Her şeyini yitirmiş
Ve de
Yetim, bir çocukla yaşıyorum içimde.
Kabuslarını büyüten, devamlı yalanlarına sarılan,
Garip bir avuntu çocuğu...
Kendi içinde, kumlarla oynayan,
Her şeye gerekçesiz kahkahalar atan,
Zevk odağı bir çocuk...
Büyümemiş olduğunu görememiş.
Ve her gün;
Kabullenmemekte ısrarlı bir filmi sahneliyor...
Uzun – uzun şekillendiriyor yalandan kaderlerini...
Neden arıyor, bu kokusuz yaşanmışlığına;
Bir koku kılıfı uydurmaya çalışır gibi.
Nedensizliğin girdabında dolanıyor aslında, her defasında, başladığı yolda.
Yitik işte!
Elinde, avucunda sadece avuç ayası var!
Beyaz bir avuç ayası...
Hiçbir çizginin kol gezmediği,
“ Ben işte buradayım “, diyemeyen sessiz bir haykırma bu...
Sarılmak için hep etrafına bakınıyor.
Ve
Yine soğuk hayal kırıklıkları, sarıldığı tek şey bu...
İç yangınları bu,
İçten, sessiz – sessiz haykırışları...
Kimsenin doyamadığı, “ Hayır olamaz “, diyemediği kırmızı alev gibi...
Her şeyini kemirmede bu salgın dalgınlıklar.
Bunalımların, sapık saplantıların eşiğinde garip bir sarhoş gibi.
Hayatı %100 sarhoşane.
Olmamışlara, gerçekleşmemişlere sarhoş, deli...
Bir yere kapatılmak,
Ölesiye, belki de öleceğini bile – bile, dövülmek istiyor.
Kendine acımasızlığın tek açıklaması bu,
Tutunmuşluğun tek saplantısı.
İçteki bu deli yangınlara alışmak korkusu bile yok!
Ne olursa olsun bırakmışlığı,
Koyuvermişliğin hafifliği...
Belki de sarımtırak vurdumduymazlığın iç rahatlatışı.
Kaldı ki;
Çocukluğundan nefret edişini anlayamadım.
Bir dönüş,
“ Bir kez, bir kez daha “, deyişini anlayamadım.
Nefret ediyor ve bu nefretlerine sarılıyor.
Sevinçten, usul – usul göz yaşları dökerek.
Her şey bir süre doldurmadan ibaret sanki.
Bitmeyen lanet olası bir sınav, bitmeyen dayanılmazlıklar.
Kopuk özleyişler çemberinde,
İğrençlikten kusacağı yapışkanlıkları yaşıyor.
Süre dolmak bilmiyor.
Dedim ya çocuk işte!
Dayanılmaz...
Düz yazı formatında bir hayat bu,
Bitmeyen bir hayat!
Pembelikler içinde, gıcık siyahların cirit attığı zamansız bir yaşam bu.
Gıcık ötesi.
Yıpranmış yüz kırışıklıkları arasına saklanmış bir çocuk görüyorum.
İntihara meyilli,
Ölümün soğuk yüzüne meyilli.
Ama, soğuk kucaklara ulaşamayacağını bilen bir bilgiç gibi.
Yıpranmış bir bilgiç...
İşe en çok yarayacak zamanda yanında olmayan...
Bomboş,
Gariban sayfalarda yine.
Biri bitince diğerinin başladığı, ardı arkası kesilmez bıçak yaralarında.
Yine yoksul akşamlarda.
Soğuk kum tanelerine sarılmaca oyununun oynandığı,
Uzakların yakın,
Yakınların iğrençlikle uzak olduğu,
Yaz akşamları sineması gibi...
Özel isimlerden nefret ediyormuş gibi.
Özel ve ona ait olan her şeyden, kusulacak derecede nefret edişi gibi,
Aynadaki kendine tükürdüğü gibi, tükürmek istiyor yalnız akşamlarına,
Paylaşamadığı her güzelliğe,
Kırmızı, yumuşak tüylü yorganlarına,
Saygısı kalmamış tüm yaşanmışlarına...
Ağız dolusu ile...
...
Yoruluyor,
Yorgunluklarına gem vuruyor,
Ardından bir koca yalan patlatıp,
Sevinç ve acı göz yaşları akıtıyor hamuruna...
Çocuk işte!
Kabullenmeme sınırını çoktan aştı.
“ Benden değil hiçbir şey – hiçbir aitliğim yok “ diyor sürekli.
Suya batıp çıkışlarının gurultusu.
Ve
Koro halindeki yaşam kırıntılarının arka fon yankıları var gibi...
Kendinden nefret edişi yok mu, gülüyorum!
Tüm salaklıklarının,
Tüm salak hovardalıklarının şaklabanı olmuş, gülüyorum...
İşte bu diyorum,
İşte çocuk!
Yalanları ibadet, ihanetleri evcilik oyunu gibi.
Hepsini, ulaşacağı bir istasyonu olmayan oyuncak bir trene bindiriyor.
Arkasından el sallayıp
Arkasından gizliden göz yaşı akıtıp
Sinsi – sinsi gülüyor.
Biz ise onun sadistliğini anlatıp,
Bir koskoca ibret hikayesi patlatıyoruz,
Tavsiye dolu,
İşe yaramayacak, binlerce akıl vermelerle dolu!
Ama çare yok!
İşte çocuk!
Büyümemiş, büyüyemeyecek,
Yitik bir çocuk!
...
İçimde yitik kederlerim, yalnız özlemlerim
Ve
Yapayalnız bir ben var!
Onu; o kadar çok, bu lanet yalnızlıkları ile birlikte söküp atmak istiyorum ki,
Bağırıp çağırmasın istiyorum.
Onun adına yazdığım şiirleri bile yakmak istiyorum.
Acı bir melodi ile bestelenmeden,
Yırtıp atmak istiyorum...
Geçiş dönemini yaşıyor içim.
Saygım – saygısızlığım kol kola, zıtlıklarımla aynı film setinde,
Aynı amacı yağmalıyorlar...
Geçmeyen, geçmek bilmeyen bir lanet dönem bu!
Uyuz – uyuz kaşınıyorum.
Ve ara – ara dalgın oluyorum kaşıntılarıma.
Her şey garip, manasız bir rüyadan ibaret.
Ufak,
Ufacık bir cimcikle uyanmayı bekler gibi...
Uyanıyorum,
Aşkın iri gözlerini buluyorum beyaz avuç içlerimde.
Gözlerimde de bir avuç öpücükle! ...
30/06/2001
Cumartesi
02:10
Kerpe – Paşaağzı
feaxx.com
772
Kayıt Tarihi : 9.12.2012 00:34:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!