Cin Suresi Şiiri - Osman Erdoğmuş

Osman Erdoğmuş
561

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

Cin Suresi

CİN SURESİ

Cin: Görünmeyen varlık manasına gelir. Adını birinci ayetinden alır.

Mekkidir. Nüzul sırasında 40. Resmi sıralamada 72. Sıradadır.

Abdullah b. Abbas’ın naklettiği rivayete göre bir gün Hz. Peygamber ashabından birkaç kişiyle birlikte Ukaz panayırına doğru giderken Nahle denilen yerde onlara sabah namazını kıldırmıştı. Onun namazda okuduğu âyetleri işiten cinler bu âyetlerin tesirini derinden hissedip hayranlık duymuşlar, bu olayı kendi topluluklarına da anlatmışlar ve Kur’an’a inandıklarını, artık rablerine hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarını açıklamışlardır. İşte bu olay üzerine Cin sûresi inmiştir

Konusu: Tevhit.

Ayrıca sûrede Allah Teâlâ’nın varlığı, birliği, büyüklüğü, evrendeki hükümranlığı ve Allah’tan başkasına ibadet edilmemesinin gereği üzerinde durulmuş, öldükten sonra dirilme ve hesap vermeye iman gibi İslâm’ın bazı inanç esasları ele alınmıştır. Gayb bilgisinin Allah’a mahsus olduğu, bu bilgileri ancak kendisinin razı olduğu kimselere bildireceği ve Allah’ın ilminin kuşatıcılığı ifade edilerek sûre sona ermiştir.

Amacı: Cahiliyye toplumunun cin tasavvurunu düzeltmek.

Bu âlemi sadece biz oluşturmuyoruz. Görünmeyen varlıklar da var.

ENAM 100 VE SAFFAT 158

Görünmez varlıklar Allah – İnsan arasında aracı değil, ilahi rehberliğe muhtaç varlıklardır. Bu sure bunu söylüyor.

Oysaki insanlar tarih boyunca görünmeyen varlıklara karşı zaaflı olmuşlar. Görünmeyenden korkmuşlar. Görünmeyene gizemli olana karşı bir merak olmuş hep. Bu merak korkuya dönüşmüş.

Bu korku ise onlara tapınmaya dönüşmüş, onları putlaştırmış tarihte insanlar. Görünmemelerinin sonucunda korku, korkunun sonucunda da putlaştırma gelmiş.

İşte bu nedenle bu surenin iniş nedeni, Nüzul dönemi insanı her tür söz sanatını şiirle, şiiri de cinle irtibatlandırdığı için onların vahyi şiirle, dolayısıyla vahyi cinle irtibatlandırmalarına alaka kurmalarını ret için inmiştir.

Cinlerden korunmamız için okunması gereken ayetler. SAD 41. MÜMİNUN 88-89. SAFFAT 7.

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

1. Cin, “örtmek, gizli kalmak” anlamındaki cenne fiilinden isim olup “gizli, görünmeyen varlıklar” manasına gelir, tekili cinnidir.

Terim olarak cin, ateşten yaratılmış, duyularla idrak edilemeyen, şuur ve irade sahibi, ilâhî emirlere uymakla yükümlü olan, insanlar gibi iyileri ve kötüleri bulunan varlık türünü ifade eder.

Cin kelimesi gerek Kur’an’da (22 yerde) gerekse diğer İslâmî kaynaklarda insan ve melek dışındaki üçüncü bir akıllı / şuurlu varlık türünün adı olarak kullanılmıştır. ZARİYAT 55

Cinlerin insanları gördüğü, fakat insanların cinleri görmediğini de biz Kur’an’dan öğreniyoruz.

اَلْعَجَبُ (‘aceb) ise “çok hayret verici, hayran bırakıcı, harikulâde güzel” demektir. Bununla gerek dil yönünden, gerek fesahat ve belagat cihetiyle, gerek mana ve mevzu itibariyle Kur’an’ın emsalsizliğini dile getirmişlerdir.

Kur’an hakkında ikinci tespitleri, onun “her hususta doğru yolu gösteren; itikatta, amelde, ahlâkta doğru olanı öğreten bir kitap” olmasıdır. Cinler, anladıkları bu gerçeklere dayanarak iman ettiler, Allah’ın birliğini anladılar ve O’na bir daha aslâ şirk koşmayacaklarını söylediler.

2. İmana kavuşmak, şirkten kurtulmaktır.

Kur’an’ı dinleyen cinlerin hemen rüşte ulaştıkları, hidayete erdikleri, doğru yolu buldukları anlatılıyor. Eğer şu anda bizler hem Kur’an okuyor, hem Kur’an’la beraber oluyor, hem de doğruyu, hakkı, hidayeti bulamadığımızdan dem vuruyorsak o zaman ya okuduğumuz Kur’an değil, ya da okumamız Müslüman’ca değil.

Ya Kur’an okumuyor, başka şeyler okuyoruz, ya Allah’ın istediği şekilde okumuyoruz. Yahut ta okumadaki temel hedefimiz bozuk. Yani rüşte, hidayete ulaşma, gerçeği bulma ve kulluk adına değil de başka maksatlarla okuyoruz.

Bu ayet çerçevesinde hepimiz bunu bir daha düşünmek zorunda olduğumuzu unutmayalım.

3. Cinler şirkten kurtulup, imana kavuşmuş oluyor.

Ced: “büyüklük, ululuk, zenginlik, güç, asıl” anlamlarına gelmektedir. Burada Allah’ın şanının yüce olduğunu ve hiçbir şeye muhtaç olmadığını ifade eder. Âyetin devamında “O, ne bir eş edinmiştir ne de çocuk” meâlindeki cümle de bu yorumu desteklemektedir. Cinlerin bu sözleri onların, müşriklerin “Melekler Allah’ın kızlarıdır” şeklindeki inançlarından haberdar olduklarını ve bu bâtıl inancı reddettiklerini gösterir.

4. Demek ki cinler Kur’an’la tanışır tanışmaz İblis’in Allah’la alâkalı, dinle alâkalı tüm sapık düşüncelerini anlayıvermişler. Duydukları, dinleyip iman ettikleri Kur’an’la, Kur’an âyetleriyle onun sözlerini yargılayıp gerçekle sahteyi tefrik edivermişler.

Bugün de insanları Allah’la aldatan, Allah konusunda aldatan yığınlarla iki ayaklı şeytanları görüyoruz. Allah’ı yanlış tanıtarak aldatırlar. Allah’ın sıfatlarını Allah dışında birilerine vererek aldatırlar. “Allah kılık-kıyafete karışmaz! Allah düğününüze, derneğinize karışmaz!

Veya “Allah Kerim be!” derler. “Yığınlarla günah işlesen de kendisine kulluk yapmasan da Allah Kerim be! Allah Gafûru’r Rahîmdir! Elbet affedecektir” diyerek aldatırlar.

Ayet-i kerime işaret etmektedir ki, bilgisiyle amel etmeyen âlim, cahil hükmündedir. Çünkü İblis, ilim ehli idi. Ama ilmiyle amel etmeyince beyinsiz, cahil olarak nitelendi. Dolayısıyla onu taklit caiz değildir. Cahile ve cahil gibi olan birisine uymak, şeytana uymaktır. Şeytan da insanı ateşe çağırır. Çünkü ondan yaratılmıştır.

5. Allah’tan başkasına tapmaya davet eden “beyinsiz”den maksat İblîs’tir. İblîs Allah’a eş, ortak ve çocuk isnadında bulunur, cinler de ona inanırlardı; ama Kur’an’ı dinleyip bilinçlendikten sonra artık ona inanmaktan vazgeçmişlerdir.

Ama ederlermiş. Görünen ve görünmeyen varlıklarda Allah’a iftira edermiş meğer.

6. Cinlere sığınan insanların varlığından söz ediyor ayet.

Müşriklerden bir topluluk, cinlerin kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için onlara ibadet ederlerdi, bu durum cinlere tapanların günah ve sapkınlığını arttırırdı

Cinin insanoğlu üzerine hiçbir etkisi olamaz. İnsan kendi iradesinden ona transfer eder. Oda bu zaafından istifade eder. Allah her şeye gücü yetendir. ‘Ala külli şey’in kadiyr; Allah her şey üzerine kadirdir, güç yetirendir gibi Kur’an i ibareler bize bunu veriyor.

Biz veya bir başkası Allah’ın kadir oluşunu tutarda cinlere atfedersek Allah’a iftira etmiş ve cinlere de ilahlık rolü yakıştırmış oluruz. İşte burada bunu söylüyor ayet.

7. İnsanlardan âhireti inkâr edenler olduğu gibi cinlerin de Kur’an dinlemeden önce âhireti inkâr ettikleri, öldükten sonra tekrar dirilme olacağına inanmadıkları anlaşılmaktadır. Zira İblîs onlara da menfi telkinlerde bulunmaktadır. “Allah’ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanırlardı”.

8. HARES, bekçi ve muhafız demek olan "hâris" kelimesinin çoğuludur.

ŞÜHÜB de "şihâb ın çoğuludur. Şihâb, esasen ateş alevidir. Gökte yıldız kayar gibi kayan parıltılara da isim olmuştur.

9. Elmalılı, Hz. Peygamber’i göklere, getirdiği Ayet ve mucizeleri de alev toplarına benzeterek bu Ayetleri tevil etmekte, Kur’an-ı Kerim karşısında insan ve cin şeytanlarının ödlerinin koptuğunu, dillerinin tutulduğunu ve artık eskisi gibi gayptan dem vuramayacaklarını anladıklarını söylemektedir.

Kur’an’ın bir nur yanı var, bir nar yanı. Ona inananlar ve onunla amel edenlere nur. İnkar edip yalanlayanlara ise nar olur. İSRA 82

2

10. Tıpkı falcılar gibi, tıpkı yıldız falcıları gibi, tıpkı tarotçular gibi, tıpkı müneccimler gibi. Gaybdan haber vermeye kalkan haddini bilmezler gibi. Aslında gaybı bilmezler, fakat bilirmiş gibi yaparlar, sıkarlar, sıkarlar, içinden bir kaç tanesi doğru çıkarsa onu satarlar. Oysa söylediklerinin bir çoğu da yanlış çıkmıştır.

11. Cinlerin, Kur’an’ı tanımadan önce de iyilerinin ve kötülerinin olduğu belirtilmektedir. “Hâsılı biz farklı gruplardan oluşuyoruz” mealindeki cümleden cinlerin de insanlar gibi çeşitli fırka ve mezheplere ayrıldığı anlaşılabilir.

12. Allah’tan kaçamazsınız bari Allah’a kaçın.

Maksat şudur: Yeryüzü tüm genişliğine rağmen Allah'tan kurtuluş ve Ondan kaçış yeri değildir.

13. Buradan şunu anlamıyor muyuz dostlar. İnsan Allah’ın nezdinde değerlidir. Allah insanı çok değerli yarattı. Ama insan elleri ile kendi değerini düşürüyor. Eğer iman eder ve Allah’ın dediği gibi yaşlarsa, Allah onun değerini korur. Yani iman insanın değerini korur.

İnsan ve cine sığınanlar kendilerini kurtaramaz. Ancak Allah'a iman edip de ona sığınanlar esenliğe erer. Onun için insanlar cine sığınmamalı, cinler de kendi beyinsizleri ve alçakları olan şeytanlara uyup da insanları aldatmaya çalışmamalıdır.

14. “Teharru raşeda” rüştü aramışlar, taharri etmişler, araştırmışlar, soruşturmuşlar de öylece hidayete ulaşmışlardır. Şeytandan, nefsin tuzaklarından, kelepçelerinden, bukağılarından, palangalarından kurtulmuş, hür olmuş, tamamen nefsin ve şeytanın tuzaklarından ve zincirlerinden arınarak Allah’a yönelmiş olan hür bilinç manasına gelir.

15. Cinler bile isyan edip kulluktan çıkınca cehenneme gideceklerse, onlara itaat eden, onlara kulluk yapanların, onları dinleyenlerin durumlarını siz düşünün. Cinler böyle olunca onların çömezleri durumundaki cincilerin durumlarını varın siz düşünün.

İslâm yolundan sapanlar: Kâfirler, zalimler cehenneme odun olmuşlardır. Yanacaklardır, onlar hakkında da şer murat edilmiş demektir.

16. İman ve istikamet üzere bir hayat yaşamanın nimetlerin bollaşmasına, huzur ve refahın artmasına, Allah’ın zikrinden uzaklaşmanın ise sıkıntı ve felaketlerin gelmesine sebep olduğu bir kez daha vurgulanır. Burada “bol yağmur”, nimetlerin bolluğunu ifade eder. Çünkü su hayattır. Bir yere, ancak orada su varsa yerleşilir. Ziraat, ekim dikim su ile yapılır. Su olmazsa hayat devam etmez, hiçbir temel ihtiyaç elde edilemez.

Eğer onlar, içinde bulundukları inkârcılığa devam ederlerse istidrac olarak onların rızıklarını çoğaltırız, sonunda zenginliklerine ve güçlerine güvenerek fitneye düşer, büsbütün sapkınlaşırlarsa onları hem dünyada hem de ahirette cezalandırırız.

17. Ama bizim onlara böyle bol bol rızıklar yağdırmamız onları şımartmasın, yani onlar imtihanı kazandılar da onun için verilmiyor bunlar. Biz bu verdiklerimizle insanları imtihan ediyoruz. İmtihan etmek, denemek için veriyoruz bunları size.

18. Mescid, müslümanların namaz kılmalarına ayrılmış mekana denir.

İttifakla bu ayet 1. ayete hamledilmiştir. Başında takdiren şöyle bir ibare koyabiliriz. Bana vahy edildi ki mescitler Allah’a mahsustur, Allah’a aittir. Sakın orada Allah’tan başka hiç kimseye dua etmeyin.

Müfessirler, buradaki mesâcid kelimesine bunun dışında şu anlamları da vermişlerdir:

a) Mescidlerden maksat Mescid-i Haram’dır. Âyet Kâbe’ye putları yerleştirip onlara tapan müşrikleri uyarmakta ve yaptıklarının yanlış olduğuna işaret etmektedir.

b) Namaz ve ibadet yalnız camilere hasredilmiş olmadığından burada bütün yeryüzü kastedilmiştir.

c) Secdede yere temas eden uzuvlar yani eller, ayaklar, dizler ve alın kastedilmiş, Allah’ın verdiği bu organlarla O’ndan başkasına secde edilmemesi emredilmiştir.

d) Bazı müfessirlerce, secdenin namazın bir rüknü olduğu göz önüne alınarak bu kelime “namaz” anlamıyla da açıklanmıştır.

19. Bunun bir kaç manası vardır:

1- Allah’ın Resulü namaz kılmak için doğrulduğunda onu dinleyen cinler, “acaba ne oluyor? Acaba ne okuyacak? diye merak içindeki cinlerin o andaki durumları anlatılıyor.

2- Kâfirlerin durumu anlatılmaktadır. Namaz imanın ispatı, namaz imanın kıyamıydı ya. Namaz kişinin imanının dışa yansıyan bölümüydü ya. Namaz imanın tezahürü ve görüntüsüydü ya. Tüm kâfirler bunun mahiyetini öğrenmek için meraklarından onun etrafında yığılıveriyorlardı.

3- Kâfirler, zalimler imanını açığa vuran, imanının ilânı olan namazı gerçekleştiren Abdullah’ın bu imanını, bu davetini yok edebilmek, boğabilmek için onun üzerine çullanıyorlardı.

4- Abdullah kıyama kalktığında, kıyamı gerçekleştirdiğinde, etrafında yığınlarla gönüllü yiğit bulabiliyordu. Uzağa gitmeye gerek yok, koskoca Rus ordusuna karşı dört kişiyle başlayan bir Afgan kıyamının sonucunu biliyoruz.

3

20. Allah’tan başkasına dua etmek açıkça şirktir.

21. Allah resulü bile kendiliğinden bir yarar ve zarar veremezken bunu cinler veya başkaları nasıl yapar.

Kur’an, kulluğun sadece Allah’a ait olduğunu, O’nun dışında ne cin, ne insan, ne peygamberin kulluğa lâyık olmadığını anlatmak için gelmiştir. Kur’an’ın geliş sebebi de, peygamberin geliş sebebi de işte budur.

“Sakın ha beni gözünüzde büyütüp Rabbime yapmanız gerekenleri bana yapmaya kalkışmayın. Allah’la beni karıştırmayın. O’na dua edecek yerde bana dua etmeyin. O’na sığınacak yerde, hidâyeti, rüştü ve zararı sadece O’ndan bekleyecek yerde benden beklemeye kalkışmayın.

22. “Şunu da bilin ki beni Allah’tan hiç kimse kurtaramaz ve ben Allah’tan başka sığınacak bir melce, bir kucak da bilmiyorum! Sizin gibi bir insan, bir kul olarak ben Rabbimden başka ne bir sığınak, ne bir barınak bilemiyorum, bulamıyorum. Ben böyle yaparken siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? Beni Rabbime ortak tutmaya, bana bende olmayan güç, kuvvet izafe etmeye mi kalkışıyorsunuz? Yapmayın bunu.”

23. Kur’an-ı Kerîm’de peygamberin fonksiyonunun ne olduğunu, ne olmadığını en güzel bir biçimde anlatan bölümlerden birisi bu bölümdür.
“Ben sadece Rabbime dua ediyorum. Ben sadece Rabbime kulluk ediyorum. Bir kul olarak benim işim Rabbimin bana ve size ulaştırılmak üzere gönderdiği hayat programını, yaşam biçimini bizzat kendim yaşamak ve size ulaştırmak, tebliğ etmek ve bu kulluğun nasıl uygulanacağını bizzat size göstermek, örneklemektir.” İşte Allah’ın tüm kutlu elçilerinin söylediği, yaptığı budur. Bunun içindir ki peygambere ya Nebi, ya da Resul denir. Nebi haberci, Resul de elçi demektir. Allah’tan haber getirici olarak peygamberin adı Nebi, ümmetine, toplumuna örnekliliği yönüyle de ona Resul denir.

O Allah'ın kulu böyle bir elçidir. O gerçi kendiliğinden bir şey yapamaz. Fakat onu gönderen Rabbi her şeyi yapabilir. Elçisine düşmanlık eden Rabbine düşmanlık etmiş; onu seven ve itaat eden de yine Rabbini sevmiş ve itaat etmiş olur.

24. Allah’a görünmez varlıklardan eş, ortak, evlat nispet etmenin arka planında yatan hasta bilinci ifade ediyor bu ayet.

Birincisi Allah’ın muhtaç olduğu sapıklığına dayanır. Yani Allah muhtaç mı ki, böyle mi düşünüyorlar. Bunu düşünmek, Allah’ın muhtaç olduğunu düşünmektir (Haşa).

İkincisi ise tekliğinin zaaf olduğunu düşünmektir. Bu da bir sapıklıktır. Allah’ın tek olması, az olması, destekçisinin az olması anlamına mı geliyor? (Haşa) böyle mi düşünüyorsunuz. Yani siz cinleri görünmeyen varlıklardan Allah’a ortaklar koşarak O’nu güçlendirmiş mi oluyorsunuz demeye getiriyor.

Allah’la beraber olan bir tek mümin aslında tüm dünyadan güçlüdür. Allah’a inanan bir tek mümin aslında Âdem’le beraberdir, Nuh’la beraberdir, tarihin derinliklerinde tüm peygamberlerle, tüm meleklerle ve tüm müminlerle beraberdir.

Çünkü iman ehli asla yalnız değildir. Allah’a inanmış bir tek mümin karşısında bütün dünya dize gelecektir. Ama yeter ki o mümin kimlerle beraber olduğunun, kimin safında bulunduğunun farkında olabilsin. Kimin safında olduğunu anlayan, yardımcısının Allah olduğunu bilen ve buna iman eden bir mümin karşısında bütün dünya küçülecektir. Kendisinde tüm dünyaya meydan okuma cesaretini bulabilecektir.

25. Yine zımnen şu var; Ben peygamberken bunu ben bile bilmiyorum. Cinlerin gördüğüne inanmanız çelişki değil mi? Cinlerden öğrenmeye kalkmanız çelişki değil mi. Cinlerin bildiğine inanmanız çelişki değil mi? Hakikaten Kur’an burada akıl yürütüyor ve akıl yürütmemizi istiyor, aklımızı kullanmamızı, istiyor.

Bakın burada da peygamberin bilgisi anlatılıyor. Cinlerin bir şey bilmedikleri ortaya konurken, burada peygamberin de gaybı bilmediği, bu konunun bilgisinin sadece Allah’a ait olduğu ortaya konuverdi.

26. 27. Bu elçinin Hz. Cebrail olduğu söylenir. Zımmen, Peygamber bile gelmeyen vahyi bilmezken, cinlerde kim oluyor.

28. Bu ayetten anlıyoruz ki Peygamberlere bildirilen gayb, Cebrail vasıtasıyla bildirilen gaybi bilgilerdir. Demek ki peygamberimize bildirilen gaybi bilgiler, Kur’an’da Rabbimizin ona bildirdiği bilgilerdir.

Peki o zaman Peygamber Efendimiz gaybı bilir mi? Hayır, peygamberler de gaybı bilemezler. Peygamberler, Allah’ın kendilerine bu kitapta bildirdiklerini bilir diyeceğiz.
Demek ki Allah, Cebrâil vasıtasıyla peygamberine bir kısım gaybî bilgilerini bildirmiştir.

Meselâ Resûl-ü Ekrem önceden Yakup oğullarının Mısır’a gidiş hadisesini, Hz. Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılışını, Yusuf’un Mısır’da satılışını, sonra zindana atılışını, sonra Allah’ın izniyle devletin başına geçip babası ve kardeşlerinin, yani İsrailoğullarının Mısır’a yerleşmesini bilmiyordu da Allah kitabında uzunca bunu anlattıktan sonra buyurdu ki:

“Ey Peygamberim! Bunlar sana vahy ettiğimiz gayb haberlerindendir. Onlar elbirliği edip düzen kurdukları vakit sen yanlarında değildin.” ( Yusuf: 102 )

İşte Peygamberimizin bildiği gaybî haberler de bu vahy edilen haberlerdir. Yani Allah’ın şu kitabında haber verdiği gaybî bilgilerdir.

Allah’ın Resûlü daha önce namaz, abdest, cennet, cehennem, kıyamet, hesap, kitap, haşir, neşir nedir bilmiyordu da Allah tüm bunları kitabında bildiriverdi.

İşte Allah’ın, Resûlü’ne bildirdiği ve Rasulullah’ın da bildiği gayb birimleri bunlardır. Bizler de şu anda onların tümüne iman ediyor, imanımızla biliyor ve teslim oluyoruz.

Cin suresi de burada son buldu. Rabbim tevhid ve istikametten ayırmasın. Bu sure bize tevhidi öğretti. Yani görünen ve görünmeyen hiçbir varlığa tanrılık yakıştırmaz bir mü’min. Görünmeyen varlıklar korkunun öznesi olup bu korkuyu da onları tanrılaştırmak için kullanalar dile getirildi bu ayette. Dolayısıyla insanoğlu eğer görünmeyen varlıklardan bir zarar göreceğini düşünüyorsa, bu onlara transfer ettiği iradesi sayesinde gerçekleşiyor. O halde Allah’ın kendisine emanet ettiği iradeye ihanet etmesin. İrade emanetine ihanet eden bu ihanetin cezasını görecektir. Rabbim her tür emanete sadakat gösterenlerden kılsın.

“Ve ahiru davanâ enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

Osman Erdoğmuş
Kayıt Tarihi : 10.2.2019 21:30:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Osman Erdoğmuş