Cinsel organıyla yazma, tartışma adamı v ...

Zafer Zengin Etnika
1608

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Cinsel organıyla yazma, tartışma adamı ve şiir.

dar I.

aşk’tan acı, seviden öte anlamak,

.
ödümden acıya yamandım, ham meyve dalında çürüdü
ve zehri öğrendi ozanlar, kalanlara can dizildi
ekmek, su, şarap, gölgesi, hepsinden öte üç direk
can çekildi zalim kılıcıyla göğe, gölgede dize serildi …

.
ve ana kadınlar…
ve baba tüm adamlar…

.
zehrin sunuşu budur, tiz sesin ardında
ve derdi dert değildir, yananın yanında
elde kaval, susakları sularda ayırda
ilk bıçak unuttuğu töredir, ateşin ardında
tuz ağızda, el sancıda, katil tutar dil şurada

‘07


.
Aşağıdaki metin kısa bir araştırma sonra bilgilendirme ve fikri beyan etme manasında kaleme alınmıştır.
Ozan olmaya aday birilerinin son eserlerine gönderme olarak, ozanlığın, şairliğin, şiirin ve edebiyatın
Sahipsiz olmadığına dairdir. Çirkinlik yaparken Edebiyatı, şiiri ve sanatı kişisel egolarını tatmin için
kullananlara bir cevap niteliğindedir. Kötü davranış, hakaretve aşağılama ile gidenlere yazı ile cevaptır.
Doğaçlama olarak yazılmıştır.

Tartışma Adabı
Hilmi Yavuz
Martin Heidegger’in sık sık andığı (özellikle Kastner ile olan yazışmalarında) bir söz vardır. Paul Valéry’nin bir sözüdür bu: ’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır. (’Qui ne peut attaquer le raisonnement‚ attaque le raisonneur.’)
Valéry’nin kullandığı ’attaquer’ fiilini‚ ben ’üstesinden gelmek’ diye çevirdim- kuşkusuz‚ doğrusu‚ ’saldırmak’ ya da ’hücum etmek’ olmalıydı. Ama‚ ’üstesinden gelmek’i yeğlememin bir nedeni var: Düşünceye saldırmanın amacı‚ onu yanlışlamak‚ çürütmek‚ geçersizliğini göstermektir. Saldıran kişinin entelektüel donanımı ve düzeyi‚ düşünceyi yanlışlayacak‚ çürütecek ya da tutarsızlığını gösterip geçersiz kılacak‚ kısaca onun üstesinden gelebilecek çapta değilse‚ işte o zaman‚ düşünceye değil‚ o düşüncelerin sahibine‚ düşünen’e yöneltir saldırısını onun üstesinden gelmeye kalkışır… Şimdi burada önemle vurgulamak istediğim bir şey var: Ben‚ tartışmanın‚ tıpkı mektup‚ anı‚ gezi vb.‚ gibi bir edebi tür olduğunu düşünüyorum. Onun için‚ tıpkı öteki edebi türlerden söz edilirken söylendiği gibi (’Gezi Edebiyatı’ vb.) ’Tartışma Edebiyatı’ diye bir edebi türün var olduğu kanısındayım. Hiç kuşkusuz‚ bu türün de kendine göre kuralları ve incelikleri olmak gerekir: Bu kuralların başında da elbette‚ Valéry’nin sözünden yola çıkarak söylersek‚ tartışmanın ’düşünce’ düzeyinde yapılması gelir- ’düşünen’in kişiliği düzeyinde değil! Eskilerin ’şahsiyat’ yapmak dedikleri düzeysizlikten kesinlikle kaçınmak! Ama‚ tartışma üslubunu kim tayin ediyorsa‚ tartışmanın o üslupta yürümesini de olağan karşılamak gerekir. Babamın Sadi’den alıntıladığı ’edebsizlere edebsizlikle karşılık vermek edebdir’‚ sözünü de hiç unutmadım. ’Şahsiyat yapma’ya‚ benimle ilgili‚ (ama fevkalade tipik!) bir örnek vermek istiyorum. Bundan birkaç yıl önce Hakkı Devrim‚ ’Radikal’ gazetesindeki ’Cihannüma’ sütununda Türkçe ve dil yanlışları üzerine yazmaya başladığında‚ onun bazı dil yanlışlarını bulup sergilemiştim. Bu durumda Hakkı Devrim’den beklediğim‚ ya efendice yanlışlarını kabul etmesi ya da‚ tam tersine‚ benim yanıldığımı‚ kendisinin yanlış yapmadığını kanıtlamaya çalışmasıydı. Ama böyle olmadı: Ne hatalı olduğunu kabul etti Hakkı Devrim‚ ne de asıl yanlışı benim yaptığımı söyledi! Başka bir şey yaptı: Benim ’Meydan Larousse Ansiklopedisi’nde çalıştığım yıllarda‚ ’kışın çorap giymediğimi’ yazdı! Evet‚ aynen böyle yazdı: ’O zaten kış aylarında çorap giymez! ’… Peki de‚ şimdi siz ’kel alaka? ’ diye düşünmez misiniz? Aklısıra‚ benim kışın çorap giymediğimi yazarak‚ kaçığın biri olduğumu ima edecek! Türk tartışma edebiyatı‚ maalesef‚ bu tür incelik yoksunu‚ ’şahsiyat’ örnekleriyle doludur. Cumhuriyet döneminin en hırçın ve kavgacı kimliklerinden biri‚ belki de en başta geleni‚ Peyami Safa’dır. Ahmet Haşim’e söylemediğini bırakmayan Peyami’den başkası değildir. Hoş‚ Haşim’in de‚ ’şahsiyet yapma’da‚ Peyami’den aşağı kalır yanı yoktur ya! Burhan Felek’e ’dar pantolonlu kart züppe’ diyen Haşim’dir. Peyami’ye ’çolak’ diyen de! Beşir Ayvazoğlu‚ Peyami Safa üzerine yazdığı monografide‚ Peyami’nin bir yazısını alıntılamıştır: Bu yazısında Peyami Safa ’Babıali köşelerinde pusuya yatarak genç ve masum yazarların üzerlerine çullanmak için fırsat bekleyen üç beş yazarın’ on yıldan beri birbirleri için ettikleri küfürlerin‚ yazılsa bir kitap olacağını belirtmektedir: Peyami bu küfürlerden hatırladıklarını da kaydetmiştir: ’Mahalle piçi‚ lağım ağızlı‚ Şengül Hamamı’nın sermayesi‚ cife‚ iğrenç cibilliyet‚ sefil‚ hergele…’ Düşünün: Bu küfürleri edenler‚ 1928 yılında Türkiye’nin önde gelen‚ muteber yazarlarıdır. Koca koca adamların‚ birbirlerini bu sözcüklerle aşağılamaları! Olur şey değil‚ diye düşünmeden edemiyor insan… Batı’da durum bundan farklı mı? Bir anlamda‚ değil! Çünkü‚ Batı’nın da‚ ağzı- bozukları var. Mesela‚ Jean-Paul Sartre! 1966 yılında eski öğrencisi ve Fransız Komünist Partisi yöneticilerinden Jean Kanapa için Sartre‚ ’o‚ bir eblehtir! ’ (’crétin’) diye yazmıştı. Kimilerine göre‚ Kanapa çoktan hak etmişti bu nitelemeyi. Çünkü‚ Sartre ve dergisi Les Temps Modernes için ipe sapa gelmez şeyler yazdığı biliniyordu. Nitekim daha sonra‚ hocasından özür dileme inceliğini gösterecekti… Batı’da gene de ciddi bir tartışma geleneği‚ bir tartışma edebiyatından söz edilebilir. Antik Yunan’da tartışmanın ’ d i y a l e k t i k’ sayılıyor olmasından alınacak dersler vardır. Vardır elbet‚ ama alınmakta mıdır?
Kaynaklar
1. http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/yazar.do? yazino=540423&keyfield=74C3BC726BC3A765
2. Açıklamalar
Bu metin Sayın yazarın ilgili yazısından aktarılmıştır.
Bu metindeki görüş ve düşünceler yazının sahibini ilgilendirir.
Bu metin bu konuda ziyaretçileri bilinçlendirmek amacıyla aktarılmıştır.
Yazar
Hilmi Yavuz
18.05.2007

Halk Ozanları
ÂŞIK EDEBİYATI
Âşık, Türk Halk Edebiyatında XVI. yy’ın başından itibaren görülen şair tipidir. Âşığın şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu “âşk badesini” içmekle ve “sevgilisinin hayalini” görmekle kazandığına inanılır. Rüya da genellikle âşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır. Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu bardaktır. Bardağın rüyada tas halinde görülmesine de sık sık rastlanır. Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere aşk dolusu denir. Fars Edebiyatı’nın etkisiyle bâde adını da almaktadır. Bunlar; erlik, pirlik ve âşk badesi diye adlandırılırlar.
Âşıklarımız genellikle bir usta âşığın yanında yetişirler. Ondan hem usta deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri öğrenirler. Âşık meclislerinde, kahvelerde bu ustaların sanatlarını icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, ustalaşan ozanlarda kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder.
Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir. Atışmalardaki amaç; yarışmak ve kazanmaktır. Atışmalarda en az iki âşık karşı karşıya gelir. Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak söylemesiyle atışma başlar. Ayağa uygun dörtlük söyleyemiyen âşığın yenilgisiyle atışma sona erer.
Âşık Edebiyatının başlıca unsurlarından birisini hikâye anlatma oluşturur. Saz şairleri içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu âşık meclislerinde hikâye anlatırlar. Bir kısım usta saz şairleri ise, bir yandan usta malı halk hikâyeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri hikâyeleri anlatırlar. Çıldırlı Âşık Şenlik, Ercişli Emrah, Sabit Müdami geleneğe bu yanıyla katkıda bulunmuş saz şairleridir.
Tonguzların Şaman, Moğol ve Baryatlar’ın Bo veya Bugue, Yakutların Oyun, Oğuzların Ozan dedikleri bu geleneğin temsilcileri toplumun yaşam biçimlerini düşünce ve duygularını, olaylara bakış açılarını şiirleriyle dile getirmişlerdir.
Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Dadaloğlu, Karacaoğlan, Erzurumlu Emrah, Ercişli Emrah, Dertli, Aşık Veysel bu geleneğin en önemli temsilcileri olmuştur.
Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır.
Kaynak: http://www.discoverturkey.com/kultursanat/ozan.html

Erkek olmak, kadın olmak, ozan olmak ve en sona “insan olmak”.

Yakın zaman tartışmaları içinde görülen ve yaşanan o ki; birileri ozanlığı, adamlığı,
kadınlığı hafife alıp, sözüm ona “ben ozanım” dilediğimi, dilediğime söyleyebilirim gibi
bir havaya girmiştir. Ozan kültüründen haberi olmayan bazı şahıslar, dillerini, kalemlerini,
Şiirleri, hicivleri, sazlarını bir kenara koyup cinsel organlarıyla edebiyat yapmaya başlamışlardır.
Ozanlık demek şahsi olarak bir insanla uğraşmak, onu aşağılamak, hırpalamak, ozan sözünün
çok dinlenir olduğunu düşünerek, ozan yüreğinin ve sözünün namusuna güvenilerek
dilediğine küfür, hakaret edip, çevresindeki insanlara hava atmak, sokak kabadayısı ağzını,
şairlikle, ozanlıkla, edebiyatla yan yana getirmeyi meziyet saymaktadır. Toplum içine sırf kötü şeyler,
kavga dövüş görmek için icabet edenler, Hele ki problemin direk muhatabı da değilseler,
resmen insanların kötü olma hallerinden zevk alarak izlemek İçin gitmişlerdir ki, bu ölçü olarak
nereye konur bilinmez. Bu tür şeylere meraklı olanlar elbete bilir ki, bugün Onu izlemeye giden
yarın sana da gelir, kötü halini görmek için can atan, yarın aynısını sana da yapar.

Ozanlık geleneğinin, atalardan kalan ve günümüze kadar gelen toplumumuzun en önemli
Öğelerinden biri olarak, değerli usta tarafında yaşatılmaktadır. Bunların hiç birinde bir şahsın
” şeref ve namusuna, hakaret, küfür, sarf ettiği görülmez. Ozanlık etiği, töresi, buna müsaade etmez.
Ozan hoş görülüdür,dinlemeyi bilir, anlar ve bunun üzerinden yola çıkar. Yaşanmışlıkları içinde bir
bireye karşı durmaktan ziyade, sistemdeki arızalara, kötü iş yapanlara karşı sert dilini tatlı dile
çevirerek “hiciv” şeklinde aktarır. Burada sanatını konuşturur. Belden aşağı vurup oyun oynamaz,
ozan fakirle, düşkünle, kadınla, çocukla, yaşlıyla yüz göz olup kavga etmez. Söyleyeceğini
üstatlarından aldığı eğitim, terbiye ve görgü ile sürdürür, saygınlığını böyle ayakta tutar ve
ona göre davranır. Duyduklarıyla değil, şahit olup yaşadıklarıyla sentezler ve eserini verir,
kişisel olaylarda gerçekten yana olur, toplumun bireylerine karşı sorumludur, zira koca bir
kültürü temsil etmektedir.” Örnek İnsan” olma vasıflarını üzerinde taşıyıp yaşatmak zorundadır,
yoksa ozanlığından şüphe edilir. Ozan polemikle uğraşmaz, dedikodu ile yola gitmez,
dinler anlar söyleyeceğini söyler. Fikir alış verişinde bulunur ve tartışır. Olgunluğu ile çevresine
saygı sevgisini gösterir ve karşılığında saygı ve sevgi görür. Misyonundan hiçbir güce ve iktidara
karşı hesap vermez, o saf kültürü, rafine kültürü yaşatır. Sarhoş olmak için içmez, dem için,
muhabbet için, can için içer. Ne zaman ki ozan sazını,sesini, sözünü bir kenara bırakıp cinsel aletiyle
ozanlık yapmaya kalkar, o zaman “düşkün” olur. Ağzından çıkan kötü sözü taktir eden,
onaylayanda en az onun kadar “düşkün” olur. Ozan yiğitliğin, mazlumun, haklının sesidir.
Sesi tekil çıkmak yerine gür ve çoğulcu çıkar. Toplumu temsil eder.

Ozan erkektir, kadındır ve insandır, ozanlığı cinsel organı ile yapmaz, cinsel organını eline,
Ağzına alıp söyledikleri, edebiyatı, şiiri, ozanlığı ve sanatı bağlamaz. Bunlara mal edemez.
ozanlığının alt yapısını oluşturan tüm donanıma sahiptir. “ ağır taş” duruşuyla yerini belirler.
Ozan cinsel organı ile sanat yapmaya kalkarsa, makamından kovulur, sohbete alınmaz,
alan toplum kendisine kötü örneği görüp bozulur. Ozan ezilenin hakkını arar, kadına çocuğa,
yaşlıya karşı kavga etmez, kötü söz söylemez, söylerse adamlığından, kadınlığından,
ozanlığından ve hepsinden ötesi insanlığından şüphe edilir. Yaptığı işin kutsallığından
haberi olmayanın ozan olması da söz konusu olamaz. Özür dilemeyi bilmek, bağışlanmayı
dilemek, grup psikolojisinden uzaklaşıp, objektif bakışla ulaştığı sonucu dile getirirken herkesten
daha iyi yapması gerekenin doğru görüşü ortaya koymak ve bunun içinde en uygun dili kullanmak
olduğunu bilir. Şayet yapamıyorsa “düşkündür” bu tür insanları adam yerine koyan, destekleyende
onun gibidir. Bilmeleri gerekir ki kimsenin “namusu ve şerefi” ile oynanmaz. Oynayana birileri bir
gün gelir “öyle değil, bak böyle oynanır” der ki bu da insan olana yakışmaz. Ozan insan olma
erdemini taşıyabilenin, hak edenin, dillendirenin makamıdır. Kötü örneği güzelden yana çevirmekle
görevlidir. Başka insanlardan ayrılan ve varolma özelliği olan “derdini anlatmanın bin bir yolu varken”
başka dil kullanmaz. Aşkı, sevgiyi, duyguyu, kadını, doğayı, hayatı anlatırken tek bir dili vardır,
onu kullanır. Cinsel organı ile çalıp söylemeye başlarsa, o ozandan ilk önce ustaları hesap
sormalıdır, yetiştirdikleri şey diken midir, çamur mudur yoksa gül müdür, bülbül müdür birileri
gelir onlara sorar, “eserin bu usta, ne diyorsun bu konuda diye” cevap beklenir. Tarihe nakışlanır
ve anlatılır. şiiri, edebiyatı kullanıp insanlara, çamur atanlar tarihe not düşülecektir.

Ne mutlu ozanlık geleneğini insanca sürdürebilene ve ne mutlu ustalarını geçmeye çabalayan
genç ozanlara. Bu metni geliştirmek adına, ustalarımızın ve değerli arkadaşlarımızın katkısı
olacaksa yorum bölümüne lütfen aktarsınlar.

Saygı ve sevgiyle.

Zafer zengin

Zafer Zengin Etnika
Kayıt Tarihi : 22.6.2007 19:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Sami Çimen
    Sami Çimen

    GEL BAŞIM ÜSTÜNE
    Yunus gibi seviyorsan gönlün zengin
    Pir Sultan gibi haktan yana
    Hoş görüyorsan Mevlana gibi
    Kerem gibi yanıyorsan
    Gel başım üstüne
    Aşıksan aşka
    Tatlanıyorsan acılarında
    Bir meyva gibi dalında
    Taşlanıyorsan
    Gel
    Nemli gözlerinle
    Dumanlı başınla
    Gel başım üstüne
    Gel ki
    Başım önünde eğilsin
    KUTLARIM:SEVGİ VE SAYGILAR

    Cevap Yaz
  • Dilek Işık
    Dilek Işık

    bu yazı antoloji de kendine ozan diyen şair diyen kişilere fazla zafer...
    onlar anca küfürden anlayan br kaç karabatak...
    malesef çizgisini bozmayacak az sayıda ozan da arada kaynıyor.
    ben kendi adıma utanç duyuyorum şiir ve şair ayaklar altına alındığı için.bu sitede bazıları popüler omak için garip savaşlara girdikçe onlarla geçirdiğim zamana acıyorum.bırak zaman geçirmeyi tanıyor olmaktan bile utanç duyorum.
    ama elbette herkes kendi yolunu kendi seçer.


    ne zamandır yazmıyordun.yeniden başlamana sevindim.
    sen susma. söz bilen sen gibi adamlar çekildikçe meydan çakallara kalıyor. :))))

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Zafer Zengin Etnika