En yakınındakine yönlendiriyordu öfkesini.
Sistemle çatışamıyordu.
Kendisini asıl sömürenlere, kendisini hayatın en alt merdivenlerinde tutanlara isyanını haykıramıyordu.
Etrafı kuşatılmıştı.
Bir kelime etse sokağa terk ediliyordu.
Bir ters baksa, bir kaş çatsa işsiz kalıyordu.
Yalnız kalıyordu, cıbcıbıldak.
Kırsala geri dönmek o kadar zordur ki.
Bütün insanlık değerleri alt üst olacaktır.
Bireysel şiddetin insanın kendisini ifade edememesi olduğunu egemenler o kadar iyi biliyorlardı ki.
Anlayamayan, algılayamayan, ilişkileri sağlıklı kuramayan, değerlendiremeyen, sorgulayamayan, soru soramayan, sonunu getiremeyen insan kendi sonunu o kadar keskin bıçaklarla kanatıyordu ki.
Neden diye soramıyordu işverenine, senin padişah gibi yaşamanı ben hazırlıyorum.
Neden benimde en az insan kadar yaşamımı sağlamıyorsun.
Neden neden.
Bireyi yoksullukla, yoksulluğun getirdiği isyanı o kadar iyi hazırlıyorlardı ki.
İsyan edecek iyi çocuklara işte sizin sonunuz da, sokağa terk edilenler, işsizler gibi olur diyorlardı.
…
Sürekli vurguladıkları ise yaşam fırsatlarla doludur diyorlardı.
İşte onlarca yıldır duyduğumuz söz, taşı toprağı altın kent İstanbul.
Rüyalar devleti Amerika.
…
Ne rüyalar, ne altın.
Yoksulsan yoksulsundur.
Ne kendi bireysel gereksinimlerini karşılayabilirsin.
Nede yakınlarının.
Sonra evde, işyerinde başlar tartışmalar.
Tezgâhtar isen seni sömüren patrona sesin sözün çıkmaz.
Başlarsın arkadaşlarınla didişmeye başlarsın müşteri ile.
Hedefi yanlış vurursun yaşamınca.
Sonra tüm gün on dört saat çalışmışsındır.
Sadece uykuyu düşünürsün.
Sonra sabah yine yorgun argın işbaşı.
Sömürü ülkelerinde akşamda yorgundur, sabah da.
…
Yaşam sürekli karşılaştırmalarla devam eder gider.
Hele de bilinç düzeyin bilerek isteyerek düşük tutulmuşsa.
Hele örgütlenmen yasaklanmışsa.
Hele ta çocukluğunda başlamışsa fırsat eşitsizliği.
Ne sağlık da ne de eğitimde.
Çalışsaydın kardeşim demişlerdir.
Sende aklını kullansaydın.
Madem yaşam sana fırsat sunmadı, fırsatını kullansaydın.
Yani eğri büğrü yollara sapsaydın.
Yani sende sistemin askeri olsaydın.
Sistemin emir kulu.
…
Sistemin dev dişlileri ile baş edemeyen insan başlar en yakınındaki ezebileceği yakınlarına.
Güçsüzlere.
Sesi soluğu çıkamayanlara.
Kadınsa kocasını beğenmez.
Çocuklarına yönlendirir.
Bak başkalarının çocuklarına.
Ne güzel okuyorlar.
Ne başarılılar.
Sen.
Ya sen.
Ezilir çocuk.
Daha hayatı anlamadan daha gözlerini açamadan diğerleri ile karşılaştırılır.
Ne acıdır ama.
İçine kapanır.
Başaracağı varsa da başaramaz.
Sonra, sonrasını bu ülkede yaşayan herkes çok iyi bilir.
Başlar ana yoldan ayrılmaya.
Ruhu örselenen, kişiliği zedelenen, başkaları ile sosyal ilişkiler kuramayan, hayatı beceremeyen milyonlar türer bu ülkelerde.
Ana, baba biz kötü bir şey demedik ki derler.
Dememişlerdir, çünkü asıl diyeceklerine diyememişlerdir.
Derlerse silleyi nasıl yiyeceklerini çok iyi bilmektedirler.
Yaşam, sokaklar, masallar, öyküler diyenlerin acılarıyla doludur.
Zavallı çocuklar ezilir bu ülkelerde.
Çalışsın istedik derler, insanlığını felç ettikleri çocukları daha büyük sorunlarla büyümüştür.
Dayak yeme çağını geçen, artık anası babası kadar güçlü olan çocuk evet ben istemediğiniz bir varlığım der.
Beni siz yarattınız.
Beni sistem yarattı.
…
Bu ülkede ne olduğunu bilemeden, neden, niye dayak yediğini bilemeden yetişir çocuklar.
Ana baba da neden dayak attığını bilemez.
Kendisini sömürenlere isyanını gerçekleştiremeyen ana, baba, abla, abi, dayı amca bu isyanını tokat olup çocuklarına yansıtmaktadır.
Yaşamda en sevdiği varlıklarına.
Ciğerlerine yüreklerine.
Çocuklar başkalarına atılması gereken dayağın kendilerinde patladığını bilemeden büyümektedirler.
Bu ülkede isyan rüzgâr oluyordur.
Nereye estiğini bilemeden.
Bu ülkede acı bacalardan esmektedir.
Soru soramayan, eleştiremeyen, hakkını arayamayan, yaşamda eşitsizliklerle büyüyen bireyler demokrasiyi, insan haklarını, aydınlığı yakalayamadan, insanlık ülkülerinden uzak, yaşamı yanlış değerlendirip acılarla yaşamaktadırlar.
Ama bilememektedirler ki, birileri insanın yaratılışından beri insanlığın yanlışlarının düzeltilmesi için, onlar adına uğraşmaktadırlar.
En kutsal yaşam da budur.
En kutsal yaşam çocukların gözyaşlarının silinmesi için kendi yaşamını adamaktır.
Allah bir çocuğun gözyaşı için bütün evreni titretmektedir.
Kayıt Tarihi : 27.3.2010 13:27:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İlhami Şenol](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/03/27/cocugun-gozyasi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!