Hiç unutmam güneşli bir gündü...
Yani tam emin değilim ama hafif bulutlu da olabilir...
Evimin camından öylece bakıyordum
Üzerime bir ağırlık çökmüştü
Kalk diyordum,kalkmıyordu salak...
Tam kendim ve ben geyik yapıyorduk
‘Ne olacak şu memleketin hali...’ diye,
İki insan geçti elele...
Farklı cinsiyette olduklarına göre
Sevgili olmalılardı...
Mantığıma bir kez daha hayran kaldım...
Salaklığıma denk geldi herhalde,
Birden kendimi arkalarında buldum...
Arkalarından koşacağım diye nefes nefese kalmıştım,
Ve üçümüz,nefes,nefese ve ben
O ikisiyle buluştuk...
Bana bön modunda bakıyorlardı
Ben de ne yapayım ‘Sizin peşinize takıldım’ diyemedim...
Ve ağzımdan şu kelimeler döküldü:
‘Simitçi geçti mi hiç? ...’
Bu sefer de bön modundan apışık moduna adapte oldular...
Zaten son simidimi beşinci sınıfta yemiştim,
Simitçiyi neden soruyordum ki...
Ben ‘Karizmayı sarstık...’ diye düşünürken,
İnsan görünümlü apışmış kalmış yaratıkların dişi olanından
Daha salak bir cevap geldi:
‘Bilmem biz de daha yeni geldik ama simitçi falan görmedik.’
Bu tiksinç cevap üstüne derin bir ‘oh’ çektim...
Gelmedi çektiğim oh,bozuldum biraz...
Ama bu sevgililerin peşini bırakmaya niyetim yoktu
Nitekim,bırakmadım da...
‘Simit,simitçi ve koşarak gelen dallama’ üçgeni
Uzaklaşan sevgilileri sarmıştı...
Eh,peşlerini tutuğuma göre
Tabii yollardan ben de uzaklaşıyordum...
Nereye gidiyorlardı acaba...
Daha doğrusu nereye gidiyorduk acaba...
İyi de benim işim gücüm yok muydu,
Niye bu insan müsveddelerinin peşinden gidiyordum...
Cevabı buldum,benim zekam normalden biraz azdı...
Bunun böyle olduğunu kanıtlarcasına
Ne düşündüğümü unuttum...
Tam bağıracakken altı satır yukarıya kaydı gözüm...
Nereye gidiyorduk,beni –bilmeden de olsa-
Nereye götürüyorlardı...
Aptal aşıklar nereye gider diye düşündüm,
Beynimin çalışan yerine denk geldi galiba,
Dört sokak ötedeki park aklıma geldi...
Öyle ya benim yanımda sevgilim olsa
Onun zekası da benimkinin seviyesinde olsa
Parka giderdik muhtemelen...
Bu akıllılar da öyle yaptı zaten...
Nefes ve nefeseyi az önce bırakmıştım bir adama...
Adam birden vahiy inmiş gibi
‘Konuyu saptırma! ’ demişti...
Saçmalamıştı ama haklıydı...
Herneyse...
Ben bu üstün zekalı mahlukların peşinden giderken
Onlar dönüp dönüp arkalarına bakıyorlardı...
Çünkü sıfatımı ‘Ara sokaklarda simit arayan dallama’ olarak değiştirmişlerdi...
Yeni sıfatımdan nahoş,
Her baktıklarında ben de etrafıma bakınıyordum...
En kötü ihtimal
Sokaklarda yankılanan ‘Simidiyeeee! ’ sesiydi...
Çünkü bu sesin kulağıma ulaştığı andan itibaren
Simit alıp ters istikamette seyahat etmem gerekiyordu...
Halbuki o kadar evden çıkmıştım
Bu soyu tükenmekte olan sivri zekalıları takip etmek için...
Neyse ki bütün simitçilerin avazları olduğu yerde duruyordu
Dolayısıyla kimsenin avazı çıkmıyordu
Buna bağlı olarak bağıran yoktu...
Üstün mantığımın bahçelerinden
Bir gül daha kopardığımı hissettim...
Keşke bende bu kadar mantık varken
Zamanında annemi dinleyip doktor olsaymışım...
Beynim mantıkla doktorluğun arasında bağlantı kurmaya çalışırken
Ayaklarım –olaydan habersiz- hala yürüyordu...
Sonunda parka gelmiştik...
Her sevgilinin yaptığı gibi
Lök diye oturdular bir banka...
Aslını sorarsan ‘Lök’ diye bir ses duymadım ama
Muhakkak çıkmıştır diye düşündüm...
Bunlar el bebek gül bebek otururken
Dördünün birden yüzü ekşidi...
Sıcaktan olamazdı,insan yüzü doğal yollardan ekşimezdi bildiğim kadarıyla...
El bebek ve gül bebek bir hışımla kalkıp gittiler...
‘Hışım’ın da oradan geçiyor olması iyi olmuştu
Bebeklere ağabey oldu,iyi oldu...
Kız birden ağzını yüzünü çemkirmeye başladı
‘Oğlanın maşallahı var ağzını açmadı hala’ derken
Haşin bir kalkışla
Böğürtüleriyle balkanlardan gelen soğuk hava kütlesi misali sardı kızı...
Niye böğürüyordu,anlayamıyordum...
Acaba insan kılığında sinsi bir öküz olabilir miydi? ..
Yok canım,estetik cerrahi bu kadar ilerlese
Zavallı eşeklere de bir çözüm bulunurdu herhalde...
Bu şüpheyi biraz daha taşısaydım kendimden de şüphe edebilirdim...
Kestim...
Zaten cinsi belirlenemeyen varlıkları seyretmek daha eğlenceliydi...
Birbirlerine girmişlerdi,çıkmıyorlardı...
İş de çığırından çıkmış, girmiyordu zaten...
Gidip uyarma ihtiyacı duydum
Bastırmaya çalıştım olmadı...
Gittim yanlarına...
Tam ‘Arkadaşlar yapmayın ayıptır,günahtır...’ diye
Saymaya başlamıştım ki
Duyabileceğim en iğrenç ve rezil cevapla karşılaştım...
‘Sanane kardeşim,sen git simidini ye
Biz şakalaşıyoruz...’
Ben kafayı gömmemek için
Kafam da gömülmemek için tuttuk kendimizi...
Oradan uzaklaştık ikimiz...
Asabiyet de vardı ama
O biraz önden gidiyordu...
Birden o inanılması güç sesle irkildim:
‘SICAK SICAK SİMİT! ’
Kafamla birden salıvermişiz herhalde,
Simitçi biraz yamuldu sanki....
Eve yöneldim...
Ama amatör boksör gibi
‘Aşıklar,simit,gömülen kafa,simitçi’ ringinde
Bir o yana,bir bu yana koşuyordum...
Ve eve geldim...
Gördüğüm herşey simide benziyordu sanki...
Simit oturuyor,simit kalkıyordum...
Telesekretere bir not bırakılmıştı
Simitten biraz olsun uzaklaşırım umuduyla
Tuşa bastım...
Hatta tuşu ezdim...
Annemin sesi...
Ne cıvıl cıvıl...
Tam mayışıp koltuğa kendimi atacakken
Annemin son sözleri kulağımda çınladı:
‘Ve son olarak çayı koy yavrum,bizim köşedeki simitçiden 2 tane alıp hemen geliyorum sana,burada simitleri çok güzel yapıyorlar...’
Hey,yazımı okuyanlar...
Size bir soru:
ÇIĞLIK ATMAK SERBEST Mİ? ...
(20.03.01)
Duygu DinçKayıt Tarihi : 12.3.2005 22:44:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)