Sık giderdik çocukken,
Beyazıt'taki toz ve kağıt kokan sahaflara.
Kitaplar değildi etkileyen beni,
Ne de sakallı ve gözlüklü ihtiyar.
Bir çınar vardı hemen önünde,
Altında tahta tabureleri olan.
Çınar da çınar ama,
Yüzyıllık yalnızlığına eş,
Ve ihtişamla göz gezdiren.
Babam sanırdım,
Yukarıya kaldırıp başımı,
Baktığımda gövdesine.
Öyle ayakta, öyle yıkılmayan,
Gölgesine sığınanları,
Dallarıyla kucaklayan...
Babam,
Küçük bahçemizin güçlü çınarı...
Gölgesinde soluk aldığımız,
Ve sırtımızı yasladığımız...
Babam,
Uzun bir yolculuğa çıkan,
Kervanımızın, kervan başı...
Duygusallar kraliçesi annemin
Mantıklı Sanço Panço'su...
Oturduğu koltukta,
Dalardı gözleri, bilinmez uzaklara.
Türlü anlamlar yüklerdim sessizliğine.
Şimdi şimdi anlıyorum,
Neden dalıp gittiğini bilinmeze?
Bir çaresizlik dalmasıydı ufuklara.
Babam,
Kocaman yüreğine hepimizi sığdıran,
Koca adam...
Çınara eş olsun ömrün...
Kayıt Tarihi : 3.2.2015 09:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!