Çetin, köşedeki kahvehaneye girdi. Garson Mehmet: “Kaptan, bu gün erkencisin? Vay vay, hem çok şıksın. Yoksa lüks vasıta mı kullanacaksın? ”
Çetin kimseyle muhatap olmak istemiyordu: “muavin, bana büyük bardakta demlisinden bir çay ver! ” Kahvehane boştu ama yine de kimsenin oturmak istemediği karanlık köşedeki masaya oturdu. Mehmet, çayı verdikten sonra: “Kaptan, karanlık köşeye oturduğuna göre yine bir sıkıntın var. Yapacağımız bir şey varsa çekinmeden söyle.” Çetin: “beni yalnız bırak yeter! ”
Çetin’in eşi Tülay iki saat sonra işe gidecekti. Tülay gittikten sonra eve gidip yatacaktı. Sabah sabah Tülay’ın soru yağmuruna tutulmak istemiyordu. Sonra yine “sen adam olamazsın! ” diye başını ütüleyecekti. Aslında haksız da değildi. Otuz yaşını geçmiş ve iki çocuk babası olmuştu ama halen küçük bir kesere bile sap olamamıştı. Tülay, iyi bir kuaför olduğundan tek başına evi gelindirecek kadar çok para kazanabiliyordu. Yoksa halleri haraptı.
İmtihanı yine kaybetmişti, başka şansı da kalmamıştı. Halbuki o kadar da çok çalışmıştı. Birinci imtihanda: “ motordan anlamıyorsun! ” demişlerdi. “Bu seferde başka bir bahane bulup vermediler! ’ diye söylendi. Bu sabah ki imtihanın sonunda ise: “sosyal ilişkilerin zayıf! deyip kötü not verdiler.
Çetin’in ne hayalleri vardı, resmi elbiseleri giyip güneş gözlüğünü de takıp basacaktı havasını. Bayanlara olabildiğince nazik ve kibar davranacaktı. Hatta, hoşuna gidenlere, jest yapıp biletlerine bakmayacaktı. Gözünün tutmadığı adamların biletlerini uçak bileti gibi inceleyecekti. Hele otobüste gürültü çıkaran serserileri dışarı atacaktı. Kaptan Çetin’in otobüsü dingonun ahırı gibi olacak değildi ya! Çocukluk arkadaşı Veli’de bile bir kaç aydır şofördü. Gerçi adam havalanmıyordu ama Veli bile imtihanı kazanmışken kendisinin kaybetmesini bir türlü hazmedemiyordu. İlk imtihana girmeden önce o kadar büyük konuşmuştu ki, imtihanı kaybettiği duyulunca madara olmuştu. Herkes kendisine Kaptan diye takılmaya başlamıştı. Son imtihanı kaybettiği duyulursa, belki adı Kaptan kalacaktı. Gerçi kaptanlık, kasaplıktan daha iyiydi ama millet ona iltifat olsun diye kaptan demiyordu. Sırf başarısızlığını yüzüne vurabilmek için Kaptan diyorlardı. Geçen yıllarda kasaplık yapmaya kalkışmıştı ve çoğu batırdığı iş gibi kasaplığı da ağzına yüzüne bulaştırmıştı. Şimdiye kadar çoğu iflasın suçunu ortağına yükleyip işin içinden sıyrılmıştı ama şoförlük imtihanını kaybetmesini birlerinin üzerine atması imkansızdı. Hele Veli’nin bile kazanabildiği bir imtihanı kaybetmesinden sonra adam akıllı rezil olacaktı.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta