Yüzmilyonlarca yil evvel,
Ne vardi bilirmisiniz?
Seven sevilen yokken!
Sevgililerinize verdiginiz ciceklerin analari...
...egreltiotlari.
...kibritotlari.
...cigeryosunlari.
...atkuyruklari vardi! (*)
Simdi birer birer sevgililerinize verdiginiz...
...Kisa bilgi! (1)
Hayat dünya üzerinde belki de fotosentez ile başladı. Bu, güneş ışığından enerji sağlama yeteneği derin sonuçlar doğurdu ve atmosferi değiştirerek, Dünya'nın koruyucu bir tabaka ile öldürücü radyasyondan korunmasını sağladı. Fotosentez olmasaydı, atmosferde çok az oksijen olurdu. Dolayısıyla bitki ve hayvan da bu ortamda olamazdı. Dolayısıyla fotosentezin yarattığı oksijen, yaşamın gelişmesi için uygun ortamı yarattı.
Fotosentezden önce yaşam tek hücreli bakterilerden oluşuyordu. Bunların enerji kaynakları kükürt, demir ve metandı. Derken 3.5 milyar yıl kadar önce bir bakteri gurubu herhalde kükürt ve demir yemekten bıkmış olacak ki, yakıt ihtiyaçları için gerekli olan karbonhidratı
sağlamak için, güneş ışığından enerji alma yeteneğini geliştirdi ve ortaya fotosentezin ilk tipi çıktı.
Sonra yeni bir fotosentez tipi evrimleşti. Bu yeni tip, ana girdi olarak sudan yararlanıyor ve oksijen üretiyordu. Ancak bu dönemdeki oksijen zehirleyiciydi. Atmosferde oksijen birikiminden olumsuz etkilenmemek için bazı bakteriler özel bir mekanizma geliştirdi. Ve, bakteriler oksijeni enerji kaynağı olarak kullanmaya başladı.
Bu, çok önemli bir gelişme oldu. Çünkü Dünya üzerindeki yaşam, doping almış gibi çok hücreli yaşam şekillerine dönüştü. Bugün doğrudan veya dolaylı olarak fotosentez, Dünya'daki yaşamın kullandığı enerjinin tümünü üretir. Yakıt olarak kullanılan maddeleri yakmak için etkili bir araçtır, ayrıca, fotosentez tarafından üretilen oksijen, yaşamı koruyucu bir rol daha üstlenir. Dünya güneşten gelen morötesi radyasyonun bombardımanı altındadır. Oksijenli atmosferimizin yan ürün olarak ürettiği ve atmosferin 20-60 km arasında olan ozon tabakası zararlı radyasyonun çoğunu süzer. Bu koruyucu şemsiye sayesinde yaşam, denizlerin koruyucu ortamının dışına çıkarak karalarda gelişme şansını yakalayabilmiştir.
...NOT: Bu bilgi icin sayin Murat Alp Tenay beye cok tsk.ediyorum...
...Kisa bilgi! (2)
Dr. Muvaffak AYVAZ
“Belki dünyada bundan daha büyük bir harika yoktur. Güneş ışığı bir yaprağa değer ve fotosentezin sessiz gizliliği içinde yediğimiz besin ve soluduğumuz hava oluşmağa başlar.”
Güneş ışını 8 dakika süren 149,5 milyon kilometrelik soğuk ve karanlık feza yolculuğunu bitirip, dünyamızdaki yeşil yaprakların yüzüne değdiği an sessiz laboratuarlar çalışmaya başlar. Havanın zehiri ve toprağın suyu hemen birkaç saniye sonra şeker, protein, yağ ve nişasta şeklinde karşınızdadır. Bu akıl almaz ve her yönüyle harikulade hadiseyi bu “uzay çağında” dahi insanoğlunun hiçbir laboratuarı başarmak ve oluşturmak kabiliyetinde değildir ve belki de hiçbir zaman buna muktedir olamayacaktır.
Fotosentez’i günümüzün modern araştırmacıları “Elektromanyetik enerjisinin, biyosentez hadiselerinde kullanılabilen, kimyevi serbest enerjiye dönüşümünü sağlayan reaksiyonlar zinciri” olarak tarif ederler.
Şüphesiz bütün canlılar gibi, bitkiler de hayatlarını sürdürebilmek için, bazı faaliyetlerini durmaksızın yapmak zorundadırlar ve bu faaliyetlerini yapmak için de diğer canlılar gibi enerjiye muhtaçtırlar. Dünyamızdaki canlıların doğrudan ve dolaylı şekilde en büyük enerji kaynağı güneştir. Ancak güneşten bize gelen enerji fiziki enerjidir. Ve bu haliyle hayatı faaliyetlerde kullanılamaz. Canlı sistemlerin bunu kullanabilmeleri için kimyevi, organik gıda enerjisi haline dönüştürülmesi lazımdır.
Fotosentez öylesine bir hadisedir ki bu olay içinde ışık enerjisi kimyevi enerjiye dönüştürülerek hücrenin metabolik sistemine nakledilir ve bu enerji sayesinde karbondioksit ve su gibi iki basit maddeden 6 karbonlu ve yüksek moleküllü “organik” maddeler meydana gelir. Bu ise akıllara durgunluk veren bir hadisedir.
Dünya üzerindeki insanlığın idamesi doğrudan doğruya bu hadiseye bağlıdır. Zira “organik” gıda temini yönünden canlılar, yeşil bitkilerde olduğu gibi, gıdalarını kendileri yapabilen “Ototrof” ve hazır “organik gıdalarla beslenen ve yeşil olmayan bitkiler ile hayvan ve insanlar gibi “Heterotrof” olarak iki kısımda mütalaa edilirler. Biz insanların da içinde bulunduğu ikinci kısım canlılar, hayati faaliyetlerin sürdürülmesi için lüzumlu kimyevi enerjinin sağlanması bakımından “Ototrof” canlılara bağlıdırlar, Bu da fotosentez hadisesinin, bütün yaratıkların beslenmesi yönünden ne kadar mühim bir hadise olduğunu gösterir.
Havadaki Oksijen Dengesi:
Fotosentez denen kimyevi “reaksiyonlar” zincirinde yine hayati yönden çok önemli olan diğer bir husus da “yan ürün” olarak, atmosferi yenilemek üzere “serbest oksijen”in açığa çıkmasıdır. Havaya verilen bu oksijenin, canlılar için önemi çok büyüktür. Şayet fotosentezden oksijen çıkmasının durdurulduğu düşünülecek olursa, havanın oksijeninin, takriben 2000 sene içinde tükeneceği hesaplanmıştır. Bu da jeolojik noktai nazardan çok kısa bir süredir. Zaten atmosferik oksijenin kaynağı fotosentezdir. Nitekim yeryüzünde hayat ilk defa görüldüğü zaman, atmosferde çok az miktarda oksijenin bulunduğu da birçok deliller ile gösterilmiştir.
Fotosentezde açığa çıkan bu oksijenin menşeini bulmak için oksijen -18 izotopu ihtiva eden su ile yapılan denemeler neticesinde, yüksek bitkiler ve yeşil alglerin fotosentezi esnasında havaya verilen oksijenin sudaki oksijen olduğu bulundu. Böylelikle bütün hayati faaliyetlerde başrolü oynayan su, parçalanması neticesinde açığa çıkan oksijeniyle de havayı yenilemekte ve havadaki oksijen kesafet dengesinin muhafazasına yardımcı olmaktadır.
Burada bir an durup çeşitli yönleriyle -ancak şimdi anlaşılabilecek bir hakikat ki- “Her şeyi sudan hayattar kıldık” beyanı karşısında hürmetle eğilme arzusunu izhar etmek isterim.
Havanın Temizlenmesi
Fotosentezde hammadde olarak su dışında karbondioksit kullanılır. Her yıl bu şekilde havanın karbondioksitinden 200 milyon ton karbon, karbonhidrata çevrilir. Eğer havanın karbondioksiti muhtelif kaynaklardan desteklenmese çok kısa zamanda tükenir.
Kara bitkilerinin fotosentezci olarak büyük bir rol oynamalarına rağmen, onlardan iki kat fazla fotosentezin okyanuslarda oluştuğu tahmin edilmektedir. Yeryüzünü saran muazzam saydam satıhlar göz önünde tutulursa bunun bir sürpriz, bu çokluğun da sebepsiz olmadığı anlaşılır. Okyanuslarda fotosentez esas itibariyle alg’ler tarafından yapılır. Suyun dışında başka birşey yaşamasından çok önce, bu bitki dinamoları dünyanın atmosferini zehirli gazlardan temizleyerek, hayata elverişli hale getirmek için belki yaklaşık olarak 2,5 milyar yıl çalışmışlardı. “Diatom”lar denilen bu küçücük algler, fotosentezin su üzerindeki bu muazzam kısmına medar olurlar. Gözle görülemeyen bu mikroskobik canlıları yiyerek geçinen küçük hayvanlar, “zooplankton’lar’‘da sardalya kadar küçük varlıklardan balina kadar büyük su hayvanlarına kadar besin maddeleridir. Böylece bu görünmeyen yeşil çayırların enerjisi ondan ona geçerek beslenmeyi devam ettirir.
Kloroplastlar ve klorofilin rolü:
Cidden harikulade mekanizmaya sahip fotosentez hadisesi, kloroplast diye isimlendirilen şayanı hayret derecede düzenli bir kompleksiteye malik, stoplazmik partiküllerde cereyan eder. Kloroplastlara yeşil rengi kazandıran klorofil pigment maddesidir. Bu, fotosentez için en önemli maddedir. Çünkü güneş ışınları, yeşil bitkilerin bu özel pigmenti sayesinde absorbe edilip, canlı sisteme nakledilir. Klorofi1m en önemli hususiyeti ışığı emmesi ve floresans hassası göstermesidir.
Klorofil molekülü yeter derece enerjiye sahip bir ışık kuantumunu absorbe ettiğinde, kendisinin elektronlarından biri “eksite’’ edilerek daha yüksek enerjili bir hale döner. Bu aktif pigmentten canlı sisteme taşınan enerji ile su parçalanır ve bu esnada serbest kalan hidrojenler sistemdeki (mesela NADP — Nikotin amid dinukleotid adenin fosfat gibi) özel yakalayıcılarla reaksiyon kademelerinde kullanılmak üzere yakalanırlar. Kabaca bu kademe reaksiyonları şöyle formüle edilebilir;
Görülüyor ki bu kademede ışık iş görücülüğü zaruridir. Onun için bu reaksiyona “Fotosentezin ışık reaksiyonu kademesi” denir. Bu reaksiyonda ışık enerjisinin absorbe edilmesinden sonra, enerji elektron transferi halinde kademe kademe canlı sisteme aktarılıp neticede sistemde kimyasal enerjiye dönüşümü esastır. Nihayet bu kademede canlı sisteme ulaşan ışık enerjisi, ilk olarak suyu parçalamada iş gördüğünden, fotosentezin bu reaksiyon kademesi “suyun parçalanması reaksiyonu” olarak da anılır.
Güneşten pigmentlerle canlı sisteme transferi yapılan enerjinin esas itibarıyla fotosentezde karbondioksit asimilasyonu için kullanılması gayedir. Özel laboratuar şartlarında klorofil moleküllerince absorplanan ışık enerjisinin % 75 mm kimyevi enerjiye dönüştüğü hesaplanmıştır ki, bunun için kloroplastlar 7o 75 randıman- la çalışan iyi bir fabrika sayılmaktadır. Buna mukabil bugün teknikte güneş enerjisinden elektrik enerjisi elde etmek için termoiyonik dönüşümlerde ancak % 3-15, fotovoltaik dönüşümlerde ise % 10-12 verim elde edilebilmiştir. Bu da insanların canlı fabrikalardaki yerime asla ulaşamayacaklarını göstermektedir.
...NOT: Bu bilgi icin sayin Müjgan AKYÜZ hanimefendiye cok tsk.ediyorum...
Yakup IcikKayıt Tarihi : 31.10.2005 19:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (28)