Çocuklugum,kabına sığmayan,sığsada dolup taşan...Aşklarım vardı benimde...Sözlerim vardı söylenecek,söyleyecek,yıpranacak,dağılmayacak yüreğim vardı...Buzlarım vardı güneşe isyan eden,bir yandan da erimeye aday...Benim çelişkilerim de vardı,anlaşılamayan,olmayan,oldurulamayan...Gençliğim vardı,genç olmanın ne oldugunu merak etmekle geçen,kör olası gençliğim... Çiçeklere,kuşlara,umuda,sevgiye yazılacak şiirlerim yoktu...Kör olası gençlik,kör olmustu bile,ıslak ıslak öpemiyordu artık hayatın renklerini... Sarfedilen o kadar çok şey vardı ki çocuklugum da... Aşklar,sözler,gülüşler,umutlar...Kör olası gençliğim de sırayla,aşk,(ihanet) ...sözler (yalan) ...gülüşler (göz yaşı) ...Umutlar ise gülüşlerin tam aksine...(hüsran) Umutsuzluk...
Şimdi soruyorum önce çocukluguma...? Hangi fosforlu yeşil yol gösterdi? hangi simit tat verdi süt kokan ağzına? hangi semt çocuk parkını açtı sana doyasıya? Çocuk,sen çocuk değilsin demediler mi her seferinde? hataların da dur demediler mi sana? Oyuncaklarını sen değil de arkadasların kırıp dökmedi mi? Ne suçun vardı ki senin Çocuk?
Sıra geldi çattı gençliğine,çocuksun halâ...iç yerlerinde delisin,haytasın şuursuzca fakat; çocuk kalamadım,bari gençlikte biraz duraklayayım,atayım çadırırımı biraz oyalanayım bu taze baharda mı dedin? Hey,genç! ,Sen buralarda yenimisin dediler...'Yeniyim' dedin,ama 'Yenemedin'...! Başına yıkılan o kadar çok Dünyan oldu ki,zamanla Cografya Öğretmenine de inancın kalmadı...Öğretmenin de hangi dünya da oldugunu bilmeden öğretmişti sana dünyanın ne oldugunu,ama 'kaç bucak' oldugunu gösteren öğretmenin değilde,zamanla Hayat oldu sana...
Gelelim 'Aşk' meselesine...Aslında gelmeyelim,artık' O ' GELSİN GELECEKSE... ÇOCUKLUGUMA GELSİN,GENÇLİĞİMİN İZLERİNE GELSİN....GELSİN DE HAYAT GÖRSÜN 'AŞK''IN GÖZLERİ...
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...