atların ne işi var içimde durup dururken. biri indirirken başını, diğeri şaha kalkıyor. hayat, sürtünüyor parmaklarıma. görüyorum, insan fotoğrafları var her yerde.
kahkahadan boğulan, acıdan kavrulan insanlar.
çocuklar; dağ tepe tırmanan… hayatı tırmanan çocuklar...
deniz; insanları yutan, ağıtlandıran kadınları...sarıp sarmalayan deniz, öpüp kucaklayan...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Ateşin Sesi, Ozanca Yunuscası, Sinyalicesi ve Taş'ı gümbür gümbür sıralanmışlar. Varolsunlar.
'Yazabilir' yetkinliğe ulaşabilmek.
Dünyayı, doğayı, insanları anlayabilmek. Sıradanlığın üstünde 'anlamayı' kolaylaştırmak. Paylaşmak.
'Yazabilmek' Tanrı'nın büyük armağanı bir insana.
Gönülün gümrah yeşilliklerinde oradan oraya at sürüleri uçar. Sayısız kuş savrulur. Konar okuyabilene.
Yazmak bir araç yalnızca. Bakan, gören, gözleyen, ayrımlayan, anlam katan için. Yazmak yürekten süzülenin parmakların arasından sıyrılarak hayata karışması.
Aynur Özbek Uluç'un yaptığı gibi örneğin.
Yumuşacık gülen bir nene, inadına. Öyle ki; Adriano Celentano, şarkı söylüyor gözbebeğinde.
Karıncaların dansını izlemeye meraklı minik gözler, bir ahır önünde.
Yürek
Dilek
Emek
* * *
Şiirlerarası yolculuk demişti sevgili Rahim Taş bir yazısının başlığına.
Bazı şiirler, tıpkı bazı şehirler gibi....
Seyahate davet havası saklıyorlar bünyelerinde...
Sevgili Aynurdan okuduğum dizelerden başka bir şiire seyahat için davet geliyor..
Cımbızın açıldığı yer: yaşamak çünkü
Sevgilim Hayat
.........
..............
Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken
izmarit toplayan çocukların üstüne
çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin
bacımı koyvermiyorken şizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana doğru tekrarla
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
çünkü biz savaşmasak
anamın giydiği pazen
sofrada böldüğümüz somun
yani ıscacık benekleri çocukluğumun
cılk yaralar halinde
yayılırlar toprağa
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
..
......
Tez, antitez, ve henüz ulaşılamayan Hipotez... İşte HAYAT bu... Zıddıyla varolan, ancak olumsuzlukla olumluyu anlayabildiğimiz... Belki de insan bu kadar aciz...Binyıllarca çekilen acılar, milyarlarca insanın acılarının üzerine basarak tırmanmak... Ulaştığımız şu hayatı hangi insanların çektiklerine, emeklerine borçluyuz bilmiyoruz. Belki insan bu kadar vefasız... Kimlere borçluyuz, borcumuzu nasıl öderiz? İşte bu noktada Aynur yazdı, biz düşündük; Biz hem geçmişe hem de geleceğe borçluyuz galiba. Bize borcumuzu ödemek için emek vermek düşüyor... Hayata bir şeyler eklemek... Yoksa bizden öncekilere karşı yapacağımız haksızlığa dayanamaz bu yürek...
şiir; içine aşk konulup denize atılmış bir şişedir,bulanların elleriyle ovduğu kelimelerden çıkan cinin hayatımızı güzelleştirdiği...
Yürek
Dilek
Emek
Yazmak gerek...Çok yazmak, çok çizmek, çok kanırtmak hayatı; parçalandığı yerden.
Çok düşmek çukurlara, bize ne sunduysa hayat, gizli pergellerinde.
başımızın üstünde uçan bir denizdir aynurun yüreği(martılar yüreklerinde deniz taşır çünkü)
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta