Çınar Yaprağının Serüveni

Mehmet Yardımcı
101

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Çınar Yaprağının Serüveni

I
İpsala sınır kapısındaki
Görkemli çınar ağacının
Gür bir yaprağı idim
Gölge verirdim dibime
Altımda serinleyen biri
Koparıp dalımdan salıverdi yel önüne

Edirne sokaklarına uçtum
Bedesten’de etkinlikleri izleyip
Kırkpınar’da pehlivanları
Meriç Köprüsünde
Gün batımını seyrederken
Düştüm kasırganın eline

Yurdun en batısına
Gökçeada’nın İncir Burnu’na sürüklendim
Dalgaların sesini dinledim
Çanakkale etrafında dolandım bir süre
Kuşların
Şehit kanı bulaşmış
Nar bülbülü kanadını seyrettim
Şükran duyguları sunarak her şehide

Batının imbat rüzgârı yıldız seyri içinde
İndirdi güneye

Bir solukta İzmir’de buldum kendimi
Agora’da, Efes’te, Bergama’da dolaştım
Yapıştığım bir turist kafilesinin
Gezi otobüsüyle Meryem Ana’ya gittim
Gezindim Şirince’de

Hey benim memleketim dedim
Ege denizinde mavinin en güzel tonunu
Saat kulesinde
Aşınışını zamanın
Kalplerin Alsancak’ta atışını duyarken
Yine bir deli rüzgar uçurup ince gövdemi
Taktı bir kamyonun havalesine

Git ha git yol bitmez
Bursa’da mola verince kamyon
Düştüm oracıkta yere
Kamyon gitti ben kaldım orta yerde

II
Biri çöp diye süpürdü beni
Koza Han’ın yanında günlerce kaldım
Bir rüzgâr alıp kollarına
Yeşil Türbe’yi dolandırdı
Başım döndü Uludağ’ın tepelerinde
Hızı kesilince de sakinleşip
Bıraktı Hünkâr Köşkü’nün bahçesine
Sanki ihtişamı göreyim diye

Görkemli çınarları görünce Bursa’da
İpsala’daki gövdemi aradım
Ağlarken kendi kendime
Bir kız
Elimden büyük
Ne güzel yaprak deyip
Koymaz mı bir dosyanın içine
Günlerce kaldım karanlık yerde
Korktum kuruyup kalacağım diye

Bir yerlerden
Bir yerlere gittim sürekli
Çantasının içinde
Sonra bir gün çıkarıp
Odasında pencere kenarına koydu beni
İstanbul’a gelmişim meğer
Seyrettim günlerce boğazı
Efkâr yüklü gemiler geçiyordu sessiz
Ağır bir makamla çalıyordu şarkılar
Özlem yükleyip gözlere

Piyer Loti’den esen karayel
Açık pencereden uçurdu bir gün beni
İyi de etti
Yedi tepesinden kültür akan İstanbul’un
Kız kulesini gördüm
Ayasofya
Sultan Ahmet
Eyüp sultan’da dolandım günlerce
Hayran kaldım âlimler kentine

III
Gemileri seyrederken bir sabah
Güvertesinde buldum kendimi
Üstünde durduğum balya ile birlikte

Sinop’ta yük bırakırken gemi
Beni de koyuverdi kıyıya
En kuzey noktasında Anadolu’nun

İnceburun fenerini gördüm
Sinop kalesinde
Zindanların etrafında dolaştım karayelin önünde

Diyojen’in
‘Gölge etme başka ihsan istemem’ deyişini
Sebahattin Ali’nin öykülerini hissettim
Paşa tabyalarının arasında dururken
Birden kabaran kuzey rüzgârı aldı kucağına
Sürükledi gün boyu
İncekum sahiline

Samsun kıyılarında dindi rüzgâr
Kendime geldim
Anneler parkında dinlendim
Masal parkında sevindim çocuklarla
Amazon heykelini
Bandırma Vapur müzesini gördüm
Kıvanç duydum gençlerdeki Atatürk coşkusuna
Yerleşip kalmak istedim
Yel önünde gittiğim
Kuş cennetine

Hiç durmadan esen
Eskilerin şimal dedikleri
Yıldız denen kuzey rüzgârı
Yapıştı yakama yine
Sürükledi Amasya önlerine
Elma bahçelerinde dinlenirken sakinleşip
Borabay gölüne çıkardı çeke çeke
Uhrevi bir hava hissettim
Mihri Hatun’un gazellerini dinlercesine

IV
Kaya mezarlarını seyrederken yamaçtan
Düştüm birdenbire
Şirin’in aşkına dağları delen
Ferhat’ın açtığı kanal içine

Gazel toplayan kadınlar
Süpürdü beni de öbür yapraklarla birlikte
Basarken çuvalların içine
Dışında kaldım çuvalın
Yapıştım en üstüne

Terziköy yolundan
İndiler Zile’ye
Durunca Odun Pazarı’nda şehrin
Kaba yel
Savurdu yaprakları dört yana
Nasibime
Boğazkesen Âşıklar Kahvesi’ni geçip
Uçmak düştü kaleye
Yapıştım saat kulesinin
En tepesine

Sezar boşa dememiş
Semiramis’in özenle kurduğu
Cennetten köşe bu kente
Veni-Vidi-Vici diye

Oh deyip rahata ermişken tepede
Hey Onbeşli ağıtını duyup
Kınalı Ali’yi hissederken
Yiğidin harman olduğu bu yerlerde

V
Bırakır mı
Dereboğazı’ndan esen rüzgar
Uçurdu yapışıp sapıma
Mehpare Hatun Kervansarayı önünden
Ballıca Mağarasına
Korktum kalırsam mağarada diye
Taşköprüden geçirip Tokat’ta
Koydu yazmacılar Hanı önüne

Seyrederken allı yeşilli yazmaları
Bakırcı doklarını dinlerken uzaktan
Yine kabaran yel
Sürükledi Çamlıbel eteklerine
Köroğlu’nun narasını duyar gibi oldum
Sivas’a yaklaştıkça
Soğuktan tireye yitreye
Zoraki geçtiğimiz Çamlıbel’de

Sivas’a girmeden
Etrafında uçtuğum
Balıklı gölü görünce korktum
Düşersem içine yerler diye
Kongre merkezinde sevindim
Şükrettim Atatürk’e
Çifte Minare, Gök Medrese önünden
Döndü kaba yel
Erzurum yönüne

VI
Erzurum dağlarında yaktım türküleri
Aziziye Tabyalarında gururlandım
Delik deşik bir yaprağa döndüm savrula savrula
Yıkılmadım
Yıkamadıkları Anadolu gibi
Varınca en doğusuna yurdumun
Yapıştım bir ağacın gövdesine
Gökçeada’nın
İncir Burnu’ndan
Iğdır’ın
Dilucu’na kadar
Bittim yorgunluktan
Gitmem dedim öteye
Bıraktım örselenmiş gövdemi
Memleketime

VII
Yorgun bedenimi
Bırakıp memleket toprağına
Huzurla kapatayım
Yaşam sayfamı derken
Asya topraklarından esen
Gündoğdu denen hırçın yel
Ne varsa topladı önüne
Tozu dumana katıp
Aldı yorgun bedenimi de
Götürdü bilmediğim yerlere

Van’da buldum bir sabah kendimi
Şaşırdım
Akdamar adasında taş kabartmalara
Urartu krallığından kalma
Van kalesinden
Seyrederken Van gölünü
Takılıp kaldım
Yanımda mırıldanan
Bir gözü mavi
Öteki yeşil
Van kedisine

Van’dan Hakkari’ye esen keşişleme
Yapışınca cılız bedenime
Kevgire çevirip hızından
Götürdü Cennet-Cehennem Vadisi’ne

VIII
Yönü pek bilinmeyen keşişleme
Hakkari Meydan Medresesinden geçip
Acelesi var gibi
Sürükledi Şırnak dağlarından Mardin’e

Dara harabelerinde
Durdum bir süre
Taş evleri seyrederken uzaktan
Hayran kaldım
Süryani Manastırının
Göz kamaştıran mimarisine
Kasımiye Medresesinin
Şehidiye Camii’nin zerafetine

Kıbleden esen yel
Buldu beni harabeler arasında
Savurdu
Harran’da Sit içine
Sağıma soluma bakamadan
Buldum kendimi Urfa kalesinde

Balıklı Gölü görünce önümde
Bu kutsal yerlere getirdi diye
İlk kez şükranlarımı ilettim
Cılız bedenimi
Yerden yere savuran
Karayel, Poyraz, Keşişlemeye

Bakınırken keleynak kuşlarına
Yuvarlandım Göbeklitepe’den
Düştüm güneyden esen ılık bir rüzgarın
Yumuşak ellerine

IX
Adıyaman-Antep arasından geçerken
Barak havalarını dinledim
Sıra gecelerinde Antep’in
Adana’nın bunaltıcı sıcağında
Niğde Üstünden
Konya ovasına indim sessizce

Alaaddin tepesine kadar yuvarlandım
Akşamları çıkan yelin önünde
İnce Minareyi,
Mevlâna müzesini seyrettim yukarıdan
Dualar ettim kendimce

Konya’da kalırım artık diye
Söylenirken kendi kendime
Ne olduğunu anlamadan
Güney batıdan esen lodos
Kaptığı gibi
Sararmaya yüz tutan bedenimi
Alıp götürdü Başkente

Seymenlerin önü sıra
Çankaya’ya vardığımızda
Kahırlandım vatan hainlerine
Anıtkabir’e uğramadan
Bir yere gitmezmiş lodos
Beni de götürdü
Şükranlarımı ilettim Atatürk’e
Hacı Bayram önünden
Ulaştık Ankara kalesine

X
Lodos alıp götürdü yine
Bir nefeslik yol
Kırıkkale’de
Hasan dede’den nasip alıp
Kırşehir’e

Hasan dede’ye dua ederken inceden inceye
Hacı Bektaş Dergahında buldum kendimi
Duamı eksik etmedim dileklerim olsun diye
Ürgüp’te küp yapanlarla,
Peri Bacalarında kaldı gönlüm
Ters esen Lodos
Yozgat üstünden
Çekerek’e varıp
Döndü Zile yönüne

Maşat’ta durdu bir ara
Höyüğün tepesinde dolanıp
Savurdu Zile’nin
Hüseyin Gazi tepesine

Sakinleşti yel
Kendimden geçmiştim zaten
Yuvarlandım o hızla
Asri mezarlıkta yapılan
Zileli Şehit’in törenine

Gömüldüm bir kürek toprağın arasında
Sakince
Sessiz
Şehitle birlikte
Huzur içinde
Yerime

Mehmet Yardımcı
Kayıt Tarihi : 24.2.2025 01:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!