Aşkta ve savaşta kural yoktur...
Ve cellât.
Bir isim daha ekledi katil defterine...
Bir ihtimal.
Saten kayganlığında bir gece.
Terli bir beden.
Yeterli bir zaman.
Kim bilir.
Adam hala koltukta oturuyor ve hala etkisinden kurtulamadığı ve özellikle kuşatmak, işgal ve istila etmek için vücudunun her bir kıvrımına ayrı bir şeytan tüyü ekleyen kadının büyüleyici dansını izliyordu.
Derin bir iç çekti.
Sonra sehpanın üstündeki bardağa uzandı.
Kalan viskinin son yudumunu da içti.
Ama bunları yaparken tek bir an bile kadından gözünü alamıyordu.
Kadın dans ediyordu.
Bir ibadet gibi, bir ayin, bir savaş, bir kavga gibi.
Dans ediyordu.
Yakıyor, söndürüyor, kül ediyordu.
Yavaş yavaş sıyırdı bedeninde ne kadar çok ağırlık varsa.
Her şeyi meydandaydı; her şeyi cesur, her şeyi dik ve diriydi.
Oradaydı..
Pınarda dolaşan bir ceylan, bir an, bir can, bir cinayet gibi..
Oradaydı.
Tam orada.
Her şey terbiyesizleşmişti.
Her şey sıcak, her şey terliydi.
Ve adamın düşündüğü tek bir şey vardı; bir kurşun gibi onu vurmak ve en ahlaksızından onunla çarpışmak.
Oradaydı.
Ekilmeye, dövülmeye hazır bir toprak gibiydi şimdi..
Üryandı.
Adama yaklaştı.
Daha da yaklaştı.
Ve daha da...
Eğildi sonra.
Nefesi her tarafındaydı artık.
İliklerine kadar hissediyordu onu adam; göğsünde, boynunda, ensesinde.
Sonra.
Adamın kulağına fısıldadı; “terbiye et beni”, dedi...
Kadın, Sana vereceklerim, dedi;
Günah yüklü bir beden ve cehennemde yanmaya hazır bir arzudan başka bir şey değildir.
- Sevişsek cehenneme gideriz, dedi Newroz çiçeği..
- Sevişmezsek cehennem oluruz, dedi şeğ hadi...
Bilmem bu kaçıncıydı.
Ağrılı, yaralı bir çatışmadan yeni çıkmıştı.
Nefesi kesilmiş, takati kalmamıştı.
Sırt üstü uzanmış kadının göbeğine başını koydu ve sana bir şey söyleyeyim mi, dedi.
Söyle, dedi, kadın.
Kadının göbeği, dedi, erkeğin evi gibidir.
Zira.
Şifa bulduğum.
Vahiy aldığım.
Güçlendiğim.
Sonra dudağına değecekse dudağı..
Ve teri terine, bedeni bedenine karışacaksa..
Sonra fitili ateşlenecekse...
Dinamiti patlayacaksa..
Ve
Islanacaksa..
Beslenecekse..
Ama
Canına can katacaksa sevgilinin..
İşte o zaman..
En ateşlisinden kutsaldır her Eylem...
Aşk ile yoğrulmuş iki tenin hayata tutunuşlarındaki çığlıklar gibiydi her ''sen'' deyişin.
Her öpüşünün yakıcı tadını tenimde hissederken..
Oysa...
Aşkın kutsallığıyla, şehvetin kışkırtıcılığının aynı yerde olması gerekmiyordu.
Aşk çok sade ve saf, şehvet ise çok ilkel ve kuralsız yaşanabilirdi...
Senin göğsün benim vatanım,
yüzün hürriyetimdir.. İttiğin kadar sürükleyici
Reddettiğin kadar vazgeçilmezsin…
Kayıt Tarihi : 9.11.2018 18:22:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Mutlu sonları bilmem de, hep mutlu başlar sanırım tüm hikayeler. İnsanlar, zaman ve mekan hep bembeyaz, mutluluk dolu ve ümit vericidir. Hep en güzelini hayal eder, en güzel rüyaları yorgan edip sarılır uyuruz. İmkansız bir aşka olan sevdaydı hep hayatımız...Çoğumuz korkularımızın esiri olup yenik düşeriz aşka, aşık olmaya. Kolayı seçer, yürür uzaklaşırız. Oysa sımsıkı sarılmak gerekmez mi sevilene? Tüm korkularını, endişelerini, çekimserliklerini anlayışla karşılayıp nefes almalarına da izin vererek, zaman tanıyarak onu kaybetmemek için savaşmamız gerekmez mi? Hangi mutluluk kolay kazanıldı ki...

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!