Burma bıyığı, uzun boyu, aslında acayip huyu ile çok ilginç bir adamdı çıta emmi.
Yemyeşil ormanların, bir yaz günü nazlı nazlı akan Göksu ırmağının kıyısında, Tırtat yaylasında, kadir emminin bakkal dükkânının önünü yurt edinmişti.
Kamyon kamyon karpuzlar giderdi yaz günleri Feke yolundan yukarı doğru. Nereye giderdi o kamyonlar hiç sorgulamaz, Zaten hiçte gerekte duymazdık. Biz çıta emmiye bakardık yalnızca, çocukluğumuzun kahramanı çıta emmiye.
Niye mi? Çünkü yola çıktığında elini kaldırdığı zaman, bütün karpuz kamyonları duruverirdi.
Sanki “deli Dumrul misali" üç, dört karpuzu kamyoncular, bakkal dükkânının önüne hiç konuşmadan bırakır giderlerdi.
Sessizce bir sigara yakar uzun uzun içine çekerdi çıta emmi. Bacağında siyah bir şalvar, ayağında uzun burunlu bir kundura, üzerinde beyaz gömlek ve o meşhur yeleği olmazsa olmazlardandı. Bir tespihi vardı ki anlatamam. Taşları iri iri, taneleri kocamandı.
Çok merak ederdik ama yanına yaklaşamazdık, sahi bu insanlar konuşmadan nasıl anlaşırlardı, merak ederdik.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta