Çivi.
Çocukluğumda, Hacettepe Tıp’ın yanındaki demiryolunda çiviyi rayların üzerine koyan çocukların, o çivinin yassı ve düz olduğunu gördüklerinde yaşadıkları sevince şahit olmuşumdur.
Nasıl ki, çivinin çivilikten çıkması gibi, emperyalistlerin sunduğu yaşam da, o lokomotife dönüşerek çivi gibi adamları, yassı düz işlevini yitirmiş adamlara dönüştürme gayreti içindeydi.
Ezilmeyen, ezmeyen, mert, onurlu, ekmeğinin karşılığını alan, ekmeğinin karşılığını veren, haksızlıklara boyun eğmeyen, hakkını arayan, hakkını arayanlara destek veren adamlar çivi gibi adamlardı.
Eğil bre köle, önümde dediklerinde, daha da bir hırçınlaşırdı ruhları, gözleri isyanın kılıcına kalkanına dönüşürdü. Kulun kula kulluğunu reddederlerdi, sadece yaratana kulluk edilirdi. Başın öne eğilmesin diye türkülerini dillerinden düşürmezlerdi. Ne kendilerinin nede başkalarının başının eğilmesini istemezlerdi.
Eğil bre çaresiz, ekmeğini, işini elimde tutuyorum, sen bizlerin oluşturduğu dünyaya mecbursun dediklerinde, kartallar en yakın arkadaşı oluyordu, bu aslanların.
Ve bedeli ne olursa olsun, inandıkları vardı hala. Doğruluk, dürüstlük, onur ta alyuvarlarına işlemiş ve kişiliğini kemik iliği üretmekteydi.
Emperyalistler Anadolu’da bir oyun oynayacakları zaman bu adamlara çatıyorlardı.
Oyunları yüzlerine gözlerine bulaşıyordu.
Bu mert, çivi gibi adamlar hiçbir karşılık beklemeden yaşamlarını Anadolu’ya adamışlardı.
Yaşamın her ağır darbesini yediğinde ailesine, daha da sıkı bağlanırlardı, ailelerde çivi gibiydi. Babaları çivi, demir, çelik gibi olan ailelerde çelik gibiydi.
Anadolu’yu ele geçirmek için bu adamları ezmek, sindirmek, gerekiyordu, aile bağlarını koparmak da.
O mert demir gibi adamlardan şimdi sisteme teslim olmuş, boyun eğmiş adamlar ve kitleler oluşturmak istiyorlar emperyalistler ve onun yerli işbirlikçileri.
Sizin adınıza birileri belirliyor, beyninizi, düşüncenizi, emeğinizi duygunuzu bir tarafa itiyor, bütün insanlık değerlerinizi siliyor, size istedikleri kadar insanlık sunuyorlar. Sonra sizin kapasitesiniz bu kadar diyorlar.
Şimdi ülkemde yapılmak istenen, değiştiremedikleri, bu çivi gibi adamları doğuran kemik iliğine yozlaşmış, soysuzlaşmış kişilik naklidir.
İnsanıma, gencime hiç kızmıyorum.
Önlerindeki örnekler onlara ihanet etmedi mi?
Torpil mi, rüşvet mi, yolsuzluk mu, adam kayırma mı, işten kaçma mı, tembellik mi, pornografi mi, uyuşturucu mu?
Garibansan eğer üzerinde bitiyorlar ve bitirmiyorlar mıydı seni.
Güç sembollerinin hangisini kullanıyorsan ona saygı duymuyorlar mıydı?
Ülkemiz kaynaklarının nereye tüketildiği sorulduğunda, kimse bilgi vermiyordu.
Herkes bir suçlu arıyordu.
Ancak herkesin bu konuda bir payı olduğundan, suçlu göstermelik olarak aranıyor ve suç çaycıya çorbacıya kalıyordu.
Ülkenin kaynaklarını bilinçli tüketen bu kesimler, halka hesap vermiyor, emperyalistlere göz kırpıyorlardı.
Bu çivi gibi çelik gibi adamlardan hiç ders almadılar mı?
İşlerine mi gelmedi yoksa. Kolay olan, yaşamın lokomotifinin altına yatıp, yassı düz, hale gelip bak bende sizin istediğiniz kişilikten mi oldum demekti.
Bu çivi gibi adamlar zor adamlardır.
Evrenin neresinde olursa olsun bir haksızlığı kabullenmezler
Düşünce özgürlüğü için yaşarlar. Kirlenmemişlerdir, kirletmezlerde.
Haksızlıkların karşısında, ülkenin değerlerinin yok olması karşısında susan, haykırmayan, ürken kişilikleri isteyen, emperyalistler ülkenin kalbine, motoruna hançeri sokuyorlardı.
Bu ülkenin, artık motorun gücünü tüketmeye çalışıyorlardı. Tekerleklerin dördünü de farklı yönlere çekiyorlar ve motor yakmak, yüreği yok etmek istiyorlardı.
Yetmiş üç milyonu nasıl böleriz ve parçalarız diyen emperyalistler ülkeye nifak tohumlarını ekiyorlardı. Herkesin kendine göre haklı ve birbirine saygısını yitirdiği ülkede çözüm çözümsüzlüğe boğuluyordu.
Sistemden beslenenler, ülkeyi soyanlar, yasaları ekonomik çıkarlarına kullananlar, her yatırımı kendilerine getirim olarak kullananlar, ülkede açlık sınırında milyonların yaşamasına ve babaların filelerinin boş olmasına aldırmıyorlar, sizin başka seçeneğiniz yok diyorlardı. Seven ise sistemi sağlam kurar ve yoksulluğu kader olmaktan çıkartırdı.
Utanmazlık, soysuzluk çivi gibi adamları kahrediyor, kendileri gibi namuslu adamları arıyorlardı.
Bu mert adamlar, ülkelerine duydukları sevgiyi çelik gibi yüreklerinin içinde saklıyor ve gün geldiğinde Anadolu’ya kurban oluyorlardı.
Anadolu’yu Anadolu yapan bu adı sanı saklı, çivi gibi çelik gibi kahramanlarıdır.
Ancak, öbür yandan da, çivi gibi insanların nasıl işlevini yitirdiğini, nasıl yassı ve düz hale getirildiklerini görüyorduk yaşamımız boyunca.
Sevgi ve saygılarımla.
Dr. İlhami Şenol.
Kayıt Tarihi : 15.5.2007 00:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!