Çizilmedik karizma

Abdullah Konuksever
143

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Çizilmedik karizma

Çetin, köşedeki kahvehaneye girdi. Garson Mehmet: “Kaptan, bu gün erkencisin? Vay vay, hem çok şıksın. Yoksa lüks vasıta mı kullanacaksın? ”
Çetin kimseyle muhatap olmak istemiyordu: “muavin, bana büyük bardakta demlisinden bir çay ver! ” Kahvehane boştu ama yine de kimsenin oturmak istemediği karanlık köşedeki masaya oturdu. Mehmet, çayı verdikten sonra: “Kaptan, karanlık köşeye oturduğuna göre yine bir sıkıntın var. Yapacağımız bir şey varsa çekinmeden söyle.” Çetin: “beni yalnız bırak yeter! ”
Çetin’in eşi Tülay iki saat sonra işe gidecekti. Tülay gittikten sonra eve gidip yatacaktı. Sabah sabah Tülay’ın soru yağmuruna tutulmak istemiyordu. Sonra yine “sen adam olamazsın! ” diye başını ütüleyecekti. Aslında haksız da değildi. Otuz yaşını geçmiş ve iki çocuk babası olmuştu ama halen küçük bir kesere bile sap olamamıştı. Tülay, iyi bir kuaför olduğundan tek başına evi gelindirecek kadar çok para kazanabiliyordu. Yoksa halleri haraptı.

İmtihanı yine kaybetmişti, başka şansı da kalmamıştı. Halbuki o kadar da çok çalışmıştı. Birinci imtihanda: “ motordan anlamıyorsun! ” demişlerdi. “Bu seferde başka bir bahane bulup vermediler! ’ diye söylendi. Bu sabah ki imtihanın sonunda ise: “sosyal ilişkilerin zayıf! deyip kötü not verdiler.
Çetin’in ne hayalleri vardı, resmi elbiseleri giyip güneş gözlüğünü de takıp basacaktı havasını. Bayanlara olabildiğince nazik ve kibar davranacaktı. Hatta, hoşuna gidenlere, jest yapıp biletlerine bakmayacaktı. Gözünün tutmadığı adamların biletlerini uçak bileti gibi inceleyecekti. Hele otobüste gürültü çıkaran serserileri dışarı atacaktı. Kaptan Çetin’in otobüsü dingonun ahırı gibi olacak değildi ya! Çocukluk arkadaşı Veli’de bile bir kaç aydır şofördü. Gerçi adam havalanmıyordu ama Veli bile imtihanı kazanmışken kendisinin kaybetmesini bir türlü hazmedemiyordu. İlk imtihana girmeden önce o kadar büyük konuşmuştu ki, imtihanı kaybettiği duyulunca madara olmuştu. Herkes kendisine Kaptan diye takılmaya başlamıştı. Son imtihanı kaybettiği duyulursa, belki adı Kaptan kalacaktı. Gerçi kaptanlık, kasaplıktan daha iyiydi ama millet ona iltifat olsun diye kaptan demiyordu. Sırf başarısızlığını yüzüne vurabilmek için Kaptan diyorlardı. Geçen yıllarda kasaplık yapmaya kalkışmıştı ve çoğu batırdığı iş gibi kasaplığı da ağzına yüzüne bulaştırmıştı. Şimdiye kadar çoğu iflasın suçunu ortağına yükleyip işin içinden sıyrılmıştı ama şoförlük imtihanını kaybetmesini birlerinin üzerine atması imkansızdı. Hele Veli’nin bile kazanabildiği bir imtihanı kaybetmesinden sonra adam akıllı rezil olacaktı.

“Kaptaaan, çağın soğuduuu! ” Çetin, irkildi ve kendisini toparladıktan sonra çıkıştı: “muavin, karışma el alemin çayına kahvesine! ” Saatine baktı, daha 15 dakika bile geçmemiş. İki saati nasıl geçireceğini düşündü. Dışarı çıkmak istedi ama hava çok bulanıktı, her an yağmur yağabilirdi. Eve zaten gitmek istemiyordu. Kahvehanede oyun arkadaşları da henüz gelmemişti. Herkesin işi gücü vardı, kendi gibi avare değildi ya...
Hemen dibindeki masaya yaşlı birinin oturmuş olduğunu fark etti. Yaşlı da kendi gibi dertliydi galiba, dalgın dalgın oturuyordu. Çetin, ihtiyarı daha önce hiç görmemişti ama kanı kaynadı. Dayısı Hamza’ya benzettiği için ihtiyara içi ısınmıştı. Dayısı çok hoş bir adamdı; burada olsaydı muhabbet eder ne kadar derdi varsa unuturdu. Hamza, üç yıl önce vefat etmişti.
Çetin dayanamayıp yaşlıya selam verdi ama ihtiyar duymadı. Kalkıp yanına oturdu ve tekrar selam verdi. Selamlaşma ve tanışma faslından sonra muhabbet koyulaştı. Selim bey, başka bir şehirden oğlunun evine gelmişti ama evde kimseyi bulamayınca burada bekliyordu. Selim bey, ne kadar oğlu Deniz’i tarif etmişse de Çetin bir türlü çıkaramadı. Selim bey: “evladım tabii ki çıkaramazsın Deniz’i. Bey efendi, adam gibi bir iş yapmıyor ki, konu komşusu kendisini tanısın? ”
“Selim amca, oğlun ne iş yapar? ” Selim bey: “ah evlat ah! Ne sen sor ne de ben anlatayım! “ Çetin ısrar etti, nasıl olsa ihtiyar sayesinde vakit su gibi geçiyordu. “ Oğlum iyi tahsil yapsın diye çok uğraştım, bir dediğini iki etmedim. İstedim ki, memur olsun temiz iş yapsın. Kendisi, eşi ve çocukları rahat etsinler, gül gibi geçinsinler. Benim istememle bir şey olmuyormuş meğer. Okumaya okudu ama ne girdiği işte sebat etti ne de evlendi. Adam gibi sekiz saat çalışmak çok ağır geldi. Beyefendi, hür olmak istiyormuş, kendi kararını kendi vermek istiyormuş, kendi işinde çalışmak istiyormuş, her yerleri gezip görmek istiyormuş, bol eğlenmek istiyormuş... Neler istermiş benim hergele neler! “

Çetin, anlatılanlardan pek bir şey anlamadı: “Selim amca, kusura bakma ama oğlunun ne iş yaptığını halen anlayamadım? ” Selim bey: “evladım aslında ben de pek anlayamadım, bilsem söylemez miyim. Dilim bile dönmüyor, manacırlık mi öğle bir şey yapıyormuş. Yaptığı işi şişiriyor ama benim anladığım bir şarkıcının fedailiği gibi bir şey bu manacırlık denen iş. Nalan adında bir sanatçı arkadaşı varmış, onu gazinoya bırakıp programı bitince gazinodan alıyormuş. Para işlerine bakıyormuş, ara sıra konserlere gidiyorlarmış. Benim aklım almadı bu işi, bunca sene okuduktan sonra sanatçının biri seni çanta gibi yanında taşısın! ”

“Selim amca, şimdi anladım. Senin oğlan menajerlik yapıyor! Amca, bu menajerlik iyi iş, parası da zevki de bol. Vallahi, bravo senin oğluna. Yapabilsem bende menajerlik yapardım ama önce hiç aklıma gelmemişti” Selim bey, iyice sinirlendi: “yahu mis gibi işler dururken ne diye el alemin fedailiğini yapacaksınız be! İyi bir müdür, iş saatinden sonra eğlenemez mi yani? Hafta sonları veya yaz tatillerinde istediği gibi gezemez mi? Her gün efendice çalışmak ağır geldiğinden bin bir türlü bahaneler uyduruyorsunuz! “ Derin bir nefes aldıktan sonra sakin sakin konuşmaya devam etti: “evladım, hızlı yaşayan bir yerlere toslar, testi gibi kırılır. Hem, gazinolardan, gece klüplerinden veya başka mikrop yerlerden kimseye hayır gelmez. Bir gün anlarsınız ama iş işten geçinde pişmanlık fayda vermez... Bak, ben evladımı aylardır göremiyorum. Adamın ayağına kadar geldim ama evinde bile bulamıyorum. Siz buna hayat mı diyorsunuz! ? ” Selim bey: “evlat, kusura kalma doluydum sana boşaldım, hakkını helal et” dedikten sonra gitti. Garson Mehmet: “Kaptan, bıyık altından gülüyorsun ama amca doğru söylüyor.”

Selim bey gittikten sonra Çetin kendini menajerlik hayalinin içinde buldu. Aslında daha önce niye akıl edemediğine hayıflandı. “Bende boy, pos, güç, kuvvet, yakışıklık ve bir de çizilmedik karizma var. Menajerlik için ne lazımsa fazlasıyla var” diye düşündü ve Nalan’larla geçireceği hoş vaktin hayaline daldı. Menajerlikte, zirveyi yakalamış tam köşeyi dönüyordu ki Veli içeri girdi. “adamı bu saatte davet etsen gelmezdi, ne işi var şimdi burada? ” diye söylendi.
“Merhaba, Kaptanım! İmtihan ne oldu, kazandın mı? ” “Yahu Veli, sen otobüsten başka bir şey bilmez misin be oğlum! Son anda vaz geçtim şoförlükten. Dün akşam bir arkadaş anlattı; otobüs şoförlerinin çoğunun stresten ve bütün gün oturduklarından beli ağrıyormuş. Keriz miyim ben, sabahın köründe kalkıp otobüs kullanacak. Belin ağrıyacak, boynun tutulacak da ne olacak? ”

Veli duyduklarına inanamadı: “ahbap, kaptan olacağım diye can atmıyor muydun? Aslanım sen yoksa imtihanı mi kaybettin yine? ” “Veli, şu salaklığına bayılıyorum valla. İmtihanı kaybetmek ve ben ha! ? Güldürme oğlum adamı! Bırak sen şimdi şu imtihanı falan, beni dinle. Şu üstüme başıma baksana bir sen? Takım elbiseyi rüyamda gördüğümüzden giymedik herhalde. Menajerim ben menajeeer! Şarkıcı Nalan’ın menajerliğini yapıyorum ağabeycim. Krallar gibi yaşayacağım, gezip eğleneceğim, hem de bol para var bu işte. Gel beraber çalışalım diyeceğim ama yenge sana izin vermez. Haydi bana müsaade, yapacak işlerim var. Nalan’a konser ayarlamam lazım. Vaktim kıymetli, kahvehanelerde saatlerce oyalanacak kadar çok vaktim yok artık! ” Veli ile Garson bir birlerine bakıp gülüştüler. Veli: “Bizim Çetin kaptanlıktan menajerliğe terfi olmuş ta haberimiz yokmuş” deyip kahkaha attı.

Çetin, dışarı çıktı yavaş yavaş eve doğru yürüyordu hem kendi kendine söyleniyordu: “karizma çizilmesin diye başına gelmedik kalmadı. Bak yine bir yalana bulaştın. Çık bu işin içinden çıkabilirsen! Yarın bir gün sormazlar mı adama Nalan’dan ne haber diye? ” Menajerlik işini ne kadar arkadaşı varsa hepsi duyacaktı. Nalan’ı bir de biz dinleyelim diye kesin tuttururlardı. “Nasıl sıyrılacaksın o zaman bu yalandan? Ben en iyisi bir türkücü, şarkıcı gibi bir şeyler bulup menajerliğini yapmalıyım, yoksa bu yalanın sonu çok kötü olacak...”

Abdullah Konuksever
Kayıt Tarihi : 17.4.2009 23:29:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Abdullah Konuksever