Ellerimde bir tutam çiğdem çiçeği
Erguvan rengi dağların ardında kayboldu çocukluğum!
Işığı yanan eve mi yoksa dumanı tüten evi mi
Misafir olsak diye çıkardık evden
Ben derdim dumanı tüten eve, kardeşim derdi
Işığı yanan eve gidelim diye
Sonra
Misafir olurduk zemheri akşamı toprak damlı
Muhacir ninemin dumanı tüten köy evine
İkimizin ortasında kalan annemle birlikte
Bilmem o evin içindeki ninem bilmem yanan sobanın
Ateşi ısıtırdı içimi
Isınırdı işte ruhum, içim, çocukluğum
Aklıma gelmezdi
Varlığım, yokluğum, yoksulluğum
Bir avuç mutluluktu o anki soluduğum
Ne bir elimiz yağdaydı ne de diğer elimiz balda
Yine de bir korkumuz yoktu hayattan yana
Kabuk bağlasa da düştüğümde ellerimin, dizlerimin yarası
Ne hikmetse geçerdi çocukların ellerinden tutup öpünce anası
Ana ne güzel yarmış, hani derlerdi ya
“Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz”
Şimdi ne ana kaldı ne Bağdat
Meğer ne kadar da yalancıymış hayat.
O gidince bir daha kanamadı ellerim
Bir daha kabuk bağlamadı yaram
Ne ışığı yanan evler ne de dumanı tüten evlere
Misafir gelmiyor artık
Evler garip
Evler yalnız
Ve evler hüzünlü
Oysa o evler ne kadar sıcak olurdu zemheri günü
Ah! Zaman
Ne çabuk geçtin
Önce içleri boşaldı toprak damlı evlerin
Sonra dumanı kesildi
Söylemeye dilim varmasa da
Işıkları söndü bir bir
Hüzünlü evler
Garip evler
Yalnız evler
Yoksul, yorgun umutla hâlâ kapasını açacak birini bekler.
Oysa yoksul evlerin sıcak odalarında kaldı sesim, soluğum
Yumdum gözlerimi, ellerimde bir tutam çiğdem çiçeği
Erguvan rengi dağların ardında kayboldu çocukluğum!
Bilirim o davetsiz misafirler bir daha gelmeyecek
Ve bilirim çiğdem çiçeği ile kaybolan çocuk bir daha dönmeyecek.
Yüksel Erentürk YILMAZ
21 Ekim 2016
Kayıt Tarihi : 30.10.2016 22:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!