Erzurum'un bende çok güzel hatıraları vardır. 25 yıldan fazladır, benim için hüzünlü bir zaman diliminde onun o meşhur kışında kendi isteğim dışında bir başıma, parasız pulsuz, mutsuz ve umutsuz yolumun düştüğü bu şehir, bu güzel, yiğit ve mert şehir benim elimden tutmuş ayağa kaldırmış, zor bir kışı kolay kılmış beni bahara ulaştırmıştı.
O bahar; bir Ramazan günü hem biraz zaman geçirmek ve hem de kış boyunca merak edip de bir türlü gidemediğim Çifte Minareli Medrese’yi, hemen yanındaki Ulu Cami’yi gezip görmek istemiştim. Kaldığım yere de çok yakındı.
Taş mağazalardan yukarı doğru geze geze vardım önüne. Muhteşem görünüyordu ama sanki o da benim gibi yalnız, sanki öz vatanında gurbette ve sanki biraz da hüzünlü gibiydi.
O büyük taç kapıdan içeri girdiğimde yanılmadığımı gördüm. İçerisi yıkık bir viraneyi andırıyor, her tarafı dökülüyordu. İçim ezilmişti bu vefasızlığa, üzülmüştüm. Çok duramadım çıktım.
Erzurum’a ikinci olarak bundan üç yıl önce bir kere daha gelmek ve Çifte Minareli Medrese’nin önünde bir kere daha durmak nasip oldu.
Yine karlı bir kış günüydü ama bu sefer güzel bir gündü. İlk geldiğimde yedi aylık olan büyük kızımı bu sefer bir öğretmen olarak getirmiştim bu kente, Hasankale’ye…
Onu okuluna bırakıp geri döndüm.
Uçağım akşam kalkıyordu ve benim zamanım vardı. 27 yıl önce, 4 ay kaldığım bu kentte önce kendime Kongre Caddesi’ndeki o meşhur Cağ Kebapçısı’nda güzel bir ziyafet çektim.
Lokanta sahibinin kadayıf dolması ikramını tatlı o günlerde bana yasak olduğu için üzülerek reddetmiş olduğumu da söylemeliyim. Hiç unutmuyorum, bir kadayıf dolması alacağım var.
Gerçi kızım tatil gelişlerinde getiriyordu ama olsun. Olur ya ömrüm vefa eder de yine bir gün yolum düşerse yüreğimin derinlerinde sıcacık duran bu güzel kente bu alacağımı unutmayacağım.
Neyse biz sözümüze geri dönelim efendim
Lokantadan çıkıp kar altında yürüye yürüye Taş Mağazaları geçerek Çifte Minareler’e geldim. Merak ediyordum ilk geldiğimde gördüğüm o kötü manzara hâlâ devam ediyor muydu?
Yok, bu sefer içeri giremedim. Çünkü restorasyona alınmıştı ve çevresi iskelelerle çevriliydi. İçeri giremediğime üzülmüştüm ama diğer yandan sevinmiştim de. Sonunda birileri ön ayak olmuş ve bu ata yadigârı muhteşem esere sahip çıkılmıştı.
Demek ki bitmiş. Çok da güzel ışıklandırılmış. Şimdi içini çok daha fazla merak ediyorum. Kısmet, İnşa-Allah bir gün içinin yeni halini de görmek nasip olur. 22.03.2011
Recep AkılKayıt Tarihi : 10.3.2016 20:47:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Recep Akıl](https://www.antoloji.com/i/siir/2016/03/10/cifte-minareli-medrese.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!