KARGA İLE TİLKİ
Çocuk Oyunu: 18
Yazan: Fev
BU OYUNDA KİMLER VAR?
YARGIÇ ASLAN
MÜBAŞİR GUGUK KUŞU
TİLKİ BEY
KARGA HANIM
AVUKAT BAYAN KEDİ
BAY KÖPEK
YER, DEKOR: Hayvanlar Mahkemesi. Bir hayvanlar mahkemesinde olabilecekler.
HAYVANLAR MAHKEMESİNDE DURUŞMA YAPILIYOR. DURUŞMAYI İZLEMEYE BİR ÇOK ORMANLI GELMİŞ. HEPSİ DE VIRVIR, DIRDIR…
YARGIÇ ASLAN: (Yargı makamında oturmakta. Tokmağını vurur.) Susuuun! Susuuun! .. Susmayanı dışarıya atarım ha! ..
HERKES SUS PUS OLUR.
YARGIÇ ASLAN: (Mübaşir Guguk Kuşuna)
Davacı ile Davalıyı çağır.
MÜBAŞİR GUGUK KUŞU: (Kapıya gider, oradan seslenir)
Gu guuuk… Gu guuuk… Davacı Tilki Bey! .. Davacı Tilkiii! ..
TİLKİ BEY: (Girer)
Geldik geldik, ne bağırıp duruyorsun. Sağır mıyız?
MÜBAŞİR GUGUK KUŞU: (Tilkiye aldırmaz.)
Şurada bekle. (Seslenmeyi sürdürür.) Davalı Karga Hanım! .. Davalı Karga… Gu guuuk… Gu guuuk…
KARGA HANIM:
Gak gaaak… Gak gaaak… Buyur.
MÜBAŞİR GUGUK KUŞU:
Gel benimle. (Tilki’ye) Sen de gel… (Onlara davalı ile davcı yerini gösterir.) Durun burada.
TİLKİ BEY:
Benim yerim burası mı? Koskoca bir Tilkiyi böyle sıradan bir yerde durduramazsınız. Özel loca isterim ben.
MÜBAŞİR GUGUK KUŞU:
Mahkûm edilirsen o locanın âlâsına götürürler birazdan seni canım. Gu guuuk...
TİLKİ BEY:
Ya, öyle mi? Peki öyleyse…
KARGA HANIM:
Ay, fena bir yer olmasın orası. Daracık, karanlık, nemli, aç farelerin cirit attığı bir hücreye götüreceklermiş gibi geliyor bana sanki onu. Keşke dava etmeseydim bu Zavallı Tilkiyi…
TİLKİ BEY:
Zavallı Tilki sensin!
KARGA HANIM:
Ben Tilki değilim beyefendiciğim. Kargayım.
TİLKİ BEY:
Her neysen… Ben kahraman bir Tilkiyim. Öyle karanlıklardan, hücrelerden filan korkmam.
KARGA HANIM:
İyi öyleyse bari…
YARGIÇ ASLAN: (Kükrer.)
Kendi aranızda komuşmayın. (Seslenir) Davalı Tilki…
MÜBAŞİR GUGUK KUŞU:
(Tilkiye dürter.) Sana söylüyor. Guuu…
TİLKİ BEY: (Guguk Kuşuna) Guuuk… Guguuuuk, tamam anladık. (Yargıca) Bana mı seslendiniz efendim? Buyurun Yargıçların en adili!
YARGIÇ ASLAN:
Bırak şimdi yağcılığı. Doğruyu, sadece doğruyu söyleyeceğine ant içer misin?
TİLKİ BEY:
İçerim.
YARGIÇ ASLAN:
Neyin üzerine ant içiyorsun?
TİLKİ BEY: (Acıklı)
En sevdiğim şey dediniz değil mi? Tavukların… Tavukların üstüne and içerim Sayın Yargıcım. Eğer doğruyu söylemezsem, bir daha tavuk yüzü görmeyeyim.
YARGIÇ ASLAN: (Güler.)
Sana inandım. (Kargaya döner) Siz Karga hanım? .. Siz neyin üzerine ant içiyorsunuz?
KARGA HANIM:
Sabunların…
YARGIÇ ASLAN:
Ne sabunu?
KARGA HANIM:
Markasını söylemeyeyim şimdi. Reklama girer. Ti-vi’lerde reklamını bol bol görüyorsunuz zaten.
YARGIÇ ASLAN:
Bırak sabunu.
KARGA HANIM:
Bırakamam. Onu çok seviyorum.
YARGIÇ ASLAN:
Üzerine ant içebileceğin başka bir şey yok mu?
KARGA HANIM:
Var, incik boncuklar…
YARGIÇ ASLAN:
Ne kadar tuhafsın sen Karga Hanım. En sevdiğin şey sabun, incik boncuk mu?
KARGA HANIM:
Ne yapayım Sayın Yargıcım? Benim de huyum bu. Bayılırım ıvır zıvıra. Oradan buradan aşırır aşır yuvama taşırım.
TİLKİ BEY:
Bu bir itiraftır Sayın Yargıcım. Baksanıza, hırsızlık yaptığını kendi diliyle söylüyor. Onu zindana atın.
YARGIÇ ASLAN:
Bu konu davamız dışı kalır. Şikâyet olmadıkça yargılama yapamayız biz. (Kargaya) Tamam… Sen de sabun üzerine and iç bari.
KARGA HANIM:
Eğer doğruyu söylemezsem, dere boyunda çamaşır yıkayan kadınlar bir daha bir kalıp sabunlarını kaptırmasınlar bana.
İZLEYECİLER GÜŞÜR.
YARGIÇ ASLAN:
Gülüşmeyelim… Burası tiyatro mu?
Tamam, sana da inandım. Avukatın var mı?
KARGA HANIM:
Var.
YARGIÇ ASLAN:
Kim bunun avukatı?
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Benim efendim.
YARGIÇ ASLAN:
Bir kedi… (Kargaya) Kedi mi senin avukatın? Bu kedinin kendisinin avukata ihtiyacı var be…
BAY KÖPEK: (İzleyiciler arasından) Ona da ben avukat olurum sayın yargıcım.
YARGIÇ ASLAN:
Kes sesini.
BAY KÖPEK:
Kestik…
YARGIÇ ASLAN:
Pekiii. Söyle bakalım, derdiniz nedir bayan Avukat.
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Mıyav… Savunucusu olduğum Bayan Karga yıllardır fena halde incitilmektedir. Ona türlü çeşitli iftiralar atılmıştır. Yok efendim Karga budalaymış. Yok peynirini ağzından düşürmüş. Falan filan.
YARGIÇ ASLAN:
O öyküleri çocukluğumda ben de okudum Avukat hanım. Yaklaş yaklaş… (Eğilip kulağına fısıldar.) Söz aramızda bugün bile okurum onları.
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Ya! ...
İKİSİ GÜLÜŞÜR.
Bu nedenle, sizinle aynı görüşte değilim. Ama benim görüşüm davanın sonucunu etkilemez. Çünkü ben tarafsız olmak zorundayım. Ama ş kadarını söylemeden edemeyeceğim: Bu suçları işleyen Tilki değil ki. Bunu abartan öykülerin yazarları.
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Kim olursa olsun. Tilkinin yüzünden müvekkilim çok mağdur olmuştur. Gururu incinmiştir. Kariyeri zedelenmiştir. Saftoloş yerine konmuştur. Örneğin Peynir hikayesi. Lütfen dinleyin, bunu kendisi anlatsın.
YARGIÇ ASLAN:
Anlatsın bakalım:
SAHNE KARARIR; AYDINLANDIĞINDA MAHKEME SALONU BOŞALMIŞTIR. ÜZERİNE YEŞİL BİR ÖRTÜ ÖRTÜLEN YARGICIN MASASI, SÖZÜM ONA AĞACA BENZETİLMİŞTİR. KARGA AĞAÇTADIR. AĞZINDA PEYNİR VARDIR. TİLKİ AŞAĞIDA, AĞZININ SUYUNU AKITARAK
KARGAYA BAKMAKATADIR. ASLINDA ONUN GÖZÜ KARGADA DEĞİL, KARGANIN AĞZINADKİ PEYNİRDEDİR.
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Bir dala konmuştu karga cenapları;
Ağzında bir parça peynir vardı.
Sayın tilki kokuyu almış olmalı
Ona nağme yapmaya başladı:
TİLKİ BEY:
-Ooo! Karga hanımefendi, merhaba!
Ne kadar güzelsiniz, ne kadar şirinsiniz!
Gözüm kör olsun yalanım varsa.
Tüyleriniz gibiyse sesiniz,
Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın…
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Keyfinden aklı başından gitti Bayan Karganın.
Göstermek için güzel sesini
Açınca ağzını, düşürdü peynirini.
Tilki peyniri onu kapıp dedi ki:
TİLKİ BEY:
- Bayan Karga,
Size güzel bir ders vereceğim:
Her dalkavuk bir budalanın sırtından geçinir
Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir.
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Karga şaşkın,mahcup,biraz da geç ama,
Yemin etti gayrı faka basmayacağına.
SAHNE YİNE SAHNE KARARIR, YENİDEN AYDINLANDIĞINDA SAHNE YENİDEN MAHKEME SALONUDUR, HERKES YERLİ YERİNDEDİR.
YARGIÇ ASLAN:
Bitti mi?
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Bitmedi. Bu öyküde, sizin de duyduğunuz gizi müvekkilime açıkça hakaret edilmiş, ona budala denilmiştir.
YARGIÇ ASLAN:
Peki, Tilki Karganın peynirini yedi mi? Yemedi mi?
KARGA HANIM:
İzin verirseniz bu soruya kendim yanıt vereyim Sayın Yargıcım.
YARGIÇ ASLAN:
Ver bakalım Karga Hanım.
KARGA HANIM:
Tilki beyefendi, benden bir şarkı rica etmişti… Avukatımın da belirttiği gibi, ben budala olmadığımdan, peyniri ağaçtaki bir dalın üzerine bırakıp şarkıyı öyle söyledim.
YARGIÇ ASLAN:
Yani sen ağzını açınca peyniri düşürmedin m? .
KARGA HANIM:
Düşürmedim.
YARGIÇ ASLAN:
Tilki de peynirini yemedi.
KARGA HANIM:
Yemedi…
YARGIÇ ASLAN:
Ama biz böyle okumadık o masalları… Neyse…Madem Tilki senin peynirini yemedi, peki ne istiyorsunuz şimdi siz ondan?
KARGA HANIM:
Olmayan bir şeyi olmuş gibi gösterdiğinden manevi tazminat istiyorum.
YARGIÇ ASLAN:
Olmayan bir şey ha? Hımmm… Anlıyorum… Şimdi söz savunmanın. Senin avukatın yok mu Bay Tilki?
TİLKİ BEY:
Ben yoksul bir tilkiyim Sayın Yargıcım. Yoksul Tilki’nin avukat nesine?
BAY KÖPEK: (İzleyiciler arasından)
Ben bedavadan, gönüllü avukat olurum ona Sayın Yargıcım.
YARGIÇ ASLAN: (Bay Köpek’e)
Avukatlık belgen var mı senin?
BAY KÖPEK:
Yok ama hırlamam kuvvetlidir. Karşımdakine dişimi gösterdim mi hemen pes eder.
YARGIÇ ASLAN:
Otur yerine, otur! (Tilki’ye) Sen savun bakalım kendini yavrum.
TİLKİ BEY:
Sayın yargıcım… Bu öykü kökten yalan bir öyküdür. Asparagastır. Aslı astarı yoktur. Hem ben peynir sevmem zaten. Beni fareyle karıştırdı galiba bu Avukat Kedi.
YARGIÇ ASLAN:
Öyle mi Kızım?
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Ne münasebet efendim? Bir tilki ile fareyi birbirinden ayıramayacak kadar salak değiliz herhalde.
YARGIÇ ASLAN:
Peki, ne istiyorsun kızım? Adamın biri “Tilki, Karganın peynirini kaptı” öyküsünü uydurdu diye onu asalım mı?
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Asmayalım ama, onu hapse atsanız fena olmaz.
YARGIÇ ASLAN:
Dur bakalım. Kendisi ne diyor bu işe? Evet Tilki bey oğlum. Ne diyorsun?
TİLKİ BEY:
Bu öyküyü dinleye dinleye bıktım efendim. Aslında Karga’nın bencilliğini gözler önüne seren bir öyküdür bu. Hayvan dediğin paylaşımcı olmalıdır. Söz konusu olan, altı üstü bir parça peynirdir yani.
AVUKAT BAYAN KEDİ:
“Altı üstü bir parça peynir,” diye önüne gelene dağıtsın mı onu? Bir Karga bir parça peyniri nasıl kazanıyor biliyor musunuz?
YARGIÇ ASLAN:
Bilmiyorum. Nasıl kazanıyor?
BAY KÖPEK:
Ben biliyorum. Avantadan kazanıyor. Ondan bundan aşırıyor.
YARGIÇ ASLAN:
Sen neden karışıyorsun ikide bir söze Bay Köpek?
BAY KÖPEK:
Ne yapayım efendim? Oyunun yazarı bu oyunda rol vermemiş bana. Bari kendi rolümü kendim yaratayım, diyorum.
YARGIÇ ASLAN:
Konu dışına çıkmayalım lütfen. Senin rolün susmak. Tamam mı?
BAY KÖPEK: (Keyifsiz)
Tamam.
YARGIÇ ASLAN: (Tilkiye)
Senin başka bir diyeceğin yok mu Bay Tilki?
TİLKİ BEY:
Var efendim. Aslında gururu kırılan benim. Benim Kargayı dava etmem gerek.
YARGIÇ ASLAN:
Nedenmiş o?
TİLKİ BEY:
Bakın, dinleyin. Neler yaptı o bana.
SAHNE KARARIR; AYDINLANDIĞINDA MAHKEME SALONU BOŞALMIŞTIR.
ÜZERİNE YEŞİL BİR ÖRTÜ ÖRTÜLEN YARGICIN MASASI, SÖZÜM ONA AĞACA BENZETİLMİŞTİR.
KARGA AĞAÇTADIR.
AŞAĞIDA ALÇAK BİR MASA VARDIR. MASANIN ÜZERİ BEYAZ BİR ÖRTÜYLE KAPATILMIŞTIR. BU DA SÖZÜM ONA BİR KAYADIR.
KAYANIN YANINDA TİLKİ VARDIR.
KARGA HANIM:
Ooo! ... Geldin mi Tilkiciğim? Hoş geldin, sefalar getirdin…
TİLKİ BEY:
Hoş bulduk Bayan Karga. Beni çağırmışsın.
KARGA HANIM:
Evet, çağırdım.
TİLKİ BEY:
Niçin?
KARGA HANIM:
Sana teşekkür etmek için… Hani geçen gün bana bir ziyafet çekmiştin ya…
TİLKİ BEY:
Ha, evet… Önemli değil canım.
KARGA HANIM:
Benim için önemliydi. Altında kalmak istemedim. Ben de sana bir ziyafet çekeyim dedim.
TİLKİ BEY:
Var olasın. Karnım da çok acıkmıştı. Ne ikram edeceksin bana?
KARGA HANIM:
Tavuk suyuna çorba… Sever misin?
TİLKİ BEY:
Bayılırım! Hani nerede ikramın?
KARGA HANIM:
Bak, orada, kayanın üstünde.
TİLKİ BEY:
Ben orada kovadan başka bir şey göremiyorum.
KARGA HANIM:
Çorba da kovada zaten.
TİLKİ BEY:
Çorbayı nasıl içeceğim o kovanın içinden? Kase, çatal, kaşık filan bulunmaz mı senin evinde?
KARGA HANIM:
Yok, biz yemeği kazanda pişirir kapağında yeriz.
TİLKİ BEY:
Ne ilkellik!
KARGA HANIM: (Kahkahalarla güler.)
İlkellik-milkellik. Sen de bizim gibi içeceksin çorbayı. Bir dene canım. Bakarsın başın içine sığar kovanın. (Kahkahalarla gülmeyi sürdürür.)
TİLKİ: (Ağzını kovaya sokmak ister. Başı kovanın içinde kalır. Çıkartmaya çalışır, çıkartamaz. Komik hareketlerle oraya buraya koşar. Çorba üstüne başına dökülmüştür.) İmdat… Ölüyorum… Can kurtaran yok mu? Doktor getirin bana. Hastane getirin…
SAHNE YİNE KARARIR, YENİDEN AYDINLANDIĞINDA SAHNE YENİDEN MAHKEME SALONUDUR, HERKES YERLİ YERİNDEDİR.
YARGIÇ ASLAN: (Tilki’ye)
Gerçekten oldu mu bütün bunlar?
TİLKİ:
Oldu oldu… Aynı oyunu Bay Kurda da oynamış bu Karga.
KARGA HANIM:
Yalan! Ona oyun oynayan ben değildim. Bayan Leylekti. Benimkisi sadece küçük bir şaka.
TİLKİ BEY:
Olmaz olsun böyle şaka. Az kalsın ölüyordum.
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Konuşabilir miyim efendim?
YARGIÇ ASLAN:
Konuş bakalım.
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Bay Tilki olayın işine gelen yanını anlatıyor. Bir de madalyonun tersi var.
TİLKİ BEY:
Nasılmış bakalım madalyonun tersi?
AVUKAT BAYAN KEDİ:
Karga hanıma ilkin bu Tilki beyin kendisi ziyafet vermiştir. O ziyafette de ikram edeceği çorbayı bir kayanın üzerine dökmüştür. Karga hanım çorbayı içeceğim diye gagasını kayaya vurup durmuştur. Ama bir damla bile çorba içememiştir. Dahası, az kalsın gagası kırılacak gibi olmuştur.
YARGIÇ ASLAN:
Pireyi deve yapmayın canım. Ne var bunda? İki arkadaş birbirine şaka yapmış.
KARGA HANIM:
Peki asma hikayesine ne diyeceksiniz?
TİLKİ BEY:
Sahi, bak bir de o var.
YARGIÇ ASLAN:
O nasıl olmuş?
KARGA HANIM:
Dinleyin…
TİLKİ BEY:
Dinleyin…
SAHNE KARARIR; AYDINLANDIĞINDA MAHKEME SALONU BOŞALMIŞTIR. ÜZERİNE YEŞİL BİR ÖRTÜ ÖRTÜLEN YARGICIN MASASI, SÖZÜM ONA ASMAYA BENZETİLMİŞTİR. KARGA ASMADADIR. AŞAĞIDA TİLKİ VARDIR. TİLKİ, ASMADAN BİR SALKIM ÜZÜM KOPARABİLMEK İÇİN SIÇTAYIP DUMAKTADIR.
KARGA HANIM: (Kahkahalarla gülmektedir.)
TİLKİ BEY:
Ne gülüyorsun Kara Karga?
KARGA HANIM:
Gülerim tabii. Asmaya ulaşayım, diye nerdeyse gözünü yırtacaksın.
TİLKİ BEY:
Hiçbir şeyi yırtmama gerek yok. Ulaşırım ben o asmaya. (Asmaya doğru sıçrar.)
KARGA HANIM:
Asmadan üzüm de koparabilir misin?
TİLKİ BEY:
Elbete koparırım. (Asmaya doğru sıçrar. Yere yuvarlanır, kalkar.) Yoksa niye sıçrayıp durayım?
KARGA HANIM:
Haydi, devam et öyleyse.
TİLKİ BEY:
Devam ediyorum zaten. (Asmaya doğru sıçrar, düşer.) Sen de şu gülmeyi bırak lütfen. Moralim bozuluyor.
KARGA HANIM:
Ayağının altına kibrit kuyusu koy da öyle sıçra. O zaman ulaşırsın belki…
TİLKİ BEY: (Sıçrar, yere düşer.)
Olmuyor olmuyor olmuyor…
KARGA HANIM:
Devam et, olacak.
TİLKİ BEY:
Yok, olmayacak. Vazgeçtim.
KARGA HANIM:
Neden?
TİLKİ BEY:
Üzümler daha olmamış. Hepsi koruk. Koruğu ne yapayım ben?
KARGA HANIM: (Kahkahalarla güler.
Ulaşamadığın üzüme koruk diyorsun.
TİLKİ BEY:
Bir de seni görelim, haydi sen ulaş öyleyse ona.
KARGA HANIM:
Ben ulaşamayacağımı bildiğim dala uzanmam. Ama üzümlere ulaşabilirim. (Üzüme uzanır.) Bak işte böyle.
TİLKİ BEY:
Haklıymışsın. Üzümlere ulaşabildiğine inandım ama oradan bir salkın üzüm
koparabileceğine asla inanmam.
KARGA HANIM:
Ondan kolay ne var. Al işte, hem de en kocaman salkımı gagamla kopartıyorum. (Gagasıyla kopartır.)
TİLKİ BEY: (Şaşırmış görünür.)
Gerçekten koparttı be… Ne yapacaksın şimdi onu?
KARGA HANIM:
Yiyeceğim…
TİLKİ BEY:
Dostlarına da ikram etmeyecek misin?
KARGA HANIM:
Hani, dost nerede?
TİLKİ BEY:
Ben…
KARGA HANIM:
Tilkiden dost olur mu be?
TİLKİ BEY:
Olmaz mı? .. Olmasın bakalım. Ama üzüm salkımı ağzındayken taneleri yiyemezsin ki.
KARGA HANIM:
Kolayı var. Onu aşağıya bırakırım. Sonra da üzerine pike yapıp yemeye başlarım.
TİLKİ BEY:
Yapamayacağın şeyleri söyleme. Haydi o zaman yap da görelim.
KARGA HANIM:
İşte… (Üzüm salkımını aşağıya atar.)
TİLKİ BEY: (Salkımın üzerine atılıp üzümü yemeye başlar.)
Hımmmmh… Amma tatlıymış ha!
KARGA HANIM:
Bırak, onu. O benimdir!
TİLKİ BEY:
Hiçbir şey “benim diyenin” değildir. Onu ele geçirenindir. Ne yazık ki bu düzen
böyle. Sen şansına küs.
KARGA HANIM:
Ben böyle düzenin…
TİLKİ BEY:
Sus sus… Ağzına biber sürerler.
SAHNE YİNE KARARIR, YENİDEN AYDINLANDIĞINDA SAHNE YENİDEN MAHKEME SALONUDUR, HERKES YERLİ YERİNDEDİR.
YARGIÇ: (Kahkahalarla gülmektedir.) İkiniz de bir alemsiniz valla…
KARGA HANIM:
Benim üzümümü yedi. Onu cezalandırmayacak mısınız?
YARGIÇ ASLAN:
Arkadaşlar arasında olur böyle şeyler.
KARGA HANIM:
O zaman bir de şu tekerlemeyi dinleyin bakalım. Yine mi hak vermeyeceksiniz bana: (Okur)
Karga karga gak dedi
Çık şu dala bak dedi
Çıktım baktın o dala
Bu karga ne budala? ..
Karga fındık getirdi
Sıçan yedi bitirdi
Onu tuttu bir kedi
Mıyav dedi av dedi.
Karga uçtu az gitti
Dere tepe düz gitti
Altı ay, bir güz gitti
Müjde alfabe bitti...
Bunları sabah akşam okuyup durur Tilki. Alay ederek beni çok üzer. Bunda da
Hakaret unsuru yok mu?
YARGIÇ ASLAN:
Yok canım, ne hakareti.
KARGA HANIM:
Siz taraf tutuyorsunuz Bay Yargıç.
YARGIÇ ASLAN:
Öyle mi yapıyorum? O zaman onun yerine seni hapse atayım bari.
KARGA HANIM:
Ama davacı olan benim…
YARGIÇ ASLAN:
Yargıcı suçlayan da sensin.
KARGA HANIM:
Affedersiniz Sayın Yargıcım. Hata ettim.
YARGIÇ ASLAN:
Ben de seni affettim. Ama sen de Tilkiyi affedeceksin.
KARGA HANIM:
Ben de onu affettim gitti.
TİLKİ BEY:
Teşekkürler Kargacığım, sen ne güzel, ne iyi bir arkadaşmışsın meğer!
KARGA HANIM:
Ben mi?
TİLKİ BEY:
Sen tabii
KARGA HANIM:
Güzel miyim?
TİLKİ BEY:
Güzelsin.
KARGA HANIM:
İyi bir arkadaşım ha?
TİLKİ BEY:
Hem iyi, hem de güzel arkadaşsın.
KARGA HANIM:
Beni seviyor musun?
TİLKİ BEY:
Sevmez miyim? Sen beni sevmiyor musun?
KARGA HANIM:
Yoo, neden seveyim?
TİLKİ BEY:
Aşkolsın. Ama arkadaşlar birbirini sever.
KARGA HANIM:
Sahi mi?
TİLKİ BEY:
Sahi…
KARGA HANIM:
Yani şimdi ben de seni sevmeli miyim?
TİLKİ BEY:
Seversen memnun olurum.
KARGA HANIM:
Yok, ben seni sevmeyeyim.
TİLKİ BEY:
Neden?
KARGA HANIM:
Sen beni kandırıyorsun hep.
TİLKİ BEY:
Bir daha kandırmam.
KARGA HANIM:
Üç kağıtçısın.
TİLKİ BEY:
Söz, kağıtlardan birini atacağım. İki kağıtçı olarak kalacağım.
KARGA HANIM:
Ne demek o?
TİLKİ BEY:
Şaka şaka. Söz bir daha sana üç kağıt açmayacağım.
KARGA HANIM:
Kimseye açmamalısın.
TİLKİ BEY:
Açmam kimseye açmam.
KARGA HANIM:
Söz mü?
TİLKİ BEY:
Söz…
KARGA HANIM:
Tilki sözüne de pek güvenilmez ya…
TİLKİ BEY:
Türk sözü veriyorum sana. Türkler verdikleri sözden dönmezmiş.
KARGA HANIM:
Sahi mi? Türk sözü mü veriyorsun?
TİLKİ BEY:
Evet, Türk sözü veriyorum.
KARGA HANIM:
O zaman tamam. Biraz sevebilirim seni.
TİLKİ BEY:
Biraz mı? Neden benim seni sevdiğim kadar çok sevmiyorsun.
KARGA HANIM:
Sevgi öyle ısmarlamayla olamaz. Sen arkadaşlığa layık olduğunu kanıtladıkça, daha çok severim seni.
TİLKİ BEY:
Valla bana kurnazdır, zekidir, akıldır derler ama yanlış. Asıl akıllı olan sensin Sevgili Karga.
KARGA HANIM:
Teşekkür ederim. Yan cebime koy.
TİLKİ BEY:
Ne demek şimdi bu “yan cebime koy” lafı?
KARGA HANIM:
Biri sana bir şey veriyor, tamam mı?
TİLKİ BEY:
Tamam.
KARGA HANIM:
Sen onu almak istiyorsun ama tok gözlü görünüyorsun.
TİLKİ BEY:
Eee?
KARGA HANIM:
O zaman… “istemem, kimseye çaktırmadan ver” anlamında yan cebime koy diyorsun.
TİLKİ BEY:
Harika! Sen de de ne laflar var.
YARGIÇ:
Anlaşıldı. Artık karara verme zamanı geldi artık. Susun… Ayağa kalkın… Kararı okuyorum.
KARGA HANIM:
Ben ayaktayım zaten.
TİLKİ BEY:
Ben de…
YARGIÇ:
Oturanlara diyorum ben.
OTURANLAR DA AYAĞA KALKAR.
YARGIÇ: (Sesini yükseltir.)
Karar: Bay Tilkiye ömür boyu çekeceği bir ceza veriyorum.
KARGA HANIM:
Yo, hayır, lütfen yapmayın bunu!
YARGIÇ ASLAN:
Şuna bakın! Demin neler söylüyordu…
KARGA HANIM:
Ama o arkadaş olmak istiyor benimle.
YARGIÇ ASLAN:
Anlaşıldı… Ama bu cezayı vermek zorundayım.
KARGA HANIM:
Yapmayın! Lütfen…
YARGIÇ ASLAN:
Yaptım gitti. (Sesini yükseltir.) Karar: Tilkiyi ömür boyunca…
KARGA HANIM:
Aaah Tilkiciğim, ne yaptım ben sana…
YARGIÇ ASLAN:
Tilkiyi ömür boyunca, bayan karga ile dost olmaya mahkûm ediyorum.
KARGA HANIM: (Şaşkın, sevinçli)
Ceza bu mu?
YARGIÇ ASLAN:
Bu…
KARGA HANIM:
O zaman bana da verin bu cezadan.
YARGIÇ ASLAN:
Veriyorum zaten. Seni de Bay Tilki ile ömür boyunca dost olmaya mahkûm ediyorum.
KARGA HANIM:
Yaşasııın… Yaşasın adalet!
TİLKİ BEY:
Yaşasın adalet!
HEPSİ:
Yaşasın adalet!
BİTTİ
YAZARLA İLETİŞİM
FEVZİ GÜNENÇ
Tel: 0342 338 16 18 – 0505 553 47 44
İleti: [email protected] –
MSN: [email protected]
www.fevgun.com
Kayıt Tarihi : 19.6.2009 14:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!