MIYAV SULTAN
4 Ekim Hayvanları Koruma Günü için
2 Perdelik Çocuk Oyunu
Yazan: FEV
OYUNUN KİŞİLERİ
SABAH KARDEŞLER:
YAZAR
KARDELEN (İyi Abla)
ŞAHİN (İyi Erkek Kardeş) :
MENEKŞE: (İyi Kız Kardeş) :
SARMAN KEDİ
TEKİR KEDİ
KARAKEDİ
MIYAV SULTAN
1. PAZARCI (Ses)
2. PAZARCI (Ses)
3. PAZARCI (Ses)
4. PAZARCI (Ses)
5.PAZARCI (Ses)
6. PAZARCI (Ses)
7. PAZARCI (Ses)
KURNAZ
SİNSİ
ÇITPIT
CÜCE
İZLEYİCİLER
BİRİNCİ PERDE
DEKOR:
Pazaryeri. Karşıda kocaman bir kapı.
Sabah Kardeşler, rengârenk bir bezi bayrak gibi dalgalandırarak sahneye girer, şarkılarını söyleyerek dans ederler.
SABAHIN ŞARKISI:
Biz sabahız çocuklar, güzel sabah
Karanlığı yenerek geldik size
Sevin çocuklar aydınlık sabahı
Sabahlar benziyor sonsuz denize.
İyilik getiririz biz hep insanlara
Mutluluk getirdik biz insanlara
Esenlik getirdik şimdi de size
Sevgi, ışık getirdik hepinize.
Biz insanı severiz, çocukları
Sabahları sevsin diye onlar da
Sevgiden iyilikten güzellikten
Doğruluktan güzel ne var dünyada.
Sabah Kardeşler dans ederek, şarkı söyleyerek çıkar.
YAZAR (Gülümseyerek girer) Sabahın şarkısını dinlediniz arkadaşlar. Nasıl buldunuz? Güzeldi değil mi?
…………
YAZAR:
Bence de güzeldi.. Bugün size bir masal anlatacağım. Bu masalı ben, kızımla oğluma anlatırdım çocukluklarında. Mıyav Sultan masalımın adı. Mıyav bir kedinin adı. Sever misiniz kedileri?
……………..
YAZAR:
Ben de severim. İnsanlara sevgiyi, iyiliği, güzelliği, doğruluğu, tok gözlülüğü anlatır bu masal. En çok da sevgiyi anlatır. Çünkü bütün iyiliklerin güzelliklerin anası sevgidir. Çocuklarım, bu masalı anlatmamı isterlerdi benden sık sık çok küçükken. Çünkü bu masalda sevginin mucizesini keşfetmişlerdi.
Siz de bilirsiniz aslında sevginin ne güzel bir şey olduğunu. Sevgi gerçekten güzel şey, değil mi çocuklar?
………………..
YAZAR:
Size oyuna başlamadan sevgiyle ilgili bir şiirimi okumak istiyorum. Dinlemek ister misiniz?
………………
YAZAR:
Öyleyse şimdi can kulakla dinleyin şiirimi. Dinliyor musunuz?
……………………..
YAZAR:
Ama şiirde anlatılanlara iyi anlayabilmek için sessiz olmak gerekiyor. Biraz sessiz olabiliriz değil mi?
………………………..
YAZAR:
Tamaaaam… Teşekkürler çocuklar. Çıt çıkmıyor salonda. Şimdi başlıyorum ben de şiirime:
SEV ÇOCUĞUM
Sen varınca çocuğum
derin uykularına
annen şiirler yazıyor sana.
İç çekiyor bir yandan da
bilmiyorum niçin
geleceğinden kaygılanıyor sanki
ağlıyor için-için.
Ben de şiirler yazmak isterdim çocuğum
dağa-taşa börtü böceğe-kuşa
dört renkteki insana…
ama bu şiir çocuğum
yalnız sana.
Mavi bir gök çiziyorum şimdi
şiirime olsun diye eş
mavi göğü sev çocuğum
orada barınır ısıtan güneş…
Bunları unutma, adını unut
aydınlatan ay, kılavuz yıldızlar
dost yağmurların anası bulut!
Sal uçurtmanı göklere yine
onunla selam gönder hepsine.
Bu topraktır çocuğum, toprağı sev
Bin verendir o “bir”ine
Sığınaktır o ölüne, dirine.
Şimdi de bir deniz çiziyorum
sana çocuğum, sev denizi
vapurlardır, kayıklardır üstünde yüzen
onlardır çıkaran balıkçıysak kısmetimizi
Onlardır yolcuysak kavuşturan
birbirimize bizi.
Şunlar ağaçlardır çocuğum
sev söğüdü, kavağı, çınarı, çamı
onlar ormanı oluştururlar
orman oluşturur yaşamı…
Sana çiçekler çiziyorum çocuğum
Türlü renkleri, türlü kokuşları olan
Sevince açan çiçekler
unutulunca solan…
Bunlar hayvanlardır
güzellerini sev, kusurlarını görme
çirkinlerine çocuğum
yüreğinde yer verme.
Sana kuşlar çiziyorum şimdi
her birinin başkadır ötüşleri
başkadır uçuşları
sev çocuğum özgürlüğün
resmini çizen kuşları!
(Yazar başıyla selam verir)
YAZAR: Şiirimi sevdiniz mi çocuklar?
…………………………….
YAZAR: Teşekkür ederim. O zaman oyunumu da seveceksiniz… Şu halde şimdi, demin şiirimi dinlerken gösterdiğiniz usluluğu göstererek izleyin oyunu da. Uslu durun dediysem, oyuncuların sesini bastıran gürültü yapmayın demek istedim. Yoksa gülünecek yerde gülün, eğlenecek yerde eğlenin. Bu oyun sizlerin gülmesi, eğlenmesi için yazıldı zaten. Tabii bu arada biraz da düşünmeniz, bir şeyler öğrenmeniz için yazıldı. Haydi, bana izin. Sizlere iyi gülüşler, iyi eğlenceler çocuklarım… O kadar nefes tükettim. Hak etmedim mi alkışı? Hani alkış!
………………………………..
YAZAR: Teşekkürler teşekkürler…. (Sahne girişine döner, oyunculara seslenir) Evet, siz de artık oyununuza başlayabilirsiz arkadaşlar! (O bir kapıdan çıkarken, oyuncular öbür kapıdan girer)
KARDELEN (İyi Abla) : Gelin çocuklar gelin… Aman önünüze iyi bakın. Bir şeye çarpıp canınızı acıtmayın canlarım.
ŞAHİN: Tamam abla…
MENEKŞE: Pazar yeri burası mı abla! Aaa! Ne kadar güzelmiş! Hiç görmemiştim...
KARDELEN (İyi Abla) : Evet, pazar yeri burası küçüğüm.
ŞAHİN: (İyi Erkek Kardeş) Ama ortalarda kimsecikler yok.
KARDELEN (İyi Abla) : Henüz çok erken de o yüzden… Birazdan gelmeye başlar satıcılar, alıcılar…
MENEKŞE: Eee, onlar gelinceye kadar ne yapacağız burada? .
KARDELEN: Siz eve dönün, ben beklerim.
ŞAHİN: Aman abla sakın pahalı satayım deme elişlerini.
MENEKŞE: Herkes parayı kolay kazanmıyor.
ŞAHİN: Biz azla da yetiniriz.
KARDELEN: Siz kaygılanmayın küçük kardeşlerim benim. Onları ucuza veririm.
MENEKŞE: MENEKŞE: Herkes bilir bizim azla yetindiğimizi.
KARDELEN: Biz ne kadar az istesek, onlar istediğimizden fazla veriyorlar yine de.
ŞAHİN: Dünyada iyi insan çok.
MENEKŞE: Eğer birisi almayı çok ister de parası olmazsa…
KARDELEN: Tamam tamam, ona da parasız veririm.
ŞAHİN: Canım ablam! Ne kadar iyisin sen! Eğer…
KARDELEN: Evet, eğer…
ŞAHİN: Benim yaptığım şu oyuncak arabayı…
KARDELEN: Eeee?
ŞAHİN: Parası olmayan bir çocuk isterse…
KARDELEN: Parasız vereyim öyle mi?
ŞAHİN: Hı hı…
MENEKŞE: Benim yaptığım bez bebeği de yoksul bir kız çocuğu isterse…
KARDELEN: Canım kardeşlerim. Bu kadar iyi kalplilikle nasıl aç kalmıyoruz, şaşıyorum.
MENEKŞE: İyi kalpli insanları, her zaman ödüllendirilirler.
KARDELEN: Bak bu doğru işte…
ŞAHİN: Çok iyi bir ablasın sen.
KARDELEN: Sizler de iyisiniz benim canım bebeklerim. Sizin gibi gönlü zengin kardeşlerim olduğu için öğünüyorum.
MENEKŞE: Biz de seninle öğünüyoruz ablacığım.
ŞAHİN: O zaman biz gidelim artık
KARDELEN: Gidin…
ŞAHİN: Bir saate kadar eve dönersin her halde değil mi abla?
MENEKSE: O zamana kadar umarım satmış olursun el işlerimizi.
KARDELEN: Umarım. Kazandığımız parayla da yiyecek içecek alırım size.
ŞAHİN: Sebzeleri meyveleri alırken iyilerini seçme olur mu ablacığım?
KARDELEN: Nedenmiş o?
ŞAHİN: İyilerini biz alırsak, kötülerini kime satsın satıcılar?
KARDELEN: Haklısın…
MENEKŞE: Tek başına yorulursun. Bir saat sonra biz geri dönelim. Hep birlikte taşırız onları.
KARDELEN: Buna gerek yok bebeciğim. Alacağım şeyler ne kadarcık ki zaten… …
ŞAHİN: Peki öyleyse… Hoşça kal abla
MENEKŞE: Hoşça kal abla
KARDELEN: Güle güle çocuklar.,..
İKİ İYİ KARDEŞ GİRDİKLERİ KAPIDAN ÇIKARAK GİDERLER.
KARDELEN: Ben de şu kapının önüne oturayım. Zamanın geçmesini bekleyeyim. (Yaslanınca kapı açılır)
KARDELEN: Aaa! Ne oldu bu kapıya!
SARMAN: (Şarkı söyleyerek dan eder, Kardelen’in yanına yaklaşır)
Mıyaaaav… Kimdir o kapıyı açan? ...
İyi biri midir yoksa kötü mü
İyilik yapan iyilik görür
Bir tırmık atarım, feleği şaşar
Kötülük yapanın canını yakarım
KARDELEN: Kapı… Açıldı. Aaa bir kedi! .. Kedi kardeş, konuşuyorsunuz siz!
SARMAN: Konuşuyorum tabii. Ne var bunda şaşacak? Ben sizin konuşmanıza şaşıyor muyum?
KARDELEN: Doğru ya… Özür dilerim.
SARMAN: Ne istiyorsunuz? Miyav…
KARDELEN: Affedersiniz Kedi hanım… Hanımsınız değil mi? Hanım olduğunuz güzelliğinizden belli.
SARMAN: Teşekkür ederim. Evet bir bayanım ben. Adım da Sarman.
KARDELEN: Ne kadar güzel! Adınız da sizin kadar güzel! Benim adım da Kardelen!
SARMAN: Ayyy!
KARDELEN: Ne oldu!
SARMAN: Olamaz!
KARDELEN: Ne olamaz!
SARMAN: Böyle isim olamaz!
KARDELEN: Neden, çok mu kötü?
SARMAN: Hayır, çok güzel!
KARDELEN: Teşekkür ederim… Ne diyordum… Kapının aralık olduğunu bilmiyordum. Yaslanınca açıldı.
SARMAN: Zararı yok canım.
KARDELEN: İnanın istemeden oldu Sarman Hanım. Özür dilerim
SARMAN: Önemli değil.
KARDELEN: Geri kapatayım mı?
SARMAN: Yok, ben kapatırım. İsterseniz içeriye gelin.
KARDELEN: İçeriye mi? Sahi mi? Neresi burası?
SARMAN: Kediler evi.
KARDELEN: Kediler evi mi! Ne kadar güzel! Hiç kediler evi görmemiştim. Kimler var evde?
SARMAN: Kardeşlerim… Bir de annem.
KARDELEN: Ah, onları da görsem keşke! Onlar da senin gibi güzeller mi?
SARMAN: En çirkinleri benim.
KARDELEN: Olamaz!
SARMAN: Hele bir annemiz var, dünya güzeli. Biz Mıyav Sultan deriz ona.
KARDELEN: Ne olur annenizle de tanıştırın beni. Sanki bir masalda yaşıyorum. Çok mutluyum…
SARMAN: Gelin benimle… A, durun… Bakın onlar da buraya geliyorlar.
TEKİR: (Yaklaşırken, şarkı söyler dans eder)
Kim geldi Sarmancığım
Dolu mu geldi yoksa boş mu
Sevgi getirmediyse
Bu geliş sence hoş mu?
Bakma yaş dolu gözüne
Kapıyı kapat yüzüne
SARMAN: Çok hoş bir konuğumuz var kardeşim, gel gel... Dünya güzeli bir kız!
KARDELEN: Yapmayın, güzel değilim ben. Beni utandırmayın.
SARMAN: Konuğumuzun adı Kardelen. Ne kadar güzel adı var değil mi?
KARAKEDİ: (Şarkı söyleyip dans ederek Kardelen’e yaklaşır)
Evet ismi çok güzel
Bayıldım Kardelen’e
İsmi güzel olanın
Kendisi de güzel olur
İyilik eden iyilik bulur
Kötülük eden kötülük bulur
SARMAN: Kendisi de adı kadar güzel! Hem de çok çok çok güzel! ..
KARDELEN: Sizler de çok güzelsiniz sevgili kedicikler…
SARMAN: Sizi tanıştırayım. Bu erkek kardeşimiz Karakedi.
KARDELEN: Tanıştığımıza sevindim Karakedi.
KARAKEDİ: Ben de…
SARMAN: Bu da öbür kardeşim…
TEKİR: Benim Adım Tekir…
KARDELEN: Tanıştığımıza sevindim Tekir.
TEKİR: Ben de sevindim Kardelen hanım. Pasta yapmıştım, yemez misiniz?
KARDELEN: Yemez miyim! Elbette yerim. (Tekir’in uzattığı pastayı alır, tadar) Hıımmm… Ne kadar da güzel olmuş. Ellerine sağlık Tekirciğim.
SARMAN: Ben de çikolata yapmıştım. Benim çikolatamdan da ye Kardelen.
KARDELEN: Elbette yerim. Bak şuna! .. Nasıl yapabildin bunu? ..
SARMAN: Mıyav Sultan öğretti.
KARDELEN: Mıyav Sultan mı? Anneniz mi?
SARMAN: Evet...
KARDELEN: Annen öğretti ha! Sen de bana öğretir misin?
SARMAN: Öğretirim…
KARAKEDİ: Benim başım kel mi?
KARDELEN: Yoo, neden kel olsun. Çok da güzel tüylerin var. Sen ne yaptın Karakediciğim?
KARAKEDİ: Ben de yufka açtım. Ama pastanın çikolatanın üstünden yavan gelir şimdi sana bu.
KARDELEN: Dur bir tadına bakayım. Mmmm… Bu ne! Bu mu yavan! Ne kadar güzel yufka bu böyle!
KARAKEDİ: Sahi mi? Beğendiniz mi? (Sarman’a) Bak, abla… Kardelen yufkamı beğendi!
KARDELEN: Beğenilmeyecek gibi mi?
MIYAV SULTAN: (Şarkı söyleyip dans ederek sahneye girer)
İyilere iyilik dağıtırım ben
Kötülere haddini bildiririm ben
Neden kötülük yapmalı ki
Hayatta iyilik varkeeen!
(Yanlarına iyice yaklaşınca) Siz burada neler yapıyorsunuz bakalım, benim yaramaz yavrularım!
KARAKEDİ: Aaa Sultan annemiz geldi…
SARMAN: Mıyav Sultan, bak seni kiminle tanıştıracağız.
TEKİR: Dünya güzeli bir kız… Adı da Kardelen!
MIYAV SULTAN: Kardelen ha! Durun bakayım, yakından göreyim onu… Hımmmm… Gerçekten güzelmiş. Huyu da güzel mi acaba?
SARMAN: Ne diyorsun sen anne, huyu kendisinden de güzel. Benim çikolatamı yedi
TEKİR: Benim de pastamı…
KARAKEDİ: Benim yufkamı bile yedi. Hem de çok beğendi!
MIYAV SULTAN: Anlaşıldı… Hem kendisi güzel hem huyu güzel bir kız bu…
KARDELEN: Asıl güzel olan sizlersiniz! Ben hayatımda hiç bu kadar güzel bir kedi ailesi görmemiştim.
KARAKEDİ: Bana güzel dedi… Bana güzel dedi!
TEKİR: Hayır bana dedi.
SARMAN: Durun, kavga etmeyin boşuna. O bana güzel dedi.
KARAKEDİ: Hayır bana..
TEKİR: Bana! ..
SARMAN: Bana bana!
KARDELEN: Durun kavga etmeyin lütfen çocuklar. Benim sözüm hepinizeydi.
HEPSİ: Hepimize miii?
KARDELEN: Elbette, hepiniz de çok güzelsiniz.
KARAKEDİ: Anne, duyuyor musun? Çok güzelmişim ben!
MIYAV SULTAN: Elbette güzelsin yavrucuğum. Ne var bunda şaşıracak? Güzel olduğunu kendin de biliyorsun.
KARAKEDİ: Biliyorum ama bunu başkasından duymak daha da güzel. Kardelen, bir daha söyler misin lütfen?
KARDELEN: Güzelsin güzelciğim. Çok güzel bir kedisin sen!
TEKİR: Ben? ..
KARDELEN: Sen de güzelsin Tekir kedi…
TEKİR: Teşekkür ederim.
SARMAN: Ben ben? .. Ben güzel değil miyim?
KARDELEN: Sen de güzelsin Sarmancığım! Amaaa…
SARMAN: Ama mı? Ama ne?
KARDELEN: Hepinizden güzel başka biri var.
HEPSİ: Kim kim kim?
KARDELEN: Mıyav Sultan!
HEPSİ: Biliyoruz biliyoruz! O hepimizden güzel!
MIYAV SULTAN: Yapmayın çocuklar, beni utandırıyorsunuz. Asıl güzel olan sizlersiniz.
KARDELEN: Aslında hepiniz de birbirinizden güzelsiniz!
MIYAV SULTAN: Bu sözü beğendim. Bu kızı ödüllendirelim çocuklar.
KARAKEDİ: Ne verelim ona anneciğim?
SARMAN: Ben biraz daha çikolata verebilirim.
TEKİR: Ben de pasta veririm.
KARAKEDİ: Biraz daha yufka vereyim ben de… Annesine babasına götürsün.
KARDELEN: Benim annem babam yok ki.
MIYAV SULTAN: Yok mu? Ne kötü!
SARMAN: Mırnav Sultan gibi bir annen bile mi yok?
KARDELEN: Ah, keşke olsaydı, daha ne isterdim!
TEKİR: Hiç kimsen yok mu senin.
KARDELEN: Var canım… Kardeşlerim var. Onlar da sizin gibi güzel iki çocuk. Biri oğlan, biri kız.
TEKİR: (El çırpar) Yaşasın, kardeşleri varmış!
Öbür kediler de ona katılıp el çırparlar.
KARAKEDİ: O zaman sen de benim yufkalarımı kardeşlerine götürürsün!
KARDELEN: Elbette, sevinçle yaparım bunu.
KARAKEDİ: Onlar da severler mi acaba yufkalarımı.
KARDELEN: Sevmezler mi hiç!
KARAKEDİ: Ama söyle onlara. Sakın yufkaları çikolatadan önce yemesinler.
KARDELEN: (Gülümser) Tamam, söylerim.
SARMAN: Benim çikolatalarımdan da götüreceksin değil mi?
KARDELEN: Neden olmasın? Sen verirsen, ben de götürürüm.
SARMAN: Tamam, veriyorum.
TEKİR: Benim pastalarımdan da götürün.
KARDELEN: Olur.
MIYAV SULTAN: Hayır hayır! Sadece çikolata, pasta, yufkayla ödüllendirmek olmaz. Çok daha önemli bir şey vermeliyiz onlara. İçeride gümüş bir kutumuz var ya, onu getirin biriniz bana.
TEKİR: Ben getiririm Mıyav Sultan (Koşarak çıkar)
MIYAV SULTAN: Şimdi söyle bakalım güzel kız, ne arıyorsun buralarda sen?
SARMAN: Evde el işleri yapıyorlarmış anne. Onları pazarda satıp para kazanıyorlar. Kazandıkları parayla da yiyecek içecek alıyorlarmış.
MIYAV SULTAN: Güzeeel…
SARMAN: Doğan güne kapıyı açmak için inmiştim aşağıya. Bu güzel kızı gördüm.
MIYAV SULTAN: (Sarman’a) Eee?
SARMAN: Kardeşleriyle konuşuyordu, duydum. Biri kız biri erkek kardeşlerinin. Erkek çocuğun adı Şahin’miş. O kadar güzel bir şey ki, görmelisin. Bir de kız kardeşi var. Onun adı da… Neydi?
KARDELEN: Menekşe…
SARMAN: Evet, öyleydi işte. Bir tuhaf aile bunlar Sultan anne.
MIYAV SULTAN: Nasıl tuhaf? ..
SARMAN: Ellerindeki malları ucuza satsın diye ablalarına yalvarıyordu öbür ikisi.
MIYAV SULTAN: Ucuza mı? ..
SARMAN: Evet… Şahin çocuk, yaptığı oyuncak arabayı, yoksul bir çocuğa parasız ver diyordu ablasına.
MIYAV SULTAN: Ne kadar özverili çocuklarmış bunlar!
SARMAN: Öyleler anne…
TEKİR: (Koşarak döner, elindeki kutuyu Mıyav Sultan’a verir.) İşte getirdim gümüş kutuyu anne.
MIYAV SULTAN: Ver güzelciğim… (Kutuyu Kardelen’e uzatır) Al, bu kutu senin güzel Kardelen. Seninle kardeşlerinin… Kedi ailesinin armağanıdır bu size.
KARDELEN: Teşekkür ederim efendim.
MIYAV SULTAN: Kutuyu nasıl kullanacağını biliyor musun?
KARDELEN: Bilmiyorum efendim.
MIYAV SULTAN: Öğreteyim: Kutuyu açınca içinden bir cüce çıkar. Cüceye ne istediğini söylersin. Örneğin bir salkım üzüm mü isteyeceksin? “Bana bir salkım üzüm ver Cüceciğim! ” diyeceksin... Anında getirir istediğini.
KARDELEN: Olamaz! Ne kadar güzel bir şey bu böyle! Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum Mıyav Sultan. Kardeşlerimle ben bu iyiliğini nasıl öderiz bilmiyorum.
MIYAV SULTAN: İyilik, karşılığı verilsin, diye yapılmaz. Aslında iyi olan sizlersiniz. Bu da sizin iyiliğinizin ödülü.
KARDELEN: Sizi çok seviyorum. Kardeşlerim de çok sevecekler!
MIYAV SULTAN: Biz de seni çok seviyoruz. Seviyoruz değil mi çocuklar.
ÖBÜR KEDİLER: Evet evet, seviyoruz, çok seviyoruz mıyaaav…
MIYAV SULTAN: Kardeşlerini de seviyoruz. Muhakkak ki onlar da senin gibi iyi çocuklardır.
KARDELEN: Evet, öyleler. Çok iyi çocuklardır kardeşlerim. Keşke sizleri onlar da tanısaydı. (Kapıdan çıkıncaya kadar veda sözleri söyler.) Hoşça kalın hoşça kalın hoşça kalın…
MIYAV SULTAN: (Sevecenlikle başını iki yana sallar) Güle güle güzel çocuk, güle güle. Güle güle… Yaşasın bütün güzel çocuklar! Yaşasın iyi çocuklar! Güle güle…
Kardelen sahneden ayrılırken, ardı sıra pazarcıların sesleri yükselir…
Birinci Bölümün sonu
1. PAZARCI (Sesi) Antep biberi bunlar, Anteeep! Antep’in malı, Gazi’nin malı…
2. PAZARCI (Sesi) Domatesim yerli. İnce kabuklu, hormonsuzdur baylar bayanlar!
3. PAZARCI (Sesi) Patlıcan Birecikten geldi. Yetişin, kalmıyor…
4. PAZARCI (Sesi) Şeftalim Bursa malı! Balı akıyor balı…
5. PAZARCI (Sesi) Elmalar Amasya’nın. Sen de al, sen de ye hanım nine!
6. PAZARCI (Sesi) Portakalım Yafa’dır. Etli ballı, potakal! . Suyu akıyor! Mersin portakalı derler buna! ..Ye ye…
7. PAZARCI (Sesi) Yok mu Anamur muzu isteyen? Bir yemeyen pişman, bir yiyen!
BİRİNCİ PERDENİN SONU
İKİNCİ PERDE
DEKOR: Birinci Perdenin aynı
Perde Kapalı… Perdenin önü. Perdenin üstünde “Varsıl Kardeşlerin evinin önü” yazılı bir levha okunur. Varsıl kardeşler sahnenin bir tarafından girer, uçta bekler. Öbür uçtan İyi Kardeşler girer.
SİNSİN: Nereden geliyor acaba üç iyi kardeş böyle? ..
ÇITPIT: Pazardan geliyorlardır yine.
SİNSİN: Her zaman ellerinde yiyecek içecek poşetleri olurdu…
ÇITPIT: Belli ki para kazanamamışlar.
KURNAZ: O yüzden bir şey de alamamışlar.
ÜÇÜ: Hah ha ha! ..
Öbürleri ortalara geldiğinde
SİNSİN: Yine kimlere iyilik ettiniz bakalım iyilik perileri(!)
KARDELEN: Biz kimseye iyilik etmedik Sinsin kardeş. Bu defa başkaları bize iyilik etti.
SİNSİN: Kimmiş bakalım size o iyiliği edenler?
KARDELEN: Kediler…
SİNSİN: Hah hah ha! .. İyilikten ne anlarmış kediler.
ŞAHİN: Anlamasalar gümüş bir kutu verirler miydi ablama?
SİNSİN: Gümüş kutu mu? Ne işe yarar ki bu kutu?
MENEKŞE: İçinde bir cüce varmış…
ÇITPIT: Hah hah ha! .. Kandırmışlar sizi.
KURNAZ: Cücenin ne işi varmış kutuda?
SİNSİN: Masal bu, masal. Uyutmuşlar sizi.
KARDELEN: Tanıştığım kediler beni kandırmış gibi görünmüyorlardı.
MENEKŞE: Cüceden ne istesek verirmiş bize.
SİNSİN: Haydi, isteyin de görelim o zaman.
SİNSİN: Tamam… (Kutuyu açar)
SAHNEYE SAĞDAN YÜRÜYEN BİR PANO GİRER, PANO SOLDAN ÇIKAR. PANO ÇIKTIĞINDA ORTADA BİR CÜCE KALIR.
SİNSİN/ÇITPIT/KURNAZ: (Şaşkın) Aaa! ..
KURNAZ: Bu cüce nereden çıktı şimdi böyle!
MENEKŞE: (Güler) Piyangodan çıktı…
CÜCE: (Kutuyu elinde tutan Kardelen’e) Buyurun efendim! Ne emrettiniz? ..
KARDELEN: Ne isteyelim çocuklar?
ŞAHİN: Benim canım portakal istiyor.
ÇITPIT: Altın isteyin altın!
KARDELEN: Ne yapalım altını. Kardeşimin canı portakal istiyormuş. Altın yenmez ki… (Cüce’ye) Bize biraz portakal getirebilir misiniz?
CÜCE: İstediğiniz portakal olsun… (Cüce parmağını şaklatır)
Pano yeniden gelip geçer. Panonun arkasında kalan Cücenin kucağında bir torba portakal vardır. Kağıtlara sarılmış portakalları yere boşaltır. Çocuklar onu kapışır…
KUDNAZ: Durun bakalım durun. Bunlar kağıttan toplar. Cüce sizi kandırdı.
KARDELEN: Cücemiz bizi kandırmaz. Şimdi görürsünüz. (Portakalın birinin kağıdını açar, içinden portakal çıkar.) Bakın, işte portakal!
SİNSİN/ÇITPIT/KURNAZ: (Şaşkın) Vaaaav! ..
KARDELEN: (Portakallardan kardeşlerine verir)
ÇITPIT: Ben size altın isteyin demiştim. İsteseydiniz şimdi portakal yerine, bir sürü altınınız olurdu. Onunla da istediğiniz her şeyi alırdınız.
ŞAHİN: Cücemiz bize istediğiniz her şeyi getirir. Ne yapalım biz altını.
KARDELEN: (Varsıl kardeşlere portakal uzatır) Siz de ister misiniz?
SİNSİN: Ne yapalım biz portakalı. Altın olsaydı alırdık.
MEKEKŞE: Aklınızı altınla bozmuşsunuz siz…
KARDELEN: (Sahnenin en önüne gelir. Portakalları göstererek izleyenlere sorar) Kardeş malı ortaklık… Siz de portakal ister misiniz çocuklar?
…………………………..
KARDELEN: (Kağıtlarından ayırdığı portakalları izleyenlere atar, sonra öbürlerinin yanına gelir.)
MENEKŞE: Benim canım da elma istiyor abla.
KARDELEN: Tamam… (Cüce’ye) Cüceciğim, şimdi de bize biraz elma getirir misin?
CÜCE: İstediğiniz elma olsun. (Parmağını şaklatır. Yürüyen pano yine gelir geçer. Cücenin kucağında bir torba elma vardır. Üzeri kağıtlarla kaplı olan elmaları yere saçar. Çocuklar onu kapışır.)
KARDELEN: Görüyorsunuz ya, cücemiz bize istediğimiz her şeyi getiriyor.
MENEKŞE: (Varsıl kardeşlere) Siz bu elmalardan da istemezsiniz şimdi.
SİNSİN: Hayır hayır! Altın olsaydı…
KARDELEN: (İzleyenlere) Biraz da elma paylaşalım mı çocuklar?
…………………………..
KARDELEN: Biz gidelim artık…
KURNAZ: Gidin gidin…
Kardelen ile kardeşleri çıkar.
SİNSİN/ÇITPIT/KURNAZ (Baş başa verip fıs fıs bir şeyler konuşurlar)
ÜÇÜ: (Sevinçli) Heyyy! Yaşasın!
Şarkı söyleyerek dans ederler:
KURNAZ’IN ŞARKISI:
Bana derler Kurnaz
Çok kazanırım yerim az
Acımam hiç kimseye
İyilik değil bana
Bana para gerek asıl
Biriktirmezsem altınları
Nasıl olurum varsıl?
SİNSİN’İN ŞARKISI:
Sinsin derler adıma
Sinsi sinsi dururum ama
Çok düşkünüm çıkarıma
Yararlanacak şey görürsem
Kaptırmam başkasına
ÇITPIT’IN ŞARKISI
Çıtpıt gelir tık tık
Elinde torbacık
Paracıkları torbaya
Doldurmak ister sık sık…
HEPSİ BİRDEN: (El çırparak, göbek atarak dans edip şarkı söyler)
Bize cimri diyorlarmış, desinler
Baklava böreği onlar yesinler
Yemez beslenmezmişiz kime ne?
Har vurup harman savurursak parayı
Nasıl varsıl olabiliriz o zaman?
Bize kötü diyorlarmış desinler
Yoksullara acımazmışız, acımayız ya
Aç olana dönüp bakmayız elbet
Acır ona buna dağıtırsak parayı
Nasıl kurarız hanları, sarayı?
KURNAZ: (Sevinçli) Haydi çocuklar, biz de gidiyoruz kedilerin evine!
ÇITPIT: (Sevinçli) Bize de kutu verecek kediler!
SİNSİN: Kutudan cüce çıkacak…
KURNAZ: Cüceden altın isteyeceğiz!
ÇITPIT: (Coşkulu) Altınlar isteyeceğiz!
SİNSİN: (Coşkulu) Çok altınımız olacak.
KURNAZ: (Coşkulu) Varsıl olacağız varsıl…
SİNSİN: Zaten varsılız ya biz abi…
KURNAZ: Olsun, daha da varsıl oluruz, fena mı?
SİNSİN: Doğru… Neden fena olsun.
KURNAZ: (Sevinçli) Gidip hazırlık yapalım!
ÇITPIT: (Sevinçli) Yapalım!
SİNSİN: (Sevinçli) Yapalım!
Perde açılır…
2. PERDE
Dekor birinci perdenin aynı. Pazaryeri. Karşıda büyük bir kapı.
KURNAZ: Ne kadar erken gelmişiz çocuklar.
ÇITPIT: Doğru… Pazarda hiç kimse yok daha.
SİNSİN: Gerçekten çok erken. Tuh, keşke bu kadar erken gelmeseydik.
KURNAZ: Biz kendimiz istedik ya erken gelmeyi salak!
SİNSİN: Sahi…
ÇITPIT: Ne yapacağız şimdi?
KURNAZ: Kedilerin kapısını bulduk ya, işimiz kolay artık. Siz dönün, ben gerisini hallederim.
SİNSİN: Aman ha, ucuz satayım deme elişlerini.
KURNAZ: Deli miyim, ucuza kaptırır mıyım hiç!
ÇITPIT: Biz gidelim öyleyse… Bir saat sonra buradayız.
KURNAZ: Tamam…
SİNSİN: Gümüş kutumuzu alıp evimize döneriz.
KURNAZ: Gümüş mü? Ne gümüşü! Altın kutu isteyeceğim ben kedilerden.
ÇITPIT: Evet, tabii… Altın olsun! Gümüş de neymiş…
SİNSİN: Bana bak Kurnaz, altın kutuyu vermezse bir güzel döversin o kedilerin anasını, anladın mı?
KURNAZ: Anlamaz mıyım? Vermesin de görsün gününü… Tekme tokat girişirim hepsine!
HEPSİ DE KAHKAHALARLA GÜLER.
KURNAZ: Haydi bakalım, siz eve dönün şimdi. Güle güle… Güle güle… Gidin de ben de bir an önce girivereyim şu kediler evine.
SİNSİN: Tamam.
ÇITPIT: Tamam…
İKİ KARDEŞ ÇIKAR.
KURNAZ: Neyse, gittiler. Şimdi işe başlayalım. Ne yapacaktım? Bu koca kapıya sırtımı yaslayıp Sarman kediyi bekleyecektim…
(Sırtını kapıya yaslayarak oturur. Öfkeyle ayağa fırlar) Kim bekler Sarman kedinin gelmesini be! . Ben ona kıpıyı nasıl açtıracağım bilirim. (Kapıya güm güm vurur)
SARMAN: Mıyaaaav… Kimdir o kapıya güm güm vuran? ...
KURNAZ: Ben ben! Varsıllar varsılı Kurnaz beyim! Açsana kapıyı tembel yaratık!
SARMAN: Tembel yaratık mı? (Kapıyı açar, şaşkındır) Ben tembel değilim.
KURNAZ: Yana çekil be! Tembel değilmiş. Çok konuşma da beni Mıyav Sultan’a götür!
SARMAN: Götüremem. Kötü bir çocuksun sen. Kötüleri sevmez o!
KURNAZ: Şimdi tekmeyle bir vurursam, görürsün iyiyi kötüyü! (Bağırır) Çabuk götür beni Mıyav Sultan denen o yaratığa.
SARMAN: Yaratık diyemezsin anneme.
KURNAZ: Der miyim, demez miyim görürsün simdi! (Bir tekme atar.)
SARMAN: (Ağlayıp miyavlayarak sahnenin içinde dönenir) Ah, anneciğim anneciğim miyaaavvv…
KARAKEDİ: (Kapıdan çıkar sahneye girer) Ne oluyor Sarman abla! Niçin ağlıyorsun?
SARMAN: Baksanıza şu kötü çocuğa. Tekmeyle vurdu bana.
KARAKEDİ: Ablamıza niçin vurdun kötü çocuk?
KURNAZ: O da sözümü dinleseydi ya… Beni Miyav Sultan’a götür, dedim. Götürmedi. Bakın canımı sıkarsanız hepinizin de canınıza okurum ha!
TEKİR: (Kapıdan çıkar sahneye girer) Neler oluyor burada? Bu kim? Ne biçim konuşuyor bu çocuk böyle?
KURNAZ: İşte şöyle konuşuyor. (Bir tekne de Tekir’e savurur.)
TEKİR: Ay, canım çok yandı. Anneciğim anneciğim!
KARAKEDİ: Kardeşime vuramazsınız siz. Pıfff… Mıyaaavy… (Üstüne yürür.)
KURNAZ: Aman aman çok korktum! Gel gel, sen de al payını. (Bir tekme de ona savurur.)
KARAKEDİ: Ay, mıyav! .. Anneciğim bana da vurdu.
MIYAV SULTAN (Bağırarak girer) : Pıfff! .. Miyaaav! .. Neler oluyor burada? ..
KARAKEDİ: Şu kötü çocuğa baksana anne? Beni tekmeledi, canımı yaktı!
TEKİR: Bana da vurdu anne! Benim de canımı yaktı.
SARMAN: Benim de benim de… Sana yaratık diyor ayrıca…
MIYAV SULTAN: Yaratık mı? Yavrularıma niçin vuruyorsun kötü çocuk!
KURNAZ: Kes sesini yaratık! Haydi çabuk gümüş kutuyu verin bana…
MIYAV SULTAN: Gümüş kutu mu? Gümüş kutu yok ki artık… İyi bir çocuğa verdik onu.
KARDELEN: Tamam, o zaman altın kutuyu verin bana da.
MIYAV SULTAN: Evet, doğru, altın kutuyu vermeliyiz sana. Haydi çocuklar, biriniz gidin de şu altın kutuyu getirin.
KARAKEDİ: Ama anne! ..
MIYAV SULTAN: Beni dinleyin…
Yavru kediler duraksar…
MIYAV SULTAN: Kimse getirmek istemiyor mu altın kutuyu?
SARMAN: Bu çocuk armağan almaya lâyık değil anne.
MIYAV SULTAN: Ben ona, lâyık olduğu armağanı vereceğim. Siz kaygılanmayın. Şimdi biriniz getirin bakalım şu altın kutuyu.
TEKİR: Tamam, ben getiririm Mıyav Sultan! (Tekir koşarak çıkar)
MIYAV SULTAN: Söyle bakalım kötü çocuk… Niçin istiyorsun altın kutuyu?
KURNAZ: Daha çok zengin olmak için. Kutunun içindeki cüceden, bana dünyanın bütün altınlarını getirmesini isteyeceğim.
MIYAV SULTAN: Nereden öğrendiniz bizde böyle bir kutu olduğunu?
KURNAZ: Üç tane salak çocuk var bizim mahallede. Onlardan öğrendik.
MIYAV SULTAN: Altın mı istediler onlar cüceden?
KURNAZ: Ne altını. Portakal, elma istedi salaklar.
MIYAV SULTAN: Siz altın istiyorsunuz ha?
KURNAZ: Elbette altın istiyoruz.
MIYAV SULTAN: Çok mu yoksulsunuz.
KURNAZ: Hayır, yoksul değiliz. Hatta zenginiz. Ama fazla paranın zararı olur mu?
MIYAV SULTAN: Olmaz tabii. Ama aç gözlülük de o kadar iyi değildir çocuğum.
KURNAZ: Sen kendi işine bak beyinsiz yaratık. Kutumu ver de gideyim.
TEKİR: (Koşarak sahneye girer annesinin yanına gelir, kutuyu ona uzatır) Altın kutuyu getirdim anneciğim.
MIYAV SULTAN: Ver bekalım onu bana kızım… (Kutuyu Kurnaz’a uzatır) Al… Onu uygun olmayan yerlerde açmayasın sakın.
KURNAZ: Sen bunu dert etme. Ben nerede açacağımı bilirim.
MIYAV SULTAN: Açınca çıkan cüceye ne diyeceğinizi biliyor musun?
KURNAZ: Biliyorum biliyorum… Ver şu kutuyu bana. Cüceye diyeceğim ki. Salak Cüce, git bana dünyanın bütün altınlarını getir diyeceğim.
MIYAV SULTAN: Bence öyle deme.
KURNAZ: Ne diyeyim peki?
MIYAV SULTAN: Ver cüceciğim, ver! Bana verebildiğin kadar çok altın ver, demelisin.
KURNAZ: Tamam, öyle derim. Yol verin bana… Altınlarıma bir an önce kavuşmak istiyorum…
KURNAZ: (Kutuyu seve seve sahnenin içinde dolaşır, şarkı söyleyerek dans eder)
Nasıl da korkuttum kedileri
Nasıl da kaptım altın kutuyu
Vermeseydi de görseydi gününü
KARAKEDİ: Altın kutumuzu aldı…
SARMAN: Çok seviniyor.
MIYAV SULTAN: Başına gelecekleri bilse bu kadar sevinmez… Gelin çocuklarım, biz evimize girelim.
TEKİR: Başına ne gelecek ki onun?
MIYAV SULTAN: İçeriye girince anlatırım.
HEPSİ: Girelim anneciğim.
MIYAV SULTAN: Hatta pencereden başlarına gelecek olanları seyredelim. Gülmekten katılacaksınız.
KÜÇÜK KEDİLER: Yaşasın!
Kediler çıkınca sahneye öbür iki kötü kardeş girer
KURNAZ: Zenginim artık zengin! Daha da zenginim! Dünyanın bütün altınları benim olacak. Dünyanın en zengin çocuğu olacağım!
ÇITPIT: Ne oldu Kurnaz, alabildin mi kutuyu?
KURNAZ: İşte, kucağımda… Görmüyor musunuz?
SİNSİN: Görüyorum, evet almışsın.
ÇITPIT: Almış almış altın kutuyu.
KURNAZ: Beni evde bekleyecektiniz, neden buraya geldiniz.
SİNSİN: Sabredemedik
ÇITPIT: Bir an önce görmek istedik altın kutumuzu.
SİNSİN: Hadi, hemen aç kutuyu. İsteyelim cüceden altınları!
ÇITPIT: Doğru… Altınlarımızı isteyelim ondan.
KURNAZ: Ama çocuklar nasıl taşırız o kadar altını. İsterseniz eve gidip öyle açalım kutuyu.
SİNSİN: Hayır hayır ben hemen görmek istiyorum.
ÇITPIT: Ben de…
KURNAZ: Haklısınız… Galiba ben de hemen görmek istiyorum. Açalım bari…
KARDELEN: (Yan taraftan başını uzatarak seslenir) Selam komşular…
KURNAZ: Uzak durun bizden…
KARDELEN: Niçin? Ne oldu ki…
KURNAZ: Ne olsun? Altın kutuyu aldık kedilerden. Artık bizim de bir cücemiz var. Ondan hep altın isteyeceğiz. Bir tanecik bile altın istemeyin bizden sakın. Vermeyiz!
ÇITPIT: Hep hep hep altın isteyeceğiz! Yalnızca altın isteyeceğiz!
KURNAZ: Dünyanın bütün altınları bizim olacak.
KARDELEN: O kadar altını ne yapacaksınız.
ŞAHİN: Yeterince altınınız var zaten.
MENEKŞE: Bence canınızın çektiği yiyecekleri isteyin.
SİNSİN: Boş ver yiyecekleri. Altın daha iyi.
MENEKŞE: (Yan tarafta görünür) Ama altın yenmez ki..
KURNAZ: Herkesi kendiniz gibi obur mu sanıyorsunuz.
ÇITPIT: Altına bakmak bile doyurur insanı.
ŞAHİN: (Yan taraftan sahneye girer, kardeşlerinin yanında durur.) O zaman kendinize oyuncak filan isteyin bari.
KURNAZ: Ne yapacağız oyuncağı?
ŞAHİN: Oynarsınız. Çocuk değil misiniz? Çocuklar oynamalı oyuncaklarıyla…
SİNSİN: Bizim için en iyi oyuncak altındır.
ŞAHİN: Siz bilirsiniz.
ÇITPIT: Haydi aç artık kutuyu Kurnaz!
SİNSİN: Haydi haydi aç!
KURNAZ: Tamam açıyorum: Açıl sihirli kutu açıııl! İşte açıldı.
ÇITPIT: Aaa neler oluyor!
SİNSİN: Bir pano…
KURNAZ: Arkasında cüce olmalı.
ÇITPIT: İstediğimizi kadar altın getirecek bize cüce…
Yürüyen pano gelir geçer. Cüce ortaya çıkar.
CÜCE: Dileyin benden ne diliyorsanız çocuklar…
KURNAZ: Ben… Şey… Ne diyecektim… Ver cüce ver… Altın sopa ver. Altın sopayla ver… Yani vur! Altın sopayla vur! Vur bana altın sopayla vur Cüce…
Cüce elindeki altın rengindeki sopayla vurmaya başlar.
KURNAZ: (Kaçar) Ne yapıyorsun salak cüce!
CÜCE: (Kovalar, vurur) Sen ne istediysen onu yapıyorum efendim. Vur dediniz vuruyorum.
KURNAZ: Hayır ben “vur” demek istememiştim.
SİNSİN: “Ver! ” de ona Kurnaz! “Ver! ” desene! “Altın ver bize! ” desene…
KURNAZ: “Vur” Cüce. “Vur! ” Altın sopayla vur bana!
ÇITPIT: Öyle deme, “altın ver” de!
KURNAZ: Ben de onu demek istiyorum ama “ver” diyemiyorum. Ben “ver” demek istedikçe ağzımdan hep “vur” sözü çıkıyor.
SİNSİN: Dur ben söyleyelim o zaman… Hey cüce, “Ver bana da vur! altın sopayla vur! Yok vur, yok ver, altın ver, altın sopayla vur…”
CÜCE: Sen de mi istiyorsun? Al öyleyse al al… (Ona da vurur)
SİNSİN (Kaçar) : Aman aman dur! Ne yapıyorsun öyle!
CÜCE: (Kovalar, yakaladıkça vurur.) Vur diyorsunuz vuruyorum…
SİNSİN: Altın vur yani…
CÜCE: Tamam, ben de altın sopayla vuruyorum…
SİNSİN: Dur dur… Vur vur! Ah, aman yandım! Aman vurma dur
Ah, aman yandım! Aman yandım, durma vur!
ÇITPIT: Siz şöyle kenara çekilin bakalım. Ben altın istemeyi bilirim şimdi ondan.
Hey, salak Cüce, bana bak! Senden altın vurmanı istiyorum tamam mı? Sopayla vur, yok altın vur! Ver, vur yani! Altın sopayla vur! (Cüce ona da vurmaya başlar)
KURNAZ: Ağzımızdan neden ver yerine vur çıkıyor anlayamıyorum.
SİNSİN: Aman aman yandım aman! Dur vurma ver. Altın vur! (Cüce vurur)
Kötü çocuklar (Ver, vur! ” diye bağırarak kaçar, Cüce kovalar, yakaladıkça vurur. Kenara çekilen iyi çocuklar gülerek onları seyreder.
Kötü çocular bir yandan:
“Ah, aman yandım! Aman vurma dur
Ah, aman yandım! Aman durma vur! ..” diye bağırırken bir yandan da sahneden inip seyircilerin arasındaki koridorundan salonun sonuna doğru kaçar, cüce onları kovalar. Yakaladıkça vurur. Sonra oradan dönüp yeniden sahneye gelirler. Sahnede de kaçıp kovalamaca sürer.
Kediler kapıda belirir. Kahkahalarla gülmektedirler.
MIYAV SULTAN (Perdenin önüne gelir) Görüyorsunuz değil mi çocuklar. İyilik yaparsanız iyilik görüyorsunuz, kötülük yaparsanız kötülük… Dilerim siz de hep iyilik yaparsınız. Karşılığında da her zaman iyilik görürsünüz. (Başıyla selamlayıp perdenin arkasında kaybolur.)
SARMAN: (Perdenin önüne çıkar, konuşup kaybolur) Biz hep iyilik yaparız herkese…
TEKİR: (Perdenin önüne çıkar, konuşup kaybolur) İyilik yapar hep iyilik görürüz her zaman.
KARAKEDİ (Perdenin önüne çıkar, konuşup kaybolur) Ben de ben de… Hep iyilik yaparım. Karşılığında da hep iyilik görürüm! ..
İYİ KARDEŞLER İLE KEDİLER: (birlikte perdenin önüne çıkar) Siz de her zaman iyilik yapın! Karşılığında iyilik görün. Biz böyle yapıyoruz hep! İyilik yapıyoruz, karşılığında da iyilik görüyoruz.
KÖTÜ KARDEŞLERİN DIŞINDAKİ BÜTÜN OYUNCULAR: (Sahneye girer, önde durur) Her zaman iyilik yapın! Karşılığında iyilik görün hep!
KÖTÜ KARDEŞLER (Koşarak gelir, önde durur, izleyenlere bakar, sonra başlarını öne eğerek mırıldanırlar) Her zaman iyilik yapın! Karşılığında iyilik görün hep!
CÜCE: (Hepsine bağırır) Haydi, oyun bitti! Dağılın! Evli evine, köylü köyüne! Dağılın diyorum dize, dağılın! (Davulun tokmağı ile oyuncuları kovalar)
OYUNCULAR GÜLEŞEREK KAÇIŞIR)
CÜCE: Siz de alkışlayın hepimizi bakalım! (Tokmağını izleyenlere sallar) Yoksa bunun tadını siz de tadarsınız ha! Alkış alkış!
………………………………
Alkışlardan sonra bütün oyuncular silem için sahnenin önünde tek sıra toplanır. Hem izleyenleri selamlar lar hem de iyilik güzellik doğrulu şarkısını söylerler:
HEPSİ:
İyi insan güzel insan
Olmaktır amacımız
Kötülere yer yoktur yanımızda
İyiler baş tacımız!
İyinin her yerde başı dimdiktir
Kökünün bir yerde seveni yoktur
Yüreğimiz sevgi dolu
Yolumuz güzellik yolu…
Haydi çocuklar
Siz de söyleyin
İyilik eden
İyilik bulur
Kötünün sonu
Çok kötü olur.
Para su gibidir eriyip gider
Dünyada kalıcı olan iyilik
Dünyada kalıcı
Olan sevgidir.
CÜCE: (İzleyenlere) Şimdi siz isteyin bakalım benden ne istiyorsunuz? İyilik, güzillik, doğruluk, sevgi mi? Yoksa para, altın mı? Altın isteyen “Altın ver! ” diye seslensin! Kim oradan “Altın vur! ” diye bağıran? Kaçmayın geliyorum. Haydi sopam, altın vur diyenlere, göster kendini… (Sopayı sallayarak izleyenlerin arasına karışır ama hiç kimseye vurmaz)
- B İ T T İ –
Yazarla İletişim:
Tel: 0342 338 16 18 - 0505 553 47 44
ileti: [email protected] – [email protected]
web: www.fevgun.com
Gaziantep/Türkiye
Kayıt Tarihi : 19.6.2009 14:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!