Çiçekler ilgi ve sevgi dışında, bir de vitamine ihtiyaç duydukları için, ben de onları çok iyi besliyorum.
İlk olarak çay içirdim. Ki benim gibi bir çayyaşdan da bu beklenir. Haşlanmış yumurta suyu vermeye başladım sonra. Bi' gün sarma yapmak için haşladığım üzüm yaprağının suyunu da çiçeklere verdim. O kadar hoşlarına gitti ki böyle kendilerine geldiler. Ben dedim tamam daha size ne mamalar vereceğim. Siz yeter ki böyle serilip serpilin. Tabii soğuyunca veriyorum yoksa çiçeklerin kökü de haşlanır.
Haşladığım beyaz lahanın suyunu verdiğim bu defa da. Verirken de bi düşündüm ''bu lahanın suyu kokmasın'' diye. ''Aman canım toprakta ne kokacak'' deyip, yarım tencere suyu, solandaki çiçeklerinin hepsine döktüm. Aman Allah'ım! Bu lahanın suyu bir koktu bir koktu. Kaçsak da dönüp dolaşıp yine geliyoruz çünkü biz salonda oturuyoruz. Resmen eline mendili alıp, bir hafta boyunca, ekibiyle burnumuzda halay çekti. Bir daha lahana suyu dökmek mi çiçeklere? Evet yine dökeceğim. Bu defa balkondaki çiçeklere tabii ki. Orada daha az zehirleniriz.
Geçen patates haşladım. Dedim ben bunun suyunu da çiçeklere vereyim. Yanımda oturan oğlum ''Anne beni de ver'' dedi. Sen okulunu bitir, işe başla; elbet bi' çiçeğe vereceğim dedim. Bakın gelinime şimdiden çiçek diyorum. Ben iyi bir kayınvalide olacağım galiba. Neyse. Bugün muzun kabuklarını çöpe atarken, ''acaba haşlayıp suyunu çiçeklere mi versem'' diye düşündüm. Sonra üşendim. O kadar da aşmayayım kendimi dimi. Gidip çay vereyim, çaysamıştır onlar.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta