Kadın okula giden çocuğunun beslenmesine o çok sevdiği börekten koymayı unuttuğunu görmüş. Çok üzülmüş. Ondan mutlaka yemesi gerektiğini düşünüyormuş. Kapıcıyı çağırmış ve o böreği çocuğuna götürmesini rica etmiş. “Evet ama sizin çocuğunuzu tanımıyorum. Nasıl bulacağım? Diye sormuş kapıcı. “Çok kolay” demiş kadın. “Okuldaki öğrenciler içinde göreceğin en güzel çocuğa ver böreği, olsun bitsin” demiş. Çünkü ona göre onun çocuğu dünya güzeliymiş. Çocuğu okuldan geldiğinde böreğin kendisine ulaşmadığını öğrenince derhal kapıcıyı çağırmış. “Neden börek benim çocuğuma ulaşmadı? ” diye sormuş. “Bilmem ki” demiş kapıcı, “yalnız ben sizin dediğiniz gibi gördüğüm en güzel çocuğa verdim böreği, ki o benim çocuğumdu.”
Bir fıkradır. Ama görüldüğü gibi güzellik de çirkinlik de kişiye göre değişir. Aslında sempati duyduğumuz, sevdiğimiz kişileri hep güzel görürüz. Çirkin bildiğimiz kişilerin çirkinlik unsurları sevdiğimiz kişilerde bizim için hayranlık duyulacak unsurlara dönüşür gözümüzde.
Bir zamanlar sinemaların Çirkin Kralının filmlerini izler dururduk. Filmlerine isim olurdu Çirkin Kral. Filmlerde Yılmaz Güney’i tarif ederlerken çirkin olduğunu da söylemeyi ihmal etmezlerdi. Oysa bu yalnız kahramanı izledikçe ona sempatimiz öylesine artardı ki, her birimiz kendimizi hayalimizde birer Yılmaz Güney gibi görürdük. Oysa ki hiç kimse kendisini çirkin bulduğu bir kişi olarak hayal etmez. Zaten son filmlerinde bu “Çirkin Kral tiplemesini bırakmıştı. Artık kızların aşık olduğu bir jön durumuna gelmişti. Oysa ki o aynı Yılmaz Güney’di ve bugün baş rol oynayan birçok aktör ondan daha yakışıklı değildir.
Bence bir insanı çirkin olarak nitelemek yerine ona karşı bir nefretimiz var mı yok mu onu sorgulamalıyız.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Çokgüzel bir eser,yüreğinize sağlık,saygı ile.
Düşündüren doğruların paylaşımı.Gönülden TAM PUAN.TEBRİKLER...
Yazınızı çok beğendim.. küçüklüğümüz yılmaz güneyi izlemekle geçti...saygılar sunuyorum...
Bence bir insanı çirkin olarak nitelemek yerine ona karşı bir nefretimiz var mı yok mu onu sorgulamalıyız.
Yüreğinize kaleminize sağlık
Abim,hocam,üstadım
şiirlerinize ve yazılarınıza hayranım
tam puanla kutluyorum
saygılarımla...
Katılıyorum...Saygılarımla
çok doğru bir tesbit gerçekten ..betimlemeler de ustaca..tebrik ederim selam ve dualarımla
Genel bi konu ve harika bir anlatım.Akıcı,duru ve yalın.
Konunun ortaya atılışı nefis bir örnekle sağlanmış.Bir olay etrafında yoğunlaşan düşünceler yaşamdan gerçek kesitleri içeriyor.
Yılmaz Güney'in özellikle seçilişini çağdaş ve ilerici bir sanatçıyı ölümsüzleştirme adına ilginç bir tercih olarak görüyorum.
Sanata başka bir yol,yöntem ve her şeyden öte sınıfsal bir bilinç aşılayan o emsalsiz sinema emekçisini de bu fırsattan yararlanarak anıyorum.
Denemeyi ,göreceli bir sorunsala ayrık bir bakış açısı getirdiği için yetkin gördüğümü ve Sayın TOZLU'yu tebriklediğimi söylemek istiyorum.
Güzel anlamlı bir yazı,emeğine,yüreğine sağlık,tebrikler
çok güzeldi can...
sevilen hep güzel gelir sevene...
eline,emeğine sağlık kadir babacım..severek okudum...
çok güzeldi ..yeniden anımsadım hikayenizle bir kez daha..evet bencede çirkin değil hatta yakışıklı bile Yılmaz Güney ..Allah rahmet eylesin..insanları görünüşleri ile değil,yaptıkları davranışlar ile özümsemeli..
Bu şiir ile ilgili 10 tane yorum bulunmakta