Kaderin çizgisinin olması değil, sivri uçlarıdır kalbe ağır gelip titreten elleri. Gözünde yaş donduran cinsten yaşantının üstüne insan olamamanın yargılanışları bir yağmur gibi yağar yüzüne. Özgürlüğün en büyük bedel oluşuna takdir, senin gibi olunamayacağına yalnızlık, kepazeliğe insanlık demek kadar köreldi her şey. Varsın yüz yıl daha sürsün dört duvar; ardını yaşayanlar ölümü tadarken, yaşayacak bütün kanat çırpışlarım inadına inadına. Her aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık oluşunda dikine, hayatın yüzüne yüzüne tükürüşlerim evrende baki kalacak. Bir çocuk çığlığı kadar keskin, bir acı kadar gerçek, bir kalp kırığı kadar dingin ve tüm diğer yaşandı sanılanlardan daha derin kazınmış olarak yaratılışa.
Kabuller mutluluğu getirirken, en büyük saadetin aptallık olmasına kanaat edemeyip kendini yaşarken feda eden tüm organizmalara, hayatı uğruna kuyruğunu terk etmiş tüm kertenkelelere, bir hayat dersi oldukları için zamanın sonsuzluğundaki belki de kimsenin anlamadığı yankıları için selam olsun. Ötelenmemeli hiçbir hayat, kıstırılmamalı hiçbir kuş. Ne bir hürriyet pahadır bir hayata ne zaman bedeldir bir ömre. Tutulmamalı hiçbir karın ağrısı. Çağırılmamalı hiçbir gözü yolda olan, gözü donmuşlarca. Bedeli özgürlük olmamalı hiçbir tebessümün, benden başka!
Yaşamanın gerçekliğine dair ne varsa yanlış bilinen, terk edilmemeli. Azınlıklar yok olup kalabalıklar baki kaldığında, ölmek artık gerçek olduğunda, dört bir yandan yalanlar aksa da ikna olmayacak bir çılgınlığın tüm kehanetlerini ezberlemek dahi kaderi önüne sermeyecektir insanın. Bu yüzden; bağlanmamalı hiçbir kanat, bağırmamalı ağlamak ve şarkı söylemek dışında. Hiçbir önemi yok artık kaç peygamberin gelip geçtiğinin, kaç günahın yazıldığının şimdiye kadar; kaç çocuğun öldüğünün bir ömrün kıyısında. Tutulmamalı hiçbir adım, seninkinden başka. Tutulmalı kasıkların, donmalı adımın. Adım attığın yol altından zaman gibi kaymalı. Bir pişmanlığın daha olmalı, alnına kömürden harflerle yazılmalı. Sönmeli her bir ateş, bağrına düşenden başka.
* * *
Duraksadığına değiyorsa durağı bir insanın; çatısı, kapısı, penceresi olan bir insandan nereye-neden gitmek istediğini anladığından gitmiyorsundur. Tamamen ne yaptığını bilmezliğindendir, bir kalp aymazlığıdır, durulmaz. Gönül yoksunluğudur sırnaşık bir kaderin cilvesinde. Sana vaat ettiğidir şeytanın ki ona sattığın bir ömürdür yalanlar içinde, yalnızlığındır aldığın buruş kırış bir yüzle. Tüm kâfirlerden bile daha rezil olan gitmeler tadını bir başka kışa devrederken, cemreler düşsün diye bekler tüm duygular. Paylaşılsa paylaşılmaz, üşünse üşünmez böyle kışlar. Kalabalık bir zihnin susmak bilmeyen destursuzları yüzünden bağrını açıp kendinden fırlayarak kaçıp gidesi geldiğinde şairin, bir tek ‘sen’ olmayacaksın. Tutulmamalı hiçbir sen, şair olmak isteyen dışında.
Diyap Mansuroğlu
Kayıt Tarihi : 23.2.2019 20:35:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Diyap Mansuroğlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2019/02/23/cizgi-117.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!