yol göstersin. Sonra da sorumluları sorumsuzları birlikte aramaya başlayalım.

MEMİŞ: (El çırpar) Yaşasııın!

İBİŞ: Kim yaşasın Memiş?

MEMİŞ: Yaşayanlar yaşasııın.

İBİŞ: Saçmalama, ne arayacakmışız sen onu söyle?

MEMİŞ: Unuttum.

İBİŞ: Sorumluları, sorumsuzları…

MEMİŞ: Hatırladım… Sorunlu Horozları…

İBİŞ: Ne? Sorunlu horozları mı?

MEMİŞ: Heee…

İBİŞ: Hay horozların yere batsın senin.

MEMİŞ: Yazık beee…

İBİŞ: Peki, horozlar yere batmasın ama sen de bir daha “he” deme.

MEMİŞ: Neden?

İBİŞ: Ona “heee” demezler. Çok kaba bir söyleyiş bu. Eveeet… diyeceksin.

MEMİŞ: Eve et mi gerek? .. Öyleyse kasaba git.

İBİŞ:
Lafı tersinden anlayıp durma. Sorunlu horoz değil… Sorumlu sorumsuz arayacağız.

MEMİŞ: Sorumlu horoz mu arayacağız? (Güler, çocuklara…) Duydunuz mu çocuklar? .. Sorumlu horoz arayacakmışız… Sorumlu horoz olur mu?

İBİŞ: Offf… Of! .. Ne anlayışı kıt adamsın. Sorumlu horoz değil! Sorumlu, sorumsuz arayacağız, diyorum.

MEMİŞ:
Eee, sen de karar ver artık canım., Sorunlu horoz mu arayacağız, sorunsuz horoz mu? ..

İBİŞ: Horoz yok! Horozu çıkart aradan.

MEMİŞ: Nasıl çıkartayım, tutamıyorum ki… (Sağa sola bakınır) Hani nerede horoz? Gıt gıt gıdaaak… Geh gel bili bili…

İBİŞ: Bırak horoz aramayı. Ben ne söylüyorsam onu söyle.

MEMİŞ: Peki…

İBİŞ: Horoz deme.

MEMİŞ: Tamam… Horoz deme.

İBİŞ: Sözümü yineleme!

MEMİŞ: Sözümü yineleme!

İBİŞ: Ben ne dersem onu yinelemesene Memiş!

MEMİŞ: Ben ne dersem onu yinelemesene Memiş!

İBİŞ: Beni deli mi etmek istiyorsun?

MEMİŞ: Beni deli mi etmek istiyorsun?

İBİŞ: Bunu niçin yapıyorsun kardeşiiim?

MEMİŞ:
Bunu niçin yapıyorsun kardeşiiim?

İBİŞ: (Ağzını kapatır) Suuus!

MEMİŞ: (Kapalı ağzıyla zorla konuşur)
Konuş desen de konuşamam ki zaten.

İBİŞ: Canım kardeşim neden böyle yapıyorsun.

MEMİŞ: Ne yapıyorum ki?

İBİŞ: Söylediklerimi yineleyip duruyorsun.

MEMİŞ: Sen dedin ya… Ne söylersem onu söyle demiştin… Unuttun mu?

İBİŞ:
Canım arkadaşım… Anlasana, “horozsuz” konuşalım diye öyle söyledim ben.

MEMİŞ: Tamam tamam, horozsuz konuşacağız. Hepsi şakaydı.

İBİŞ: Aşk olsun Memiş.

MEMİŞ: Senin de eteğine taş dolsun İbiş.

İBİŞ: (İzleyenlere) Şimdi kulağınızı bana verin arkadaşlar…

MEMİŞ: Ben de verecek miyim?

İBİŞ: Sen de ver.

MEMİŞ: (Kulağını uzatır) Al…

İBİŞ: Bu ne?

MEMİŞ: Kulak…

İBİŞ: Ne yapayım ben senin kulağını?

MEMİŞ: Kulağınızı bana verin dedin ya…

İBİŞ:
Bu adam beni çıldırtacak! Beni iyi dinleyin demek istedim.

MEMİŞ:
Tamam canım tamam… Ne kızıyorsun? İyi dinliyoruz işte…

İBİŞ: Hele neyse… Arkadaşlar şimdi kim sorumlu, kim sorumsuz; bunu arayacağız. (Memiş’e) Kimlerle arayacağız Memiş?

MEMİŞ: (İzleyenleri gösterir) Çocuklarla…

İBİŞ: İyi… Neyse ki bunu anlamışsın. (Çocuklara döner) Zaman zaman dünyanın çeşitli yerlerinde savaşlar oluyor çocuklar. Bu savaşlarda insanlar ölüyor. Suçsuz kadınlar, suçsuz çocuklar ölüyor. İyi bir şey mi bu?

MEMİŞ: Hayır!

İBİŞ: Savaşlarda çocukların ölmesi iyi mi çocuklar?

ÇOCUKLAR: Hayır!

İBİŞ: Savaş iyi bir şey mi?

ÇOCUKLAR: Hayır!

İBİŞ: Savaşlarda kadınlar ölmeli mi?

ÇOCUKLAR: Hayır!

İBİŞ: Çocuklar ölmeli mi?

ÇOCUKLAR: Hayır!

İBİŞ: Savaşlara evet mi?

ÇOCUKLAR: Hayır!

İBİŞ:
Savaşlara neden olanlar sorumsuz insanlar değil mi

MEMİŞ:
Eveeet!

İBİŞ:
Savaşlara neden olanlar sorumsuz insanlar değil mi çocuklar?

ÇOCUKLAR: Evet!

İBİŞ:
Dünyada başka kötü neler oluyor? Bunu sen söyle Memiş?

MEMİŞ: Açlık oluyor.

İBİŞ: Aferin Sana…

MEMİŞ: (Sevinir, oynar.)

İBİŞ:
Afrika’da her yarım dakikada bir çocuk ölüyormuş.

MEMİŞ: Niçin ölüyormuş? ..

İBİŞ: Açlıktan…

MEMİŞ:
Yaaa, vah vah! Açlıktan çocuklar ölmeli mi çocuklar?

ÇOCUKLAR: Hayır!

MEMİŞ:
Yoksul ülkelere, yoksul olmayan ülkeler yardım etmeli mi?

ÇOCUKLAR: Evet!

MEMİŞ: (İbiş’e) Dünyada başka neler oluyor İbiş?

İBİŞ: İyi şeyler mi, kötü şeyler mi?

MEMİŞ: Öfff, içimiz karardı. Biraz da iyi şeylerden söz edelim.

İBİŞ: Haklısın… İşte iyi bir şey: 23 Nisanlarda bizim ülkemizde Dünya çocukları bir araya geliyor. Bayramlar yapılıyor. Danslar ediliyor… Dostluklar, kardeşlikler pekiştiriliyor.

MEMİŞ: Bütün ulusların çocukları arasında kardeşlik çiçekleri büyüyor. Oh, ne iyi, ne iyi! Bu güzel şey alkışlanmaya değmez mi çocuklar?

ÇOCUKLAR: Değer!

MEMİŞ: Öyleyse alkışlayalım.

ÇOCUKLAR: (Alkışlar)

İBİŞ: Zaman zaman depremler de oluyor. Özellikle de yoksul ülkelerde… İnsanlar ölüyor. Kalanlar ise güçlükler içinde yaşamaya çalışıyor. Yiyecekleri yok, giysileri yok, battaniyeleri yok…

İBİŞ: Kızılay’ımız onlara yardım ediyor ya…

İBİŞ: Kızılay’ımız çok mu zengin?

MEMİŞ: Sanmam…

İBİŞ:
Öyleyse Kızılay’ımızın daha güçlü olmasına çalışmalıyız. Değil mi çocuklar?

ÇOCUKLAR: Evet! ..

İBİŞ: Depremzedelere bizler de katkıda bulunamaz mıyız?

ÇOCUKLAR: Bulunuruz…

İBİŞ: Peki ne gibi yardımlarda bulunabiliriz? Neler yapabiliriz?

MEMİŞ: Ben söyleyeyim mi?

İBİŞ: (İsteksizce) Söyle bakalım.

MEMİŞ: Evimizde kullanmadığımız bir sürü şeylerimiz var. Onları paket yapıp deprem bölgesine gönderebiliriz.

İBİŞ: Nasıl?

MEMİŞ: Bu gibi armağanları toplayan hayır kuruluşları var. Onlara vererek.

İBİŞ: Doğru… Peki, depremzedelere neler göndermeliyiz?

MEMİŞ: Ne olursa… Ayakkabı, şapka, gömlek…

İBİŞ: Pantolon, iç çamaşırları, palto…

MEMİŞ: Oyuncak da gönderebilir miyiz?

İBİŞ:
Elbette. Kim bilir buna ne çok sevinir depremzede çocuklar! Bunu insan, iyi yurttaş olmak isteyen bütün çocuklar yapar.

MEMİŞ: Biz de yapar mıyız çocuklar?

ÇOCUKLAR: Evet!

İBİŞ: Bakalım iyi insan, iyi yurttaş olmak isteyen mi çok, istemeyen mi? İyi insan iyi yurttaş olmak isteyenler ellerini kaldırsınlar…

ÇOCUKLAR: (Hepsi ellerini kaldırır.)

MEMİŞ: Ooo… İyi insan iyi yurttaş olmak isteyenler ne kadar çokmuş!

İBİŞ: Şimdi de iyi insan, iyi yurttaş olmak istemeyenler ellerini kaldırsın.

MEMİŞ: Hiç yok…

İBİŞ: Elbette olmayacak. Kötü insan kötü yurttaş olmayı kim ister? Bunu siz de istemezsiniz, değil mi çocuklar?

ÇOCUKLAR: Evet!

İBİŞ: Yaşayın çocuklar… Öyleyse artık masalımızı anlatmaya başlayabiliriz. Bunu hak ettiniz. Başlayalım mı?

MEMİŞ: Başlayalım mı?

ÇOCUKLAR: Başlayalım…

İBİŞ: Kentin birinde, çürükçü bir manav varmış.

MEMİŞ: Ne varmış ne varmış? ..

İBİŞ: Çürükçü bir manav varmış.

MEMİŞ: Üfürükçü Mırnav mı varmış?

İBİŞ: Yine başlama Memiş!

MEMİŞ: Tamam canım, tamam… Hiç şaka da yapmayacak mıyız? Anladım işte... Çürükçü bir manav varmış. (İrkilir.) Ne çürükçü manav mı? Bu nasıl iş? Hiç sağlam mal satmaz mıymış bu manav?

İBİŞ: Satmazmış.

MEMİŞ: Neden?

İBİŞ: Sağlam malı kimse almak istemezmiş de onun için.

MEMİŞ: Delimiymiş bu insanlar?

İBİŞ: Herhalde akıllı da değillermiş. İyi malın alıcısı olmadığından, bu manav tezgâhında sadece çürük- meyve ve sebze bulundururmuş.

MEMİŞ: Yaaa… Belki de yanlış işittim. Şunu bir daha söyler misin lütfen İbişçiğim. Nasıl meyve satarmış bu manav?

İBİŞ: Çürük meyve satarmış Memiş.

MEMİŞ: Nasıl meyve? ..

İBİŞ: Çürük! ..

MEMİŞ: Nasıl? ..

İBİŞ: (Bağırır) Çürüüük!

MEMİŞ: Anladım… Sen de anlamışsın İbiş. Sana da aferin!

İBİŞ: (Sinirli) Benim senin aferinine ihtiyacım yok.

MEMİŞ: (Üzgün) Benim, senin aferinine ihtiyacım var ama…

İBİŞ: Öyleyse sana da aferin… Ama şartlı bir aferin bu. Uslu olacağın için veriyorum onu sana, tamam mı?

MEMİŞ: (Oynamaya başlar) Tamam tamam… Aferin, dedi… Aferin! .. Bana aferin, dedi! .. Aferin kazandım bugün! Bugün bir aferinim oldu!

İBİŞ: Yeter! Yeter artık!

MEMİŞ: Tamam… (Oynamayı bırakır.)

İBİŞ: Ne tuhaf değil mi çocuklar? Bu manavın çürük mallarını alan müşteriler, aldıkları malların çürüklüğüyle övünüp dururlarmış.

MEMİŞ: Yanlış mı duyduk? Aldıkların malın çürüklüğüyle ne yaparlarmış?

İBİŞ: Övünürlermiş…

MEMİŞ: (İbiş’e) Sana sormuyorum. Çocuklara soruyorum. (İzleyenlere sorar) Aldıkları malların çürüklüğüyle ne yaparlarmış?

ÇOCUKLAR: Övünürlermiş…

MEMİŞ: Ne yaparlarmış?

ÇOCUKLAR: Övünürlermiş.

MEMİŞ: Amma akılsızlarmış ha…

İBİŞ: İş o hale gelmiş ki, kentte “Seninki az daha çürük, benimki daha fazla çürük” diye, başlayan tartışmalar kardeş kavgasına dönüşmüş. Müşteriler çürük malı kapmak için birbirlerini döver hale gelmiş.

İBİŞ’LE MEMİŞ SESSİZ KONUŞARAK BİR KENARA ÇEKİLİR. MANAV İLE MÜŞTERİLERİ ÖNE ÇIKAR.

MANAV: Çürük mallarım geldi! İyi çürük mallarım var! Yok mu çürükü mal alan!

BÜTÜN MÜŞTERİLER: Var var… Bana ver… Bana da bana da…

YEMİŞ HANIM: Bana bir kilo çürük elma verir misiniz lütfen Manav bey?

MANAV: (Aceleyle kese kağıdına çürük meyve doldurur; tartar, verir)
Buyurun güzel bayan.

YEMİŞ HANIM: Bunlar çok çürük değil manav bey. Baksana, içinde bir tanesi sağlam.

MANAV: Aman be, onu da evde sen çürüt.

YEMİŞ HANIM: Olmaz, hepsi çürük olan elmalar almadım diye kocam bana kızar.

MANAV: Tamam be, tamam! Al sana bir tane çürük elma daha… Sağlamını bana ver. Ben onu çürütür, öyle satarım.

YEMİŞ HANIM: (Sağlamı verir çürüğü alır.) Oh be! Bütün elmalarım çürük…

ALİCİK: Bir kilo domates istiyorum ben. Çürüklerini seçin ha! Hepsi çürük olmalı!

MANAV: (Aceleyle kese kağıdına çürük meyve doldurur; tartar, verir)
Tamam Bayım…

ALİCİK: Aman ha, içinde sağlamı olmasın Manav bey.

MANAV:
Tamam dedik ya canım! Sağlamı hiç yok zaten domatesin.

VELİCİK: Bana da bir kilo çürük şeftali. Sakın içine bir tane bile sağlam koyayım deme! Yoksa fena olur.

MANAV: Aman be! Usandım size çürük seçmekten. Buyurun, kendiniz seçin, kendiniz alın.

MÜŞTERİLERİN HEPSİ TEZGAHA SALDIRIR. BİRBİRLERİNİ İTEREK MEYVE SEÇMEYE BAŞLAR.

MANAV: (Bir yandan bağırır) Hey maşallah, şu çürük meyvelere bak! Dalında mı çürüdün mübarek! Hiç sağlamı yok bunların. Bir tanecik sağlam gösterene tezgâhtakilerin hepsi bedava… Yok mu çürük meyve alan! Yok mu çürük sebze alan! ..

DELİCİK: Aman şu incirlere bakın, ne kadar da güzel çürük

FAMACIK: Ya şu salatalıklara ne diyorsunuz komşu. Bunlar hepsinden çürük.

AYŞECİK: Aman şu çürük kavunlar bitmeden bir tane de ben alayım…

DELİCİK: Üzüme bak üzüme, bütün taneleri çürük… İnsanın hepsini hepsini hepsini alası geliyor.

MANAV: (Bağırır) MANAV: Çürük yumurtalarım var, çürük patlıcan, çürük kabak, çürük ayva! Yok mu alan! Topatan tüccarın malı bunlar. Bugün var yarın yok. Kapışın beyler, kapışın hanımlar, kalmıyor ha…

FAMACIK: Baak, benim yemişlerim seninkinden çürük.

AYŞECİK:
Benimkinden çürük olduğunu nereden biliyorsun. Asıl benimkiler hepsinden çürük.

CİKCİK: Var mısın iddiasına! En çürük meyveler benimkiler.

ALİCİK: Bizimki ne oluyor beyler, hanımlar?

VELİCİK: İşte, hepsi birbirinden çürük. En çürükler benimkiler!

DELİCİK: Yani şimdi siz, benim elmalarıma sağlam mı diyorsunuz?

FAMACIK:
Yok canım Deliciğim… Kim sağlam der seninkine. Seninki hepimizinkinden çürük!

DELİCİK: Yaşasın çürük mallar!

YEMİŞ: Yaşasın çürük mal satan manavımız!

ALİCİK: Kimse benim aldığım mala çürük değil diyemez!

VELİCİK: Ben derim!

ALİCİK: Diyemezsin!

VELİCİK: Dersem ne olur!

ALİCİK: (Bir tokat vurur) İşte böyle olur.

VELİCİK: Vay, bana tokat attın ha! Attığın tokatta değilim, malıma çürük değil, dedin. Ben şimdi sana göstermez miyim?

ALİCİK: Asıl ben sana gösteririm

YEMİŞ: Sen benim malıma çürük değil dedin

DELİCİK: Sen de benimkine sağlam dedin. Sağlam olan senin malın.

YEMİŞ: Asıl sağlam seninki.

CİKCİK: En çürük elma benim elmam! ..

DELİCİK: Benimki daha çürük!

ALİCİK: Çürük!

VELİCİK: Çürük!

CİKCİK: Çürük!

VURAN VURANA BİR KARGAŞADIR GİDER.

DELİCİK: Durun arkadaşlar! Kavgayı bırakın. Manavımızı üzmeyelim. Onu üzeceğimize memnun edelim.

YEMİŞ HANIM: Nasıl?

DELİCİK:
Şöyle… (Bağırır) Manavımız bizim canımız! (Müşterilere) Haydi, şimdi de hep beraber…

HEPSİ: (Tekrarlar) Manavımız bizim canımız!

DELİCİK: Feda ona kanımız!

HEPSİ: (Tekrarlar) Feda ona kanımız!

DELİCİK: En çürükçü manav bizim manav!

HEPSİ: (Tekrarlar) En çürükçü manav bizim manav!

DELİCİK: Çürükçü sen bizim her şeyimizsin!

HEPSİ: (Tekrarlar) Çürükçü sen bizim her şeyimizsin!

DELİCİK: Çürük severler… Seninle… Gurur duyuyor! ..

HEPSİ: (Tekrarlar) Çürük severler… Seninle… Gurur duyuyor! ..

HEPSİ: (Çürükçü manavı omuzlarına alarak sahnede dolaştırırlar.
Ya ya ya… Şa şa şa… Çürükçü çürküçü çok yaşa! ..
Ya ya ya… Şa şa şa… Çürükçü manav çok yaşa! ..

İBİŞ: (Sahnenin önüne gelir, izleyenlere)
Gördünüz değil mi olanları çocuklar? ..

MEMİŞ: Gördüm…

İBİŞ: Sana demedim.

MEMİŞ: Ama ben de gördüm.

İBİŞ: Aferin, iyi etmişsin!

MEMİŞ: Yaşasın! Bir aferinim daha oldu. Ya ya şa ya şa şa! .. İbiş İbiş çok yaşa…

İBİŞ: Kes sesini Memiş! Çürükçü manav değilim ben. Pohpohlanmaktan hoşlanmam.

MEMİŞ: Neden hoşlanmıyorsun pohpohlanmaktan İbiş?

İBİŞ: Pohpohlanmaktan içi boş insanlar hoşlanır. Bunlar içlerinin boş olduğunu bildikleri için, bu ayıplarını kapatmak isterler hep. Bunun için de, Hep böyle yapsınlar, diye kendilerini pohpohlayanları ödüllendirirler.

MEMİŞ: Amma hoş ha!

İBİŞ: Hiç de hoş değil! .. Pohpohçulara yağcı denir. Hiç de iyi bir iş değildir bu.

MEMİŞ: Babama söyleyeyim de bakkalında artık yağ satmasın bari.

İBİŞ: Neden o?

MEMİŞ: Yağcılık iyi bir iş değil dedin ya…

İBİŞ: Alemsin Memiş… Bu yağcılık o yağcılık değil. Yiyecek yağ başka, koltuk kabartanların yaptığı yağ başka.

MEMİŞ: Yaaa..

İBİŞ: Anlamadın değil mi? Şimdi ben bunu sana anlatırım ama anlatıncaya kadar da alnımın damarı çatlar.

MEMİŞ: Aman damarın çatlamasın. Yazık sana, anlatma.

İBİŞ: Bak, gördün mü? Sana laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan zor.

MEMİŞ: Deveye mi? Hendek mi? Sahi deve hendeği nasıl atlar? Hem niçin atlar?

İBİŞ: Bırak şimdi bunları. Konumuzu saptırıyorsun. Konumuz Çürükçü manavdı.

MEMİŞ: Sahi, ne oldu çürükçü manava?

İBİŞ: Çürük malları sata sata zengin oldu. Artık dükkânının önündeki koltuğa oturuyor… Elini sıcak sudan soğuk suya vurmuyor… Pis kokulu, zehirli, iğrenç tütünü… Yani tütünlerin en pahalısını… Puroyu ağzında tutup keyif çatıyor.

MEMİŞ: Bırak tüttürsün. Madem tütün zehirli. Bir an önce geberip gitsin o da.

İBİŞ: Yaprak tütünden yapılmış olan o pahalı puroyu sadece ağzında tutuyor, içmiyor ki… Herkese hava atmak için…

MEMİŞ: İşini biliyor desene.

İBİŞ:
Bilmez mi? Ne anasının gözüdür o! Bilmeseydi çürükçü manav olur muydu hiç?

MEMİŞ: Eee?

İBİŞ: “Eee” si, kuzuların dediği gibi meee…

MEMİŞ:
Meee dedi çocuklar dudunuz mu? Meee. Haydi biz de meleyelim. Meee.

ÇOCUKLAR: Meee…

İBİŞ: Aman aman, ne yapıyorsunuz?

MEMİŞ: Ne yapıyoruz?

İBİŞ:
Biz çürükçü manavın karşısında kuzulaşan müşterilere kızıyoruz. Sizse onlara öykünüyorsunuz.

MEMİŞ:
Aman aman onlara benzemek istemem.

İBİŞ:
İsteme tabii… Bir daha konuyu da saptırma… Bak masalı anlatmam ha…

MEMİŞ: Anlat anlat…

İBİŞ:
Bakın şuraya… (Çürükçü manava gösterir) Bakın bakın... Haksız mıymışım?

İBİŞ’LE MEMİŞ KENARA ÇEKİLİR, MANAVLA YEMİŞ ÖNE ÇIKAR.

YEMİŞ HANIM:
Zahmet olmazsa oradan bana bir kilo çürük şeftali verebilir misiniz acaba Manav bey?

MANAV: (Ağzında puro, ayak ayak üstüne atmıştır. Rahatını bozmaz.)
Veremem…

YEMİŞ HANIM: Neden?

MANAV: Keyfimi bozamam da onun için! Kendin al…

YEMİŞ HANIM: Tamam kendim alayım … Bari sen de parasını al…

MANAV: Alamam.

YEMİŞ HANIM: Neden? Yoksa bedava mı vereceksin!

MANAV: (Sinirlenir) Höt! .. Ne diyorsun sen! Parasız olur mu? Aklını peynir ekmekle mi yedin yoksa? Para benim her şeyimdir. Sen parayı kasama bırak! Noksan bırakma ha!

YEMİŞ HANIM: Ama param bozum değil. Gerisi ne olacak?

MANAV: Gerisini de kasadan al. Ama sakın bir kuruş fazla alayım deme, derhal anlarım. Sonra sana biri daha asla çürük mal vermem.

YEMİŞ HANIM: Tamam canım, tamam… Fazla alır mıyım hiç! Sen bize hep böyle çürük mallar getir de, biz sana fazlasını bile veririz.

İBİŞ’LE MEMİŞ SAHNENİN ÖNÜNE GELİR.

MEMİŞ: Ya, bu insanlar akılsız mı İbiş?

İBİŞ: Eh, her halde akılsızmış ki, böyle davranıyorlarmış.

MEMİŞ: Bunların içinde, hiç benim gibi akıllıları yok muymuş? Bunlar iyi mal satan dükkânlar açsaydılar…

İBİŞ: Açmışlar zaten.

MEMİŞ: İyi mal satan dükkanlar açmışlar mı?

İBİŞ: Açmışlar.

MEMİŞ: Ne olmuş?

İBİŞ: Hiç.

MEMİŞ: Nasıl hiç?

İBİŞ: Ne yazık ki iyi mal satan dükkânlara kimse gitmemiş.

MEMİŞ: Neden?

İBİŞ: Bu insanlar çürük mal yemeye alışmış. O yüzden, iyi mal getirenlerin dükkânına bile uğramamışlar.

MEMİŞ: Eyvaaah!

İBİŞ: Eyvah ya…

MEMİŞ: Peki, bu salakları uyaran kimse çıkmıyor muymuş hiç?

İBİŞ: Çıkıyormuş. Çıkmalı da… Neden çıkmalı, bunu da biliyor musun?

MEMİŞ: Bilmiyorum İbiş. Neden?

İBİŞ: Çünkü bilenin, bilmeyeni bildiğini bilmeyenlere öğretmek görevidir.

MEMİŞ: Yaaa, böyle bir görev mi var?

İBİŞ: Evet, bunun öbür adı sorumluluktur.

MEMİŞ: Haaa, şu bizim sorunlu horoz gibi…

İBİŞ: Yine sulandırma işi!

MEMİŞ:
Tamam… Sorumluluk çok önemli. Bilenlerin bilmeyenleri uyarması insanlık görevi.

İBİŞ: İşte sorumluluk bu. Sorumluluğu görev olarak algılamalıyız. Her konuda yüreğimizin ta başında duymalıyız.

MEMİŞ: Çok iyi anlattın İbiş. Ben de çok güzel anladım. Siz de anladınız mı çocuklar? (Çocuklara) Evet mi?

ÇOCUKLAR: Evet…

MEMİŞ: Anlamışlar… Oynadığımız bu oyunun adı sorumluluk oyunuydu değil mi İbiş?

İBİŞ: Öyleydi?

MEMİŞ: Peki, sadece iyi insan, güzel insan, doğru insan mı olmak gerekiyor? çocukların üstüne düşen başka sorumluluklar yok mu?

İBİŞ:
Var, var tabi… Olmaz olur mu?

İBİŞ: Öyleyse söylesene! Nedir bunlar?

MEMİŞ: Hatırlattığın için teşekkür ederim Memiş.

MEMİŞ: (Sevinçle) Al sana, şimdi bir de teşekkürüm oldu! Bir sürü aferinim, bir tane de teşekkürüm var! Ne kadar zengin bir insanım ben!

İBİŞ: Böyle iyi olmaya devam edenlerin daha çoook aferinleri, teşekkürleri olur.

MEMİŞ: Haydi öyleyse şu sorumlulukları anlat da, çocuklara da verelim bu aferinlerden, teşekkürlerden.

İBİŞ: Zevkle… Bakın çocuklar… İyi insanlar yaşadığı çevreye zarar veren değil, çevreyi koruyan insanlardır. Sizler de daime çevreye zarar vermek yerine, oraların daha güzel, daha temiz olması için özen göstermelisiniz…

MEMİŞ: Bu da bizim İbiş gibi… Lafı uzattıkça uzatır, insanın uykusunu getirir.

İBİŞ:
Özür… Kestirmeden gideceğim. Diyelim ki evde açık bir musluk gördük… Ne yaparız?

MEMİŞ: Kim açık bıraktı bunu? Çabuk kapatsın deriz!

İBİŞ:
Hayııır… Gider musluğu kendimiz kapatırız. (Memiş’in kulağını kıvırır.) İşte böyle…

MEMİŞ:
Benim kulağım musluk mu İbiş!

İBİŞ: Musluk değil ama çekilmeyi hak etti.

MEMİŞ: Ne yaptı ki kulağım?

İBİŞ: Çocukları yanılttı.

MEMİŞ: Nasıl yanılttı?

İBİŞ:
Musluğu kendin kapatacağına, bunu kim açık bıraktı dediğin için.

MEMİŞ:
İyi ama İbiş, bu yanlışı dilim yaptı. Kulağım yapmadı ki… Kıvırıyorsan al dilimi kıvır!

İBİŞ: Haklısın… Bir daha dilini kıvırırım. Hazır su konusu açılmışken… Apartmanda temizlikçi kadın merdivenleri yıkıyor… Hortumdan su harıl harıl akarken, kadın yıkamayı bırakmış, biriyle çene çalmaya tutuşmuş. Ne yaparız?

MEMİŞ: “Sen sus artık! Biraz da ben konuşayım,” deriz.

İBİŞ:
Ne şakacı şeysin sen Memiş! Temizlikçi kadını uyarırız, değil mi? Ona küresel ısınmadan söz ederiz. Suyu böyle düşüncesizce bol harcarsak, gelecekte çocuklarımızın bir bardak suya hasret kalabileceklerini anlatırız. Merdivenleri hortumla yıkayacağına bir kova suyla, paspasla temizlemesini öneririz.

MEMİŞ: Tabii tabii. O da bize teşekkür eder.

İBİŞ: Değil mi ya?

MEMİŞ:
Değil tabii. Oradan hemen tüymezsem, “sana ne benim kullandığım sudan yumurcak! ” diye ensemde boza pişirir.

İBİŞ: Hayır, kimse bunu yapamaz. Bu sorumsuzluk olur. Başka bir örnek: Evde, ya da apartmanda boş yere yanan açık bir lamba gördük değil mi?

MEMİŞ:
Düğmeyi hemen kıvırır, söndürürsünüz. Yoksa İbiş sizin kulağınızı kıvırır.

İBİŞ:
Çok hoşsun Memiş! Başka başka neler yapabiliriz?

MEMİŞ: Bir örnek verebilir miyim İbiş?

İBİŞ: Ver bakalım.

MEMİŞ: Bir çocuk yolda giderken çikolata yiyor… Bu çocuk yediği çikolatanın kağıdını kaldırıma atıyor…

İBİŞ:
Evet, iyi bir örnek. Ne yaparsın o zaman Memiş?

MEMİŞ: Çocuğu uyarırım.

İBİŞ: Nasıl uyarırsın?

MEMİŞ: Çikolatanın yarısını bana ver, yoksa seni İbiş’e söylerim, kulağını çeker derim.

İBİŞ: Şaka yapıyorsun değil mi? Böyle bir şey söylemeyiz. Onu, yerleri kirletmemesi için uyarırız.

MEMİŞ:
Öyle ya… Herkes sokağa bir şeyler atsa, sokaklarımız ne kadar kirli olurdu…

İBİŞ:
Ben de bunu demek istemiştim. Siz sokağa çöp atmazsınız değil mi çocuklar?

ÇOCUKLAR: Atmayız!

İBİŞ:
İşte sorumluluk bu! Bugünlük bu kadar ders yeter. Biz yine masalımıza dönelim.

MEMİŞ: (El çırpar) Dönelim dönelim!

İBİŞ: Nerede kalmıştık… Bazı iyi insanlar, çürükçü manava dur demeye karar vermişti, değil mi çocuklar?

ÇOCUKLAR: Evet!

MEMİŞ: O iyi insanlar, yani sorumluluk sahibi iyi insanlar, sonra ne yapmışlar İbiş?

İBİŞ:
O çürükçü manavın, mallarının çürüklüğünü anlatmaya çalışmışlar. Çürük malın iyi mal olmadığını anlatmaya çalışmışlar. Bu çürük mallardan kurtulmanın tek yolunun, o manavdan alış veriş yapmamak olduğunu anlatmaya çalışmışlar.

MEMİŞ: Oh be…

İBİŞ: Hiç oh çekme boşuna.

MEMİŞ: Neden?

İBİŞ:
İyi insanlar onları uyarmış uyarmış... Doğruyu anlatmak için dillerinde tüy bitmiş. Gerçekleri söylemişler söylemişler de ne olmuş?

MEMİŞ: Ne olmuş?

İBİŞ:
Kocaman bir hiç! Kimse bu iyi insanları dinlememiş. Çürükçü manav bildiğini yapmaya devam etmiş. Yani çürük malları satıp durmuş. Hâlâ da satıyormuş…

MEMİŞ:
Bu insanları gerçeği muhakkak göstermek gerek İbiş.

İBİŞ:
Bence de… Gerçekler onların kafasına dank edinceye kadar direnmek gerek.

MEMİŞ: Dank işi kolay.

İBİŞ: Nasıl kolay?

MEMİŞ: Ben elime bir tava alırım.

İBİŞ: Eee? ...

MEMİŞ: Kafalarına “dank” diye vururum.

İBİŞ: Hay canın çıkmasın senin. Bu kafaya dank etme iş bildiğin gibi değil…

MEMİŞ: Biliyorum canım. Şaka şaka.

İBİŞ: Senin de şu şakaların bitmez.

MEMİŞ: Şakasız gün geçmiyor ne yapalım…

İBİŞ: Haklısın. Kim yapabilir bunu sence Memiş?

MEMİŞ:
Bence bunu yapsa yapsa ancak, geleceğimizin ışıkları çocuklarımız yapar.

İBİŞ: Evet, doğru! Çocuklarımız! .. Yok mu bu söze bir alkış!

ÇOCUKLAR ALKIŞLAR. İBİŞLE MEMİŞ DE ALKIŞLAMAYA KATILIR.

MEMİŞ: Ne duruyoruz? Öyleyse anımsatalım onlara?

İBİŞ: Öyle yapalım… Bakın çocuklar.

MEMİŞ: Bakın çocuklar..

İBİŞ: (Memiş’e ters ters bakar) Beni iyi dinleyin.

MEMİŞ: Beni iyi dinleyin.

İBİŞ: (Memiş’e) Pardon… Ben sen yok, hep biz varız.

MEMİŞ: (Sevincinden takla atar.) Yaşa Memiş! Ben sen yokuz, hep biz varız!

İBİŞ: (Çocuklara) İyi dinleyin bizi…

MEMİŞ: (Memun, eğilerek selam verir.) İyi dinleyin bizi…

İBİŞ: İnsanlara yanılgılarını göstermek gerek. Onları, kötü alışkanlıklarını bırakmaları için uyarmalı.

MEMİŞ: Doğru, uyarmalı…

İBİŞ: Ne yapmalı çocuklar?

ÇOCUKLAR: Uyarmalı!

İBİŞ: O zaman biz de uyaralım onları.

MEMİŞ: Uyaralım…

İBİŞ: Uyaralım mı çocuklar?

ÇOCUKLAR: Uyaralım…

İBİŞ: Anne! ..

MEMİŞ:
(Kendileri de söylesinler diye çocukları özendirir.)
Haydi, hep beraber! Anne! ..

ÇOCUKLAR: Anne! ..

İBİŞ: Baba! ..

MEMİŞ: (Kendileri de söylesinler diye çocukları özendirir.)
Baba! ..

ÇOCUKLAR: Baba! ..

İBİŞ: Çürük mal almayın!

MEMİŞ: (Kendileri de söylesinler diye çocukları özendirir.)
Çürük mal almayın!

ÇOCUKLAR: Çürük mal almayın!

İBİŞ: Çürük satanlara aldanmayın!

ÇOCUKLAR: Çürük satanlara aldanmayın!

MEMİŞ: İnsanlar çürük mal almasın!

ÇOCUKLAR: İnsanlar çürük mal almasın! !

İBİŞ: İnsanlar aldanmasın!

ÇOCUKLAR: İnsanlar aldanmasın!

MEMİŞ: Yaşasın aldatmayan insanlar!

ÇOCUKLAR: Yaşasın aldatmayan insanlar!

İBİŞ:
Yaşasın aldanmayan insanlar!

ÇOCUKLAR:
Yaşasın aldanmayan insanlar!

MEMİŞ:
Ben aldanmıyorum İbiş. Ben de yaşayayım mı?

İBİŞ: Sen de yaşa Memiş!

MEMİŞ:
Yaşasın, ben de yaşayacağım!

İBİŞ: (Yinelesinler diye çocukları özendirir.)
Aldatanların olmadığı bir dünya istiyoruz! Aldatanların olmadığı ne istiyoruz?

ÇOCUKLAR: Dünya istiyoruz!

MEMİŞ:
Sadece aldatanların mı? Aldananların da olmadığı bir dünya istiyoruz! Evet mi çocuklar?

ÇOCUKLAR: Evet!

İBİŞ’LE MEMİŞ ÇOCUKLARI ALKIŞLAR. ÖBÜR OYUNCULAR DA YANLARINA GELİR, ALKIŞLAMAYA ONLAR DA KATILIR.

FONDAN, SÖZLERİ AŞAĞIDAKİ ŞARKI DUYULUR
Çocuklar…
Bizim çocuklarımız.
Işığımız, göz bebeğimiz…
Aldatmayan bir yarın
Aldanmayan gelecek
Güzel bir dünya
Diliyoruz onlara …

BÜTÜN OYUNCULAR BİR ARAYA GELİR, EL ELE TUTUŞUR ŞARKIYA KATILIR:
Çocuklar…
Bizim çocuklarımız.
Işığımız, göz bebeğimiz…
Güzel bir dünya diyoruz
Güzel bir dünya
Güzel bir dünya
Bırakmak istiyoruz onlara…

BİTTİ

YAZARLA İLETİŞİM:
Tel: 0342 338 16 18 – 0505 553 47 44
İleti: [email protected][email protected]
WEB SİTESİ: www.fevgun.com
GAZİANTEP/TURKEY

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 19.6.2009 15:11:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç