Hayatın uzamsal şifrelerini ararken
Birden fazla yüzüm olduğunu gördüm
Bu yüzden, yanımda ‘ayna’ lâfı geçince
Güldüm, hep güldüm hep güldüm
Derin bir kaygının dışavurumudur deyu
Kaygılı sûretlerime maskeler ördüm
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
"ASRA YEMİN OLSUN Kİ; İNSAN HÜSRANDA( BÜYÜK ZİYANDA)DIR! ANCAK, İMAN EDİP SALİH/HAYIRLI AMELLER İŞLEYENLER, BİR DE HAKKI VE SABRI BİRBİRLERİNE TAVSİYE EDENLER BUNDAN MÜSTESNADIRLAR." -Asr suresi-
"ANDOLSUN Kİ; BİZ İNSANI EN GÜZEL BİR ŞEKİLDE YARATTIK; SONRA DA ONU ESFEL-İ SEFİLİNE (CEHENNEM UÇUKURLARININ EN DERİNİNE) İTTİK/ATTIK. BUNDAN, İMAN EDİP SALİH/HAYIRLI AMELLER İŞLEYENLERİ MUAF KILDIK Kİ, ONLAR İÇİN SONU GELMEZ MÜKAFATLAR VARDIR." -Tin suresi-
Hayırlı sınavlar Salim bey.
evet maya konusu önemli sevgili Sinyali..
-Bal ile sirkeyi kaynatarak yemek yapmayı ben icad ettim.Lakin benim dahi hoşuma gitmedi
Demiş Hazret.
Hazreti Nasreddin, Anadolu teşbih ve temsil hafızasının en müthiş zekası..
Ole Fin Hanımefendi , bu mealde , idrakine damlayan zevk kekreleği ile karşılamış şiiri..
eklektik ile eklemlenme ile mayalanabilme arasındaki fark bir zevken idrak meselesidir..
sanat bir maya tutma işidir..kelimelerin kendisi değil kelimeler topluluğunun maya tutabilmesi ile alakalıdır..
biz insanlar bir meseleye dair bir anlamlandırma çabasına girdiğimizde illa ki o meseleyi unsurlarına ayırır, tefrik ve tasnif eder,büyültüp küçültür veya içine girer veya dışına çıkar veya farklı yön ve cephelerden bakmaya çalışırız..
ama her meselenin bizzat kendi bütünlüğünde öyle bir kopmazlık ve parçalanmazlık saklıdır ki, ne yaparsak yapalım hangi analizine hangi anasır'ına bakarsak bakalım o bütünlüğün , parçalanamzlığın büyüsü bir ukde olarak kalır içimizde.
MESELA ,modernleşme sonrası şiir nereye gidiyor sorusu da önce soru olmaktan çıkar VE bir sorunsal olarak belirir karşımızda
modernleşme, uzun insanlık tarihinin çok kısa bir son diliminde , insan arzu ve isteklerinin içinde olduğu bulutun -yani hayallerin- bir çoğunu gerçekleştirmiştir..
Ancak bu gerçekleştiriş arzu ve isteklerin giderilerik bir doyuma ulaşması sonucunu doğurmamış yepyeni arzu ve isteklere açılan kapaklar haline dönüşmüştür
moderneşleşme , biz hayal ettiklerimizle buluştururken gariptir asla hayaliliğe yer vermeden çalışmış realizm determinizm amprisizm gibi metafizik berisi tamamen fiziğin katı kurallarından hareket etmiştir ..
lakin elde edilen veri ve sonuçlar hatta verimler insanlığı fiziğe doğru değil yeniden bir metafizik ihtiyaca sürüklemiştir..
Bugün modernist gerçekliğin presinden sıkılan insanlık , postmodernist bir tramplene ihtiyac duymuş , fizikle metafiziği yeniden bir arada mayalama gibi bir hayalin peşine düşmüştür..
Nasreddin Hocanın o büyük rüyası, gölün maya tutması, insanlığın büyük hayali olarak yeniden dirilmekte..
modern ve postmodern algılar içinde şiir nereye gidiyor..nasıl bir kalıba dökülecek..şiire eskilerin yükledikleri beklentiler ile bu dönemin ve gelecek dönem insanların yükleyecekleri beklentiler neler olacak..
''dün bugün yarın'' dan genler alarak yeni bileşimler yeni alaşımlar yeni çiftleşmelerle yeni türler elde edebilecek miyiz..zaman geçtiği yerleri öldürerek oralarda mutlak bir yok'luk mu bırakıyor ..yoksa şimdide görünmeyen ve gelecekte filizlenecek tohumları geçmişe ekerek mi ilerliyor..
Bilemiyoruz...
Salim bey antolojinin emektarlarındandır..elinde kaşik bulduğu mayi'leri mayalamaya çalışan bir şiir meftunu..deneyler yapıyor.
içtenlikle, şiire bağlılığı ve meftunluğu kendisini izlemeye ittiriyor bendenizi
sevgilerimle diyorum...tebriklerimle birlikte..
Tebrikler Salim ağbey. Kutluyor ve saygılar sunuyorum.
Değerli kardeşim....şiirlerinizi zaman zaman okuyup, kaleminizin gücünü her zaman takdir ediyorum....'Günün Şiiri' seçilmesi nedeniyle mutluluğumu ve tebriklerimi.....'Seçici Kurula' da teşekkürlerimi sunuyorum.....Saniye Sarsılmaz
Dünya koca bir yalan, oyalan babam oyalan.
Nasılsa gerçeğe uyanacağız öldüğümüz gün
Hürmetle....
Şu muazzam şiir devamına bir kaç cümle ile beraber bende yorum eklemek niyetindeydim aslında. Fakat peşpeşe düşmüş Hikmet bey ve Refika hanımın yorumlarından sonra susayım istedim.
Ayrıca sitemiz içinde günün şiiri de seçilen bu çalışman için yürekten tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum abim.
Şiirin kurgusu, söylemi, söyleme yüklenen ve değişken / binlerce yüzün sahibi insanın ve kendince kurduğu düzenekte yine kendi gerçeğiyle dönen / döndüren oynak yaşamın sahibi evrenin iç içe rol aldığı (gerçekliği insandan insana-algıdan algıya-toplumdan topluma değişen) YAŞAM SAHNESİNDE, iki vazgeçilmez aktörün birbirine gereksinimi...
'Yalan Dünya' nın gerçek oyunları…
Şiir, serbest dizelerle yazılmakla birlikte, yazar; gereksiz imgelerle anlamı ve anlatımı boğmamış; derin söylemlerle felsefi bir başka derinlik ve gerçeklik katmış yalın ve akıcı anlatımına.
Düşünen, sorgulayan, örselenirken sarsan insanın FARKINDALIĞIYLA şiir, sonderece önemli ve değerli kılınmış sıradanlıktan sıyrılan farklılığıyla.
Salim KANAT, sıradan ve dayanaksız şiirlerin şairi olmadığını, bilâkis; farkındalıklı algısı ve yüksek bilinci ile özgün kimliğini buluşturmuş; bu kimliğin izdüşümünü şiirlerine yansıtabilmiş özel bir isim bence.
Durgun, saygılı, kıyıda sakin duruşunun aslında nasıl bir çağlayana dönüşebildiğinin;
Geniş algısıyla nakışlanmış derin kültürünün entelektüel bir bakış açısıyla harmanladığı rengârenk ve sevecen özünün;
Dünyaya/insana tek kalıpla yaklaşmayan ve farklı pencereler açarken kendi benliğini herhalukârda koruyabilmiş doygun ve güçlü bir iradenin;
Ve yaşadığı çağla uyum içinde, kendi tutarlı çizgisiyle yaşama tutunmuş aklın vicdanın birbirine koşut barışıklığının şiir dizelerinde okura yansıması…
Naif, farkındalıklı, akan su gibi ve bilge kalemi kutlarken;
Bu farklı, anlamlı, değerli şiiri güne düşürerek bir başka farkındalık yaratan Antoloji Seçki Kurulu' na teşekkürlerim!
Refika Doğan
'Gerçek Dostlar Birliği'
HAYATIN UZAMSAL ŞİFRELERİ
Değerli Nurani Kardeşim,
Malumunuz olduğu üzere, şimdilerde uzay çağını da geçtik. Fezanın derinliklerine kaydedilmiş seslerin, yazıların, görüntülerin uzantılarını arama ve yakalama peşindeyiz.
Belki tarihi olayları, geçmişi, günü ve belki de geleceği yeniden görme, yaşama şansını yakalayacağız.
Nasıl mı?
PC’ye her kaydettiğimiz şeyin bir uzantısı olmuyor mu?
Oluyor işte.
“…uzamsal şifreler” de bunun gibi olmalı.
*
Hani bazılarımız vardır, ufacık bir sekizlik duysa, her yanı titreyen… Bazılarının har yanı titriyor, şifre çözmeye çalışırken...
Sözüm şiirden ve şairden uzak…
*
İnsan aynaya bakınca hangi yüzünü görmek istediğine de önceden karar vermeli. Ona göre ayna çeşidini de seçmeli.
Hüzünlü ise, içbükey, neşeliyse dışbükey olmalı bence.
Yalan söyleyecekse veya kararsızsa engebeli bir ayna iyi gider. Bazı yerleri arsızlıktan, haksızlıktan, yalancılıktan uzun; bazı yerleri kıvrık; bazı yerleri kıvıran biri gibi görünür en azından…
İşte bunun için gülüyor şair de…
Gülünecek halimiz, komiklerimiz çok nasıl olsa…
*
Daha çoook yerleri öperiz.
Öptürüyorlar insana. Savaşa hazır, kapmaya hazır “vap” tipler oldukça.
Dünyamızda dişlerini kanla yıkayanlar oldukça.
*
Avatara dönüştürdüğü silik yüzlüler.
Kahraman olup dünyayı kurtarma düşüncesi. Korkaklar geri dönüşüm kutusuna. Yok edilmek üzere. Pişman olurlarsa geri alınabilirler, önemli kayıtların arasına.
*
Yalan üretim merkezine döndürdüm kendimi.
İsteyen avunmak için dilediğini alsın ve bir ömür boyu onlarla oyalansın.
Dileyen kendini dilediği gibi görsün; büyütsün, övsün, gurur duysun, rencide etsin, başkalarıyla dilediğince eğlensin…
*
İnsan kendinden başkalarını neden oyuncak gibi görmek ister ve onlarla oynamayı yeğler ki?
***
Konusuyla, işlenişiyle farklı bir şiir.
Şairi ve günün şiirini kutluyor, takdir ediyorum.
Sevgi ve saygılarımla.
01 Haziran 2013
Hikmet Çiftçi
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
hahahha boz yap oynuyoruz demek!
o halde sıra bende!
yosma nur:)
siz de benim gözümde nur topu gibi bir kadınsınız!
Bu şiir ile ilgili 15 tane yorum bulunmakta